FAHREDDİN PAŞA
01 Ocak 1970
(1868-1948) Medine müdafii, Türk kumandanı.
Rusçuk'ta doğdu. Asıl adı Ömer'dir. Soyadı kanunundan sonra Türkkan so¬yadını almıştır. Babası Mehmed Nâhid Efendi, annesi Bâlî oğullarından Fatma Âdile Hanım'dır. 93 Harbi'nden sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a gelen Ömer Fahreddin 1888'de Harp Okulu'nu, 1891-de Erkân-ı Harbiyye'yi bitirdi ve kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Balkan Savaşı sırasında Çatalca savunmasında¬ki başarısıyla Edirne'nin geri alınmasın¬da rol oynadı. Osmanlı Devleti 1914'te i. Dünya Savaşı'na girdiği vakit miralay rüt¬besiyle Dördüncü Ordu'ya bağlı 12. Ko¬lordu kumandanı olarak Musul'da bulunuyordu. 25 Kasım 1914'te mirlivalığa terfi ettirildi. 26 Ocak 191S'te 12. Kolordu'daki vazifesine ilâveten Dördüncü Or¬du kumandan vekilliğine getirildi. Bura¬da bir yandan tehcire tâbi tutulan Er-meniler'i yerleştirirken bir yandan da Urfa, Zeytun, Haçin, Musadağı Ermeni ayaklanmalarını bastırdı.
Bu sırada İngilizler'le anlaşan Mekke Şerifi Hüseyin'in isyana hazırlandığı ha¬berinin alınması üzerine Fahreddin Pa-şa Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Pa¬şa tarafından Medine'ye gönderildi [1][663]. Fahreddin Paşa 31 Mayıs-ta Medine'ye ulaştı ve Şerif Hüseyin'in birkaç gün içinde isyan edeceğini Cemal Paşa'ya bildirdi. Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916'da Medine çevre¬sindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlattılar. 5-6 Ha¬ziran gecesi Medine karakollarına sal-dırdılarsa da Fahreddin Paşa'nın aldığı tedbirler sayesinde geri püskürtüldüler. Başlangıçta âsilerin sayısı 50.000, bütün Hicaz bölgesindeki Osmanlı askerinin sayısı 15.000 civarındaydı. Fahreddin Pa¬şa hemen karşı harekâta başlayarak Bi'-riali, el-İlâve. Bi'rimâşt mevkilerindeki âsileri yenilgiye uğrattı [2][664]. Arkasından yeni birliklerle takviye edi¬len Hicaz Kuwe-i Seferiyyesi kumandan¬lığına tayin edildi [3][665]. Âsi¬ler. Mekke Valisi Galib Paşa'nın tedbir¬sizliği yüzünden 9 Haziran'da genel sal¬dırıya geçerek 16 Haziran'da Cidde'ye, 7 Temmuz'da Mekke'ye. 22 Eylül'de de Taife girdiler. Fahreddin Paşa'nın sa¬vunduğu Medine dışındaki hemen bü¬tün büyük merkezler âsilerin eline geç¬ti. Bu sırada Kanal Harekâtı bütün şid¬detiyle devam ettiğinden Hicaz'a asker gönderilemiyordu. Fahreddin Paşa elin¬de bulunan son derece kısıtlı imkânlar¬la Medine'yi iki yıl yedi ay boyunca mü¬dafaa etti. Önce Medine ve çevresinde bir güvenlik hattı oluşturmak için Aşar Boğazı, Bi'riderviş. Bi'riabbas ve Bi'rire-hâ mevkilerini âsilerden temizledi. 29 Ağustos 1916'da Medine çevresinde 100 kilometrelik bir emniyet şeridi meyda¬na getirilmiş oldu. Fahreddin Paşa Me¬dine'yi savunabilmek için İstanbul'dan devamlı takviye kuvveti istiyor, Osmanlı hükümeti de onun isteklerine cevap ve¬rebilecek durumda olmadığını bildiriyor¬du. Osmanlı hükümetinin Hicaz'ı kısmen boşaltma kararı alması üzerine Fahred¬din Paşa. herhangi bir yağmaya karşı Medine'de Hz. Peygamber'in mezarında bulunan mukaddes emanetlerin İstanbul'a nakledilmesini teklif etti. Sorum¬luluk kendisinde olmak şartıyla teklifi hükümet tarafından kabul edildi. Fah¬reddin Paşa bir komisyon kurarak tek tek kontrol ettirdiği otuz parçadan olu¬şan mukaddes emanetleri 2000 aske¬rin koruması altında İstanbul'a gönder¬di. Medine'yi Suriye'den ayıran çölde do¬laşan ve yağmacılıkla geçinen bedeviler. Şerif Hüseyin'in hileleri ve İngilizler'in paralarıyla kandırılarak Osmanlı Devleti aleyhine harekete geçirildikleri için Me-dine'yi Suriye'ye bağlayan demiryolunun korunması güçleşti. Meşhur İngiliz ca¬susu Lavvrence demiryolu boyunca do¬laşarak rayları dinamitle parçalatıyor¬du. Her geçen gün çölün ortasında çev¬re ile irtibatı kesilmiş bir kale durumu-na gelen ve iaşesi de azalan Medine'nin tahliyesine karar verildi. Önce yeni tayin edilmiş olan Mekke Emîri Şerif Haydar Paşa ailesiyle birlikte Medine'den ayrıl¬dı. Onları 3-4000 kişilik yerli halk takip etti.
