« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

Millet Ne Değildir?

 

Geçen bölümde MİLLİYETÇİLİK, cemiyet birimleri içinden MİLLET birimini tercih etmek demektir ve MİLLİYETÇİLİK, ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ'NÜN İDEOLOJİSİDİR, demiştik... ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ'nün İDEOLOJİSİ olan MİLLİYETÇİLİK'i de; MİLLET’ini sevmek, korumak, yükseltmek ve yüceltmek ülküsü olarak, tarif etmiştik.

Milliyetçilik; milleti tercih etmek ve gene milleti sevmek, korumak, yükseltmek ve yüceltmek ülküsü olduğuna göre, evvelâ ve bilhassa milletten ne anlaşılması gerektiğini, milletin ne olduğunu dosdoğru bilmemiz lâzımdır. Fakat, millet nedir, sorusuna doğru cevap verebilmek için, önce milletin ne olmadığını açık ve net olarak bilmek icap etmektedir; o sebeple de, millet ne değildir sualine en doğru cevabı vermek gerekir. Ayrıca bazı kimseler, millet’i, ya bilerek, isteyerek ve bir kasıtla veya bilmeyerek, istemeden ve hiçbir kasıtları olmaksızın bazı benzer kavramlarla karıştırmaktadırlar ki, sırf bu duruma meydan vermemek için de olsa, millet’in ne olmadığını ortaya koymak gerekir.

İşte biz, bu sebeplerle, bu bölümde millet ne değildir sorusunun en doğru cevabını bulmaya gayret edeceğiz.

Millet ne değildir?

Bu suale, hemen, hiç tereddüt etmeden ve rahatça şu cevabı verebiliriz: Millet; ırk da, usbe de, halk da değildir. Millet ırk'tan da, usbe'den de, halktan da farklı bizatihi bir cemiyet birimidir.

Evet, millet ırk değildir! Millet usbe değildir! Millet halk değildir! Şimdi bunları, teker teker ve fakat kısa kısa açıklamaya gayret edelim.

MİLLET IRK VE/VEYA IRK MİLLET DEĞİLDİR

Bir canlı türünde, aynı veya benzer özellikleri taşıyan bir kısım fertlerin oluşturduğu gruba ırk denilmektedir, ancak ırk kavramı, pek çok yanlış anlam ve ters yorumlara yol açan bir terimdir. Bunun da başlıca sebebi, bu terimin evcil hayvanlara uygulanması ve hayvan ırkı
kavramına ait fikirlerin insanlar içinde kullanılmak istenmesinden kaynaklanmaktadır. Gerçekten bitki, hayvan ve insan türlerinde türlü ırk ayrımları yapılmıştır. Bu yönden ırk kavramı, aslında biyolojik bir anlam taşır. Bu itibarla ırk için “genetik bakımdan şartlandırılmış, nispeten sabit şartlar altında nesilden nesile geçen belirli beden
özelliklerinin birleşimine sahip olan fertler grubudur” denebilir.

Irk kavramına biyolojik gözle bakılacak olursa, görülür ki, soydan-gelme (verâset) yoluyla belirlenmiş beden özelliklerinin karakteristik bir dağılımına genetik bir temel oluşturulmaktadır. Bununla beraber, ırk grupları arasında keskin sınırlar çizilememektedir, çünkü, ırklar içinde dikkate değer farklılıklar bulunmaktadır, ancak, ırk temeli veya “büyük ırk” deyince, belirli ortak somatik özellikleri olan belli ırklar anlaşılır. Genellikle insan
türü kabaca üç ırka bölünür. Kafkas (beyaz), negroid (siyah) ve mongoloid (sarı) ırklar. Ama yine bilinmektedir ki, her insan grubunda bu üç temel unsur, türlü nisbetlerde birbirine karışabilir. “Büyük ırk”ı terkib eden ırkların her biri de, ayrıca birçok dallara ve küçük ırk gruplarına bölünebilir; aslında bu, başlıca coğrafya ve toplum engelleriyle kuşatılmış ve içten-evlenme sistemi içinde kalmış sayısız nesillerin içinde oluşmaktadır. Asırlar boyunca sürüp giden, ayni mahallî toplum içinde evlenme veya dıştan-evlenme yasağı sonucu olarak, sosyal şartların oluşturduğu ortam, fertlerde genetik olarak şartlanmış sayısız beden özelliklerinin yaygınlaşmasına; pratik yönden de nispeten bir cinsten görünüşü meydana getiren mahallî grubun üyelerinin benzerliğine zemin hazırlamış olmaktadır. Böyle durumlarda ırk, toplumu
açıklamak şöyle dursun, toplum şartları sosyal anlamda ırkın doğuşunu açıklar.

