Kenan EVREN’in 25 Yıllık Sır Tablosu: 12 Eylül Aydınları
Kuzey FIRAT 01 Ocak 1970
Emperyalistlerin Türk’e olan kini!
Cumhuriyet’in ilanından günümüze, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı saldırılar aynı şiddette devam ediyor. Emperyalist Batı, bağımsız bir Türk devletinin varlığını hiçbir zaman içine sindirememiştir. Hele bu devlet Anadolu’da olunca, Türklere olan kini bin kat artmıştır. Anadolu onlar için çok önemlidir. Kutsal topraklardır onlar için, Türklerin buradan atılmaları şarttır.
1920’lerde istemeye istemeye de olsa Türk devletinin varlığını kabul etmişler, Türkleri Anadolu’dan atma planlarını bir süreliğine ertelemek zorunda kalmışlardır. Kurulmasını engelleyemedikleri Türk devletini, şimdi çeşitli oyunlarla, yeni yeni taktiklerle parçalamaya çalışmaktadırlar.
Bazı unsurların, milletleşememiş, hâlâ kabile düzeyinde yaşayan toplulukların silahlandırılıp, Türk devletine saldırtılması, en çok başvurulan yöntemdir. Kimdir bu unsurlar? Türk devletine karşı nasıl savaşırlar?
Bunların en başında Ermeniler ve Kürtler gelir. Bu iki topluluk, Türk Bağımsızlık Savaşı’ndan önce birbirine düşmanken, bağımsızlığın ilanından sonra kardeş yapılmıştır. Kime karşı? Türk devletine karşı! Ne için? Türk devletini parçalamak için!
Geçen sayımızda ele aldığımız Ermeni -Kürt ittifakının nasıl ve ne için kurulduğu, kimler tarafından kurulduğu, Batının, Türk devletine karşı saldırılarının hiç bir zaman durmadığının iyi bir göstergesidir. Son dönemde Türkiye’nin tartıştığı meseleler de bu saldırıların durmayacağının kanıtıdır.
Tesadüfe bakın ki, Batı, Atatürk Türkiye’sine nasıl saldırıyorsa, yine aynı güçlerle, aynı argümanlarla saldırmaktadır. “Ermeni Soykırımı” iddiaları, “Türk devletinin Kürtlere uyguladığı şiddet” ve bunlara karşı Ermenilerin ve Kürtlerin Türk devletine karşı giriştiği “hak arama” mücadelesi gündemi meşgul eden konuların başında geliyor.
İşin ilginç tarafı, bu “hak arama” mücadelesinde, sadece Ermeni ve Kürt kökenlilerin yer almaması. Onların dışında, kimi insanlar, bu “hak arama” mücadelesinde onlardan daha çok emek harcamaktalar. Ancak onlara sorarsanız, hem Ermeni hem Kürt’ür. Kozmopolit bir güruhla karşı karşıyayızdır.
12 Eylü’ün aydın ordusu!
Son günlerin en çok tartışılan meselesi, işte bu kozmopolit aydınların, başlattığı imza kampanyasıyla, görünüşte PKK’ya ama gerçekte Türk devletine yaptığı silahı bırakma çağrısı.
Bu çağrıdan önce, bu imzacı aydınlar arasında yer alan kimileri, Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlemek istedikleri, Ermeni konferansıyla gündeme gelmişlerdi. Ki o günler, Avrupa parlamentolarında, Türkiye’nin Ermenilere soykırım yaptığı, Türkiye’nin Ermenilerden özür dilemesi gerektiği yönünde kararlar alınıyor, Türkiye köşeye sıkıştırılmaya çalışılıyordu.
Düzenlenecek konferansın, içeriği de o yöndeydi. “Resmi tezi” savunan aydınlar değil, resmi teze muhalif, daha doğrusu Türk devletine muhalif aydınlar, Ermeni meselesini tartışacaklardı! Böylece, önyargıdan uzak, “Ermeni Soykırımı” konusunda “gerçekler” “tarafsız aydınlar” tarafından ortaya konacaktı.
