« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Oca

2015

Çözüm mü, Süreç mi?

Sedat Laçiner 01 Ocak 1970

Bazen sürecin istediğimiz gibi sonuçlanmayacağını biliriz, ancak süreçten vazgeçemeyiz… Çünkü elimizde başka seçenek yoktur… Çünkü, süreci bitirmenin maliyetini göze alamayız… Çünkü o sürecin sonunda elde etmeyi umduklarımızın hayali bile bizi mutlu etmeye yetmektedir... Diğer taraftan hayat akar gider ve siz bir süreç yürüttüğünüzü sanırken şartlar tamamen değişir, sizi bambaşka bir zemine taşır...
Çözüm Süreci’nin bildiğimiz bir çözüm süreci olmadığı artık herkes tarafından çok net bir şekilde görülüyor… Hızlı başlayan ve aylar içinde sonuç alınacağı iddia edilen süreçte, elde edilen tek kazanım çatışmaların şekil değiştirmesi ile can kaybının azalması… Ancak bunu ne kadar Süreç’e borçluyuz, o bile tartışılır…
Suriye ve Irak’taki gelişmeler nedeniyle PKK, 2012 yılında güçlerini bölmeme ve bir noktaya odaklanma kararını aldı. Çözüm Süreci bu ihtiyacın üzerine örgüte büyük bir fırsat gibi yetişti…

Dikkat edilirse örgüt, PKK İran kanadındaki silahlı mücadelesine de önemli oranda ara verdi, hatta İran ile bazı anlaşmalara gitti…
Böylece örgüt, Türkiye’deki silahlı güçlerini Suriye’ye kaydırma imkanını buldu. Dahası, Türkiye’de uzun süredir arzu ettiği yapısal dönüşümünü silaha ihtiyaç duymadan, ama yine de silahların/terörün gölgesi altında sürdürme fırsatına kavuştu… Güvenlik güçlerinin, Süreç nedeniyle PKK'ya dokunmaması istenilince örgüt üyeleri kırsalda ve şehirde hiç bir dönemde sahip olmadıkları bir özgürlüğe ve konfora kavuşmuş oldular.
Örgüt, son 2 yıl boyunca adam kaçırma, sindirme, haraç, baskı ve diğer faaliyetlerine ek olarak, kendi taraftarlarını silahlandırma ve olası ayaklanmalara hazırlık çalışmalarını da devam ettirdi... Tüm çalışmalar güçlü bir ayaklanmaya hazırlık veya devleti kendi şartlarına zorlamaya dönük olarak yapıldı...

Bu arada süreçte PKK'nın ve devletin düşünmediği bazı gerçekler de ortaya çıktı, PKK dışı Kürtler gibi:

PKK VE DİNDAR KÜRTLER
Kürt Sorunu gibi sorunlar devlet ile vatandaş arasında olduğu kadar aynı zamanda o bölgedeki gruplar arasında bir sorundur… Örneğin Kuzey İrlanda sorunu, Londra Hükümeti ile İrlandalılar arasında bir sorun olmaktan önce Kuzey İrlanda’da yaşayan Katolik ve Protestan İrlandalılar arasında bir sorundu… Bu nedenle Kuzey İrlanda’da ulaşılan nispi barış, herşeyden önce İngiltere’den ayrılmak isteyen İrlandalılarla ayrılmak istemeyenler arasında bir barışmayı getirdi. Yoksa Kuzey İrlanda sürecini basit bir “silahlara veda” işi olarak görmemek gerekir…
Diyeceksiniz ki Güneydoğu Anadolu Bölgesi Kuzey İrlanda değil ki! Kürtler farklı mezheplerden oluşmuyorlar ki! Doğrudur: Kürtlerin ezici çoğunluğu Sünnidir, hatta Sünnilik içinde de önemli oranda Şafii ekolündendirler. Yani aralarında ciddi bir mezhep farkı olduğu söylenemez. Ancak PKK ile dindar-geleneksel Kürtleri karşılaştırdığımız zaman Kürtler arasındaki fark, Katolik ve Protestan İrlandalılar arasındaki farklardan inanın daha fazladır…
Bu konu fazlaca tartışılmamış olmakla birlikte, Çözüm Süreci’nde masaya getirilen en önemli pazarlık maddesi bölgenin nasıl idare edileceği ve hangi yaşam şeklinin bölgede hakim olacağıdır…
PKK, Marksist-Stalinist bir örgüt olarak Kürtler için laik, hatta laikçi bir yaşam şeklini öngörmektedir. Dahası, PKK’nın anlayışı ile Irak ve Suriye’de gözlemlediğimiz tepeden inmeci ve diktacı Baasçılık arasında çok da bir fark yoktur. Örgüt, bir taktik olarak kendi din adamlarını yetiştirmeye çalışmakta ve geçmişten farklı olarak dindar Kürtleri de kazanmaya çalışmaktadır. Ancak bunun yapmacık olduğu ortadadır. PKK’nın Kürtlere yaşatmak istediği hayat, Kürtlerin çoğunluğu tarafından onaylanmamaktadır.

GERÇEKÇİ OLALIM
Sonuçta yıllardır tekrar ettiğim bir gerçeğe dönüyoruz; Çözüm Süreci ve Demokratik Açılım gibi girişimler iyi niyetli başlasa da süreçlerin ayakları gerçekçi zeminlere oturmuyor… Herşeyden önce süreçler tüm Kürtleri, sokağı kucaklayamıyor. PKK’yı Kürtlerin tek temsilcisi saydığınız zaman terörü kullanan bir örgütü ve onun yöntemlerini meşrulaştırmanın ötesinde Kürtler arasındaki dengeyi de bozmuş oluyorsunuz…
Dindar Kürtler PKK’nın sunduğu hayat tarzını kabul etmiyorlar… Belki onlar Ankara’nın dayattığı tarzı da kabul etmiyorlar, ancak bunun alternatifi PKK da olamaz. 6-8 Ekim Olayları ve en son Cizre çatışmaları bu gerçeği herkese haykırdı… Daha büyük bir uyarı bekleniyorsa o olaylarda bu kadar şanslı olunamayabilir…

Son olarak, yine bazı okurlarımız eleştiride bulunacak ve yazımızda çözüm önerilerinin olmadığını, sadece tespitte bulunduğumuzu iddia edecekler... O okurlara yeniden belirtmek istiyorum, bu tür sorunların sihirli çözümleri yoktur. Eğer biri size gelir de Kürt Sorunu'nu 1-2 yılda çözeceğini, örgütle anlaşacağını söyler ise biliniz ki orada çözüm değil, daha büyük sorun vardır. Bu kadar karmaşık ve kronik hale gelmiş sosyal ve siyasal sorunlar hayalci, sözde mucizevi reçetelerle çözülemez... İşin kötü yanı bu tür 'hap tedavi'ler ilk başta olumlu etki ediyor gibi görünse de orta vadede acı yan etkiler ortaya çıkar, en fenası boşa geçen zamanı telafi etmek güçleşir...

Diyeceğim o ki, Çözüm Süreci'ne ilk ve en önemli önerim gerçekçi olmaktır. Önce gerçekleri görelim, sonra muhatabımız iyi bilelim. Böyle bir süreçte muhatap öncelikle halkın kendisi olmalıdır, Kürtlerin tamamının talepleri göz önünde bulundurulmalıdır...

Dediğim gibi, hele bir ilk düğmeyi doğru ilikleyelim, diğer önerilerimizi yine sizlerle paylaşmaya devam ederiz...

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 46934

ulkucudunya@ulkucudunya.com