‘BM ateşkes kararı, Afrin üzerinden Türkiye üzerinde baskı oluşturacak’
Ceyda Karan 01 Ocak 1970
Fehim Taştekin’e göre BMGK’nın ateşkes kararı Afrin’i de kapsıyor ve bu karar Afrin ve Menbiç konusunda Türkiye üzerinde baskı oluşmasına yol açacak. Taştekin, Doğu Guta’dan Şam’a tehdit bittiğinde silahlı grupların finansörleri için yolun sonu olacağına dikkat çekip Batılı aktörlerin kimyasal iddialarını da ortaya atabileceğini belirtti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) oy birliğiyle kabul edilen ateşkes tasarısı Suriye genelinde IŞİD, El Kaide ve onlarla hareket eden örgüt ve her türlü kurumu kapsam dışında tutarken, Suriye ordusu ile Rusya Doğu Guta'da operasyonlarını sürdürüyor. Militanların ise siviller için hazırlanan bölgeye ateş açarak çıkışları engelledikleri görülürken, Türkiye'nin ise bazı sivillerin tahliyesi için Rusya'ya yardımcı olduğu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in açıklamasıyla ortaya çıktı. Ancak ankara BMGK'nın ateşkes kararına Afrin'in dahil olmadığı iddiasında.
Birleşmiş Milletler (BM) ateşkesi, Doğu Guta ve Afrin'deki son gelişmeleri Ortadoğu uzmanı gazeteci-yazar Fehim Taştekin'le konuştuk.
‘BMGK KARARINDAKİ 'SURİYE GENELİ' İFADESİ AFRİN'İ DE KAPSIYOR'
Fehim Taştekin, BMGK kararında Afrin ifadesi geçmese de ‘Suriye geneli' ifadesinin bulunduğunu ve bu ifadenin Afrin'i de kapsadığını söyleyerek, Türkiye kabul etmese bile ateşkese Afrin'in de dahil olduğunu belirtti:
"Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu karar metni dışarıda çok fazla yayınlanmadı ama haberlerden gelen bilgiler, yapılan açıklamalardan anladığımız kadarıyla, 'Suriye geneli' ifadesini içeriyor. Suriye'nin geneli kastediliyor o yüzden tabii ki Afrin de bunun içinde olmalı. Böyle okuyoruz. ABD, Almanya, Fransa, Rusya açık açık bunun Afrin'i de içerdiğini bildirdi. Türkiye tabii ki bunu kabul etmiyor. Türkiye kendi mantık silsilesi içerisinde ‘eğer DAİŞ terörist örgütse PKK da terörist örgüttür, o nedenle YPG de terörist örgüttür' tarzında bir yorumda bulunuyor. Ama metne baktığımız zaman Afrin ifadesi anladığımız kadarıyla geçmiyor, yani Doğu Guta'daki durumdan bahsediliyor, insani yardımın ulaştırılmasından bahsediliyor. Yine silahlı grupların Şii beldelerindeki kuşatmalarının sona erdirilmesinden bahsediyor. Oradaki tecridin, ablukanın kaldırılmasından bahsediyor ama ifade olarak Afrin geçmiyor. Ama Suriye genelinde bir ateşkesten bahsedildiğini, IŞİD, El Kaide ve bunlarla bağlantılı örgütlerin bundan muaf olmadığını ifade eden bir metin karşımızda duruyor. Buradan hareketle Afrin'in de elbette ateşkese dahil olduğunu söyleyebiliriz."
