Aynı dünyada mı yaşıyoruz
İbrahim Kiras 01 Ocak 1970
Aralarında uzaktan yakından hiçbir benzerlik olmayan milletlerin, sözgelimi Ruslarla Arapların veya İngilizlerle Çinlilerin atalarının aynı insanlar olduğunu tasavvur etmek kolay değil. Ama gerçek bu. En azından modern bilimin söylediği bu. Kadim dini gelenekler de aynı şeyi söylüyor zaten. Aralarındaki fark birinde insanoğlunun atalarının Âdem ve Havva isimlerinde somutlaşması, diğerinde anavatanımız olan Afrika kıtasından en fazla 100 bin sene önce çıkıp yavaş yavaş bütün dünyaya yayılan en eski ecdadımız için homo-sapiens isminin kullanılması.
Bilim adamlarına göre türümüz takribi olarak 300 bin yaşında. Bizden önceki insan nesilleri bu 300 bin yıl boyunca avcılık ve toplayıcılıkla geçindiler. Bu 300 bin yıl boyunca iklim şartlarına bağlı olarak nehir vadilerinde, deniz kıyılarında, dağ eteklerinde, yaylalarda, sık ormanlarda, geniş ovalarda, uçsuz bucaksız bozkırlarda dolaşıp durdular. Bu 300 bin sene boyunca milyonlarca nesil gelip geçti dünyadan. Hiçbir nesil kendinden önceki neslin yaşayışından farklı bir yola yönelmedi. Bazı ağaçların meyvasını, yenilebilir bitkilerin köklerini topladılar. Kara hayvanlarını, kuşları ve balıkları avladılar. 300 bin sene böyle geçti. Büyük bir yeknesaklıkla.
Nihayet yaklaşık 10 bin yıl önce yerleşik hayata geçip tarım yapmaya yani bazı hayvanları ve bitkileri evcilleştirip yetiştirmeye başladı atalarımız. O tarihten itibaren de tarihin akışı yavaşça hızlanmaya başladı. Yazı başta olmak üzere kültürel bütün araçlar ve ürünler son on bin yılın konusu. Ondan önce ne devletler vardı, ne okul ne çarşı-pazar ne şehirler ne kasabalar, ne de köyler.
Yaklaşık 10 bin yıl önce hızlanmaya başlayan tarih tekerleği her geçen yıl süratini biraz daha arttırdı. Bundan 10 bin yıl önce büyük bir devrim niteliğindeki karasabanı veya tekerleği icat ederek veya sözlerini yazıya geçirmeye başlayarak yeni bir hayat aşamasına geçen insanlık bugün uzaydaki gezegenlere ulaşma veya kendi yaşadığı gezegeni içindeki bütün canlılarla birlikte ortadan kaldırabilme kudretine sahip.
***
Ne var ki Ademoğullarının tamamının hem tarihte hem de bugün aynı gelişmişlik seviyesinde olduklarını söylemek zor. Atalarımızın bir bölümü karasabanı veya tekerleği icat edip tarımın veya teknolojik gelişmenin temellerini atarken, köyler ve kasabalar kurmaya başlarken, atalarımızın bir diğer bölümü nehir vadilerinde, deniz kıyılarında, dağ eteklerinde, yaylalarda, sık ormanlarda, geniş ovalarda, uçsuz bucaksız bozkırlarda hatta çöllerde mevsimlik yürüyüşlerini sürdürüyor, avcılık ve toplayıcılık meşgalelerine devam ediyorlardı. Hatta aradan 10 bin yıl geçtikten sonra, bugün bile ortak atalarımızın 300 bin yıllık alışkanlıklarını sürdüren türdeşlerimiz var dünyada. Sayıları elbette çok çok az ama varlar.
Öte yandan, sayıları o kadar da az olmayan başka bir insan grubu ise -dünyanın önemli bir bölümü çoktan tarım çağından sanayi çağına geçtiği ve hatta bir kısmı da sanayi sonrası bilgi toplumları haline geldiği halde- hâlâ tarım toplumu formunda varlığını sürdürüyor.
***
Tarihteki medeni gelişme hamleleri zaman zaman belirli coğrafyalarda temerküz ediyor. Tarıma geçişin ve 300 bin yıllık yaşayış modelimizi değiştiren diğer bütün kültürel yeniliklerin beşiği Mezopotamya ve Anadolu topraklarıydı. Bu son 10 bin senenin ikinci büyük dönüşümü ise Batı Avrupa coğrafyasında başladı. Tarih ve coğrafyanın kesişimini hangi faktörlerin sağladığı büyük bir tartışmanın konusu ama netice itibarıyla bazı coğrafyalarda yaşayan insanların başka bazı coğrafyalarda yaşayanlara nazaran avantajları veya eşitsizlikleri bir realite.
Bir başka realite ise şu: Yaklaşık beş altı asır önce Batı Avrupa topraklarında neşvünema bulan kapitalist burjuva medeniyeti artık evrensel çapta bir yaygınlık içinde. Dolayısıyla artık yalnızca İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerin sahip olduğu bir zihniyet ve maddi organizasyon demek değil kapitalist burjuva medeniyeti. Aynı zihniyet dünyasında ve aynı organizasyon ağında -ABD, Kanada, Avustralya gibi Avrupa kökenli milletlerin yanısıra- Japonya, Çin, Kore gibi “Asya devleri” de yer alabiliyor.
Ama mesele sadece ekonomi değil. Medeniyet maddi refahtan ibaret değil çünkü…
Devam edeceğiz…