« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

29 Oca

2008

BÖLGENİN ANA SORUNU KÖRÜKLENEN AYRIMCILIK

RÖPORTAJ : Ayşe NURDOĞDU 29 Ocak 2008

Irak'ta, PEJAK adı ile bir nevi yeni bir PKK kurdu ABD. Eğitti, silahlandırdı bu örgüt üyelerini... İran'a karşı kullanıyor şimdi. Hal böyle olunca, Kuzey Irak konusunda İran ile Türkiye aynı dertten muzdarip oldular. Kişisel olarak ABD'nin PKK'yı tasfiye edeceğine inanmıyorum.

PKK ile PEJAK, nitelik itibari ile aynı. İran, ABD'nin düşmanı… Türkiye ise müttefiki… Ama bakıyorsunuz, ABD'nin PKK ve PEJAK konusunda politikası aynı. Yani, dostuna ve düşmanına aynı politikayı güdüyor. PEJAK'ı da PKK'yı da koruyor.

ABD basınında, Irak'tan çıkılması durumunda Türkiye ve İran'ın Kuzey Irak'a müdahale edeceği yazıldı. Türkiye ve İran, Irak için en büyük tehdit ilan edildi. Bu da müttefik bir ülke ile düşman bir ülkeyi aynı kategoride değerlendirdiklerinin bir kanıtı. ABD dış politikada söylem düzeyinde değilse de eylem düzeyinde bu noktada.

Etnik ayrımcılık Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanıldığı için Türkiye'de bir refleks gelişti. Buna rağmen, sağlıklı bir durum değil bu… Türkiye, Kürtler ile birlikte yaşama yollarını aramak zorunda. Geç olmadan Türkiye ve bölge ülkeleri, ABD'nin ayrımcı politikalarını bertaraf etme yolunda adımlar atmalı.

Rusya ve Çin, tek kutuplu dünyayı kabul etmeyeceklerini, Pekin ve Moskova arasındaki toplantılar sonrasında defalarca dile getirdi. Artık, bu iki ülke, Ortadoğu ve Afrika'da elini güçlendirmek istiyor. Gerilimin perde arkasında bu var.

"Şii Hilali" yaygaralarına prim verilmemeli. ABD'nin kurmaya çalıştığı Sunni blok girişiminin çok tehlikeli olduğunu görmek ve bunun gereğini yapmak lazım. Yapılabilecek bir başka şey de Türkiye, İran ve Suudi Arabistan'ın bir masaya oturmaları ve bu gidişi kontrol altına almalarıdır. Türkiye, İran ile Suudi geriliminin dışında. Bu sayede hakem rolü oynayabilir. Şu anda bu coğrafya için en yakıcı konu Sunni-Şii gerilimi…

Türkiye'nin de nükleer silah edinme çabaları var. Bölgenin tamamı silahlanıyor. Bence, Türkiye için en akıllı tez, "İran'ın da olmasın, İsrail'in de" tezi olmalı. İsrail kimseyi dinlemeyeceğine göre, bu bölgede herhangi bir ülkenin kendini savunmak için nükleer silah edinmesi meşrudur. Türkiye dahil… Bugün Türkiye-İsrail ilişkileri iyi olabilir, ama 10 yıl sonra iyi olacağının garantisi yok. Dolayısıyla, İsrail silahlarının Türkiye için tehlike olmayacağının da…

Irak parçalandı artık... Bundan sonraki tartışma, Irak'ın bölünüp bölünmeyeceği değil, bir arada tutulup tutulamayacağı olacak. Aslında bu imkân da kalmadı. Bağdat'ta, babası Şii, annesi Sünni olan bir insan öldürülebiliyorsa, bu Sünni ve Şii'ler asla bir arada yaşayamayacak anlamına geliyordur. İp kopmuştur…

Devletler için, dış politika, genelde hükümetlerüstü bir anlam taşır. Uzun vadeli ve dönemseldir. Dış politikanın iç politika üzerinde belirleyici olduğu nadir olarak görülür. Ama Ortadoğu söz konusu olduğunda kısmen daha sık yaşanır bu… Türkiye için de önümüzdeki dönemin dış politika odaklı olacağını söylemek çok zor olmasa gerek. Bölgede halihazırda yakıcı sorunlar var. Ama bölge, radikal değişim ve gelişmelere gebe. Hal böyle olunca, Türkiye için de özellikle Kuzey Irak, gündemin belirleyicisi ve tartışmaların odağı durumunda.