‘AFRİN VE MENBİÇ KONUSUNDA TÜRKİYE ÜZERİNDE BASKI OLUŞACAK'
Taştekin, BMGK'nın ateşkes kararının Türkiye'nin Menbiç'e yönelik olası bir operasyonunu psikolojik olarak engelleyeceğini ve kararın Afrin'deki askeri varlığını da genişletmesini prensip olarak önlemeyi amaçlayacağını sözlerine ekledi:
"Menbiç bağlamında ABD ile ya da başka ülkelerle pazarlıklarda neler döndüğünü bilmiyoruz, ama kuşkusuz burada Türkiye üzerinde bir baskı oluşacak. Yani Rusya'nın şimdiye kadar verdiği mesajlardan anladığımız kadarıyla, bir yeşil ışık yakıldı ama bu yeşil ışık Afrin'in merkezini, Cinderes gibi yerleri, yani büyük kasabaları da içermeyecek bir şekilde Türkiye ordusunun oralara girmeyeceği bir çember oluşturmak ve bu çemberde Türkiye'yi tutmak şeklinde olacak. Yani ‘sınırlarını güvenceye aldın, artık orada dur' diyen bir Rusya'nın duruşu var. Bunu çok açık, net şekilde söylemeseler de verilen mesajlardan anladığımız bu. Şimdi, ABD tabii Türkiye'yi teskin etmeye çalışıyor, Türkiye'yle ortaklığı korumaya çalışıyor. Bu konuda Menbiç'te ortak bir çözüm bulmayı vadetti. Bu BMGK'nın karar aldığı ateşkes, tabii ki Türkiye'nin Afrin'de olduğu gibi, Suriye'nin herhangi bir bölgesinde de askeri varlığını genişletmesini prensip olarak önlemeyi amaçlar. Bu sahadaki mevcut dengeleri daha da karmaşık hale getirmekten uzak tutar durumu, ama tabii bu ateşkes son derece kırılgan. Daha başlarken bu ateşin aslında birçok yerde kesilmeyeceğini, bu karara onay veren bütün aktörler zaten ortaya koymuş oldu. Türkiye'ye yönelik çok ciddi bir baskı oluşmayabilir ama Türkiye'nin Afrin dışında ilaveten Menbiç'e herhangi bir operasyon yapmasını psikolojik olarak engeller. Yani o kadar kolay olmayacaktır bu. En azından böyle bir talebi olduğu zaman bu ateşkes kararı, BM'nin kararı Türkiye'nin önüne koyulacaktır."
‘DOĞU GUTA'DAKİ TEHDİT BİTTİĞİNDE SİLAHLI GRUPLARIN FİNANSÖRLERİ AÇISINDAN HİKAYENİN ÖNEMLİ AYAĞI BİTECEK'
Doğu Guta'daki tehdidin bitmesiyle Şam'ın güvende olacağı ve artık kimsenin rejim değişikliği gibi şeylerden kolay kolay bahsetmeyeceğini söyleyen Taştekin'e göre ayrıca buradaki tehdit bittiğinde buradaki grupların finansörleri açısından hikayenin önemli ayağı bitmiş olacak:
"Halep'le benzer bir durum söz konusu. Aslında sembolik olarak Halep'le Doğu Guta'yı karşılaştırırsak: Birisi Şam'ı düşürmeye yönelik, konuşlanmış bir silahlı grubun olduğu yer, diğeri de Suriye'nin ekonomik veya her türlü kalbi sayılan Halep. Bu iki yere de çok büyük önem atfedildi bu silahlı isyanın finansörleri tarafından. Halep bir şekilde Türkiye ile Rusya arasında gelişen ilişkilere bağlı olarak temizlendi. Doğu Guta hâlâ bu durumunu koruyor. Elbette Şam'ı tehdit etmekle birlikte, eskiden olduğu gibi bir sözde ‘devrimin sıçrama tahtası' olma özelliğini yitirmiş durumda, o durumda değil, ama yine de Şam merkezinin coğrafi büyüklüğünden çok daha büyük bir alandan bahsediyoruz. Oradan atılan roketler sürekli başkenti terörize ediyor, çok sayıda insan öldü, yaralandı. Bunlar şimdiye kadar medyada çok fazla gündem oluşturmadı. Bu tehdit hâlâ devam ediyor ama bu tehdit bittiğinde aslında Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, tabii ki ABD, yani bu silahlı isyanın finansörü, destekleyicisi, yönlendiricisi, planlayıcısı ne kadar aktör varsa hepsi açısından hikâyenin önemli bir ayağı da bitmiş olacak. Şam artık güvende olacak ve kimse kolay kolay bundan sonra oturup yani bir rejim değişikliği gibi şeylerden bahsedemeyecekler, geriye Suriye'nin toprak bütünlüğüne kaymış bir Suriye süreci olacak. Yani İdlib ve işte Fırat nehrinin doğusu kalacak. Bu iki alan kalacak."
