İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ'NİN ESERLERİ
01 Ocak 1970
İbrahim Hakkı, kendisi eserlerini beş ana ve on evlat eser diye tanıtmaktadır. Bunların dışında da bazı eserleri bulunmakla beraber ben burada sadece beş ana eserinden bahsedeceğim.
İlk ana eseri Divanı'dır. 1755'te yazılmış, 1847'de Mehmet Sait tarafından İstanbul'da basılmıştır. Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanı ismini taşır. 230 sayfadır. İlahiname, Aşkname, Hz. Muhammed'i öven bir şiir ve kendi halini, niteliğini bildiren bir manzumesi vardır. Divanı büyük oğlu İbrahim Fehim'e ithaf etmiştir, İsmail Fehim astronomi ve müzikle uğraşan güzel kanun, santur çalan bir zattır. Kendisinin yapmış olduğu 74 telli bir santuru vardır, İbrahim Hakkı Divanı'ndan musikî ile ilgili bir şiiri kitabın son bölümünde yer almaktadır.
2. ana eseri Marifetname'dir. Ansiklopedi türündedir. 1757'de yazılmıştır. 1836 ve 1864'te Mısırda, 1868, 1889 ve 1914'te İstanbul'da basılmıştır? Ortalama 600 büyük sayfadır. El yazmaları iki cilde sığmıştır.Tillo'daki torunların dan Abdülaziz Topraktaki iki cildin elyazısı kendi elyazısma çok benzer. Bu kitabım oğlu Ahmet Naimi'ye ithaf etmiştir.
Eser bir ön söz, üç büyük bölüm ve bir sonsöz ihtiva eder. Her bölüm daha alt bölümlere ayrılmıştır. Ön söz tamamen dinseldir, l. Bölüm Feen-i evvel'dir. Tanrı'nın varlığını, birliğim anlattıktan sonra yalınç ve bileşik cisimleri, madenleri,bitkileri ve nihayet insanı anlatır. Basit cisimlerden insana kadar gelen bir evrim teorisidir bu diyebiliriz. Sonra aritmetik, geoemetri, astronomi ve takvim konulan yer alır. Coğrafyaya ait bölümünde 200'den fazla ilin hangi enlem ve boylamda olduğunu gösterir bir liste yapmıştır. Birinci bölümde eski astronomiye de yer vermiş, yeni astronomiye geçerken hiçbir çağda yerin döndüğüne inananlar eksik olmamıştır, demiştir.
2. bölüm Feenn-i salisde Anatomi fizyoloji gibi bilimler yer alır. İnsan vücudunu estetik bakımdan da incelemiş, araya beyitler sıkıştırmıştır. Vücut yapışı ile huy arasındaki ilişkiye inanır ve şiirle anlatmıştır. Bu bölümün sonunda ruha, sağlığa ve ölüme ait geniş bilgi vardır.
3. Büyük bölüm, Fenn-i salis, dinsel, Tanrısal ve felsefîdir.
40 sayfa tutan son bölüm Törebilimdir diyebiliriz. Öğretimin yol ve yöntemini, öğrencinin üstadına takınacağı durumu, ana ve babaya karşı saygı ve sevgi, evlenme ve evlenmede aranacak nitelikler karıkocanın biribiriyle ilişkileri töresi, çocuklarına karşı görevleri, akraba, hizmetçi, komşu, dost, arkadaş, halk ve bilginlerle görüşüp konuşma yol ve töreleri yer alır. Sayın Rauf İnan, İbrahim Hakkı'nın bu cephesini incelerken, O'nu ilk eğitim fîlozofumuz olarak tanımak gerekir. Almanya'nın en tanınmış eğitimcisi ve eğitim düşünürü olan Prof. Dr. G. Hausmann'a "Türk Eğitim Tarihini kapsamayan bir Dünya Eğitim Tarihinden söz edilemez" dedirten, (Kutadgu Bilig) (Kitab-ı Tarik-ul Edeb) ve özellikle (Marifetname) olmuştur diyor.
Marifetname Arapça ve Farsça'ya da çevrilmiştir.
İbrahim Hakkı'nın 3. büyük eseri irfaniye'dir. 1761'de yazılmıştır, 495 sayfadır, Arapça, Farsça ve Türkçe bölümleri vardır. Konusu " Kendisini bilmeyen Tanrı'sını bilemez" anlamındaki tek bir hadistir, İnsan vücudunu evrene benzetmiştir. Vücutta akıl, evrende Tanrı gibidir. Şöyle öğütleri vardır: "Tekkelerde eğlenmeyip, ilim meclisine gelesin. Herkese şefkat nazarı ile bakıp hiçbir ferdi hakir görmiyesin ve kimseden bir nesne istemeyip bir hizmet buyurmıyasın. Tezyi-i zahirî koyup gökçek ahlak ile tezyi-i batına gidersin" demektedir.