Yeni Şafak Gazetesi Dış Haberler Müdürü ve köşe yazarı İbrahim Karagül, Ortadoğu ve bölge siyasetini konusunda yaygın söylemi kıran yazı ve tezleri ile tanınıyor.

Karagül, bölgede yaşanan süreci üç aşamaya ayırıyor: Medeniyetler çatışması, medeniyet içi çatışma, ki halihazırda yaşanan Sünni-Şii çatışması bu aşamaya tekabül ediyor, son olarak da bölge halklarının toplu direnişi…

Karagül'e göre, bölgeyi bekleyen bu üçüncü aşama, rüzgârı tersine çevirecek. ABD'nin eli ne kadar güçlü olursa olsun, her an kontrolü kaybetme ihtimali var, ki tek kutuplu dünyanın kabul edilmediği açık bir dille dile getiriliyor artık. Bölgede ABD giderek yalnızlaşıyor. Bölge ülkeleri içindeki etnik ve mezhep kökenli ayrımları kaşımak ve bu ayrımlar üzerindeki dengeye oynayarak çıkar sağlamak, ABD'nin yeni stratejisi… Karagül, ABD'nin yeni bir işgal için yeterince cesareti ve gücü olmadığını düşünüyor ve olası bir başarısız işgal girişiminin ABD İmparatorluğu'nun sonu olabileceğini söylüyor. Yine, Karagül'e göre Rusya ve Çin de artık ABD'ye dilediği gibi at oynatma şansı tanımayacak…

Peki, tüm bu gelişmeler Türkiye cephesinde nasıl yankılanıyor? Karagül'e göre Türkiye'nin ufku dar: "Türkiye'nin PKK ile ilgili kaygıları, bölge geneline dair bir körlük yaratıyor. Irak ve bölgenin geneline dair sorunlar dikkate alınmıyor. Türkiye'nin perspektifini geniş tutması gerekli…"

İbrahim Karagül ile bölge siyaseti ve Türkiye'nin aldığı konum üzerine söyleştik.

****

Oyalama sürüyor

- Türkiye'nin Kuzey Irak politikası, açmazları?...

- Irak işgalinden bu yana Türk-Amerikan ilişkileri iyi değil. İşgalden bu yana Türkiye'nin özellikle Kuzey Irak ve PKK konusundaki taleplerinin hiçbiri yerine getirilmedi. Türkiye, ABD tarafından sürekli oyalandı. Başbakan, Lübnan gezisinde bir açıklama yaptı. ABD, Türkiye ve Irak arasında terör konusunda kurulan koordinatörlüğün çöktüğünü söyledi. Bu, Türkiye'nin, yaşanan oyalama taktiklerine karşı en net açıklamasıydı.

Türkiye'ye koordinatörlük önerisi yapıldığında, Türkiye kamuoyunun konuya dair hassasiyeti zirveye çıkmıştı. Tansiyon biraz düşürüldü, ama işlemedi plan. Başbakan da bunu birinci ağızdan dile getirdi. Ardından Kerkük konusunda sert açıklamalar yaptı Erdoğan. Bugüne kadar olmadığı kadar sert…

Yakın geçmişte ABD'ye üst düzey ziyaretler oldu. Tansiyon birden düştü. Sanırım söz konusu görüşmelerde bir şeyler değişti. İleride, bana göre bahar aylarında öğreneceğiz değişikliğin nedenlerini...

- Türkiye şu anki pozisyona/yapıya gönüllü müydü? Yoksa ABD'nin dayatmasına boyun eğmek durumunda mı kaldı?

- Türkiye edilgen bir şekilde talep etti. ABD, Türkiye'nin şu ana kadar hiçbir talebini kabul etmiş değil. Oyalama sürüyor… Son ziyaretlerden sonra, Kerkük, Kuzey Irak ve PKK restleşmesi birden bire ortadan kalktı. Ilımlı bir atmosfer oluştu. Bu bapta, yeni dönemin gündemi, diyalog kurulup kurulmayacağı olacak.