‘TÜRKİYE, ‘NAZI GEÇMEDİĞİ' ÖRGÜTLERİN OLDUĞU DOĞU GUTA'DA BİR ŞEKİLDE ETKİLİ OLABİLİR AMA GARANTİSİ YOK'
Doğu Guta'da, Halep'ten farklı olarak Türkiye'nin ‘nazı geçmediği' örgütlerin de olduğuna vurgu yapan Taştekin'e göre Türkiye yine de bir şekilde pazarlıklara bağlı olarak süreçte etkili olabilir ama bunun bir garantisi yok:
"Şimdi anladığımız kadarıyla oyun planı Halep'teki gibi buradaki grupları bir şekilde silah bırakmaya ikna etmek ya da çıkmalarını sağlayıp bir koridorla İdlib'e ya da Dera'ya göndermek. Bu bir plan ve Türkiye, Afrin'de ya da başka yerlerde yaptığı ya da yapacaklarına karşılık olarak Rusya'yla burada da iş birliği gösterebilir. Anladığımız kadarıyla Putin'in açıkladığına göre bir sivil çerçeve içerisinde bu iş birliği bir şekilde kısmen sonuç verdi. Oradaki gruplara baktığımız zaman Halep'ten biraz daha farklı. Yani Türkiye'nin bağlantıları açısından farklı. Türkiye'nin 'nazının geçtiği' etkisinin olduğu ya da olmadığı gruplardan bahsediyoruz. Bir kere o bölgenin önemli bir kısmını elinde bulunduran, her ne kadar son dönemde güç kaybetse de Suudi Arabistan'ın etkisi altındaki Ceyş-ul İslam, yani İslam Ordusu. Haliyle, Ruslar orada daha çok Suudileri ikna ederek işte İslam Ordusu'nu bir şekilde uzlaşmaya zorluyorlar, yani bunu denediler ve hâlâ deniyorlar. Türkiye'den ziyade o grup üzerinde Suudiler etkili. Bender bin Sultan'ın bizzat ilgilendiği, silah temin ettiği, işte 2013'te 120 bin ton patlayıcıyla 'Şam'ı yakın' diye talimat verdiği gruptan bahsediyoruz. Bunun dışında iki tane örgüt Türkiye ile ilgili, Türkiye'nin nazının geçebildiği örgütler bunlar. Birisi Feyraku'r Rahman. Bu grup Katar'ın finanse ettiği grup ve Müslüman Kardeşler'in bir uzantısı sayılabilir. Türkiye bunlar üzerinde etkili, bunlar da orada bayağı büyük bir alanı kontrol ediyorlar. Bir diğeri Ahrar-uş Şam, zaten Türkiye'de çok duyduğumuz, birçok kişinin artık bildiği bir grup. Bunlar eski El Kaidecilerin kurduğu, eski İhvancıların kurduğu, Türkiye'nin de en fazla içli dışlı olduğu örgütlerden birisi. Türkiye mutlak anlamda bunları kontrol edemez ama Türkiye'nin bir şekilde sözünün geçebileceği örgütler ki bunlar Halep'te bir şekilde yani özellikle Ahrar ve müttefikleri Türkiye'nin telkinlerine boyun eğmek durumunda kaldılar. Geriye bir Heyet Tahrir el-Şam kalıyor. Bunlar bildiğimiz gibi Nusra'nın, El Kaide'nin direk Suriye kolu. Onların ikna olması doğrudan Türkiye'yle mümkün mü değil mi, onu bilmiyoruz. Karşılıklı bir alışveriş var, onu biliyoruz. Yani İdlib'de baktığımız zaman manzara bize bazı şeyler anlatıyor. Orada, Türkiye olmadan Tahrir el-Şam İdlib'deki kontrolünü çok fazla sürdüremez, çünkü yardımlar, sınırdan geçişler Türkiye üzerinden. O nedenle, Türkiye'den çok rahatsız olsalar bile işte Türkiye'yle paslaşmak, Türkiye'yle uzlaşmak, Türkiye'nin de sözlerine vereceği teminatlara itimat etmek durumundalar. Bunu birçok yerde gördük, yani Afrin operasyonu ya da İdlib'de gerilimi düşürme noktaları, gözlem noktaları oluşturma konusunda Türkiye'yle o grup arasında bir uzlaşı olduğunu görüntülü bir şekilde bütün dünya aslında görmüş oldu. Dediğim gibi karşılıklı pazarlıklara bağlı olarak onlar üzerinde de Türkiye bir şekilde etkili olabilir ama bunun bir garantisi yok."