Bu demektir ki, verâset yoluyla nesilden nesile geçen ırk özellikleri, çevre ve yaşama şartlarına göre oluşmuştur. Nitekim, bir ırkın mensuplarında genetik olarak belirlenmiş beden (fizik) özellikleri ve zihin kaabiliyetleri veya kültür vasıfları arasında zarurî bir birlik olduğu da ispat edilememiştir. İnsanlığın ırkça farklılaşması aslında bir çok faktörlerden ileri gelmektedir ki, bunlar arasında fizik, sosyal ve kültürel çevrenin seçici tesirleri ile genetik bakımından hızlı değişmeler ve bazı grupların geri itilip, yalnız bırakılmalarını sayabiliriz. Bir bakıma bugünkü ırkları, ikinci kuruluşlar saymak zorundayız.

Irk kavramının millet yerine kullanılması tehlikeli ve yanlıştır, çünkü millet, daha çok tarih, kültür ve toplum ile ilgili olup, sosyal bir gerçektir. Kavim ve milletin teşekkülünde soy, ırk esaslı bir malzeme, bir temel taşı olarak rol oynar, fakat bu temel üzerinde inşa olunarak ortaya çıkan yapı, bambaşka bir gerçekliktir.

Bir milleti teşkil eden fertlerin hepsi, büyük, ana bir ırka ve onun sonraki dallarına mensup olabildiği gibi, bu topluluğun içine diğer büyük bir ırkın fertleri de karışabilir. O halde, “Lâtin ırkı”, “Ari ırk” ve Sâmi ırkı” gibi üstünlük iddiasını dile getirmek maksadı ile kullanılan kavramlar, ırkçılık akımından doğmuş, mitolojik tasavvurlardır, hatta “ırk mizâcı”, “ırk ruhu” gibi ve benzeri kavramların belirli psikolojik özellikleri belirtmek üzere kullanılmalarının da ilmî bir değeri yoktur, ayrıca bu ve buna benzer kavramların, ırkçı eğilimlere kaynaklık ettikleri çok görülmüştür.

Fizik ve beden görünüşündeki dış farklılıklara dayandırılan sosyolojik bakış tarzı veya yaklaşımı, belirli şartlar altında, ırk şuurunun uyanmasına ve ırkın aşağı veya üstün olduğu gibi temelsiz inanışlara vesile olmaktadır. Davranışta kültür yolundan edinilmiş ve
öğrenilmiş farklılıklar, ırk temelindeki farklılıklara yanlış olarak dayandırılmış olabilir. Bu bakımdan Etnik grup deyimi, nispeten görünür ırk farklılıklarını sembolik olarak kültür ve statü farklılıklarına, çağrışıma vesile olsa bile, sosyolojik tahlil maksadı ile ırk kavramına
tercih edilebilir.

MİLLET USBE VEYA ASEBE VE USBE VEYA ASEBE MİLLET DEĞİLDİR

Bazıları tarafından, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek millet yerine kullanılan usbe veya asabe millet, millet de usbe veya asabe değildir.

