Osman Bey'in Aşiret Reisliği ve Uc Beyliği
01 Ocak 1970
Ertuğrul Bey'in vefatından sonra idaresi altındaki türlü aşiretlerden —ki bu aşiretlerin Ertuğrul'un idaresi altında toplanmalarının kendisinin uc beyi ve Oğuzların en şerefli boyu olan Kayılara mensup olmalarının da etkisi vardır— benzersiz kabiliyet ve cevvaliyeti sebebi ile kendisinin mensup olduğu Kayı aşireti Ertuğrul'un küçük oğlu Osman Bey'i seçti. Osman veya Otman Bey babasının son demlerinde de ona vekâlet ediyormuş; fakat Ertuğrul'un kardeşi Dündar Bey de birliğe reis olmak istediğinden aralarında ihtilâf hasıl oldu. Çünkü Kayı'dan başka aşiretler de yaşlı olan Dündar'ın reis olmasını muvafık buluyorlardı; fakat Dündar, Osman'ın reisliği için eğilimin fazla olduğunu anlayınca amcası da Osman'ın baş olmasını muvafık buldu ise de daha sonra yeğeni aleyhine faaliyeti duyulduğundan katledildi (1298). Nihayet uctaki Oğuz aşiretinin ittifakiyle Kayı boyundan olduğu için Osman Bey hepsine baş oldu.
Tarihlerin çoğunun yazdıklarına göre Osman Bey 656 H./ 1258 M. de Söğüt’te doğmuştu. Bu kaydın ne kadar doğru olduğu bilinemez. Buna göre aşiret beyi olduğu zaman yirmi üç yaşında demekti ki Selçuklu hükümdarı III. Gıyaseddin Keyhusrev'in son senelerine doğrudur. Bir sene sonra Giyaseddin Keyhusrev İlhan'ın emriyle katlolunup yerine amcasının oğlu Giyaseddin Mesud hükümdar olmuştu.
İznik İmparatorluğu'nun 1261'de İstanbul'a nakliyle Paleologos hanedanı kurulduktan sonra Bitinya (Bursa, Bilecik ve izmit havalisi) bölgesindeki idare gevşemiş ve bu havalideki Rum beylerinin İstanbul ile alâkalarının zayıflaması Osman Gazi'yi faaliyete sevk etmiş ve hudut üzerindeki yerleri almağa başlamıştır.
Osman Bey'in elindeki yerlerin kuzey doğusunda Sakarya'dan Paflagonya’ya kadar sahip olan Umur Bey oğulları ve güneyinde Germiyan beyliği bulunuyor ve Eskişehir'de —ihtimal Germiyanlar’a tabi olarak— bir uc beyi tarafından idare ediliyordu. Osman Bey'in silâh arkadaşı olarak Samsa Çavuş, Konuralp, Akçakoca, Aygutalp, Gazi Abdurrahman gibi ayrı ayrı aşiret beyleri de Osman Bey'in idaresi altında olarak istilâ hareketi esnasında beraber çalışıyorlardı.
Osman Bey'in faaliyeti esnasında Anadolu'da Ahî reislerinden olup Eskişehir civarında İtburnu mevkiinde tekkesi bulunan Şeyh Edebali, o havalinin en itibarlı ve sözü geçen ulularındandı; tahsilini Mısır'da yapmış olan Edebali'nın kızı Malhun Hatun’u Gazi Osman Bey almış ve bu suretle Ahiler’in nüfuzundan yararlanmıştı. Nitekim Şeyh Mahmud Gazi, Ahî Şemseddin ve oğlu Ahî Hasan ve sonradan Osmanlılar’da kadı, kazasker ve vezir olan Cendereli (meşhur tabiriyle Çandarlı) Kara Halil de Ahiler’den olup bunların hepsi Osmanlı beyliğinin kurulmasında ve büyümesinde hizmet etmişlerdi.
Bazı kayıtlara göre babasından sonra Söğüt ve havalisinin kendisine iktâ edildiğine dair Selçuk hükümdarı Giyaseddin Mesud tarafından 1284’te Osman Bey’e bir ferman gönderilmiş ve 1289 tarihinde de İnönü ve Eskişehir'in ilhakiyle elindeki yerlere uc beyi olduğu bildirilmiş. Eğer böyle bir ferman yollanmış ise Osman Bey Aşiret beyliğinden uc beyliğine geçmiş demektir.