‘DOĞU GUTA'DAKİ GRUPLAR VARLIKLARINI SÜRDÜRMEK İÇİN SİVİLLERİ REHİN TUTUYORLAR'
Doğu Guta'daki grupların kendi varlıklarını sürdürebilmek için sivilleri rehin tuttuklarını söyleyen Taştekin'e göre Doğu Guta'da örgütler arasında insanların dramı üzerinden yürütülen bir rant kavgası var:
"Şimdi bu örgütler ve bu gruplar Suriye'de bir şey almadan o bölgeden çıkmak istemedikleri gibi, oradaki sivilleri de, sayıları çok çelişkili ama BM bağlantılı uluslararası yardım örgütlerinin verdiği rakamlar 380-400 bin civarında —Halep'te de çok büyük rakamlar telaffuz ediliyordu ama iş bittiğinde o rakamların gerçek olmadığını anlamıştık- olduğu söylenen siviller bu örgütlerin aslında rehinesi durumunda. Yani o sivillerin tahliye edilmesi konusunda şimdiye kadar onlarca müzakere masası kuruldu, onlarca girişimde bulunuldu gerek Rusların yürüttüğü gerekse Suriye'nin kendi Uzlaşma Bakanlığı çok sayıda temaslarda, çabalarda bulundu ama bu gruplar ikna olmadılar ve bir şekilde siviller orada maalesef hala kalkan olarak kullanılıyor. Mısır son zamanlarda devreye girdi. Bu da enteresan, yani Mısır böyle çok ses vermeden, fazla görülür olmadan Suriye'deki bu süreçlerde rol almaya başladı ve Doğu Guta bunlardan bir tanesi. Ama gruplar yine de ikna olmadılar. Yani pazarlıklar hâlâ oradaki grupların kendi varlıklarını sürdürmesi üzerine endeksli. Mesela tek açık koridor İslam Ordusu'nun elinde, diğer örgütler ‘biz evet deriz, anlaşırız, ama siz de bize başka bir yerden kapı açın, koridor açın, işte ticari mallar, gıda vesaire insan geçişleri buradan sağlansın ve İslam Ordusu'nun tekeli bitsin' diyor. Bir de böyle bir rant kavgası var orada, insan dramı üzerinden yürütülen ve birilerinin cebini şişirdiği, birilerinin de açlıktan öldüğü korkunç bir trajik durum da var. Bunların da pazarlıklara yansıdığını anlıyoruz."
