Örümcek, tahtakurusu ve böcek
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Ünlü Fransız yazar Kafka’nın “Metamorfoz” (Dönüşüm) isimli eserinde, romanın kahramanı bir sabah kendisinin örümceğe dönüştüğünü görür. Kafka, işlevini yitirmiş kalıplara, bireyin bilinç dünyasında başkaldırısını anlatır.
Son günlerde o kadar böcekten söz ettik ki, aklıma, Kafka’nın romanı geldi. Ama, bizdeki böcekler, düzene başkaldırıdan ziyade, ortama uyum sağlamayı, boyun eğmeyi temsil ediyorlar. Bu halleriyle, bir örümceği değil, tuzak kurup, demokrasiyi kemirmeye çalışan tahtakurularını hatırlatıyorlar.
2.5 yıldır tartıştığımız bir konu var. MİT görevlileri, Başbakanlık’a ait 2 ofiste, 28 Aralık 2011’de, ortam dinlemeye yarayan böcek buldular. Suçu, Başbakanlık koruma polislerinin üzerine atarak, onların görevden uzaklaştırılmasını sağladılar. Ortada böylesine önemli bir iddia varken, olay hemen savcılığa intikal ettirilmedi. Uzunca bir süre, müfettişler konuyu araştırdı. Daha sonra, memur suçlarına bakan savcılığa dosya gönderildi. Ayrıca, MİT’in, kimseye haber vermeden, böceğin hangi noktalara sinyal yolladığını tespit edip, sorumluları yakalaması gerekirdi; böyle bir işlem de yapılmadı.
17 Aralık yolsuzluk operasyonundan sonra, gündeme “Darbe yapan Haşhaşi terör örgütü” iddiası geldi. Bunun altını doldurmak için böcek olayı canlandırıldı. Bu defa casusluk şüphesiyle o polislerin yakasına yapışıldı. Aradan tam 2.5 yıl geçmişti. İnsanın “Bu ne acele!!!” diyeceği geliyor.
Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu Savcısı Durak Çetin, 11 polisten 5’i için tutuklama istedi. Nöbetçi mahkeme, casuslukla ilgili yeterli bulgu ve somut delil görmediğinden dolayı, şüphelileri salıverdi. Başbakan, esti gürledi. “Tutuksuz yargılansınlar” diyen nöbetçi mahkemeyi “paralel” olmakla suçladı. Savcı Durak Çetin tahliyeye itiraz etti. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, gene tutuklama kararı verdi. Bu defa avukatlar tutuklamaya itiraz ettiler; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, hayli kapsamlı bir gerekçeyle, “tutuklamaya yer olmadığına” hükmetti. Mahkeme şöyle dedi: “Cihazların şüphelilerce 24-25 Kasım 2011 tarihinde konulduğu iddia edilmişse de, TÜBİTAK raporunda, prizlerde kullanılan poliüretan dolgu malzemesinin 4-5 Aralık 2011’de oraya yerleştirildiğini belirtmiştir. TÜBİTAK Başkan yardımcısı Hasan Palaz, dinleme cihazlarının konulduğu tarihi geriye alması için kendisine baskı yapıldığını ifade etmiştir. Başbakanlık Teftiş Kurulu, suç tarihinden çok sonra, 9 Ocak 2014’te, TOBB Üniversitesi Makine Mühendisliği’nde görevli Tevfik Demir’den rapor almıştır. Demir, söz konusu dolgu tarihinin, TÜBİTAK raporunun belirttiği tarihten, 10-20 gün daha eski olduğunu söylemiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu raporu veren bilirkişinin Makine Mühendisliği’nde görevli ve konunun uzmanı olamayacağını dikkate almamıştır. Ayrıca, olay mahallinde yapılan arama usule uygun değildir. MİT görevlileri arama sırasında kayıt yapmamış, dinleme cihazları Başbakanlık Başdanışmanı olan sivil bir şahıs (Mustafa Varank) tarafından cep telefonuyla tespit edilmiştir. Şüphelilerin, yurtdışı casusluk, terör örgütü ya da yabancı bir devlet ile bağlantılarının olmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, cihazların konulduğu tarih 2011 olduğuna göre, aradan 2.5 yıl geçtikten sonra delillerin karartılmasından bahisle, bu hususun tutuklama sebebi yapılması da mümkün değildir.”
