SÜLEYMAN PAŞA, Hadım (ö. 954/1547)
Erhan Afyoncu 01 Ocak 1970
Osmanlı sadrazamı.
Ak hadım ağalarından olduğu için “Hadım” veya “Tavâşî” lakaplarıyla anılır. Milliyeti hakkında açık bilgi bulunmamakla birlikte Macar kökenli olduğu rivayet edilir (Jorga, III, 26). Vefatında seksen yaşlarında bulunduğu göz önüne alınırsa 1470’lerde doğduğu söylenebilir. Hayatının ilk yılları hakkında çok az bilgi vardır. Sarayda harem hizmetine alındı ve Yavuz Sultan Selim’in son zamanlarında hazinedarbaşılığa yükseldi. 929’da (1523) Kaptanıderyâ Lutfi Paşa’nın Karaman beylerbeyiliğine tayini üzerine hazinedarbaşılıktan kaptan-ı deryâlığa (Bostan Çelebi, vr. 60b), Safer 931’de (Aralık 1524) Şam beylerbeyiliğine getirildi (İbn Tolun, s. 258). Kaptan-ı deryâlıktan sonra başka bir görevde bulunup ardından Şam beylerbeyi mi olduğu veya kaptanlıktan doğrudan Şam beylerbeyiliğine tayin mi edildiği hususu açık değildir. Sadrazam Makbul İbrâhim Paşa Mısır’da karışıklığı sona erdirip düzeni sağladıktan sonra buradan ayrılmadan önce Defterdar İskender Çelebi’nin tavsiyesiyle onu Şâban 931’de (Mayıs-Haziran 1525) Mısır beylerbeyiliğine tayin ettirdi (Bostan Çelebi, vr. 72a). Hadım Süleyman Paşa asıl idarecilik kariyerini Mısır’da yaptı. Bu görevi sırasında beylerbeyilik divanında bulunan malî ve idarî defterler yandığından 933’te (1526-27) bütün toprakların tahriri hazırlanıp bunlara göre hareket edilmeye başlandı. Süleyman Paşa, Mısır’ın yerli Memlük beylerini tasfiye ve urbanı te’dib ederek eyalette beylerbeyinin nüfuzunu kuvvetlendirdi. İbrâhim Paşa’nın düzenlediği yeni Mısır kanunnâmesini uygulamaya çalıştı. Bu uygulamalar sayesinde malî durumu düzeltilen Mısır’dan İstanbul’a ilk defa 933’te (1526-27) irsâliye hazinesi gönderildi.
Süleyman Paşa, günden güne artan Portekiz tehdidi karşısında Kızıldeniz ve yöresinin ticarî ve askerî güvenliğini sağlamak için kendisinden önce Selman Reis tarafından geliştirilen politikaları benimsedi. Bu kapsamda güçlü bir donanma oluşturmaya çalıştı. Israrlı talepleri üzerine gemi inşasında kullanılacak kereste ve malzeme 937’de (1530-31) Mısır’a gönderildi. Seksen parçalık bir donanma inşasına başladıysa da Şâban 941’de (Şubat 1535) Irakeyn Seferi’ne katılmak için Mısır hazinesiyle birlikte Kahire’den ayrıldı. Mısır beylerbeyiliğine Hüsrev Paşa tayin edildi. Hadım Süleyman Paşa’nın on yıl süren bu ilk beylerbeyilik döneminin Mısır için bir huzur, refah ve istikrar devri olduğu belirtilir. Ancak bunu güç kullanarak sağladığı, bu arada Mısır’ın önde gelen kabile reislerinden çoğunu katlettirdiği bilinmektedir. Bunlar arasında Saîd şeyhülarabı, Ömeroğulları Murad ve Dâvud, Şarkıye Şeyhülarabı Bakaroğulları’ndan Abdüddâim, Baybars Aclûn, Gazzâle urbânı şeyhi Cemal ve Mısır nâzır-ı emvâli gibi görevliler de vardı (Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E-12321 Numaralı Mühimme Defteri, s. 62). Süleyman Paşa, Irakeyn Seferi esnasında 942 Muharreminde (Temmuz 1535) Rumeli beylerbeyiliğine tayin edilen Mustafa Paşa’nın yerine Anadolu beylerbeyiliğine getirildi (Bostan Çelebi, vr. 166a) 943’te (1536) kubbe veziri oldu. Ancak Portekizliler’in hazırlıkları haber alınınca yeniden Mısır beylerbeyiliğine tayin edildi. 943 yılının Rebîülâhir sonlarında (Ekim 1536) Anadolu tarafına geçip Mısır’a gitti.