Kur’ân’da geçen sosyal gruplar çok çeşitlidir. Aynı kan grubuna, aynı inanç grubuna, aynı faaliyet dalına, aynı fikir grubuna mensubiyetin, geçici veya sürekli, eğitime veya siyasî duruma tâbi, birçok sosyal grup, Arap sosyal yapısında ve kültüründe yer almıştır. Bu sosyal grup kavramlarının bir kısmı Kur’ân’da, bir kısmı hadislerde, diğer bir kısmı ise sadece Arap kültürü içinde karşımıza çıkmaktadır… Daha çok kan bağı ile oluşan bu grupların büyükten küçüğe doğru sıralanışı şöyledir: Şa’b-Kabile- Fasîle- Aşîre-Zürriye-İtre-Usbe.

Asabe, Arapça âsıbın çoğuludur. Kelimenin kökünde “sarmak, kuşatmak” manâsı vardır;
kavgada veya savunma sırasında, yakın akraba, kişinin etrafını sardığı, onu korumaya çalıştığı için bunlara asabe denilmiştir. Kelime çoğul olmakla birlikte fıkıhta tek kişi için de kullanılır.

Asabe İslâm'dan önce “baba tarafından gelen erkek akraba ve erkek çocuklar” anlamında kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de asabe sınıfına giren mirasçılara ait hükümler vardır; ancak bu mirasçıları ifade etmek üzere asabe kelimesi kullanılmamış, baba, çocuk, kardeş gibi ifadelerle asabeye temas edilmiştir. Buhari ( Ferâ'iz, 15) ve Müslim (Ferâ'iz, 15) de zikredilen bazı hadislerden anladığımıza göre, Peygamber Efendimiz zamanından itibaren ise, diyet ve miras alan muayyen yakınlar için kullanılmıştır.

M.E.B.İslâm Ansiklopedisi “asabe, lügatte, bir adamın babası tarafından olan akrabasına denilir. Feraizde, asıl varisler hisselerini aldıktan sonra, kalan miktarı alan kimseye denilir ki, bunların Kur’ân’da “sihâm-ı mefruzası” yoktur. Bir de usul ve füru’u olmadan vefat eden kimseye, akrabadan oldukları cihetle, varis olanlara denilir” diyor

İslâm hukukçuları asabe'yi, ölü ile olan ilgisinin mahiyet ve nev'ine göre kısımlara ayırmışlardır.

A- Nesebiyye. Miras bırakana erkek vasıtasıyla ve kan (nesep) bağı ile bağlı bulunan asabedir. Oğul ve oğulun oğlu gibi kendileri de erkek olanlara binefsihi, oğul yanında bulunan kız gibi, erkek kardeşi sayesinde asabe olanlara bigayrihi, ölünün kızının yanında bulunan öz
kız kardeşi gibi, belli şartlarda asabe olanlara maa'l-gayr asabe denir.

Nesep yoluyla asabe olan bu üç grubun her biri kendi arasında da kısımlara ayrılır.

1. Binefsihi Asabe Olanlar. Bunlar miras bırakanla akrabalık münasebeti (cihetü'l-karâbe) bakımından dörde ayrılır. a) Oğulluk ilişkisi ile bağlı olanlar: Oğullar, oğulların oğulları... b) Babalık ilişkisi ile bağlı olanlar: Baba, onun babası, onun babası... c) Kardeşlik ilişkisi ile bağlı olanlar: Erkek kardeşler, bunların erkek çocukları, çocukların erkek çocukları... d) Amcalık ilişkisi ile bağlı olanlar: Amcalar, bunların erkek çocukları... Binefsihi asabe olan bu
dört çeşit akraba yukardaki sıraya göre vâris olurlar.

2. Bigayrihi Asabe Olanlar. Bunlar yakınlık derecesi ve kuvveti bakımından eşit olan “birlikte erkek ve kadın” asabedir ve dört grupta toplanırlar. a) Ölünün oğlu ile beraber bulunan kızları. b) Oğlun oğlu veya bunun oğlu.. ile beraber bulunan oğul kızları. c) Öz erkek kardeş ile beraber bulunan öz kız kardeşler. d) Baba bir erkek kardeş ile birlikte bulunan baba bir kız kardeşler.

3. Maa'l-gayr Asabe Olanlar. Bunlar da iki grupta toplanmaktadır. a) Kızlar veya oğul kızları ile beraber bulunan öz kız kardeşler. b) Yine kızlar veya oğul kızları ile beraber bulunan baba bir kız kardeşler.