4. Ana eseri insianiye'dir. 1763'te yazılmıştır. 722 sayfadır. Kendisi bu eseri için 140 kitaptan üç lisan üzre cem ettim diyor. Oğlu İsmail Fehim ve amcazadesi Yusuf Nesim'in el yazısı olan iki nüshası torunlarında vardır.
5. Büyük eseri, Mecmuat-ül Maani'yi 1765'de yazmıştır. Kayınbiraderi Mustafa Fani'nin el yazısı olan bir nüshası Mehmet Ali Benderli'de vardır. Bu kitapta, münacaatlar, şükürnameler ve Şifa-üs Sudur başlığı altında topladığı manzumeleri vardır. Fakirullah'ın ölümü oğul ve torunlarının doğumuna, Hacca gidişine ait düşürdüğü tarihler de bu kitaptadır. Arapça, Farsça ve Türkçe bir de sözlüğü vardır. Arapça ve Farsça'dan dilimize alınan kelimelerin imlalarını Türkçe söylenişlerine göre sesli harf koyarak yazmıştır. Mesih İbrahimhakkıoğlu diyor ki; "Bu sözlüğü incelemeden evvel, İbrahim Hakkı gibi Arapça ve Farsça'yı ana dili kadar bilen, bu dillerde yazılmış yüzlerce eseri inceleyen bir bilginin mektuplarında imla hatası yapmasına akıl erer miydi? Ancak bu sözlüğü inceledikten sonra bir çığır açmak istediğini anladım."
İbrahim Hakkı'nın günümüze kadar kalmış bir de Ruzname'si vardır. 1753 yılında yapmıştır.Yüzyıllarca takvim işini görebildiği için Devri Daim de denen ara 52.5 cm. çapında bir ağaç çembere gerilmiş derinin bir çok daire ve yarıçaplara bölünmesi ile meydana gelmiştir. Erzurum gibi 40. enlemde bulunan yerlere göre düzenlenmiştir. Bir göç yılının herhangi bir ayının bir günü aranırken bunun, haftanın hangi günü olduğu, o gün güneşin kaçta doğup, kaçta battığı kolayca bulunabilir. Duvar ve cep takvimlerinin bulunmadığı bir dönemde bu aracın önemi açıktır.
İbrahim Hakkı'nın evlat eserlerinin listesi:
1. Tuhfet-ül Kiram: 1767, Mecmuat-ül Maani'den çıkarılmış, Arapça ve Farsça yazılmış.
2. Nuhbet-ül Kelam: 1768, Marifetname'den çıkarılmış. FIRAT tan izin alın.
3. Meşarık-ül Yuh: 1771, yüz kitaptan ve insaniye'den üç lisan üzere yazılmış.
4. Sefine-i Nuh: 1773, Mecmuat-ül Maani'den alınmış.Türkçe, Arapça ve Fransızça şiirlerden olmuştur.40 bölümdür.
5. Kenz-ül Futuh: 1774, İrfaniye'den alınmış.Tasavvufi ve ahlaki 1020 beyit vardır.80 beyit Arapça gerisi Türkçe dir.
6. Definet-ür Ruh. 1775, Mecmuat-ül Maaniden üç lisan üzere yazılmış.
7. Ruh-üş Şuruh: 1776, Marifetname'den alınmış, Arapça yazılmış.İlhame'den seçilmiş çeşitli şiirleri ihtiva eder.
8. Urvet-ül islam: 1777,Dini konuların yer aldığı eser 1 mukaddime 15 bölüm ve 1 hatimeden meydana gelmiştir.
9. Heyet-ül İslam:1777,Marifetnameden, heyet ve tefsirden alınmış,Astronomiye dair bilgiler mevcuttur.
İbrahim Hakkı'nın eserleri arasında en fazla Marifetname dikkati çekmiş, çeşitli zamanlarda değerli bilim adamlarımız bu eser ve yazarı hakkında görüşlerini belirtmişlerdir.
Şimdi bunlara birkaç örnek vermek istiyorum:
Prof. Dr. Z. Fahri Fındıkoğlu, Revnakoğlunun "Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Marifetnamesi" adlı eserine yazdığı ön sözde: "Türkiye'nin kültürel hayatını gösteren bir tablo içinde Erzurum ve mıntıkası, 1071 senesini takibeden uzun bir devrede bir taraftan Orta Aya Türklüğü'nün Küçük Asya'ya geçmesine köprülük yaparken, öbür taraftan SelçukluOsmanlı devrelerinin tefekkür hayatına sahne oldu. Istanbul'a başvurmadan da Hasankale'den Erzurum'a gelen bir genç, Erzurum'da ve çevresinde bir taraftan yazılı, öte taraftan Ehli Heyet, Ehli Hikmet, Ehli irfan ve Ehlullah tipinde yazısız istifaza kaynakları bulabilir ve nitekim bulmuş ve yetişmiştir de. İbrahim Hakkı ve eserleri karşısında her araştırıcının ve kültür tarihçisinin soracağı mesele, Mütefekkirimizin ne nispette toplayıcı, ne nispette yoğurucu ve orijinal olduğu noktasında toplanır" diyor.