Hadım Süleyman Paşa’nın ikinci defa Mısır’a tayini Osmanlılar’ın bir süredir ertelediği, Portekizliler’i Hint sularından uzaklaştıracak sefere artık karar verildiğinin de bir işaretiydi. Gucerât hâkimi Bahadır Şah, 1536’da Bâbür Hükümdarı Hümâyun’la olan savaşlarda desteklerini kazanmak için ittifak yaptığı Portekizliler'in artan baskısı karşısında haremini ve hazinesini veziri Âsaf Han’la Mekke’ye gönderdiği gibi İstanbul’a bir elçi yollayarak yardım talebinde bulundu. Ancak gelişmelerden zamanında haberdar olan Portekizliler, Bahadır Şah’ı 13 Şubat 1537’de hileyle ortadan kaldırdılar. Hadım Süleyman Paşa, Bahadır Şah’ın hazinesini İstanbul’a naklettirdi. Fakat bu nakil ileride kendisi hakkında açılan soruşturma konularından birini oluşturacaktır. Son gelişmeler üzerine Hint seferine karar verildi. Mısır beylerbeyiliğine Dâvud Paşa getirilip Süleyman Paşa Bahrü’l-Külzûm kaptanı sıfatıyla donanmaya serdar tayin edildi.
Yeni beylerbeyinin Kahire’ye ulaşmasının ardından Hadım Süleyman Paşa Süveyş’e geldi. Hazırlıkların tamamlanmasından sonra burada inşa edilen seksen parçalık donanma, aralarında 7.000 yeniçerinin de bulunduğu 20.000 kadar muharip ve kale muhasarasında kullanılacak büyük toplarla 30 Muharrem 945’te (28 Haziran 1538) Süveyş’ten ayrıldı. Korondil, Tûr, Cidde ve Kemerân’a uğrayarak Aden Limanı önlerine geldi. Süleyman Paşa, daha önce Portekizliler’le bir ittifak antlaşması imzalayan Aden Hükümdarı Şeyh Âmir b. Dâvûd’u hile ile gemiye getirtip veziri ve üç adamıyla birlikte katlettirdi. Osmanlı askerleri şehri ele geçirdi. Behram Bey’i Aden sancak beyliğine tayin edip burada 500 kişilik bir müfreze ve üç kadırga bırakan Hadım Süleyman Paşa, Hindistan’da Portekiz üssü durumundaki Diû’ya yöneldi. Akdeniz’in şartlarına alışık olan Osmanlı denizcileri, Hint denizinin muson rüzgârları karşısında bir hayli zorlanarak on dokuz günlük bir yolculuğun ardından ağustos sonu-eylül başlarında Hindistan kıyılarına ulaştı, Eylül 1538’de Diû önlerine geldi.
Bu sırada Antonio de Silveria kumandasındaki bir Portekiz birliği tarafından savunulan Diû Kalesi’nin Hoca Sefer ve Âlâm Han’ın emri altında yaklaşık 15.000 kişilik bir Gucerât kuvveti tarafından muhasarası devam etmekteydi. Hadım Süleyman Paşa, Gucerât kuvvetlerine takviye için karaya bir miktar asker çıkarttıysa da fırtına yüzünden Ca‘ferâbâd’a sığınmak zorunda kaldı. 28 Eylül’de Ca‘ferâbâd’dan ayrılan Osmanlı donanması iki gün sonra Diû önlerinde demirledi. Bir süredir büyük muhasara toplarıyla takviye edilen Osmanlı ve Gucerât birlikleri tarafından şiddetli bir şekilde dövülen Diû adasının varoşu konumundaki Gogala tabyası ve ardından Kat Kalesi teslim oldu. Süleyman Paşa, Diû Kalesi’ni karadan ve denizden muhasaraya başladı. 4 Ekim’de başlayan üstün Osmanlı topçu ateşi Portekiz kalesinde ağır hasara yol açtı ve müdafilere büyük zayiat verdirdi. Portekizliler, dış kaleyi terkedip denize bakan taraftaki surları yıkılmış haldeki iç kaleye çekildiler. Ancak Osmanlı ve Gucerât kuvvetlerinin arka arkaya saldırıları istenen neticeyi vermedi. Aden Emîri Şeyh Âmir’in âkıbetine uğramaktan korkan Gucerât Hükümdarı III. Mahmud, Osmanlılar’a yardım hususunda isteksiz davrandı. Gucerât Hükümdarı Bahadır Şah’ın Mekke’ye gönderdiği hazinesine el konulması, Süleyman Paşa’nın kendisini ziyarete gelen III. Mahmud’un vezirine huzurunda oturma izni vermeyerek hakaret etmesi, III. Mahmud’un Süleyman Paşa’nın gönderdiği kılıç ve kaftanı eğer bunları bizzat Osmanlı hükümdarı göndermişse kabul edeceğini, aksi halde reddedeceğini bildirmesi ve Osmanlılar’ın bu bölgeye yerleşecekleri düşüncesi iki müttefik arasındaki güveni sarstı.