- Sizce Genelkurmay ile AK Parti arasında, Kuzey Irak politikası bağlamında bir gerilim var mı?

- İlk bakışta büyük bir ayrışma var gibi görünüyor. Derine indiğimizde ise tam tersi… Genelkurmay, Kuzey Irak'ın PKK'ya teslim edildiği, Barzani ve Talabani'nin PKK'yı desteklediği gerekçesiyle görüşmelere karşı çıkıyor. Yani, "PKK'ya destek vermedikleri takdirde görüşmenin önünde engel yok" demeye geliyor bu tavır. Başbakan ise, "İki tarafın da menfaatine olacaksa görüşebiliriz" mealinde açıklamalar yaptı. Yani arada fazla mesafe yok…

ABD'nin PKK'yı tasfiye edeceğine inanmıyorum

- Görülüyor ki görüşmeyi kabul etme noktasına geldi Türkiye. Bu noktaya geliş sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Mecbur mu kaldı Türkiye?

- Bence mecbur kaldı… Kabul etmek gerekiyor ki, Türkiye, Irak konusunda ABD'ye mahkûm. Bu nedenle, ABD'nin açmaya razı olduğu alanlarda hareket etmek durumunda kaldı şu ana kadar. Bundan sonra ABD ne yapar? Onu zaman gösterecek. Türkiye'nin Suriye ve İran ile PKK konusunda ciddi bir işbirliği süreci var. Biliyorsunuz, Irak'ta, PEJAK adı ile bir nevi yeni bir PKK kurdu ABD. Eğitti, silahlandırdı bu örgüt üyelerini. İran'a karşı kullanıyor şimdi. Hal böyle olunca, Kuzey Irak konusunda İran ile Türkiye aynı dertten muzdarip oldular. Kişisel olarak ABD'nin PKK'yı tasfiye edeceğine inanmıyorum.

- Yani, Büyükanıt'ın ABD ziyareti başarısız mı oldu sizce?

- Bunu zaman gösterecek, ama şahsen PKK ve Kuzey Irak konusunda ABD ile krizlerin artacağını düşünüyorum. Türkiye kamuoyu da şu anki durumdan rahatsız… Umutlu değilim açıkçası. Diğer konularda işbirliği olabilir yine de…

- Türkiye'nin İran ile yakınlaşması bir tür B Planı olarak değerlendirilebilir mi?

- Bir koordinasyon var, ama Kuzey Irak ile sınırlı… ABD ile İran arasındaki gerilime dokunan bir yanı yok bunun. ABD ile Türkiye'nin güvenlik politikaları örtüşmüyor.

ABD, dostuna ve düşmanına aynı politikayı güdüyor

- ABD cephesinde İran ve Türkiye'nin Kuzey Irak'taki işbirliği nasıl karşılanıyor?

- Rahatsızlık uyandırıyor. Ama bunu engelleyemezler. Nitekim, istediler engellemeyi, ama başaramadılar. Şu anda ABD, Irak'ta, İran ile ciddi bir mücadele içinde. ABD, PEJAK üzerinden, yani Kürtler üzerinden İran'a açıkça savaş ilan etmiş durumda… PKK ile PEJAK, nitelik itibari ile aynı. İran, ABD'nin düşmanı… Türkiye ise müttefiki… Ama bakıyorsunuz, ABD'nin PKK ve PEJAK konusunda politikası aynı. Yani, dostuna ve düşmanına aynı politikayı güdüyor. PEJAK'ı da PKK'yı da koruyor.

Kerkük konusunda gerilim yaşandığı dönemde, ABD basınında, Irak'tan çıkılması durumunda Türkiye ve İran'ın Kuzey Irak'a müdahale edeceği yazıldı. Türkiye ve İran, Irak için en büyük tehdit ilan edildi. Bu da müttefik bir ülke ile düşman bir ülkeyi aynı kategoride değerlendirdiklerinin bir kanıtı. ABD dış politikada söylem düzeyinde değilse de eylem düzeyinde bu noktada. Bahara kadar tartışma ekseni, Kürtler ile diyalog konusu olacak. Türkiye'de, siyasi irade bu diyalogdan yana, ama askeri bürokrasi şimdilik bunu istemiyor. Bence bazı gelişmeler olursa askeri bürokrasi de diyaloga yanaşacak. Çünkü, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de ABD oradayken yapabileceği fazla bir şey yok. Peşmergelere emanet edilen Kuzey Irak sınırına Amerika ve İsrail'den gelen füze savunma sistemleri yerleştirildi. Buralarda binlerce Peşmerge mevzilendi. Bölgeye sızan özel harekât birliklerinin hareket alanı son derece kısıtlanmış durumda.