Prof. Dr. F. Nafiz Uzluk "Çeşitli Yönleri ile Erzurum ve Çevresi" adlı kitapta "Marifetname Nüshaları" başlıklı yazısında: "Artukoğulları'nın zengin kitaplarından Bitlis'teki Şeref Hanı Ailesi'ne intikal edenlerinin, burasının Melik Ahmet Paşa tarafından zaptından sonra, kitaplarının mezatlarda satılarak yağmaya uğradığını, İbrahim Hakkı'nın bu kütüphanelerin etrafa taşan pozitif ilimlere ait eserlerinden yararlandığını, ayrıca Erzurum'dan geçen Hintli, Afganlı Seyyahlardan pozitif ilimler tahsil eylediğini kabul etmek icabeder. Mesela, fecri şimali hadisesi vukuu bulmuş, Istanbul'daki hocalar kıyamet kopuyor diye cami direklerine sarıldıkları halde, İbrahim Hakkı Meteorolojik olayı arkadaşları ile birlikte seyrettiklerini eserinde yazar, İstanbul gibi, koca imparatorluğun merkezi olan,içerisinde yalnız doğulu değil, batılı fizik bilginlerinin de bulundukları bir şehirde, softaların cami direklerine sarılmaları karşısında İbrahim Hakkı'nın hiçbir telaşa, heyecana kapılmadan, kıyamet kopacağını asla hatırına getirmeden, dostları ile beraber geceyarısı sabahın tan vakti aydınlığı için fecr, şimal kutbunda vukua geldiği için fecr şimali denilen göklere ait bir olayı telaşsız, endişesiz seyretmesi ne büyük tezattır, İbrahim Hakkı'nın ne kadar büyük bir adam olduğunu göstermez mi? diyor.
Dr. Adnan Adivar, "Tarih Boyunca ilim ve Din" adlı eserinde "Aristo'nun gökler taksiminin İbrahim Hakkı'nın Marifetnamesi'nde İslam Kozmoğrafyasi'na aynen geçtiğini" yazıyor. "Osmanlı Türkleri'nde ilim" adlı eserinde ise Marifetname için "Bu cins ansiklopedilerin en mükemmellerinden biri ve sonuncusudur" diyor. Marifetfetname'deki yeni astronomi yani Kopernik Sistemi'ne ait bilgiler için de: "Bu bilgileri de İbrahim Hakkı Cihannü-manın İbrahim Müteferrika eklemesinden almış olmakla beraber ondan çok cesurca ve daha akla uygun delillerle bu yeni astronomiye taraftar olduğunu göstermiştir" diyor.
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak "Veraset Biyolojisi" isimli eserinde: "Uzviyet türlerinin birbirlerinden meydana gelebileceğini, yani geniş anlamda tekamül fikrinin ilk izlerine Goethe'de rastlanır. Vakıa Mevlana ve Erzurumlu İbrahim Hakkı (Marifetname) insanının maymundan geldiğini zikrederler" diye kaydediyor.
Prof. Dr. Nafiz Uzluk Prof. Dr. Mehmet Ali Ayni Bey'in bir makalesini, (Edebiyat Mecmuası 1916) dilini açarak ve eklemeler yaparak "Çeşitli yönleri ile Erzurum ve Çevresi" adlı eserde yayınlıyor ve Marifetname'nin pozitif ilimler, pedegoji, psikoloji, son bahislerin de ahlak ve tasavvuf meselelerine dair olduğunu anlatıyor, çeşitli örnekler veriyor ve "İbrahim Hakkı batın ilmi sorusunu takibeden manzumelerinde pek güzel öğütler veriyor.
Ey gönül, Allah için mahlukuna hep şefkat et
Kimseyi incitme, herkese münasip ülfet et
Çün Huda her kalbe nazırdır, gönül yap rağbet et
Kulları gönlünde ol, Mevla'ya ancak hizmet et.
ve Türkçe bir müstezatında birkaç hikmetle karışık söz:
- Azap olur ki, bu halkı ona ortak ederiz, hata eder gideriz.
- Günah odur ki enaniyet eyleriz isbat, o muddea heyhat. ...
Bela odur ki bela gelse, sabrı kor kaçarız, gözyaşı saçarız.
- Maraz budur ki marazdan bu sıhhati seçeriz, o derdile geçeriz...
- Cehennem odur ki dil ile halkı incitiriz, biz de inciniriz.
ve mutaassıp ulemanın reddettiği musikiyi şeyh ruha gıda, bir ruhani tıp addediyor" diyerek
Musiki hikmete dair fendir
Bilene, bilmeyen ruşendir.
mısralarıyla başlayan şiiri naklediyor.