B) Sebebiyye. Bu kısma giren asabe, miras bırakan şahsa (ölüye) kan bağı ve nesep ile değil, âzat olma sebebiyle bağlı bulunmaktadır. Bu durumda köleyi âzat eden erkek veya kadın (mevlâ), eski kölesinin nesebi asabe veya ashâbü'l-ferâiz nev'inden vârislerinin bulunmaması halinde ona, sebebi asabelik ile vâris olmaktadır.

Kısaca; Asabe kavramı, İslâm hukukunda miras bırakana doğrudan veya erkek vasıtasıyla bağlı bulunan mirasçılar için kullanılan bir fıkıh terimidir ve anlaşıldığı gibi, bir ölüye mirâsçı olabilecek kadar az sayıda insanı ifade etmek için kullanılmaktadır. O halde hangi sağlıklı akıl ve yahut mantık, bu bir avuç insanın, bir millet yerine ikame edilebileceğini kabul edebilir? Böyle bir saçmalık olabilir mi? Olamaz! Yani başka hiçbir fark olmasa bile, sırf, millet ile asabe arasındaki sayı/nüfus veya büyüklük farkı, milletin asabe ve asabe'nin millet olmadığını göstermeye ve hatta ispatlamaya yeter de artar! Öyle ise, asabe millet, millet de asabe değildir!

Bağnaz ve birbirini destekleyen topluluk manâsındaki usbe ise, Kur’ân-ı Kerim’de Nûr Sûresi 11. âyette, ((Peygamber’in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir gruptur……. Onlardan (elebaşılık yapıp) bu günahın büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır) “ekip, elebaşısı olan bir gürûh” istikametinde kullanılmıştır. “Güçlü topluluk” manâsına da gelir.

Kur’ân-ı Kerim’de, Yusuf Sûresi’nin 8. âyeti (Kardeşleri dediler ki, biz birbirimize bağlı bir topluluk (usbe) olduğumuz halde, babamız Yusuf’u ve kardeşini daha çok seviyor…) ile 14. âyetinde (Andolsun ki biz kuvvetli bir topluluk (usbe) iken kurt onu yerse biz aciz sayılırız, dediler) Hz. Yusuf’a kötülük plânlayan kardeşleri için de usbe kavramı kullanılmıştır.

Fakat usbe, Kur’ân-ı Kerim’de her zaman kötülükte birleşen bir topluluk kavramını ifade etmez. Meselâ Kasas Sûresi’nin 76. âyetinde (Karun,Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı…..) güçlü bir topluluk manâsındadır.

Usbe’yi, sosyolojiyi izleyerek anlamaya çalışırsak, bazı gayelere erişmek üzere karşılıklı tesir ilişkilerinin geçerli olduğu sosyal grup veya gürûh kavramına varırız ki, yukarda zikrettiğimiz gibi Kur’ân-ı Kerim’de bu manâ mevcuttur.

Birçok yönünden ve özelliğinden dolayı Usbe’yi de içine dahil edebileceğimiz sürüler ve gürûhlar, bilindiği gibi yalnız sosyal içgüdüleriyle kımıldayan kalabalıklardır. Yapıcı değil, yıkıcıdırlar. Başlarında ferdî kuvvet sahibi baldırı çıplaklar bulunur. Bir başka deyişle bu çeşit gruplar, gayri resmî, yani sosyal resmiyeti olmayan kalabalıklardır. Bunlar menfaat gibi bir faktör etrafında odaklanmaya başlarlarsa, sosyal resmiyet bile kazanabilir ve bunlara ortak menfaat birlikleri denilir.

Başka hiçbir şey söylemeye lüzum yok! Açıkça görülüyor ki, cahil veya kötü niyetli olunmadığı takdirde usbe ile milleti karıştırmanın veya birbiri yerine kullanmanın imkânı yoktur!