Osman Bey'in komşularından Rum beylerinin en kuvvetlisi İnegöl beyi idi -hattâ aşiret beyi Samsa Çavuş bunun şerrinden bulunduğu yeri bırakarak Mudurnu taraflarına çekilmişti-. Osman Bey ilk olarak bu kuvvetli hasmı ile çarpıştı ise de başarılı olamadı ve kardeşi Sarubatı'nın oğlu Bay Hoca'yı şehit verdi. Bundan sonra yine İnegöl beyi ve müttefiki olan Karacahisar beyi ile Domaniç civarında muharebe eden Osman Bey bu defa da harpte kardeşlerinden Sarubatı veya Gündüzalp'i kaybetti ise de harbi kazandı ve düşman kuvvetleri kumandanı olan Karacahisar beyinin kardeşi Latos da mücadelede öldü. Rivayete göre bu iki vak’a 1287-1288 senelerinde olmuştur.
691 H./1291 M. de Osman Bey Eskişehir civarında Karacahisar (Melanciya)’ı aldığı gibi daha sonra Mudurnu taraflarındaki Samsa Çavuş ve kardeşi Sulamış ile de görüşerek kendisiyle teşrik-i mesai etmiş olan Harmankaya Rum beği Köse Mihal da beraber olduğu halde Sakarya vadisindeki Sorkun, Taraklı, Göynük taraflarına akın yaptılar.
Osman Gazi'nin muvaffakiyetleri komşu Rum beylerini korkuttuğundan, bunlar Osman Bey'i Yarhisar (Yenişehir ile Lefke yani Osman ili arasında) Rum beyinin düğününe davet ederek o vesile ile kendisini öldürmek istemişlerdi; fakat Osman Bey'i düğüne davete gelmiş olan Harmankaya Rumbeyi Mihal, Osman bey'i keyfiyetten haberdar etmiş ve tedbirli hareket eden Osman bey, aldığı tertibat üzerine Yarhisar ile Bilecik'i zabtetmiş ve gelin olarak Bilecik (Belekoma) beyinin oğluna verilecek olan Yarhisar beyinin kızını esir alarak oğlu Orhan'a nikahlamıştır (1299). Osman Bey bundan sonra Turgut Alp'i göndererek İnegöl kalesini muhasara ettirdi ve arkasından kendisi de gelerek burasını da aldı (1299).
1299 senesinde Anadolu Selçuklular’ı tarihinde görüldüğü üzere İlhanlılar’a karşı yapılan Sulamış isyanı ve bu isyan sebebiyle III. Alâaddin Keykubad'ın kaçması üzerine ortada bir baş bulunmamasından dolayı Osman Bey daha serbest harekete başladı. İpekçilik ve dokuma ve demir madenleriyle meşhur olan Bilecik'in alınması mühim bir başarı olduğundan faaliyetine devam etmek üzere Osman Bey Uc beyliği merkezini buraya nakletti.
Osman Bey kuvvetleri daha sonra Bursa Yenişehiri’ne yakın olan Köprühisar’ı aldılar; bunu müteakip İznik’in zabtı düşünülerek muhasarasına başlandığı sırada burayı kurtarmak için Bizans'tan kuvvet gelmekte olduğu duyulunca muhasara kaldırılmış ve bu kuvvetler Dil iskelesine çıkarılan Bizans kuvvetleri üzerine akın yapmışlarsa da bir netice hasıl olmamıştı; lâkin İznik'in zabtına doğru bir adım olmak üzere Yenişehir tarafı alına¬rak orayı Yenişehir adiyle bir Türk şehri kurulmuş ve harp sahasına yakın olmak üzere burası karargâh yapılmıştır (701 H./1301 M.). Bundan başka İznik yakasına yapılan bir kale ile de burası bir dereceye kadar göz altına alınmıştır.
Osman Bey, eskiden beri Oğuzlar’ın âdeti üzere elde edilmiş olan yerleri kardeşi ve oğullariyle silâh arkadaşlarına dirlik olarak verdi ve bu cümleden olarak kardeşi Gündüz Bey'e Eskişehir, oğlu Orhan Bey'e Sultanönü'nü (Karacahisar) Hasan Alp'a Yarhisar’ı, Turgut Alp'e İnegöl mıntıkasını verdi. Bilecik taraflarının öşür ve resmini de kayın babası Şeyh Edebalı ile zevcesine terk ederek Edebalı'nın kızından doğan oğlu Alâaddin Bey'i Yenişehir'e getirerek yanında bulundurdu.
Osman Gazi ile arkadaşlarının muvaffakiyetleri komşu Rum beylerini ve Bizans İmparatorunu harekete getirdi. Başta Bursa Rum valisi olarak Atranos, Kestel, Kite kale beyleri sözleştiler. Bizans'tan da Muzalon kumandasında bunlara iki bin kadar da yardımcı kuvvet geldi. Bizans tarihçisi Paehymeres'in tahminine göre beş bin kişilik kuvveti olan Osman Bey, bu müttefik kuvvetlerini Koyunhisar (Baphaon) muharebesinde bozguna uğrattı; Muzalon ücretli İslâv askerleri tarafından güçlükle kurtarıldı bu harpte Osman Bey'in yeğeni Aydoğdu şehid oldu (27 Temmuz 1302).
