« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 Haz

2012

NATO soruları

Ahmet Taşgetiren 01 Ocak 1970

-NATO, Varşova Paktı dağılıncaya kadar, Sovyet tehdidine karşı kurulmuş bir savunma ittifakı idi. Peki Varşova Paktı dağıldıktan sonra ne oldu?
-NATO hâlâ var ve Türkiye NATO içinde etkin bir üye konumunda. Peki şu anda NATO’nun misyonu ne ve Türkiye hangi çıkarını korumak için NATO bünyesinde, hem de etkin biçimde rol alıyor?
-Acaba NATO’nun, Ortadoğu’da Batı çıkarlarını korumaya yönelik misyonu ile, Türkiye’nin çıkarları birebir örtüşüyor mu ki aynı ittifak sistemi içinde yer almaktayız?
-Mesela Malatya Kürecik’e kurulan anti balistik füze sistemi, İran’a yönelik bir misyonu bulunduğu da ifade edildiğine göre, Türkiye’nin tam da bu planlama gereği Kürecik’e bu sistemi kurdurduğunu mu düşünmemiz gerekiyor yoksa, Türkiye’nin daha başka bir stratejik planlaması mı söz konusu?
-NATO Libya’ya askerî müdahalede bulundu. Türkiye, Batı ülkelerinin Libya ile ilgilenmesinin arkasında petrol hesabı bulunduğunu seslendirdi. Türkiye’nin Suriye konusunda sınır ihlaline ilişkin şikayetleri ise NATO’da önemsenmedi. Türkiye, Suriye konusunda NATO’nun ilgisizliğini nasıl değerlendiriyor?
-Afganistan’da NATO ile birlikte görev almış durumdayız. Ama NATO’dan ayrı bir ilişki tarzı geliştirmeyi tercih etmişiz. “Biz savaşan güç olmayacağız” demişiz. Barışçıl ve inşaya, hizmete yönelik bir misyonla Afganistan’da yer almayı önemsemişiz. Ama Afganistan’da savaşılıyor. Türkiye, NATO adına savaşan ülkelere, “Savaş için harcanan paranın çok küçük bir kısmı ile Kabil’in yolları asfaltlanabilirdi, 2014’te çekilinceye kadar da, savaş yerine imar ve inşaya yönelinmeli” uyarısını yapıyor. Türkiye’nin bu çabaları NATO’nun savaşan ittifak görüntüsünü değiştirmeye yetiyor mu?
Şu an Türkiye’yi yöneten kadro, aslında, NATO’ya karşı mesafeli bir siyasi anlayıştan geliyor. Bu kadronun, Batı’nın sömürgeci karakterini sorguladığı, NATO vs. gibi kurumları bu sömürge siyasetinin bir uzantısı olarak gördüğü bir gerçek.
Bu kadronun BOP gibi yapıları da, sömürge siyasetinin (neo - kolonyalizm tarzında) bir uzantısı olarak görmesi beklenir.
İsrail konusunda Batı ile ciddi açı farkları bulunuyor.
Hatta AB ile ilişkileri sorgulayan bir siyasi çizgi.
Oysa şimdi NATO’da etkin bir üye...
Şimdi proje olarak sahneden çıksa da BOP’ta bir ara eşbaşkan.
AB’ye üyelik için çaba harcıyor.
N’oldu, bu yapıların mı karakteri değişti, yoksa bizimkilerin mi?
Şu anki ilişkilerin altında nasıl bir rasyonalite bulunduğundan söz edilebilir?
Tabii ki bunun asıl muhakemesini, stratejiyi oluşturan, politikayı uygulayan kadrodan öğrenmek lazım.
Bizimkisi sadece bir “mevcudu okuma”dan ibaret olur.
Benim tespitlerim şunlar:
-Bir kere bu yapılar, Türkiye’nin dışında bir vakıa. Türkiye’ye öncelikle bu vakıayı görmek düşüyor.
-İkinci kademede, bu vakıanın içinde yer almak - almamak meselesi geliyor. Türkiye, bir dönem “tehdit algısı” sebebiyle yer almış bu yapılar içinde...
-Şimdilerde ise, Avrupa, Afrika, Asya’yı içine alan küresel yapılanmalarda -ki tüm bu coğrafyada Türkiye’nin de bir şekilde bağı bulunuyor- söz sahibi olma amacıyla yer alıyor.
-Ben, mevcut kadronun, Türkiye’nin İslam coğrafyası ile özel bir bağının bulunduğu bilincini taşıdığını, bu bağın, Türkiye’ye, Davutoğlu’nun özgün ifadesiyle bir “stratejik derinlik” kazandırdığını, ama ayrı bir aidiyet sorumluluğu da yüklediği değerlendirmesinden hareket ettiğini, dolayısıyla, Batı zemininde oluşan bu yapıların, bölgeye ilişkin politikalarda, diyelim, en az zarar üretmesi için çaba sarf etmeyi amaç edindiğini düşünüyorum.
-Türkiye’nin, İslam coğrafyasındaki “Normalleşme” sürecini ne kadar önemsediği çok açık. “Acaba buradan ‘Yeni bir İslam dünyası’ doğar mı?” arayışının da, bu hassasiyete eşlik ettiği düşünülebilir. Ama her türlü dost-düşman dış operasyona açık “zor bir coğrafya”da yaşandığı da bir gerçek. Türkiye’nin hassasiyetlerinde zorlandığını da dikkate almak gerekiyor.
Çok zor bir rol Türkiye’ninki... Hoş, Amerika, Avrupa, Rusya, Çin dahil kimin rolü kolay ki diye de düşünülebilir. Ama Türkiye’nin, dünyadaki etkin politika yapıcıları arasında yer aldığı gerçeğini de görmek gerekiyor. Bu da, dostlukların, düşmanlıkların kuyumcu terazisi ile tartıldığı bir diplomatik planlama zaruretini empoze ediyor. Dileyelim bunun içinden Türkiye ve dost dünya için kazanç çıksın.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 48646

ulkucudunya@ulkucudunya.com