Batının saldırısı bugün, 1920’lerde olduğundan biraz farklı doğal olarak. Ancak askeri anlamda bir değişiklik olduğunu söyleyemeyiz. O dönem silahlı askerleri vardı, şimdi ise silaha karşı, savaşa karşı, oluşturduğu ordusuyla, silahlı müdahalenin yolunu açmaya çalışıyor. Hatta bu aydın ordusu militarizme de karşı. Askeri olan her şeye karşılar, ancak askerden askere de fark var elbette. Kişinin asker olması ikinci planda onlar için. Atatürk’e, devrimlere, halka karşı olsun da asker olsun isterse. Belirleyici olan bu.
Batı, oluşturduğu aydın ordusuyla, Cumhuriyet’in, devrimlerin temellerine saldırıyor, Türk Milleti’nin değerlerini, maneviyatını bu şekilde çökertmeye çalışıyor.
Her ordunun olduğu gibi bu ordunun da bir adı var. “12 Eylül’ün Aydın Ordusu”. Bu adamlar, 12 Eylül sonrasında piyasaya çıktılar. 12 Eylül’le birlikte, tüm Atatürkçü, devrimci, halkçı değerler yerle bir edilirken, doğan boşluğu 12 Eylül aydınları doldurdu. Türk düşmanlığı, Atatürk düşmanlığı, sol düşmanlığı, halk düşmanlığı, 12 Eylül denince aklınıza ne geliyorsa, 12 Eylül’ün “Aydın Ordusu” da aynı özelliklere sahiptir.
Komutansız ordu olmaz elbet de! Bu ordununda komuta kademesi var. Hem de çok yakından tanıdığımız isimler; Ahmet Altan, Orhan Pamuk, Murat Belge, Baskın Oran, Halil Berktay.
Bu isimlerle, nerede Türk düşmanlığı var, nerede Atatürk’e saldırı var, nerede Kürtçülük, bölücülük var, orda karşılaşırız. Son günlerde tartışılan, Ermeni meselesi, Kürt meselesinde de durum aynısıdır. Bu isimler baş roldedir. Ordusuna hakim, “ülkesinin” (Batının) çıkarlarını sonuna kadar savunan, bu uğurda her şeyi göze olan bir yapıya sahiptirler.
Bu ordunun kurucusu Kenan Evren’dir aslında. 12 Eylül’ün cunta başı, aynı zamanda “12 Eylül Ordusu”nu da kurmuştur. Yukarıda saydığımız isimlere “Evren’in aydınları” da denebilir.
12 Eylül aydınlarının en çok sevdikleri dönem Özal dönemidir. Özal döneminde parlamışlardır. Özal döneminde kendilerini Batıya kabul ettirmişlerdir. O dönemin ünlü deyimiyle piyasaya çıkmışlardır. Piyasa şartlarına göre yazarlar, piyasa şartlarına göre düşünürler, piyasa şartlarına göre araştırırlar. Kısacası piyasanın adamıdırlar.
“12 Eylül Aydın Ordusu”nun savaş taktikleri; bubi tuzakları
Kurnazca hazırlanan, şüphe uyandırmayan, tehlikesiz zannedilen, kurbanı daha rahat çekebilmek için çekici bir cisim kullanılan tuzaklara bubi tuzağı denir. Bubi tuzakları ile savaşmak “12 Eylül Aydın Ordusu”nun, Türk Devleti’ne, Türk Milleti’ne karşı savaşırken en çok başvurduğu yöntemdi. Yöntemdi diyoruz çünkü artık açıktan bir savaş yürütmektedir.
Nasıldı eskiden? Bölücülüğe herkes karşıydı, şimdi demokrasi, insan hakları söylemleriyle, bölücülük meşrulaştı, terör örgütü PKK meşrulaştı. “Kürtler bizim kardeşimiz, onların da hakları var, onları verelim” söylemlerini herkes kullanmaya başladı. Kürt dili öğretim merkezleri, Kürt kültürü konferansları, Kürt televizyonu herkes tarafından kabul görmeye başladı.