Bu muvaffakiyet neticesinde Bursa'nın batısındaki Kite Hisarı alındı, Ulubad kalesine kaçmış olan Kite beyi teslim alınarak muharebede şehid düşen Gündüz Bey'in oğlu Aydoğdu'nun yerine katledildi (1302). Ulubad gölündeki Alyos adası Aygut Alp oğlu Kara Ali Bey tarafından barış yoluyla alındı. İmpararatorluk merkezine yakın olan ve İstanbul'dan her zaman yardım görebilen Bizans kale ve şehirleri kolayca teslim olmuyorlar, bunlar büyük bir gayret ve mücadele ile elde ediliyorlardı. Bundan dolayı Osman Bey ile oğlu Orhan'ın fütuhatı diğer Anadolu beylerinin istilâlarına nazaran daha çetin ve ağır oluyordu ve bu hal de elde faal ve mücadeleci kuvvetler bulundurulmasını îcabettiriyordu ki bu hareket, bu küçük beyliğin daha sonraki muvaffakiyetlerinde mühim âmil olmuştur.
Koyunhisar muharebesi neticesinde Bitinya'nın en ünlü şehirlerinden olan Bursa'nın Kuzey tarafı müstesna olmak üzere burasının üç taraftan yolu kesilmiş gibiydi. Bundan başka İzmit yolu da Türklere açılmış oluyordu. Osman Bey kuvvetleri Bursa önüne kadar akın yapıyorlarsa da yalnız atlı kuvvetlere malik olmaları sebebiyle uzun muhasara işlerine girişemiyorlardı.
Bir taraftan Osman Bey'e mensup kuvvetlerin faaliyetleri ve diğer taraftan Batı Anadolu'yu istilâ etmekte olan Türk beylerinin mühim başarılarından telâşa düşen İmparator İkinci Andronikos kız kardeşi prenses Marya'yı İlhan hükümdarına vererek Moğolların yardımlarını kazanmağa ve bu suretle Türkleri tehdide teşebbüs etti ise de bunun öyle müspet bir neticesi görülmemişti (1308). Çünkü İlhanlılar bu sırada hem dahilde meşgul ve hem de hariçte Memlûk sultaniyle mücadele halinde bulunduklarından uçlardaki harekâta bakacak vaziyette değillerdi. Bunun için Osman Bey faaliyetini bırakmayarak İznik ile İzmit yolu üzerinde olup İznik'in en mühim ileri karakolunu teşkil eden ve Türkler tarafından Karahisar denilen Trikokiya’yı aldı (1308 Temmuz) ve buraya koyduğu kuvvetle İznik’i sıkıştırmağa başladı; yine bu sırada yâni 1308'de Bursa’nın sıkıştırılmasından dolayı güç bir durumda kalan Rum valisi, Osman Bey'le anlaşmak istediğinden aralarındaki sözleşme gereğince geçici bir zaman için burası sıkıştırılmaktan kurtuldu.
1313'te Osman Bey'in sadık dostu olan Harmankaya hâkimi Köse Mihal Bey müslüman oldu ve beraberce Lefke (Osmaneli), Mekece, Akhisar, Geyve ve Gölpazarı tarafındaki Leblebici (Löblüce) kaleleri alındı, 1315'den itibaren Bursa iyice kuşatıldı ve buraya yakın iki kale yaptırılarak muhasara işi daha esaslı oldu; bu kalelerden Kaplıca tarafındakine Osman Bey'in kardeşinin oğlu Aktimur ve dağ tarafındaki kaleye de kardeşinin kölesi Balabancık tâyin edildiler.
İsmen hükümdar olan II. Giyasüddin Mes'ud'un bir sene inmeli olarak hasta yattıktan sonra 1308'de vefatı üzerine yerine kimse getirilmemiş ve Anadolu'nun idaresi İlhanlılar tarafından bir umumî valiye verilmişti. Bu valilerden olup 1317'de Anadolu'ya gelmiş olan Emîr Çoban'ın oğlu Demirtaş serbest hareket etmeye başlayarak îlhanîler’den yüz çevirmek isteyen uc beylerini İlhan'a itaate davet etmişti ki bunların arasında Osman Bey'in de bulunması icap ederse de tarihlerde bu hususta hiçbir kayıt yoktur. Bundan, Selçuklular’a karşı son zamana kadar itaat edip diğer bazı Anadolu beyleri gibi —meselâ Eşref, Karaman beyleri— gerek Selçuklular’a ve gerek İlhanlılar’a karşı sadakatsizlik etmeyerek gaza ile meşgul olmalarının müessir olduğu mânasını çıkarmak da mümkündür. Osman Bey, oğullarından birisinin adını Çoban koymak suretiyle Emir Çoban'a karşı güzel bir hareket göstermişti.