Fahreddin Paşa elinde kalan az sayı¬daki kuvvetle hem bu çöl yolunu hem de Medine'yi müdafaaya devam etti. Fa-kat Hicaz demiryolunun Medine'ye ya¬kın olan Tebük-Medâin arasındaki Mü-devvere İstasyonu'nun düşman eline geç¬mesinden sonra Medine Kalesi isyancı¬lar tarafından kuşatıldı. Hiçbir yerden yardım alamaz duruma gelen şehirde kalmış olan halk ve asker arasında aç¬lık ve hastalık hüküm sürmeye başladı. Bu güç şartlara rağmen Fahreddin Pa¬şa şehrin müdafaasını sürdürdü. Hatta kuşatmadan önce kaleyi tahliye etmesi¬ni teklif eden İstanbul hükümetine, "Me¬dine Kalesi'nden Türk bayrağını ben ken¬di elimle indiremem, eğer mutlaka tah¬liye edecekseniz buraya başka bir ku¬mandan gönderin" cevabını vermişti. Fah¬reddin Paşa, "Takdîr-i ilâhî, rızâ-yı pey-gamberî ve irâde-i pâdişâhî şeref-mü-teallik oluncaya kadar Medine müdafa¬ası devam edecektir" diyordu; İngiliz¬ler'le Araplar'a teslim olmaktansa Hz. Peygamber'in merkadini havaya uçura¬rak kendisini feda edeceğine dair ye¬min ediyordu.
Fahreddin Paşa ve askerleri bir taraf¬tan düşmanla, diğer taraftan açlık ve hastalıkla mücadele ederken Kanal Harekâtı felâketle bitmiş, Filistin elden çık¬mış ve en yakın Osmanlı kuvvetleri Me¬dine'den 1300 km. uzakta kalmıştı. Bu sırada Osmanlı Devleti mağlûp olmuş ve Mondros Mütarekesi'ni imzalamıştı [4][666]. Mütarekenin 16. maddesine göre teslim olması gereken Fahred¬din Paşa buna yanaşmadı. Medine'deki-ler ise her tarafla irtibatları kesilmiş ol¬duğundan mütarekeden haberdar de¬ğillerdi. Olup bitenleri telsiz vasıtasıyla takip eden Fahreddin Paşa. Kızıldeniz'-de demirleyen bir İngiliz torpidosu mü¬tareke şartlarını ve Medine'ye ait mad¬deyi kendisine bildirdiği halde buna ce¬vap vermedi. Aynca Babıâli'nin Mondros Mütarekesi'ni tebliğ etmek üzere gön¬derdiği yüzbaşıyı hapsederek İstanbul'u da cevapsız bıraktı. Bir yandan İngiliz¬ler, bir yandan Medine'yi kuşatmış olan Şerif Hüseyin'in kuvvetleri Medine'nin bir an önce teslim edilmesini istedilerse de bu isteklerine karşılık vermedi. Ba¬bıâli İngilizler'in de baskısı üzerine bu defa padişahın imzasını taşıyan bir tes¬lim emrini Adliye Nâzın Haydar Molla ile Medine'ye gönderdi. Fahreddin Paşa bu emri de dinlemedi. Askerlerin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilâç ve giye¬cek stoklarının bitmesine rağmen diren¬meyi sürdürdü. Ancak sonunda kendi subaylarının da baskısı ile teslim olmaya rızâ gösterdi.
Kabul edilen teslim şartlarının başın¬da, "Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kuman¬danı Fahreddin Paşa hazretleri yirmi dört saat zarfında Hâşimî kuvvetleri karar¬gâhının misâfir-i hâssı olacaktır" ibare¬si yer aldığı halde Fahreddin Paşa Ravza-i Mutahhara yakınındaki bir medre¬seye giderek burada önceden hazırlat¬mış olduğu yatağına girdi ve bir yere git¬meyeceğini bildirdi. Fakat kendisiyle gö¬rüşmeye gelen kumandan vekili Necib Bey ve etrafındakiler tarafından tutulup Hâşimî karargâhında hazırlanmış olan çadırına götürüldü [5][667]. Şerif Abdullah'ın kuvvetleri antlaşma gere¬ğince 13 Ocak 1919'da Medine'ye girdi. Böylece Mondros Mütarekesİ'nden yet¬miş iki gün sonra Medine teslim edilmiş oldu.
İngilizler tarafından "Türk kaplanı" di¬ye adlandırılan Fahreddin Paşa 27 Ocak'-ta savaş esiri olarak Mısır'a gönderildi. 5 Ağustos'ta Malta'ya sürgün edildi. Sür¬gün sırasında, savaş suçlularını yargıla¬mak üzere işgalci devlet tarafından İs¬tanbul'da kurdurulan ve başkanından dolayı halk arasında Nemrud Mustafa Dîvânıharbi adı verilen mahkemece ölü¬me mahkûm edildi. Ancak Fahreddin Pa¬şa Ankara hükümetinin gayretleriyle 8 Nisan 1921'de Malta'dan kurtuldu. Ber¬lin'de karşılaştığı Enver Paşa'nın daveti üzerine Moskova'ya geçti. Burada İslâm
İhtilâl Cemiyetleri İttihadı Kongresi'ne iştirak etti. 24 Eylül 1921'de Millî Mücadele'ye katılmak için Ankara'ya geldi. 9 Kasım 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Kabil sefirliğine tayin edildi. Türk-Afgan dostluğunun gelişmesinde önemli rol oynadı. Ruslar'la mücadele eden Başkırdistan Cumhurbaşkanı Zeki Velidi Togan'a yardımda bulundu. 12 Ma¬yıs 1926'da görevinin sona ermesi üze¬rine yurda döndü. 5 Şubat 1936'da Türk Silâhlı Kuvvetlerinden tümgeneral rüt¬besiyle emekliye ayrıldı. 22 Kasım 1948'-de vefat etti ve vasiyeti üzerine Rumelihisarı'na defnedildi.