(1882-1961) İmam-hatip okullarının açılmasındaki gayretleriyle tanınan, bu okullarda müdürlük ve hocalık yapan din âlimi.
Asıl adı Mahmut Celâlettin (Ökten) olup Trabzon'da doğdu. Baba tarafından Gür-cüzâdeler olarak bilinen, dinî ilimler ala¬nında isim yapmış köklü bir aileye men¬suptur. Dört yaşında iken babası Salih Zihni Efendi'nin, kısa bir süre sonra da annesi Güller Hanım'm vefatı üzerine ba¬baannesinin himayesinde büyüdü. Kü¬çük yaşta hıfzını tamamladı. Rüşdiyeyi bitirdikten sonra Trabzon İdâdîsi'ne kay¬doldu; bir yandan da medreseye devam etti. İdâdîde okuduğu yıllarda dedesi Ömer Feyzi Efendi'nin yerine Trabzon Çarşı Camii'nin imam-hatipliğini yaptı. Mezun olunca İstanbul'a giderek Dârül-muallimîn-İ Âliyye'ye girdi (1905). Bu oku¬lu bitirdikten sonra Darülfünun Edebi¬yat Şubesi'ne kaydoldu. II. Meşrutiyetin ilânı ile istanbul'da huzurun bozulması üzerine öğrenimini yarıda bırakarak bir arkadaşıyla birlikte Turgutlu'ya gidip edebiyat öğretmenliğine başladıysa da [1][303] burada fazla kalmaya¬rak İstanbul'a döndü [2][304] ve tahsiline devam etti. Darülfünunda ho¬caları Babanzâde Ahmed Naim, İzmirli İsmail Hakkı ve Mehmed Akif beylerin yakın ilgi ve sevgilerine mazhar oldu. Arap edebiyatını Ali Fehmi (Câbiç) ve Şev-ket efendilerden okudu. Bu arada Fatih dersiamlarından Mustafa Âsim ve Muğ¬lalı Ali Rızâ efendilerden kelâm ve usûl-i fıkıh sahasında özel dersler aldı.
Celâlettin Efendi 1911 yılında Darül¬fünun Edebiyat Şubesi'den mezun olun¬ca İstanbul Sultanîsi Arapça muallimli-ğine tayin edildi [3][305]. İlmî ye¬tişkinliği yanında başarılı öğretim me¬todu sayesinde kısa sürede -Celâl Hoca" olarak şöhret buldu.
Mütareke yıllarında kayınpederinin yerine Vasat Atik Ali Paşa Camii'nde on yıl kadar imamlık görevinde de bulun-muş olan Celâl Hoca, 1925'te İstanbul İmam-Hatip Mektebi Arapça muallim¬liğine tayin edildi. Bir süre sonra "Tev-hîd-i Tedrisat Kanunu"nun aleyhinde ko¬nuştuğu iddiasıyla açığa alındıysada ya¬pılan tahkikat neticesinde görevine iade edildi. Ardından da İstanbul Sultanisi Arapça muallimliğine geçti. Harf inkılâ¬bından sonra Arapça derslerinin kaldırıl¬ması üzerine okulun Türkçe hocalığını üzerine aldı. Uzun yıllar İstanbul'un çeşitli okullarında Türkçe, edebiyat, felse¬fe ve mantık dersleri okuttu. Vefa Lise-si'nde felsefe hocası iken 1947 yılında emekliye ayrıldı.
Celâl Hoca, 1949 yılında Maarif Vekâ-leti'nce İstanbul'da açılan imam-hatip kursuna müdür ve Öğretmen olarak ta¬yin edildi. Bu vesile ile sadece pratik bil¬giler vermeyi hedef alan bu tip kursla¬rın yeterli olmadığını gördü ve bunların orta dereceli okullar haline getirilmesi gerektiği kanaatine vardı. Bu konuyla ilgili olarak daha sonra başta dönemin Maarif Vekili Tevfik İleri olmak üzere bir¬çok yetkiliyle görüşmeler yaptı. Sonuçta imam-hatip okullarının açılması yönün¬de karar alındı ve Celâl Hoca, 17 Ekim 1951 tarihinde öğretime başlayan İstan¬bul İmam-Hatip Okulu'nun ilk müdürü oldu. Türkiye'nin dinî. ilmî, kültürel ve sosyal hayatında önemli yeri olan imam-hatip okullarının kurulması fikrinin ilk sahibi ve ilk program yapımcılarından biri olması dolayısıyla Celâl Hoca'nın bu okulların tarihinde çok önemli ve unu¬tulmaz bir yeri vardır.
