« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

18 Şub

2019

'Türkiye, İdlib'de küstürülmeden kontrolü Şam'a devredebilir'

Ceyda Karan 01 Ocak 1970

Prof. Tarık Oğuzlu’ya göre, Trump, İran’a baskı kurup müttefiklerinin güvenini sağlamaya ve Ortadoğu Stratejik İttifakı’nı kurmaya çalışıyor ama eli güçlü değil. ABD için Türkiye’nin önemine dikkat çeken Oğuzlu, ancak Trump’ın Ankara’nın taleplerini karşılamasının zor olduğunu ekledi

ABD yönetimi bir yandan nisan ayı itibarıyla Suriye'den çekilip IŞİD tehdidini Irak'ta ‘pusuda bekleyerek' karşılayacağı mesajları yollarken, diğer yandan Suriye sahasındaki varlığını gerekçelendirdiği İran'a karşı kıskacı daraltmaya çalışıyor. Bu amaçla İsrail ve Körfez'deki Arap ülkelerinin dahil olduğu 60 ülke Doğu Avrupa ülkesi Polonya'nın başkenti Varşova'da, ‘Ortadoğu konferansında' bir araya geldi. Konferans, sadece İran'a değil NATO'nun genişlemesiyle sınırlarına dayanılan Rusya'ya da mesaj olarak değerlendiriliyor.

Gelişmeleri Antalya Bilim Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile konuştuk.

‘ABD'NİN ELİ 2003'TEKİ IRAK MÜDAHALESİ ÖNCESİ KADAR GÜÇLÜ VE SAĞLAM DEĞİL'

Prof. Tarık Oğuzlu, ABD yönetiminin Polonya'da ‘İran'ı ele alacak' konferanla bir blok oluşturmaya çalıştığı görüşünü aktarırken, pozisyonunun 2003'te Irak savaşı müdahalesindeki gibi elinin güçlü olmadığını anımsattı. Oğuzlu, Rusya ve Çin ile Türkiye gibi ülkelerin yanı sıra Batı Avrupa'nın kilit ülkelerinin İran konusunda ABD ile aynı resimde bulunmadıklarına dikkat çekti. Oğuzlu'ya göre, Trump yönetimi bölgedeki diğer müttefiklerinin gözünde yitirdiği güveni ve eski imajını yeniden kurma çabası eşliğinde Ortadoğu Stratejik İttifakı'nı kurmayı hedefliyor:

"Polonya'da Amerika'nın başını çektiği ülkeler grubu bir araya geliyorlar, İran'ı masaya yatırıyorlar. Ama Avrupalı müttefiklerin çoğunun olurunu ve desteğini almış değil Trump. Özellikle NATO'nun Batı Avrupa içindeki üyeleri Trump'ın Amerika'sının yanında yer almıyorlar. Polonya gibi, Macaristan gibi nispeten yeni Avrupa diye tanımlayabileceğimiz coğrafyanın üyeleri, ki bunlar NATO'ya daha sonradan dahil oldular, Amerika'nın peşinden her yere gitme sevdalısı bir tavır içindeler. Rusya'ya karşı tehdit altında hissettikleri için kendilerini her şekilde Amerika ile ilişkilerini sıkı ve sağlam tutmaya çalışıyorlar. Bunun bir göstergesi 2003 senesinde Irak'a hep olan müdahale öncesindeki uluslararası koalisyona benzeyen bir yönü yok bu çabanın. Bir kere bir karşılaştırma yapmakta fayda var. Almanya'sı, İngiltere'si, Fransa'sı, İran'a karşı olan yaptırımların yanında değiller. Çin ve Rusya'nın verdiği tepkileri zaten biz de biliyoruz, onlar da bunun içinde değiller. Türkiye gibi önemli bir bölge ülkesi İran'ın potaya sokulmasını, baskı altına alınmasını da kesinlikle bence istemiyor. Dolayısıyla Amerika'nın eli 2003 müdahalesi öncesi kadar güçlü ve sağlam değil. Trump'ın Ortadoğu bölgesindeki askeri varlığını çekme yönünde tavır takınıyor olması, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve İsrail olmak üzere önemli bölge müttefiklerini ürkütmüş ve korkutmuş durumda. Amerika elini ayağını bölgeden çekerse, bizim güvenliğimize ne olacak? Biz bundan sonra İran'a ve olası tehditlere karşı veya IŞİD'e karşı nasıl mücadele edeceğiz, noktasındalar. Amerika İran'ı potaya alarak, İran üzerindeki baskıyı yoğunlaştırarak, geleneksel müttefiklerinin gözünde kaybettiği güvenin ülke imajını belki yeniden sağlamaya çalışıyor. İran dolaylı yolardan Amerika'nın bölge müttefiklerine bir mesaj vermesinin bir aracına dönüşüyor. ‘Tamam çekileceğim, azaltacağım askeri varlığımı ama sizi de yalnız bırakmıyorum. İran'a karşı sıkıntılısınız biliyorum. Ama desteğimi arkanızda göreceksiniz' diyormuş gibi geliyor bana. Bir de Arap Ortadoğu'su var. Hem İran'ı potaya alıyor hem de o müttefik ülkeler arasında NATO benzeri bir Middle East Strategic Alliance (Ortadoğu Stratejik İttifakı) diye tabi edilen bir güvenlik örgütü kurmaya da çalışıyor. Buraya kadar olay aslında net. Ama net olmayan şey Trump'ın bunu niye yaptığı."

