Öcalan'ın İtidal Çağrısı
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
Abdullah Öcalan ve HDP itidal çağrısında bulunmuş, “şiddet dursun” demiş… Öcalan gönderdiği mektubunda diyalog ve sağduyu çağrılarına ek olarak Kobani ile Barış Süreci'ni ilişkilermenin risklerinden de bahsetmiş...
Bu çağrılara inanmalı mıyız?
Öcalan ve PKK barış, diyalog ve sağduyu çağrılarında samimi mi?
Bunu anlamak için çok değil, sadece 15 gün önceye gitmek bile yeterli…
SAVAŞ ÇAĞRISINDAN SAĞDUYU ÇAĞRISINA
15 gün önce Abdullah Öcalan avukatları aracılığıyla bir açıklamada bulundu… Kobani’de yaşanan çatışmalar nedeniyle Türkiye’yi suçlayan Öcalan, tüm parçalara, yanitahayyülündeki Kürdistan’ın tamamına savaş çağrısında bulundu. Hatta bununla da kalmayıp Çözüm Süreci'ni Kobani ile doğrudan ilişkilendirdi...
“Biz her türlü adımı atmaya hazırız ama hükümet adım atmıyor” diyen Öcalan, Kürtlere “Sadece Rojava’da değil her yerde yüksek yoğunluklu savaşa hazır olun. Sadece Rojava değil, kuzey ve tüm parçalardaki Kürt halkı buna göre yaşamını şekillendirmelidir” dedi… (Taraf, 23 Eylül, 2014)
Öcalan’ın ‘kuzey’ dediği yer Türkiye, yani Türkiye Kürtleri…
Öcalan’ın yüksek yoğunluklu savaş çağrısı bir anlamda Kurban Bayramı’nın 4. günü gerçeğe dönmüş oldu… Başka bir deyişle, son üç gündür Öcalan’ın çağrısına uygun olarak yüksek yoğunluklu bir savaş provası yaşıyoruz…
KİM SUÇLU?
HDP, şiddet olaylarıyla ilgisi olmadığını öne sürüyor. Demirtaş’a göre olayların arkasında provokatörler, kışkırtıcılar var…
Doğrudur, bizim gibi ülkelerde kimin eli kimin cebinde pek belli değildir. Ancak insan karşımızdaki tabloya bakınca sormadan edemiyor, ‘hırsızın hiç mi suçu yok?’.
Olaylarda 3 binden fazla işyeri yakılmış… Şimdi bu 3 bin binayı yakanların hiç mi suçu yok? Hepsini provokatörler mi yaktı? 500 kadar araç ateşe verilmiş, bu araçları da mı provokatörler yaktırdı? Yakılan 103 okul da kışkırtıcılar nedeniyle mi yakıldı? Bu ülkede ilk kez mi okul yakılıyor? Örgüt bunu sürekli olarak yapmıyor mu? Aynı şekilde 250’den fazla kamu binasına yapılan saldırı, birçok belediye otobüsüne düzenlenen kundaklama eylemleri de mi kışkırtmaların sonucunda gerçekleşti?
Dün PKK teröristleri iki polisi uzun namlulu silah ile şehit etti, diğer iki polisi ise yaraladı… Saldırıyı gerçekleştiren teröristleri kim kışkırttı acaba? Kobani’ye gidip savaşmak yerine bu teröristler neden Bingöl’de polis şehit etmekle meşguldürler acaba?
ÖCALAN’A GÜVENEBİLİR MİYİZ?
Bu şartlar altında Türkiye kamuoyu PKK’ya ve Öcalan’a herhangi bir konuda nasıl güvenecek? Bir yandan yüksek yoğunluklu savaş çağrısında bulunan bir kişinin, diğer taraftan yaptığı barış çağrıları ne kadar gerçekçi bulunacak?
İşin aslına bakacak olursanız Öcalan hiç değişmedi, hep aynıydı. İki ileri bir geri taktiği ile suları bulandırmadan, hedefine adım adım ulaşmaya gayret etti. Bunun için ise elinde terör ve şiddet dışında fazla da bir araç yoktu… Çözüm veya barış süreci denilen süreç boyunca PKK bir tek silah dahi bırakmadı, tam tersine dağa çıkışlar rekor düzeyde arttı… Herşey Öcalan’ın stratejisine uygun olarak işledi, örgüt zaman kazandı, iki ateş arasında kalmaktan kurtuldu…
Örgüt, süreci tüm silahlı güçlerini Suriye’ye yığmak için kullandı. Türkiye’de bazıları bunu bir şans olarak değerlendirip, “bizden uzak dursunlar da nereye giderlerse gitsinler” mantığı içinde olaylara baktı. Oysa gidip devlet kurmaya çalıştıkları yer Suruç’un, yani sınırın tam karşısıydı. Türkiye’deki Çözüm Süreci, Suriye Kürtlerinin PKK’ya bırakılması gibi bir sonucu da doğurdu. Eğer Suriye’de PKK’nın uzantısı olan PYD değil de örneğin Barzani güçleri olsaydı herhalde Kobani meselesi bu kadar karmaşık bir hal almazdı…
KOMPLOCU AÇIKLAMALAR
Türkiye sokakları savaş alanına dönünce komplocu açıklamalar her iki cenahta da yine ön plana çıktı. Tanımlanamayan karanlık eller, ajanlar, casuslar vs…
Türkiye’de başka devlet ajanlarının cirit attığını herkes biliyor… ‘Derin devlet’ de son bulmuş değil… Ancak herşeyi komplolarla açıklamaya kalkarsanız gerçekleri göremez hale gelirsiniz… Gezi’de yapılan hatayı burada tekrarlamamak gerekir…
Başka devletler, güçlü ülkelere müdahale edemezler… Olayların sebepleri gayet açıktır… Devletin de, örgütün de, diğer aktörlerin de bu sonuçta bariz hata ve sorumlulukları vardır…
Diğer devletler bu gidişattan memnun mudur derseniz, elbette her devletin kendine göre bir beklentisi vardır. Örneğin ABD, Türkiye’yi Suriye’ye sokacak bu tür gelişmelerden rahatsızlık duymaz…
Aynı şekilde Almanya’nın da son olaylar nedeniyle gözyaşı döktüğünü hiç sanmıyorum… Yaşananlar nedeniyle Suriye ve İran başkentlerinde hüznün hâkim olduğunu kim söyleyebilir?
Belki bu saydığımız devletlerden biri veya birkaçı şiddeti alevlendirecek kışkırtmalarda da bulunabilir. Ancak tüm bunlar bizim, toplum ve devlet olarak sorumluluklarımızı ortadan kaldırmaz. Gezi’de olduğu gibi sosyolojik ve siyasi gerçekleri görmezden gelip görünmez düşmanlar yaratmak faydasızdır, hatta tehlikelidir…
Diğer devletler zayıf bünyelerde fırsat bulurlar, Türkiye de bugünlerde zayıflık belirtileri vermektedir. Başka bir deyişle sonucu neden saymamadan zayıflıklarımızı gidermemiz, hasımlarımıza sorunlarımızı istismar fırsatı vermememiz gerekir.