- Peki bunlar İran için mi, Türkiye için mi?

- İlk etapta İran için olduğunu düşündük, ama Türkiye'nin bölgeye müdahale etmesi durumunda neden Türkiye için kullanılmasın? Türkiye'de bir tehdit değil mi?

- Bu silahların Türkiye'ye karşı kullanılma ihtimali nedir sizce?

- Bana kalırsa böyle bir ihtimal var, ama şu anda Türkiye tarafında bu ihtimal pek dikkate alınmıyor. Bir süre sonra bu ihtimalin çok ciddiye alınacağını düşünüyorum.

Türkiye, perspektifini geniş tutmalı

- Peki, Türkiye'nin ABD'den alabileceği en fazla nedir bu bölgede?

- PKK konusunda Türkiye'nin hassasiyetleri dikkate alınmalı. Fakat, bana kalırsa Türkiye'nin PKK ile ilgili kaygıları, bölge geneline dair bir körlük yaratıyor. Irak ve bölgenin geneline dair sorunlar dikkate alınmıyor. Türkiye'nin perspektifini geniş tutması gerekiyor. Peki, ABD ile ne yapılabilir? Türkiye'nin hareket alanı giderek daralıyor bana göre. ABD'nin terörist örgütler arasında saydığı PKK için bile ABD ile ortak bir tavır alınamıyorsa, başka hangi alanlarda işbirliği yapılabilir? ABD Irak'ta iyice batağa saplanır, komşulardan destek istemek durumunda kalır ve bir pazarlık gündeme gelebilir. Bu ihtimalin doğup doğmayacağı da belirsiz… Komşuların Irak'ın sorunlarına müdahil olması demek, aynı zamanda ABD'nin bölgeyi terk etmeye karar vermesi demektir…

- Anladığım kadarı ile verili durumu değiştirebilecek tek ihtimalin, ABD'nin bölgede zora girmesi olduğunu söylüyorsunuz.

- Kesinlikle… Birinci ihtimal, ABD'nin zora girmesi ve hareket alanının daralması… İkinci ihtimal ise, ABD'nin genel olarak saldırgan politikalardan vazgeçmesi… Şahinlerin iktidarında ikinci ihtimalin mümkün olmadığı da aşikâr…

Demokratların Ortadoğu reçetesi farklı değil

- Demokratlar kısa bir süre önce, Hillary Clinton'un ağzından Irak'taki askerlerin beli bir takvime bağlı olarak çekilmeye başlanmaması durumunda Temsilciler Meclisi'nde Cumhuriyetçilerin girişimlerini engelleyeceklerini açıkladılar… Sizce Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında, ABD dış politikası açısından hatırı sayılır bir fark var mı?

- ABD'nin küresel politikalarında bu iki parti arasında sadece yöntem farkı vardır. Hatırlayın, bugünkü Ortadoğu dizaynı Demokrat Parti döneminde hazırlandı. Ulusal güvenlik doktrini keza… Demokratların daha rafine olmaları dışında bir fark yok iki parti arasında. Dolayısıyla, Demokratlar iktidara gelse de ABD'nin Ortadoğu politikalarında büyük değişiklikler olmayacak. Belki birkaç ülke ile işbirliğine gidecekler, ama işgal devam edecek.

