Özgürüz
M. Nedim Hazar 01 Ocak 1970
“En özgür basın bizde” demiş Sayın Cumhurbaşkanımız. Doğrudur şüphesiz. İroni yapmıyorum, dünyanın en özgür basınına sahibiz kesinlikle.
Hatta, bu mottoya samimiyetle inanan muktedirlerin pedagojisiyle bakıldığında, sadece basın değil galiba özgür olan. Pek çok şeyde neredeyse sınırsız özgürlük ve hareket alanı var bazıları için. Hakaret, iftira, yalan, hukuksuz iş yapma özgürlüğü sınırsız bir noktaya vardı varacak.
Yasaların, yönetmeliklerin, etik değerlerin nicedir umursandığı yok. Daha fenası; bunları, bırakın uygulamaya cesaret edenleri, hatırlatabilenlerin bile sayısı her geçen gün azalıyor. Bu anlamda dünyanın en özgür ülkesiyiz. Ancak bu özürlü durumun ‘yeni’ ve ‘matah’ bir şeymiş gibi sunulmaya çalışılması esas garabet.
Evet basınımız özgür ancak ‘bir kısım’ parantezine alırsak bu cümle doğru olabilir. Her sabah ve akşam manşetlerde, bültenlerde olmadık yalanı, dolanı muazzam bir özgürlük ve genişlikle kullanan bir medyamız var. Tamamı ile orantılandığında bu rakam neredeyse yüzde 70’e varıyor üstelik. İstediği çamuru, karalamayı, hakareti özgürce yazıp çizebilen bir basınımız var elbette. Hiçbir kanunun, kaidenin, ahlaki değerin işlemediği, gittikçe vahşileşen bir acımasızlıkla kullanılan bir özgürlükten bahsediyoruz.
Bunun tam karşısında en ufak bir eleştirel cümlesine bile tahammül edilmeyen, en minik bir itirazın bile hainlikle eşdeğer görüldüğü, nefes almaması için her türlü insaf dışı baskının yapıldığı, adeta canına okuduğu bir basın da var. Azınlıkta kaldı ama var, evet.
Bir yanda reklamveren aranıp, ‘biz iktidarın desteklediği yayın organıyız, bize reklam vermek zorundasınız’ diyen özgür bir medya, diğer yanda reklamverenin aranıp, ‘onlara reklam verirseniz sonuçlarına katlanırsınız’ denilen ve eli kolu her geçen gün biraz daha sıkı şekilde bağlanmaya çalışılan bir basın var artık.
Mikrofon ‘ponpon’undan örgüt üreten bir hukuk sistemine sırtını yaslayarak, bir telefonla insanların ekmekleriyle oynanan bir ülke medyasına özgür diyebiliriz belki ama evrensel kriterlere bakıldığında ve manzarayı daha yüksek bir perspektifle gördüğümüzde hiç de öyle olmayan, her gün daha başka bir garabetin yaşandığı bir basının olduğu dönem.
Bir yandan ‘reklam verirseniz sonucuna katlanırsınız’ tehdidi, diğer yandan ‘vermezseniz bakın neler olur’ sopası. 30 yıla yakındır medyanın içindeyim, hayatımda uçak reklamı yayınlayan günlük gazete görmemiştim, bu son süreçte gördüm. Dikkat buyurun, hava yolu şirketi reklamı değil bizzat uçak reklamı, uçak! Son kullanıcı ‘ne güzel reklam hadi Doing marka uçak alalım’ diyecek sanki…
Ve bir de madalyonun diğer yüzü. Gerçekler ve bu gerçeklerin acı yönünü gösteren rakamlar. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazetecilerin (RSF), dünya basın özgürlüğü son raporunda, 180 ülke içinde 154. olan bir ülkenin dünyanın en özgür basınına sahip olduğunu söyleyebilecek kadar tuhaf duruma düşebiliyoruz mesela. Televizyon üst kurulları adeta iktidarın infaz ekibi gibi, canı istediğine ceza kestiği, yayın durdurmanın kanun ve kurallar ölçütünde değil, birilerinin hoşuna gitmesi için uygulandığı bir ülke.
Son bir yılda 700’e yakın gazeteci, yazar ve medya çalışanının işine son verildiğini yazıyor bahsi geçen rapor. Sadece 17 Aralık süreciyle ilgili 70’e yakın gazeteciye 120’den fazla dava açılmış.
Diğer alanlardaki sürgünleri, kadrolaşmayı, yandaş yerleştirmeleri, meslekten ihraçları yazmaya köşe yetmez. Ancak evet özgür bir basın var. Ama hain ve düşman olarak görülüp her gün çeşitli oyun ve baskılarla susturulmaya, sindirilmeye çabalanan bir basın da var. Resmin tamamı böyle ama bardağın hangi kısmına baktığınıza bağlı yaptığınız tespit.