‘SURİYE'DEKİ SÜRECİN DIŞINDA KALAN İNGİLTERE VE FRANSA KİMYASAL İDDİALARIYLA MASADA BANA DA YER AÇIN DİYOR'
Taştekin, Ortadoğu'daki başarısızlıktan nasiplerini alan ve kendi iç sorunları nedeniyle Suriye'deki sürecin dışında kalan İngiltere ve Fransa'nın ‘masada bana da yer açın' deyip, enkaz haline getirdikleri Suriye'yi paylaşmak için kimyasal iddialarını gerekçe gösterebileceklerini vurguladı:
"Kimyasal silah kullanımı meselesinde Batı'nın iddialarının ikna edici olup olmamasından öte, böyle bir şey olursa başta Britanya ve Fransa olmak üzere diğer aktörler de bu vesileyle hava bombardımanına eşlik edip Suriye'de masada biz de varız diyeceklerdir. Yani onlar biraz dışlandılar bu süreçlerde. Her iki ülkedeki iktidar değişimleri ve başka kendi iç sorunları nedeniyle Orta Doğu'daki başarısızlıktan ve hezimetten nasiplerini aldılar. Biraz sürecin dışında kaldılar. ABD zaten 2014'ten beri oradaydı, arkasından Rusya geldi, Türkiye girdi. Şimdi masada üç önemli ülke var. Yani Rusya, Türkiye ve ABD arasında tabii İran da var başından itibaren, bunlar arasında bir nüfuz alanları söz konusu oldu. Batıda bazı ülkeler 'biz ne olacağız' diyorlar yani artık işin sonuna gelindi, son perde en kanlı perde, ateş gücünün kullanıldığı, diplomasi gücünün kullandığı yer, çünkü bundan sonra kim ne alacak kavgası var. Yani Suriye'yi bu hale getirdikten sonra enkazını da paylaşalım diyen aktörler böyle bir kimyasal saldırıyı gerekçe göstererek sahneye dönmek istiyorlar anladığım kadarıyla. Yani Suriye, mevcut koşullarda ve uluslararası toplumun da önemli bir kısmında artık kendini kabul ettiren bir noktaya gelmişken kimyasal silah kullanarak neden kendi ayağına kurşun sıksın? Aslında dün de bunu söylüyorduk ama bugün aynı şeyi söylüyoruz. Ruslar bu işin farkındalar ve ön uyarılarda bulunuyorlar, yani bir oyun oynanacağını öngördükleri için. Birkaç haftadan beri Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov sürekli uyarıda bulunuyor. Demek ki bir şey var, yani bir beklenti demeyelim de, bir şeyler sızdırıldı, bir şeyler biliyorlar, burada bir şeyler dönecek. Tabii ABD'nin profilini düşürmekten ziyade ABD'nin henüz Suriye'de ne yapacağına dair yönetimin kafasında bir plan oluşmuş değil. Mesela sınır gücü oluşturması birdenbire patladı ve Pentagon'un bu planı bir anda Beyaz Saray'da da hafiften şaşkınlık yarattı. Yani ‘biz bunu böyle demeli miydik, niye dedik, bu acemilik de nereden çıktı' diye içeride tartışmaların döndüğünü görüyoruz. Bir karışıklık var, Trump yönetimini belirli bir yola sokmak isteyebilirler mi, isteyebilirler. Yani Obama'yı da aslında aynı şekilde oyuna getirdiler ama Obama son anda fark etti bu meseleyi ve Suriye'ye yönelik operasyon planını masadan kaldırdı. Aynı şeyler olabilir mi, olur. Suriye'de her şey oldu. Yani yeni bir macera olur ama uluslararası toplumda artık bu kadar oyun gördük herhalde bu da onlardan bir tanesi diye çok da karşılık bulmayabilir. Ama işleri karmaşık hale de getirebilir. Dediğim gibi, açık açık Britanya Dışişleri Bakanı ve bizzat Fransa'nın Cumhurbaşkanı Macron böyle bir şey olursa vuracaklarını söylediler, bu ne demek, yani 'vurmak' güç gösterisidir ve masada ben de varım, bana da yer açın demektir. Bunu yapabilirler."