Türkiye için de etnik çözülme senaryosu var

- Etnik ayrımları ve de mezhep farklılıklarını kullanma en başta gelen yöntemi gibi ABD'nin…

- Soğuk Savaş döneminde belirgin bir kamplaşma vardı bölgede. Her ülke bir süper güce yaslamıştı sırtını. Muhtaçlardı da… Sovyetler, ABD tehdidi var, diye Suriye'deydiler. ABD de Sovyet tehdidi gerekçesi ile Suudi Arabistan'daydı… Şimdi ise kaos denklemi var. "Irak'tan çıkarsak, Irak kan gölüne döner" tezini işliyor Amerikalılar. Bir başka tezleri de İran'ın tehdit olduğu… Bölge ülkeleri, İran tehdidi karşısında kendi korumalarına sığınsın istiyorlar. Tehdit her zaman üretilebilir sonuçta…

İşgaller devam edebilir, ama ABD için bölgede en elverişli politika işgaller değil, iç savaşlar… Etnik ve mezhepsel çözülme senaryoları, Türkiye dahil, bütün ülkeler için var. PKK konusuna da bu çerçevede bakılmalı. Bölgede yüzyıllardır beraber yaşayan insanlara bunun imkânı olmadığı düşüncesini dayatıyorlar. Bölgede bu sürece direnmenin kalkış noktası, mezhep ve etnik kökenli ayrımcılığa karşı müdahale etmek, aynı topraklarda yaşayabilme iradesini ortaya koymak olmalı. Bunu bölge insanları başaramazsa, 21. yüzyıl büyük hüsranlara gebe olacak.

Türkiye Kürtler ile birlikte yaşama yollarını aramak zorunda

- Bu durumda, Türkiye'de, gerek hükümetin gerekse askerlerin kullandığı dil ve radikalleşen milliyetçilik, tam da ABD'nin ekmeğine yağ sürmüyor mu?

- Kesinlikle yağ sürüyor… Etnik ayrımcılık Türkiye'ye karşı bir koz olarak kullanıldığı için Türkiye'de bir refleks gelişti. Buna rağmen, sağlıklı bir durum değil bu… Türkiye, Kürtler ile birlikte yaşama yollarını aramak zorunda. Geç olmadan Türkiye ve bölge ülkeleri, ABD'nin ayrımcı politikalarını bertaraf etme yolunda adımlar atmalı.

- Putin'in son çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD'nin bölgede dilediği gibi at oynatmasına izin vermeyecekler, diyebilir miyiz? Hiç bu kadar net ve sert konuşmamıştı Putin ve birçok çevre bir kırılmanın işareti olarak okudu bu çıkışı…

- Rusya Yeltsin zamanındaki Rusya değil. Güçlendi... Ekonomisi alabildiğine gelişti. Dünyanın en zengin doğal kaynakları da Rusya'da… Sibirya bile kaynak açısından dünyayı doyurabilecek bir güce sahip. Gasprom imparatorluğu tüm dünya enerji piyasasına yön verebilecek güçte… Yeni bir Rus dalgası geliyor.

Rusya ve Çin, tek kutuplu dünyayı kabul etmeyeceklerini, Pekin ve Moskova arasındaki toplantılar sonrasında defalarca dile getirdi. Bunu giderek daha sert ve açık bir şekilde dile getirecekler. Rusya ve Çin, her şeyden önce jeopolitik kozlara sahipler. Artık, bu iki ülke, Ortadoğu ve Afrika'da elini güçlendirmek istiyor. Gerilimin perde arkasında bu var. Darfur Krizi'nin nedeni, Çin'in o bölgede yaptığı yatırımlar ve giderek güçlenmesidir örneğin. Rusya ve Çin, ABD'yi Orta Asya'da istemiyor. Afganistan'da Taliban'ın yeniden hareketlendiğini görüyoruz. Rusya ve Çin'in sertleşmeye başlamasına paralel olarak… Taliban'ı silahlandıran ve yeniden harekete geçiren bu ülkeler. Somali'den Asya'ya bütün ABD muhalifleri Çin ve Rusya tarafından destekleniyor. Asıl çatışma, merkez güçler arasında yani. Patlak veren yerler var. Hazar çevresinde de patlama olma olasılığı yüksek kısa vadede. Yeni bir denge oluşana kadar sürecek bu…

- Dünya tek kutuplu düzeni kabul etmedi diyebilir miyiz?