MİLLET HALK VE/VEYA HALK MİLLET DEĞİLDİR

Bir takım kimseler de, şuurlu ve yahut şuursuz olarak, millet yerine halk kavramını kullanmaktadır ki, bu da yanlıştır. Halk millet, millet halk değildir.

Halk, bir arada yaşayan insanlar topluluğunu ve yahut bir ülkenin vatandaşlarının hepsini ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Dilimizde bir ırk (soy) ve kökten gelen veya tarihî ve sosyal şartlar gereğince başka soyların da karışımı olabilen, belirli bir toprakta ya da vatanda oturan, bir sosyal topluluk, halk adı ile adlandırılmıştır.

Gerek tarih boyunca, gerek zamanımızda toplumu yönetenler ve aydınlar dışında kalan bütün sosyal sınıf ve tabakalar ile etnik birliğe sahip olmayan bir toplum içinde çeşitli etnik ve kültürel özelliklere sahip bulunan, fakat başka devletlerin içersinde yaşayanlara da halk denildiği gibi, belirli bir kültür seviyesine yükselmiş toplumlarda bu seviyeyi kazanamamış türlü tabakalar da halk kavramına dahil edilmektedir.

Bununla beraber, statik nitelik taşımayan halk kavramı,değişik kültür çevrelerinde farklı anlamlar kazanmış bulunmaktadır. Bu bakımdan, türlü menşelerden, soylardan olan aynı devlet içinde bir araya gelmiş olan topluluklar ile aynı ülkede oturmadığı halde, aralarında
menşe, din, v.b. yönlerden bağ bulunan insan topluluğu ve belirli bir bölgenin ve çevrenin sakinleri, ahali de halk adıyla anılmaktadır.

Türkçede halk kelimesi ile karşıladığımız kavram, ayrıca kavim anlamına da gelir. Bir halk kitlesi içinde çeşitli ırktan olanlar vardır; bu bakımdan da asıl kavimden ayrılır. Ancak, bir cinsten olan halk kitleleri de vardır. Siyasî bakımdan bir halk kitlesi bir millet halini alabilir.

Lâtin milletlerinde people, populaire kelimelerinin iç örgülerinde ilkellikten kalma vasıflar hissedilirken, Cermen kültür çevresinde Volk adı ve völkisch, volkstümlich sıfatları üstün kültürel ve siyasî değerlerle bezenmiş olarak tasarlanmıştır. Böylece, halk kavramının statik bir kavram niteliğinde kalmadığı görülmektedir.

Nitekim, Islav âleminde halk kavramı, 1917 ihtilalinden sonra ırka ve dine ait anlam örgüsünden, görünürde de olsa tecrit edildi. Orta Asya, Azerbaycan, Kazan ve Kırım... gibi Türklük sahalarını ve Türkleri de içine alan bir Sovyet Halkı tâbiri ortaya atıldı. Böyle bir
değerlendirme tarzı ve isimlendiriş Islavcı bir temsil politikasının ana temasını ortaya koymaktadır. Aydın ve memur topluluğu dışında kalmış, siyasete ve yönetime katılmayanları halk olarak nitelendirmek, aslında maksatlı bir düşünceden kaynaklanmaktadır.

Ülkücü Hareket'in büyük mütefekkiri merhum S. Ahmed ARVASÎ Hocamız, bu konuda, şöyle yazmaktadır: “Modern sosyolojide halk, milleti teşkil eden topyekün nüfus manâsında kullanılmaktadır. Halk, belli bir tarih şuurunda, ortak bir kültür ve ülküde birleşmişse ve
kendi hür iradesi ile kendini yönetmek için teşkilâtlanmışsa, milletadını alır.”

Başa dönerek tekrarlarsak, MİLLET IRK, USBE-ASABE VEYA HALK DEĞİLDİR.
MİLLET IRK'TAN DA, USBE VEYA ASABE'DEN DE, HALK'TAN DA FARKLI BÎZATÎHÎ BİR CEMİYET BİRİMİDİR.

Ziyaret -> Toplam : 125,02 M - Bugn : 43912

ulkucudunya@ulkucudunya.com