Hadım Süleyman Paşa beklediği desteği alamayınca geri çekilmeye karar verdi. 6 Kasım 1538 gecesi Osmanlı birlikleri büyük muhasara toplarından bir kısmını bırakarak gemilere binip Diû’dan ayrıldı. Süleyman Paşa’nın bu kararı almasında muhtemelen, büyük bir Portekiz donanmasının yaklaşmakta olduğu haberinin duyulması etkili olmuştu. Süleyman Paşa, Diû’dan dönüşte 27 Kasım 1538’de Şihr Limanı’na uğradı. Hadramut ve Şihr hâkiminin Osmanlı hâkimiyetini kabul etmesiyle önce Aden’e, buradan Bâbülmendep körfezi ve Moha üzerinden geçerek Selman Reis’in katlinden beri kargaşa içindeki Yemen’i bir düzene sokmak için Zebîd’e gitti. Süleyman Paşa, Zebîd hâkimi Nâhudâ Ahmed Bey’i 5 Şevval 945’te (24 Şubat 1539) bir divan toplantısı sırasında öldürterek bölgeyi doğrudan Osmanlı hâkimiyeti altına aldı. Zebîd ve Aden bölgesini kapsayan bir Yemen eyaleti kurulup beylerbeyiliğine Bıyıklı Mehmed Paşa’nın oğlu Mustafa Paşa tayin edildi. Bu idarî düzenlemelerin ardından Yemen’den ayrılarak 22 Şevval’de (13 Mart) Cidde’ye ulaşan Hadım Süleyman Paşa buradan donanmayı Süveyş’e gönderdi, kendisi de Mekke’ye geçti. Hac görevini ifa ettikten sonra kara yoluyla Mısır’a döndü. Bu arada Özdemir Bey’i Mısır’ın güney sahalarını fethetmekle görevlendirmişti.
Süleyman Paşa, Mısır’a döndükten hemen sonra İstanbul’a çağrıldı (Receb 946 / Kasım 1539). İkinci vezir olarak görev yaparken Lutfi Paşa’nın azledilmesiyle 947 Zilkadesinde (Mart 1541) sadrazam tayin edildi (Lokmân b. Hüseyin, vr. 64a). Bazı kaynaklarda bu tarih Muharrem 948 (Mayıs 1541) diye gösterilir. Bu sırada Avusturya’nın Budin’e saldırması üzerine Macaristan’daki mücadele yeniden başladı. Batıya yönelen Kanûnî Sultan Süleyman, İran’dan gelebilecek herhangi bir saldırıya karşılık doğu sınırlarının güvenliğini sağlamak için Sadrazam Hadım Süleyman Paşa’yı 26 Muharrem 948’de (22 Mayıs 1541) bir miktar kuvvetle Artova’ya gönderdi (a.g.e., a.y.). Gerekli müdafaa tedbirlerini alan ve Safevî taraftarı olduklarından şüphelenilen kimselerin durumunu teftiş eden Süleyman Paşa, Kanûnî Sultan Süleyman seferden dönünce tekrar İstanbul’a gitti. Ferdinand’ın yıllık vergi karşılığında Budin’in kendisine terkedilmesi teklifinin reddinde önemli rol oynadı.
1543’te İstolni Belgrad seferine çıkan Kanûnî Sultan Süleyman’ın maiyetinde hazır bulunan Süleyman Paşa seferde önemli görevler yaptı. Seferin ardından Edirne’de bir divan toplantısında, Mısır’daki valilikleri sırasında Mısır irsâliye hazinesi ve Bahadır Han’ın gönderdiği paralar hususunda padişahın huzurunda vezirlerden Hüsrev Paşa ile yaptığı münakaşa ağza alınmayacak sözlerle büyük bir tartışmaya dönüşünce Kanûnî Sultan Süleyman 13 Ramazan 951’de (28 Kasım 1544) her ikisini de azletti. Süleyman Paşa’ya emekli olarak Malkara’da oturması emredildi. Mısır’da birbirlerine iki defa halef-selef olan Süleyman Paşa ile Hüsrev Paşa’nın beylerbeyilikleri zamanındaki icraatlarının teftişine başlandı. Her iki paşa topladıkları mal ve paraların defterlerini divana sunarak birbirlerini suçladılar. Bu teftişle ilgili ilk kayıtlar Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde bulunan Mühimme Defteri’nde yer alır (Topkapı Sarayı Arşivi H. 951-952 Tarihli ve E-12321 Numaralı Mühimme Defteri, s. 6-11, 57-65). İki yıl devam eden teftiş sürecinde çok yıpranan yaşlı Süleyman Paşa 954 Şâban ayı ortalarında (1547 Eylül sonu) Malkara’da vefat etti. Hadım Süleyman Paşa, özellikle Hindistan seferinde elde ettiği ganimetler sayesinde bir hayli servet sahibi olmuştu. 1000 kadar gümüş kemerli ve güçlü kuvvetli kölesini yanından hiç ayırmadığı söylenir. Vezirler arasında kapı halkının kalabalıklığı ile büyük ün kazanmıştı. Ayrıca Kahire’de pek çok eser yaptırdığı bilinmektedir. Kahire’nin Kusûn mahallesinde bir zâviye ile (bk. SÜLEYMAN PAŞA MEDRESESİ) biri kale içinde, diğeri Bulak’ta iki cami, Yemen’de kendi adına cami, ribât ve hamam inşa ettirmiştir (el-Masry, bk. bibl.).