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ni tebrik ediyorum. Bütün yargı mensuplarının siyasi iradenin emrinde, demokrasiyi kemiren “tahtakuruları” olmadığını ispat ettiler.
Kaç kişi dinlendi?
Selam Terör Örgütü, önemli bir dosyaydı. İran’daki Devrim Muhafızları Ordusu’yla ilişkili bir casus şebekesini hedef almıştı. İçinde hükümete yakın kişiler de vardı. Meselâ, 2 dönem Ankara AK Parti milletvekilliği yapan Faruk Koca’nın, Nargile Cafe’de istihbari amaçla buluşmalar tertip ettiği, Metin Fidan’ın 28 yaşındayken örgüt tarafından devşirildiği ileri sürülüyordu. İran ajanlarıyla irtibatlı isimleri içeren bir liste de mevcuttu. Burada Metin Fidan’ın karşısında şu bilgiler yer alıyordu: “Almanya’daki NATO Askeri Üniversitesi mezunu; 28 yaşında, Türkiye ile dünya istihbaratı dalında İngilizce bir tez hazırlamış. Şimdi Genelkurmay’da bilgisayar bölümünde çalışıyor. Evli ve 2 çocuğu var. İsmail Ünal vasıtasıyla irtibat kurulabilir. Uzun zaman içinde bu arkadaşlar vasıtasıyla ordu içinde bir şebeke kurabiliriz. Dindar ve İslâm ahkâmına bağlıdır.”
Aynı dosyada, Hakan Fidan’ın aile çevresinde “Metin” diye çağrıldığı da belirtilmişti.
Bu bilgilere gerçek gözüyle bakmıyorum. Bunlar bir iddiadan ibaret. Ama maalesef, dosya savcısının elinden alındı, yeni gelen savcı da hemen takipsizlik kararı verdi.
Hepimiz, Star’ın “7 bin kişi dinlendi” manşetini hatırlıyoruz. Baştan aşağı bir “manipülasyon haber” söz konusuydu. Amaç, dosyayı itibarsızlaştırmaktı. İçeriğini tartışmak yerine, kimler dinlendi onları konuştuk. Dosyanın savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen, dinlenen kişi sayısının 240’ı geçmediğini açıkladı; HSYK’yı göreve çağırdı. Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, “7 bin değil ama 2 bin 280 kişi dinlendi” açıklamasını yaptı. Salihoğlu, dolaylı dinlemeleri de rakama dahil etmişti. Her neyse… Evvelki gün, bu soru kendisine yöneltildi: “2 bin 280 kişinin dinlendiğini açıkladınız Selam Örgütü soruşturmasında, dinlenen sayının çok daha az olduğu iddia ediliyor. Sizin açıklamanızda, şüphelilerin yanı sıra, şüphelilerle görüşme yapanların da rakama eklendiği ileri sürülüyor. Yazılı açıklamanızdaki rakam yanlış mı?”
İşte Salihoğlu’nun cevabı: “Siz de kardeşim bir anda yükleniyorsunuz. Yanlış sayılıyor demek ki. Sayanlar yanlış sayıyor… Yani fazla da sıkıştırmayın, sonucu bekleyin.”
Sizin anlayacağınız, ciddi bir dosya “7 bin kişi dinlendi” iddialarıyla boğuntuya getirildi. İşin esasının tartışılması engellendi. Sonunda Başsavcı da, yanlış sayıldığını itiraf etti. Adnan Çimen ve Adem Özcan’ın yerine gelen savcı ise, takipsizlik kararıyla dosyayı kapattı.