‘ÖNEMLİ BİR GÜÇ DENGESİ OLUŞTU, HİZBULLAH ARTIK CAYDIRICI BİR POZİSYONDA'
Taştekin, İsrail ile İran arasındaki savaşı isteyenlerin çok olduğunu ve bununla ilgili dikkat çekicisi gelişmeler yaşandığını söylerken, sahanın koşullarına dikkat çekti ve İsrail'in İran'ın vekili olarak gördüğü ve saldırdığı Hizbullah'ın artık önemli ve caydırıcı bir pozisyonda olduğu yorumunu yaptı:
"İsrail-İran savaşını isteyenler çok. Fakat bir de sahanın koşulları var, yani şimdiye kadar Körfez ülkeleriyle İsrail ve ABD üçgeninde bu çok tartışıldı, yani ‘İran'ı hangi şekilde vurabiliriz' diye. Şu anda bu savaşı çok da göze alabilecek durumda değiller, ama dikkat çekici birtakım şeyler var. Yani Suudi Arabistan'da mesela birdenbire bütün komuta değişti, bu da acaba yeni bir şeye mi hazırlanıyorlar gibisinden yorumlara yol açtı. İstek, arzu var, plan da olabilir, ama sonuçta bu kolay bir mesele değil, bunu göze alabilecekler mi, emin değilim. İsrail'de Netanyahu'nun yolsuzluklardan dolayı açılan soruşturmalarla başı dertte, onun bir çılgınlık yapıp içeride kendi ayağını sağlama alacağına dair senaryolar var. Ama dediğim gibi şu anda yapabildikleri İran'ın vekilleri olarak gördükleri örgütlere yönelik birtakım müdahaleler ki bunu İsrail son yaptığında bir uçağını kaybetti. Bu önemli bir güç dengesinin oluştuğunu gösterdi bize. Yani bu artık o kadar kolay bir durum değil. Ben Lübnan'da çok kişiyle konuşmuştum, hem İsrail tarafını gözlemleyen bağımsız insanlar, yıllardır orada bulunmuş, eski savaşları da takip etmiş insanlar, herkes Hizbullah'ın çok önemli bir güç dengesi haline geldiğini ve caydırıcı pozisyonu elde ettiğini söylüyorlar. İsrail'in çok rahatsız olduğu bir durum bu, İsrail bunu büyük bir tehdit olarak gördüğü için daha büyük riskleri göze alabilir mi? Tabii ki alabilir, yani eğer o noktaya gelirse bir savaş başlatabilirler. Ama şimdilik bu savaşta aktörlerin pozisyonlarına baktığımız zaman çok temkinli hareket ettiklerini anlıyoruz."
‘İSRAİL, RUSYA'YA ROL BİÇİYOR, FAKAT SURİYE ORDUSU DA ARTIK BİR ŞEYLER BELİRLEME POZİSYONUNDA'
Fehim Taştekin son olarak İsrail'in İran ile bağlantılı gruplar konusunda Rusya'ya rol biçtiğini fakat artık Suriye ordusunun da bir şeyler belirleyecek pozisyona geldiğini ve bunun Golan ile ilgili olarak bir takım planları canlandıracağını söyledi:
"Mesela, İsrail daha fazla Rusya'ya rol biçiyor. Yani Rusya'ya ‘İran'ı veya İran'a bağlı grupları benim sınırımdan uzak tut, bir nevi tampon bölge oluştur' diyor, bunun pazarlıklarını yapıyor. Tabii ki Rusya kendi diplomasi gücünü, ortaklığın getirdiği birtakım caydırıcı ya da etki kapasitesini kullanarak İran ve İran'la bağlantılı grupları Golan'dan biraz daha uzak tutmaya çalışıyor, yani gerilimi düşürmek ve daha büyük bir savaşa yol açmamak için. Tabii bunu herkes göz ardı edip, Suriye'yi hesaba katmayıp Rusya ne yapar, ABD ne yapar diye düşünüyor olsa da, Suriye ordusu da artık bir şeyler belirleme pozisyonunda. Ordu 6-7 yıllık savaştan sonra çok önemli bir deneyim kazandı. Bu deneyim illa ki Golan'la bağlantılı olarak birtakım planları da canlandıracaktır. Şimdi, geçen yıl İsrail'e yanıt verilmesi yönünde bir kararlılık sergilendiğini söyleniyordu Suriye yönetiminin. Ondan itibaren mayıs ayında İsrail'e böyle bir karşılık verildi. Geçen ay verilen karşılık da sonuç getirdi. Bu bir ilk, yani 80'lerden beri bir ilk. Bu neyi gösteriyor? Suriye ordusu da bundan sonra yani fiili olarak diş gösterebilir, yani o noktaya gelmiş bu kadar vurulduktan sonra yara aldıktan sonra. Artık İsrail'in bundan sonra kaybedecekleri ile ilgili kaygıları Suriye'nin kaygılarının bin katıdır, bunu söyleyebilirim. O yüzden Suriye ordusu da daha rahat hareket edebilir. Bütün bunlar büyük bir savaşa yol açar mı, yani taraflar daha büyüğünü kaybetmemek için bunu önleyebilirler, yani fren yaptırabilirler."