Kürtlerin hakkı zaten çiğnenmiyordu, Kürt-Türk ayırımı zaten yoktu. Bu topraklar üzerinde yaşayan herkes zaten Türk’tü. Kürdü tarih sahnesine çıkaran Batı, Kürtçülüğü de, Türk insanına kabul ettirdi. Nasıl kabul ettirdi, 12 Eylül askeri darbesi ve “12 Eylül Aydın Ordusu”yla. Ancak savaş bitti mi, hayır? Şimdi daha fazla, daha fazla şey isteniyor, istenecek de.
Türk diplomatlar, Ermeni teröristlerce öldürülürken, onlar 1915’lerde ölen Ermenilerin haklarını savunmak için kolları sıvadılar.
Ya katledilen Türkler? Onlara kimse sahip çıkmadı. Ordusu yoktu çünkü! Millet ordusuz kalınca, Batının aydın ordusu daha rahat saldırdı. Türk Devleti, bubi tuzaklarına yakalandığı için, açıktan savaşa başlamışlardır. Elleri, kolları bağlanmıştır devletin. Milletin tüm dayanakları elinden alınmıştır, baskıyla sindirilmiştir.
Tanı bunları, tanı da büyü!
Peki bu aydın ordusunun komutanları kimler? Neler yaparlar, nasıl komutan olmuşlardır?
Ahmet Atlan: Batının, Türk devletine saldırırken en çok güvendiği isimdir. Vatan sevgisi namına bir şey bulamazsınız kendisinde. “Vatanı, kadın memesine satarım” sözüyle ünlüdür. Görevi, roman adı altında yazdıklarıyla, Atatürk’e, Cumhuriye’te, Türk Milleti’ne, değerlerine saldırmaktır. 12 Eylül sonrasında parlamıştır. Romanlarında pornografik öğeler yoğunluktadır.
Sorsanız ondan daha demokratını bulamazsınız. Türk devletinin PKK’ya karşı mücadelesinin en yoğun olduğu günlerde, elinde PKK’nın gazetesi “Gündem” ile protestoda görürsünüz. PKK’nın Türk devletine kurşun sıkmasını savunur, ancak, kendisini protesto edenlere karşı tahammülsüzdür. İki yıl önce kendisini protesto eden Atatürkçü gençlerin 312. maddeden yargılanmaları için dava açmış, kardeşi Mehmet Altan da, bu gençlerin İstanbul Üniversitesi’nden atılmaları için, yönetime baskı yapmıştır.
Orhan Pamuk: 1990’larda parlatılmıştır. Önce Atatürkçülere kabul ettirilmiş, daha sonra “12 Eylül Aydın Ordusu”’nun komutanlarından biri yapılmıştır. Bu ordunun önemli paşalarındandır.
Daha önce, hiçbir yazara, hiçbir kitaba yapılmayan büyük reklam kampanyalarıyla yazar yapılmıştır. Kendisini kabul ettirdikten sonra, Türklüğe karşı o da açıktan saldırıya geçmiştir. “Ermenilere soykırım yaptık, 30 bin Kürdü öldürdük” sözleri ona aittir. Türk olmaktan utanmasına rağmen, yurt dışında, bu sözleri Türkler adına söylemektedir. Kendinde Türkleri temsil hakkı görmektedir.
Ulusal kültüre saldırıda, Batının Ahmet Altan’dan sonra güvendiği isimdir Orhan Pamuk. Atatürkçü aydınlar öldü diye sevinen sayılı aydınlardır! Ancak 11 Eylül saldırısına, tüm mazlumlar sevinirken bir tek o üzülür. Bu özellik de 12 Eylül aydınına hastır.
Murat Belge: Marksist olmakla övünür. Ancak Leninist değildir. Neden değildir? Çünkü şöyle ya da böyle Leninizme ulusalcılık bulaşmıştır. O ulusal olan her şeye karşıdır. En önemli özelliğinin enternasyonalist olduğunu söyler. Avrupa solunun Türkiye temsilcisidir. Halktan, halkçılıktan, devletçilikten, en önemlisi vatandan kopuk, milli olan her şeye düşman, neo-liberal sol anlayışın Türkiye’deki kurucuları arasındadır. Özal’lı yılları en çok arayan aydınlardandır. Onda da, milletten, milliyetçilikten eser bulamazsınız. Cumhuriyet, Atatürk gibi kavramlar ona çok yabancı, hatta ortadan kalkması gereken kavramlardır. Görünürde 12 Eylül darbesine en çok karşı çıkandır. Ancak 12 Eylül darbesinden sonra adını duyurmuştur.