- Evet, bu doğru… Sadece Rusya ve Çin değil, dünyanın geneli tek kutuplu düzeni reddediyor. Bu sistemim imparatoru asla tatmin olmadı, doymadı, çıldırdı… Bu görüldü… ABD son 10 yılda imajı açısından birçok şey yitirdi. Öncelikle, dünyaya lider olamayacağını gösterdi. Karşı konulması çok zor askeri gücüne rağmen, bunun meydan okunamaz olmadığı ortaya çıktı. Hem sonra, ABD ekonomisi duraklama döneminde. ABD ekonomisi için bir sürü kâbus senaryosu var. Ekonomik olarak da ABD'nin dünyaya lider olamayacağı, en azından tek başına yön verici güç olmadığı ortaya çıktı. Özellikle 11 Eylül sonrası Bush yönetiminin bu işgalci tutumu; ekonomik, askeri ve siyasi alanlarda iyice kötü duruma soktu ABD'yi. Hâlâ bunun farkında değiller. Bunlardan sonra, İran'ı açıktan işgal etme cesaretini bulması kolay değil ABD'nin.

Soğuk Savaş sonrası nereden nereye geldiğini hatırlayalım Amerika'nın. 1. Körfez Savaşı'nda 60'a yakın ülke ABD'ye destek vermişti. Bunun anlamı, ABD'nin tek kutuplu dünyanın lideri olarak tanınmasıydı. 11 Eylül saldırılarının şokuna rağmen Afganistan işgaline çok az ülke destek verdi. Son Irak müdahalesine, dünya siyasetinde söz sahibi hiçbir ülke destek vermedi…

Türkiye, İran-Suudi gerginliğinde hakem olabilir

- Sunni-Şii gerginliğinin varacağı nokta konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Bizim için en büyük tehdit bu… İşgallerden daha büyük bir tehdit… Yayılması durumunda ABD de önünü alamaz. Hiçbir güç bunun önüne geçemez. Pakistan'dan Lübnan'a kadar bütün bölgeye yayılır. İslam Konferansı Örgütü'nün olağanüstü bir çaba harcaması lazım bu konuda… Özellikle İran ve Suudi Arabistan arasındaki restleşmenin durdurulması lazım. "Şii Hilali" yaygaralarına prim verilmemeli. ABD'nin kurmaya çalıştığı Sunni blok girişiminin çok tehlikeli olduğunu görmek ve bunun gereğini yapmak lazım. Yapılabilecek bir başka şey de Türkiye, İran ve Suudi Arabistan'ın bir masaya oturmaları ve bu gidişi kontrol altına almalarıdır. Türkiye, İran ile Suudi geriliminin dışında. Bu sayede hakem rolü oynayabilir. Şu anda bu coğrafya için en yakıcı konu Sunni-Şii gerilimi…

Türkiye'nin de nükleer silah edinme çabaları var

- Peki, İran'ın nükleer silahı bu bağlamda bir tehlike midir sizce?

- Bence bölge için tehdit unsuru değil. Her ülke yanı başındaki bir ülkenin bu şekilde silahlanmasından rahatsız olur. Buna karşın, İran'ın nükleerinden rahatsız olanlar İsrail'den bahsetmiyorlar. İsrail Ortadoğu'nun tamamına düşman bir ülke... İsrail silahlarını kim için üretiyor? Arap ve Müslüman dünyaya karşı… Bu bir tehdit değil mi söz konusu dünya için? Arap dünyası o kadar büyük bir gaflet içinde ki, İran'a karşı İsrail ile yakınlaşıyor. Hâlbuki, İran Arap dünyasını hedef almıyor. İran, ABD ve müttefiklerince çepeçevre kuşatılmış bir ülke. Dolayısıyla kendisini tehdit altında hissediyor ve silahlanıyor. Buna karşı Mısır, Ürdün gibi Körfez ülkelerini de nükleer silah yarışına sokuyorlar. Hatta Türkiye'nin de nükleer silah edinme çabaları var. Bölgenin tamamı silahlanıyor. Bence, Türkiye için en akıllı tez, "İran'ın da olmasın, İsrail'in de" tezi olmalı. İsrail kimseyi dinlemeyeceğine göre, bu bölgede herhangi bir ülkenin kendini savunmak için nükleer silah edinmesi meşrudur. Türkiye dahil… Bugün Türkiye-İsrail ilişkileri iyi olabilir, ama 10 yıl sonra iyi olacağının garantisi yok. Dolayısıyla, İsrail silahlarının Türkiye için tehlike olmayacağının da…

Kızıl Deniz'den Afganistan'a kadar çatışmalar devam edecek

- Sizce bölgede kısa ve uzun vadede gündem ne olacak? İran mı?