‘ABD EN GÜÇLÜ OLDUĞU DÖNEME KIYASLA DAHA YALNIZ BİR ÜLKE ŞU ANDA'

ABD'nin bu tür hamleler yaparken, ‘yalnızlaştığı' bir süreçten geçtiğini ve ülke itibarının aşınmaya başladığını belirten Oğuzlu, Başkan Trump'ın da kafasının oldukça karışık bir görünüm çizdiğini anımsattı. Aslında Trump'ın Obama ile başlayan Ortadoğu'dan elini ayağını çekme hamlesini kendine özgü yollardan hayata geçirmeye çalıştığı görüşündeki Oğuzlu, Obama'nın İran'ı kazanarak Suudi Arabistan'la denge kurma politikasına karşılık Trump'ın İran'ı ötekileştirmeye soyunduğunu belirtti. Oğuzlu'ya göre bu yolla Trump Ortadoğu'da ikinci bir Soğuk Savaş ortamı yaratmaya çalışıyor. Ancak ABD yönetiminin en güçlü olduğu dönemde bile İran'a istediklerini yaptırtamadığına dikkat çeken Oğuzlu, daha ‘çılgın' bir yol seçilerek İran'a karşı güç kullanılmasını ise fazla olası görmüyor:

"Aslında Trump'ın söyledikleri ve yaptıkları arasında bir makas var. Ne söylediğini yapıyor, ne yapmak istediğini söylüyor. Çok değişik bir portre çiziyor Trump. Onun da kafası bence çok karışık. Ama Trump'ı bu İran konusunda yönlendiren Bolton ve Pompeo ikilisi. Bunların şahin tutumu İran'a uzun yıllardır besledikleri olumsuz tavır bence etkili oldu. Trump'ı dengeleyecek, onu zapt altına alacak, biraz kontrollü hale getirecek o akil insanların da azaldığını görüyoruz Trump'ın etrafında. Amerikan kamuoyunun Obama ile başlayan bir eğilimi var. Dünyanın birçok bölgesindeki Amerikan askerlerinin artık yavaş yavaş eve dönme vaktinin geldiği, çok fazla para, emek ve zaman harcanmaması gerektiği dışarıdaki olaylara karşı. Trump bence bu çizgiyi devam ettiriyor. Obama ile Trump belki farklı yollardan takılıyorlar ama neticede aynı hedefe doğru gidiyorlar. Yani Amerika'nın Ortadoğu bataklığından bir an önce kurtulmasını sağlamak. Trump bunu farklı şekilde yapıyor, Obama farklı şekilde yapıyor. Obama İran'ı kazanmak istemişti. İran ve Suudi Arabistan bir denge. Ama Trump kesinlikle İran'ı öteleyerek, onu düşmanlaştırarak ikinci bir soğuk savaş ortamı yaratmaya çalışıyor Ortadoğu bölgesinde. Ancak bir tehdit olursa ve bu tehdit Suudi Arabistan başta olmak üzere İsrail ile birlikte o şekilde kabul edilirse, varlığını meşrulaştıracak bir araca dönüşüyor bu İran tehdidi. Onu o şekilde kullanıyor. İran'daki devrim şu anda 40. yılında. 40 sene içerisinde Amerika en güçlü olduğu zamanlarda dahi İran'ı köşeye sıkıştıramadı, ona istediğini yaptırmadı. Ki Amerika şimdi o kadar güçlü değil. Uluslararası itibari bence aşınmaya başlamış durumda. Daha yalnız bir ülke şu anda Amerika en güçlü olduğu döneme kıyasla. Bu şartlarda İran'a istediğini dikte ettirebilmesi, hatta biraz daha ileri giderse bir savaşa başvurması, yani İran'a karşı güç kullanması bence daha az bir ihtimal. Ama bu şu demek değil. Amerika'ya bir çılgınlık yapmaz diyemeyiz. Çünkü söz konusu olan Trump ve iç politikada çok sıkışmış durumda. Duvar sorunundan dolayı ciddi bir kutuplaşma var Amerika'da. Hükümet çalışmıyor. İstediği birçok şeyi yapamaz durumda şu anda Trump. Eli Kongre tarafından sıkıştırılmış durumda. Bir açılım arıyor olabilir. Bu açılımı da İran üzerindeki baskıyı artırmakta görmüş olabilir."