Millet kavramına karşıyken, “Kürt’ten millet olmaz” diyenleri kıyasıya eleştirir. Demokrasiden ödün vermez, ancak, milli değerlere sahip çıktığı, Batının Ermeni meselesindeki dayatmalarına karşı çıktığı, eleştirdiği için, Nihat Genç’in kitaplarının, kurucusu olduğu İletiştim Yayınları tarafından basılmasını engeller. Demokrasi konusunda da anlayışı, diğerleriyle aynıdır. “Demokrasi o kadar güzel bir şeydir ki, başkalarıyla paylaşılmaz”. Şu anda Aydın Doğan’ın “sol” gazetesi Radikal’de köşe yazarlığı yapmaktadır.
Baskın Oran: 12 Eylül sonrasında yıldızı parlayan hocalardandır. 1990’ların başında çıkmaya başlayan Doğu Perinçek yönetimindeki 2000’e Doğru dergisinin önemli yazarlarındandır. O dönem 2000’e Doğru Dergisi Kürtçülüğü ile ünlüdür. PKK’nın sesini, Türkiye’ye duyuran dergidir aynı zamanda 2000’e Doğru Ordu düşmanlığı, Türk düşmanlığı, azınlıkların Türk Devleti’ne karşı kışkırtılması buna benzer bir çok şeyi 2000’e Doğru dergisinde bulabilirsiniz.
Baskın Oran, son dönemde azınlıkların sözcülüğünü yaparak ön plana çıkmıştır. 2000’e Doğru’nun kapatılmasından sonra, Aydınlık dergisinde yazmaya devam etmiştir. Aydınlık gurubunun yetiştirdiği önemli aydınlarındandır kendisi.
Türkiye’nin bölünmesine karşı çıkanları paranoyak olmakla suçlar, Sevr paranoyaklığı ile.
Onun da diğerleri gibi eleştiriye tahammülü yoktur. Bir konferansında kendisini eleştiren bir öğrenciye demediğini bırakmamıştır.
Özellikle Lozan düşmanlığı, türban savunuculuğu ve Ermeni lobisinin Türkiye’deki sözcülüğünü yapmakla görevlidir.
Halil Berktay: 12 Eylül sonrasında okullardan atılan Atatürkçü, solcu, devrimci hocalarımızın yerine hoca yapılmıştır. Şu anda Sabancı’nın üniversitesinde tarih “profesörlüğü” yapmaktadır. 12 Eylül öncesinde Doğu Perinçek’in en güvendiği adamlarındandır.
12 Eylül sonrasında Perinçek gibi devlete karşı silahlı mücadele yürütmekten vazgeçip, “ideolojik” mücadele yürütmeye kendini adamıştır.
Türkler Ermenilere soykırım yaptı diye bağıranların en başındadır. Kendi deyimiyle ideolojik muhaliftir. Muhalif olduğu ideoloji nedir? Atatürkçülük. Cumhuriyetin her kazancı, milletin sahip çıktığı her değer onun için nefret edilmesi gereken şeydir. Muhalif tarihçidir aynı zamanda. Atatürk’e muhaliftir, Cumhuriyet’e muhaliftir, Kurtuluş Savaşı’na muhaliftir.
O da en az Ahmet Altan kadar demokrattır. Kendisine giden TÜRKSOLU’nun çıkışını haber veren bilgilendirme amaçlı mailler dahi onu çılgına çevirir. “Çağdışı fikirleri duymak istemiyorum” diye feryat figan bağırır. Muhalif Berktay, kendine muhalif olanları kabullenemez nedense!