- Bence, İran'ın işgal şeklinde bir müdahaleye maruz kalması imkânsız. Bu durumda Amerika'nın bu bölgede sonu olabilir. Ama İran'ın nükleer tesislerine yönelik bir saldırı söz konusu... Bunun sonucu da bir tusunami... Bana göre, ne olacağını kestirmiyorlar şu anda. Yoksa nükleer tesisleri vurmayı ertelemezler. Kızıl Deniz'den Afganistan'a kadar çatışmalar devam edecek gibi…

- Eksen ne olacak size göre?

- Mezhep ve etnik ayrımlar elbette...

- Irak da bunun kalbi diyebilir miyiz?

- Tabii… Irak şu anda bütün bölgeyi istikrarsızlaştıran alev topuna dönmüş durumda. Böyle de devam ederse, kimse de bu topu Irak sınırları içine hapsedemeyecek.

- Birleşik bir Irak ihtimali öldü diyebilir miyiz?

- Irak parçalandı artık... Bundan sonraki tartışma, Irak'ın bölünüp bölünmeyeceği değil, bir arada tutulup tutulamayacağı olacak. Aslında bu imkân da kalmadı. Bağdat'ta, babası Şii, annesi Sünni olan bir insan öldürülebiliyorsa, bu Sünni ve Şii'ler asla bir arada yaşayamayacak anlamına geliyordur. İp kopmuştur… Zoraki bir birliktelik, Irak dışındaki bölgesel tasarruflar yapılana kadar sürecektir. 1. Körfez Savaşı'nda, Bağdat'a kadar girdiği halde neden Saddam'ı devirmedi ABD? Çünkü bölge, Saddam sonrasına hazır değildi, Şimdi de üç parçalı bir Irak'a hazır değil. 3-5 yıl içinde ona da hazır hale getirilecek. Fiili durum resmileşecek yani…

- Bu, ABD'nin istediğini yapacak güçte olduğu anlamına gelmez mi?

- Şu aşamada, ABD'nin yapmak istediklerini söylüyorum. İsteyip de yapamayacağı çok şey var elbet. Mesela şu anda, İran ABD'ye nazaran daha etkin Irak'ta…

Ufukta bir tarihsel kırılma görünüyor

- Biraz da yeni kitabınıza ve kitapta savunduğunuz tezlere değinelim izin verirseniz...

- Yeni bir aşama bekliyorum bölgede. Yeni sömürgeciliğe karşı ciddi reaksiyonlar ortaya çıkacak. Kendiliğinden oluşacak tepkilerin yönetilmesi sorunu var bu noktada. Kanaat önderleri, aydınlar, politikacılar tarafından akıllıca kontrol edilemezse bu tepkiler, kontrolsüzleşir ve daha fazla zarar verecek sonuçlar yaratabilir bölge insanları için.

- Bu söyledikleriniz, bölge insanında neredeyse hiç olmayan bir anti-emperyalist bir kültür gerektirmiyor mu?

- Haçlı Seferleri'ni, Moğol İstilası'nı hatırlayın… Bu bölge için nasıl bir yıkım oldukları ortada. Bu dibe vuruşların ardından korkunç bir medeniyet sıçraması yaşandı bu bölgede. Ufukta üçüncü bir tarihsel kırılma görünüyor. Bir şok dalgası var ve bu dalga yeni bir kalkışmaya gebe.

M. Metin KAPLAN

22 Nis 2024

15 Şubat 1977 M. Metin Kaplan’ın henüz yirmi üç yaşında Bursa’da üniversite öğrencisi iken, tutuklu bulunduğu sırada, arka sayfasını tamamen “Ülkü Ocakları Sayfası” adı altında ülkücü yazarlara tahsis eden milliyetçi bir gazetede, 6.

Halim Kaya

22 Nis 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

15 Nis 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

15 Mar 2024

Nurullah KAPLAN

04 Mar 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Hüdai KUŞ

19 Eki 2023

Ziyaret -> Toplam : 103,05 M - Bugn : 2255

ulkucudunya@ulkucudunya.com