« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Şub

2024

Yaşar Yıldırım’a TENKİD

M. Metin Kaplan 01 Ocak 1970

ALLAH’IN DEDİĞİ OLUR!

Rahman ve Rahim olan ulu ve yüce Allah’ın adı ile…

Sayın, Yaşar Yıldırım

Ülkücüyüm ben….. siz de ülkücüyüm, diyorsunuz. Fakat 25.12 1987 tarihli yazınızda, öyle şeyler yaznışsınız ki; ya ben ülkücü değilim, ya siz ülkücü değilsiniz veya her ikimiz de ülkücü değiliz. Ülkücülük benim de, sizin de anladığımızdan farklı bir “şey”.

“İdeoloji; kendi içinde bütünlüğü olan siyasi, iktisadi, sosyal tezlere sahip fikirler bütünü, hayat şartlarına cevap veren bir fikir sistemidir. Bu çerçevede başka tarifler de yapılabilir; fakat tariflerin çoğunda ideolojinin “fikir sistemi” olduğu hususunda birleşilmektedir.” diyorsunuz.

Biz de; fikir sistemi, belli bir çıkış noktasından hareketle, aklın kanunlarına ve aklın metodlarına göre sistemli bir zihni araştırma yoluyla “bilgi problemine” (bilginin menşei, bilginin değeri, hakikat problemi gibi konulara), “varlık problemine” (varlığın mahşyeti, esası nedir? Madde, hayat, ruh, Allah nedir? Varlık tek midir, çok mudur, zaman, mekân ne demektir? gibi sorulara, “fiil (action) problemine” (hürriyet, kader, determinizm, irade ve sorumluluk gibi konulara) kendi arasında tutarlı bir genel bakış ve yorum getirmeyi ifade eder, dersek, yanlış bir tarif mi yapmış oluruz.

Peygamberler, bu konulara “vahyin rehberliğindeki bir akıl ile”, filozoflar ise, kendi kendini kurtarmayı iddia eden bir “trajik” akılla çözüm ve yorum getirmeye çalışmışlardır. Ve fakat Türk Milliyetçilerinin “fikir sistemi” Allah ve Resûlünün çizgisinde yürüyen “akl-ı selim” sahibi, bir yüce veliler ve mütefekkirler kafilesince yoğrulmuştur… Kısacası, Türk Milliyetçilerinin inançlarını, ibadetlerini, yaşayışını ve “eylemlerini” murakebe eden sistem şeriattır, dersek, siz gene;

“Türk Milliyetçiliğini “ideoloji” haline getirmek, Allah’ın ve Resûlünün hükümleri dururken, bunların karşısına başka hükümlerle çıkmak demek olur ki, bunun anlamı da Yaratana ve Resûlüne isyandır.” der misiniz?

İslamiyet, herhangi bir kavmin ve ırkın tekelinde olmadığı gibi, herhangi bir sınıf, zümre, aile ve partinin de tekelinde değildir. İnanan herkes bu dindendir, hiç kimse bir “mümini” dinden çıkaramaz. Mümin inandığı sürece müslümandır… Hiç kimse dini kendi “inhisarına” alamadığı gibi, hiç kimse “yüce Allah’ın tamamladığı” dinimizi kendi menfaatleri istikametinde tevil ve tefsir edemez.

İslamiyette iman; ilim, amel ve ihlası gerektirir. İlim, İslamiyeti dosdoğru bilmeyi; amel, inançlarını yaşamayı, ihlas ise, samimi bir aşk ve vecd adamı olmayı, her türlü gösteriş ve riyadan uzak olarak dini heyecan duymayı ifade eder. Bütün mesele İslam’ı doğru anlamak, doğru inanmak, Peygamber tebliğlerini saptırmadan yaşamaktır. Asrı İslam’ın ışığında kritik edebilmektir. Yüzyılımızın karanlık ve iç parçalayıcı gidişine İslam’ın nuru ile bakabilmektir. Asrımızın cerahatli idrakini İslam’ın “neşteri” ile deşebilmektir. Asrın çirkinliklerini dine bulaştırmaktan kaçınmaktır. Dersek, siz gene de;

“Bir fikir sistemine inanmak, ona uygulama zemini hazırlamak, insanı Allah indinde sorumlu kılar.” der misiniz?