Nedir bu aydınların ortak özelliği? Yazdıkları her şey propagandadır. “Bilimsel” makaleleriyle yazdıkları romanlar arasında hiçbir fark yoktur. Hepsi propaganda için yazılır. Türk devletine, Türk Milleti’ne, sola karşı, amansız bir propaganda faaliyeti yürütürler.
Milletin aydınına karşı 12 Eylül’ün sahte aydını
12 Eylül darbesi, Türk devletine, Türk Milleti’ne karşı bir darbedir. Öncelikle bunu tespit etmek gerekmektedir. Bugün karşı karşıya olduğumuz tablodan büyük oranda 12 Eylül darbecileri sorumludur. 12 Eylül’e birlikte millet ordusuz bırakılmıştır. Atatürk’ün Ordusu yok edilmiştir. “12 Eylül Aydın Ordusu”nun bu kadar pervasızca saldırmasının sebebi budur. Milletin Ordusu, milletin aydını ortadan kaldırılınca 12 Eylül aydınlarına gün doğmuştur.
12 Eylül’le sol bitirilmiş, doğan boşluğu neo-liberal solcular doldurmuştur. Halkçılık, devletçilik bitirilmiş, yerini liberalizm almıştır. Vatan düşmanlığı, Atatürk düşmanlığı, devrim düşmanlığı almış başını yürümüştür.
Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi Atatürkçü, halkçı aydınlar öldürülmüş, 12 Eylül aydınlarının önü açılmıştır. Artık halkı, Cumhuriyet’i, milleti, solu savunanlar ortadan kaldırıldığına göre önlerinde hiçbir engel kalmamıştır. Sahte tarihçilikle, sahte muhalefetle, sahte edebiyatla saldırıya geçmişlerdir. Evet, ortaya koydukları her şey sahtedir, Batıda üretilir, onlar sahiplenir, sonra da bunun propagandasını yaparlar. Aslında kendileri de sahtedir. Dinleri yoktur, dilleri yoktur ve milletleri de yoktur.
Kimse sahiplenmez onları. Halkla hiçbir bağları yoktur. Tek bağları Batıyladır. Şunu da görmek gerekir. Küçük küçük aydıncıklar bu orduya katılmaktadır. Murat Belge, Halil Berktay olmak için, Ahmet Altan olmak için, Türklük’ten, Atatürkçü değerlerden, Türk Solu’ndan kaçarlar. Sözde milliyetçi kimileri onlara kucak açarlar ancak varacakları yer aynısıdır; 12 Eylül’cülerin kucağı, 12 Eylül bataklığıdır!
12 Eylül darbesinin varettiği bu aydınlar faşisttir aynı zamanda. Türk Milleti üzerinde baskı rejimi kurmak istemektedirler. Kürtlerle, Ermenilerle, Rumlarla baskı kurarak, Türk Milleti’ni Batıya teslim olmaya zorlamaktadırlar.
12 Eylül aydınından kurtulma zamanı
Bu saldırılar karşısında Atatürkçü, solcu, milliyetçiler ne yapacaktır? Ordu’ya karşı orduyla savaşılır. Atatürkçülerin Ordu’su yoktur şimdi. Atatürkçüler ordu kuracaklardır. “Atatürk’ün Aydın Ordusunu”. Uğur Mumcular, Aziz Nesinler, Ahmet Taner Kışlalılar meydana çıkacaktır. 12 Eylül aydınlarına karşı mücadeleyi militan aydınlar verecektir.
Batının kültürüne karşı Türk kültürüyle, Batının liberalizmine karşı devletçilikle, Batının soluna karşı TÜRKSOLU’yla savaşa başlayacaklardır.
12 Eylül aydınlarından kurtulma zamanı gelmiştir. 12 Eylül aydınlarından, 12 Eylül değerlerinden kurtulamazsak, onlar bizden kurtulacaktır.
Şimdi Evren Paşa, Marmaris’teki villasından sevinçle izliyordur olanları. Amacına ulaşmak üzeredir ne de olsa. “Bizim çocuklar başardı” (Our boys have done) diyeceği günü iple çekiyordur eminiz.