1956. 1959 ve 1960 yıllarında üç defa hacca gitti. İstanbul Yüksek İslâm Ensti-tüsü'nde iki yıl ilm-i tevhid ve kelâm derslerini okutan Celâl Hoca 21 Kasım 1961'de vefat etti, Edirnekapı (Sakıza¬ğacı) Şehitliği'ndeki aile kabristanına def¬nedildi. Oğlu Sadettin Ökten halen Mi¬mar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakül-tesi'nde öğretim üyesidir.
Arapça, Farsça, Fransızca bilen, özel¬likle Arap edebiyatına vukufuyla tanı¬nan, İslâmî ilimler yanında Batı kültürü-nü de yakından incelemiş bir din âlimi olan Celâl Hoca, bütün ilmî hayatı bo¬yunca tahkik metodunu uygulamıştır. Genel felsefe, kelâm ve İslâm felsefesi alanlarında iyi yetişmiş, bu konularla il¬gili olarak Arapça ve Fransızca'dan ter¬cümeler yapmıştır. Resmî derslerinin ya¬nı sıra Beyazıt'ta evinin yakınındaki Soğanağa Camii'nde cumartesi günleri al¬tı yıl süreyle İhyâ'ü 'ulûmi'd-din okut¬muştur.
Birçok din âtimi ve muhafazakâr mü¬nevverin bir köşeye çekildiği Cumhuriyet Türkiyesİ'nin ilk yıllarında Celâl Hoca, her zaman ve her şartta yapılabilecek işler olduğunu düşünen iyimser kişiler ara¬sında yer aldı. Gayretli, aynı zamanda sabırlı ve kanaatkar bir anlayışla eski kültürün yeni nesle aktarılmasında ba¬şarılı hizmetler gerçekleştirdi. Günümüz insanının tasavvur edemeyeceği kadar sade bir hayat yaşardı. Bununla birlikte hayatı severdi. Ona göre hayat, meşru sınırlar çerçevesinde, güzel insanlarla güzel mekânlarda geçirilen güzel zamanlardır. Çevresindeki içten muhabbet ve saygı kuşağı ölümüne kadar devam et¬tiği için Celâl Hoca yaşlılığın terkedilmiş¬liğini hiç tatmadı.
Celâl Hoca'nın, tabiatındaki aşırı titiz¬lik ve müşkülpesentlik, okuduğu ve yaz¬dığı her kelime üzerinde duruşu, her
noktada kaynak eserleri uzun uzadıya tahkik edişi gibi sebeplerle bazı maka¬leleri dışında yayımlanmış herhangi bir eseri bulunmamaktadır. Doğu ve Batı kaynaklarından tercüme ederek derle¬diği sarf, nahiv, edebiyat, kelâm, İslâm felsefesi, felsefe ve ahlâka dair kitap ve makaleleri 100 kadar defter tutmakta¬dır. İslâmî ilimlerde modern metodoloji ve sosyolojinin uygulanmasını arzu eden, klasik kelâmın, çağımız insanının ve İs¬lâm dünyasının ihtiyacını karşılayacak yeni ilm-i kelâm haline getirilmesini ge¬rekli gören Celâl Hoca'nın bu gaye ile hazırladığı tamamlanmamış bazı çalış¬maları da bulunmaktadır. 1000 cildi aş¬kın eserden oluşan kitaplığını Süleyma-niye Kütüphanesi'ne bağışlamıştır.
Vefatından sonra dost ve talebeleri tarafından Celal Hoca: Hayatı ve Şah¬siyeti adlı bir anma kitabı neşredilmiş, bu kitapta hocanın tercüme eserlerin¬den bazı Örneklere de yer verilmiştir.