İslam’da din itibari, milli, mahalli veya beynelmilel bir değer değildir. İslam bütün zaman ve mekânların dini olarak alemşumûldür. Bununla beraber İslamiyet, kendi inanç ve esaslarından asla taviz vermeksizin insanın ferdi ve içtimai gerçeklerine değer verir. Ferdin ve toplumun kendi inanç ve esaslarına ters düşmeyen değerlerini geliştirir. Milli ve mahalli değerleri, örf ve adetleri, kendi prensipleri içinde nizama sokar. İslamiyet, milli varlığı ve değerleri inkâr etmez, ondaki “küfürü” ayıklar, milleti yıkmadan müslümanlaştırır. İslamiyet, milletlerarası bir din olmayıp, milletler-üstüdür. Yani İslam, international değil, universaldir. İslamiyeti kabul etmekle milletler yok olmaz. Aksine güçlenir.

İslamiyet, milletleri inkâr etmez, aksine milleti, nitelikleri içinde tutarak geliştirir. Milli kültürü ve müesseseleri, kendi inanç ve ölçüleri içinde yeniden bir terkibe zorlar. Ondaki küfrü atar, ancak milli şahsiyeti korur. İslamiyet kendine aykırı olmamak şartı ile “örfe” (töreye) uymayı emrettiğinden milletin üslubunu yansıtır. Din, sosyal yapıyı bütünüyle etkilediği halde, milletin şahsiyet ve üslubunu inkâr ve ihmal etmez. Bilakis, milli şahsiyeti ve üslubu, getirdiği iman, aksiyon ve disiplinle gelişmeye götürür.

İslamiyet, kültür ve medeniyetlere şekil ve ruh veren bir “üst-sistem”dir. Bu terim, kültür ve medeniyetlere yön veren ve zamana hâkim “dünya görüşü” olarak anlaşılabilir… İslamiyet bir “üst-sistem” olarak milli şahsiyete, milli değerlere, milli töreye önem verir, ancak, bunu yaparken kendi gerçeğine aykırı olanları ayıklar, sivri noktaları törpüler.

Türk Milleti, İslamiyette “tevhidin” en muhteşemini bulmuş, onunla coşmuş ve adeta kendinden geçmiştir. Türk Milleti İslam’la, İslam dini de Türk Milleti ile güçlenmiş ve yücelmiştir… Bugün de Türk Milliyetçiliği Allah ve Resûlünün muhteşem çizgisinde yürümektedir. “Allah’tan başka ilah yoktur”, dersek, siz gene;

“Bir an için millete dayalı ideolojinin geliştirildiğini düşünelim. Temelinde millet unsuru olduğu prensipler ve asıllar buna dayandırıldığı müddetçe Allah’ın hükümleriyle ters düşen bir ideoloji gelişir ki, bunu bile bile savunacak kişinin sonundan maazallah korkulur. Çünkü bu Allah’a isyandan başka bir şey değildir.” der misiniz?

Kitaplığımıza ciltlerle değerli eser bırakan, yeni ihtiyaçlara, yüce dinimizi mecrasından saptırmadan, çözüm yolları bulan, devletimizi ve milletimizi “devrin en ilerisine çıkarmayı” başaran İmam-ı A’zamlar, İmam-ı Maturidiler, İmam-ı Buhariler, büyük mutasavvıf Ahmed Yeseviler, İmam-ı Gazaliler, Nizam-ül Mülkler, Mevlanalar, Yunuslar, Hocazade Efendiler, İmam-ı Birgiviler, Ahmet Cevdetler… gibi din uluları dururken, sanki Türk Milleti yeni “ihtida etmiş” gibi “nevzuhur” sahte müçtehidlerin, ne idüğü belirsiz kişilerin piyasada dolaşan kitap ve yazılarından İslamiyet öğrenilemez.

Bugün, bir kısmının adlarını yukarıda saydığımız, ecdadımızın meydana getirdiği eserler, yalnız Türk dünyasına değil, bütün İslam dünyasına İslamiyeti yeni baştan ve dosdoğru öğretecek temiz ve berrak kaynaklar durumundadır. Ama ne yazık ki bazı göz ve dimağlar kapalıdır… Ancak unutmamak lazımdır ki, dinin farzlarını, helal ve haramlarını öğrenmek, akıl ve baliğ olan kadın, erkek bütün Müslümanlara farzdır.

Netice olarak; bize göre yazınız, yanlış kişi tarafından, yanlış zamanda yazılmış, yanlış bir yazıdır.

Allah (c.c.) hepimizi ıslah etsin, bağışlasın.

M. Metin Kaplan

Yeni Düşünce, Sayı: 330, 26.2.1988

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,26 M - Bugn : 21427

ulkucudunya@ulkucudunya.com