Osman Gazi'nin mücadelesinde muvaffak olmasının sebeplerinden birisi de imparator Andronikos'a karşı torunu olan genç Andronikos'un saltanat mücadelesine kalkması ve bunların mücadeleleri dolayısiyle Hilinya'ya bakılamamış olmasının da tesiri vardı .
Osman Gazi'yi 1320 senesinden itibaren faaliyette görmüyoruz. Tarihler nikris hastalığı sebebiyle oğlu Orhan Bey'i vekil yaptığını yazarlar; filhakika bu tarihten sonra işler Orhan Bey'in elindedir. Osman Bey'in idareyi oğluna bıraktıktan sonra ne kadar daha yaşadığı ve ölümünden sonra mı Orhan'ın hükümdar olduğu yoksa Osman'ın beyliği tamamen oğluna terk ederek sonra mı vefat ettiği belli değildir. Yalnız 1324 tarihli bir vesika ile Orhan'ın bu tarihte hükümdar bulunduğu ve ilk akçesinin tetkikinden de aynı senenin üçüncü ayında (724 Rebîulevvel / 1324 Şubat) Osmanlı beyi olduğu anlaşılıyor. Başka bir kaynağa göre de Orhan'ın her sene İlhanlılar’ın hazinesine muayyen bir vergi vermektedir ki bu kayıt gerek Osman ve gerek Orhan Beylerin İlhanlılar’ın hâkimiyeti altında bulunduklarını göstermektedir.
Osman Gazî vefat ettiği zaman zayıf bir rivayete göre Söğüt'te babasının yanına defnedilmiş ve Bursa alınırsa oraya defnini vasiyet etmişti; bunun için 1326'da Bursa alındıktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip Hisar'da Saint Eli namına yapılmış olan Gümüşlü künbed!e defnedilmiştir. Fakat vekayiin tetkikine göre vefatının 1326'de Bursa’nın teslim alınmasından sonra olduğu anlaşılıyor.
Şimdiye kadar Osman Bey adına ne bir kitabe ve ne de bir sikke (para) vardır, yalnız tahrir defterinde Şeyh Edebali ile Ermeni pazarı’'nda Zekeriyya Baba'ya köyler vakfettiği kaydediliyor. Kendisi ilk devirlerinde uçta bir aşiret beyi ve daha sonra uc beyi olmuş ve beylik alâmeti olarak kendisine Selçuklu hükümdarı tarafından tabi ve alem denilen davul ile bayrak gönderilmiştir. Kendisine gönderilen bu alâmetler dolayısiyle bazı tarihler ile bu hususta incelemeler yapanlar bunu Osman bey'in İstiklâl alâmeti zannetmişler ise de doğru değildir. Daha sonraki zamanlarda da Osmanlı Emirlerine rütbe ve derecelerine göre aynı şeyler ve hattâ daha fazlası verilmiştir. Osman Gazi'nin lâkabının Fahreddin olduğu 1326 tarihli Orhan Bey vakfiyesinde görülmektedir. Gazi Osman Bey iyi idaresi, keskin görüşü, yerine göre itidali, yüksek kabiliyeti ve rakiplerine kendisini sevdirmesi ve mücadelesinde plânlı hareketi sabırlı, müsamahalı olması ile etrafındaki aşiretleri de nüfuzu altına almış gerek Selçuklular’a ve gerek İlhanlılar’a karşı saygısını bozmamış ve kuvvetli olan ve kendisiyle mücadele eden Germiyanlar’dan çekindiği için bir ara Batı hududundaki beyler arasında mühim nüfuz tesis eden Hamidoğlu Feleküddin Dündar Bey'i hami olarak tanımış —Yazıcı-zade Menteşe ve Saruhan beylerinin de Hâmidoğlu'nu hami tanıdıklarını yazar— fakat İlhanlılar’a karşı bağlılığını bozmadığından onlar tarafından da hiç bir baskıya uğramamıştır.
Osmanlı tarihleri şehzade Alâaddin Bey ile Osman Gazî'nin son ve Orhan Bey'in de ilk veziri olan Alâüddin Paşa'yı isim iltibası dolayısiyle birbirine karıştırarak şehzade Alâüddin bey'in, Orhan Gazî'ye vezirlik ettiğini yazarak yanılmışlardır.
Osman Gazî'nin diğer oğullarından yalnız Pazarlu Bey'in İznik muhasarası ve Pelakanon (Darıca civarında) muharebesinde bulunmuş olduğunu Kantakuzen'in tarihinden anlamaktayız. Gerek bu Pazarlu Bey ve gerek Osman Bey'in yukarıda adı geçen diğer oğulları hakkında şimdilik başka malûmatımız yoktur.