‘İDLİB, RUSYA VE ESAD REJİMİ İÇİN DAHA ÖNEMLİ'

Oğuzlu'ya göre Trump'ın, IŞİD'la mücadeleyi devretmek ve İran'a karşı hamleleri açısından Türkiye önemli bir konumda. Ancak ABD yönetiminin yakın işbirliği karşılığında Türkiye'ye vereceklerinin soru işaretleri taşıyor. Ankara için asıl kaygının PKK varlığı olduğunu, alternatiflerin ise Rusya ve İran ile hareket etmek olduğunu belirten Oğuzlu, Trump'ın ise ABD içerisinde kendisine karşı güçlü bir muhalefetle karşı karşıya olduğu için istese bile Ankara'nın taleplerini karşılayamayabileceğine atıf yaptı:

"Bir kere Amerika şunu görmek isteyecektir. Suriye'den yavaş yavaş askerlerini çekmeye başladığı bir ortamda IŞİD'e karşı olan mücadeleyi daha fazla öne çıkarmak bir. İkincisi, İran'ı baskı altında tutup, İran'dan kaynaklandığı iddia edilen tehdidi azaltmak. Bu iki amaç içinde Türkiye ile yakın işbirliği yapmak zorunda Trump fakat bunun karşılığında Türkiye'ye ne verecek? Türkiye'nin de ne istediğini biliyoruz, mümkünse Türk askerinin kontrolünde olan bir güvenli bölge istiyor. Zamanında Kuzey Irak'ta olan Kürt Bölgesinin oluşumuna benzer bir şey oluşmasın, ileride başım daha fazla ağrımasın kaygısıyla bunu istiyor. PKK'nın hedef olarak kesin bir şekilde tanımlanmasını istiyor. Dolayısıyla iki tarafa arasında bir al-ver pazarlığı şu anda varmış gibi gözüküyor. Her iki taraf da pozisyonundan geri adım atmış değil. Çünkü Trump'ın özellikle Suriye politikasına karşı olan muhalefet çok güçlü Amerika'da. Çekilmenin yanlış olduğunu, daha da fazla kalınması gerektiğini, bu şekilde İran'ın daha iyi kontrol edilebileceğini söyleyen buna inanan yerleşmiş güvenlik eliti hala bence güçlü. Onlar bir şekilde zaten bu çekilmeyi ertelemeye çalışıyorlar. Onların bu erteleme çabalarından dolayı zaten Türkiye ile Trump yönetimi arasında ciddi güven bunalımı var ama bu çok da sürdürebilir bir şey değil. Bunun çok kısa bir sürede nihayete erdirilmesi gerek. Çünkü Türkiye çok açıkça belirtti amacını. Ben bu bölgede kontrolü sağlamak istiyorum diyor açık açık. Senle olmayacaksa Ruslarla, İranlılarla Soçi-Astana çerçevesinde daha yakın iş birliği yaparım. Bir şekilde yapmak istediğimi yapmaya çalışırım diyor. Trump'a, ‘Ya benim istediğimi yap veya birlikte yapalım bu işi. Ya da bak Rusya ve İran arkada bekliyor, yoksa onlarla yapacağım' demeye getiriyor."

‘TÜRKİYE KÜSTÜRÜLMEDEN İDLİB'İN KONTROLLÜ ŞAM'A DEVRİ OLABİLİR'

Oğuzlu Türkiye'nin Rusya, İran ve Suriye hattıyla hareket etmesini de olası görüyor. Dört ülkenin bölge ülkeleri olduğunu, Ortadoğu'da istikrar ve güvenliğe daha fazla ihtiyaçları bulunduğunu belirten Oğuzlu, ABD'nin ise İsrail'in de güvenliğini sağlayacak şekilde Ortadoğu'nun küçük devletlere bölünüp parçalanmasında sakınca görmediğini anımsattı. Oğuzlu'ya göre Ankara açısından İdlib'in geleceğinden çok Suriye'nin kuzeydoğusu önem taşıyor, bu yüzden de Türkiye'nin ‘küstürülmesine' mahal bırakmadan kontrollü biçimde bölgenin Şam'a devri sorunları çözebilir. Oğuzlu, Soçi pazarlıklarında da bu meselenin öne çıkacağı örüşünü dile getirdi:

''Çok zor bir süreç. Bence mümkün. Şundan dolayı mümkün. İran, Suriye, Rusya bölge ülkesi. Amerika bölge ülkesi değil. Bu üç ülkenin Ortadoğu'da istikrara ve güvenliğe olan ihtiyacı, gereksinimi çok daha fazla. Sınırların değişmemesi, mevcut statükonun bir şekilde devam ediyor olması her iki ülkenin de isteyebileceği bir şey. Ortadoğu'nun küçük devletlere bölünmesi, parçalanması ve bu sayede İsrail başta olmak üzere bölgenin güvenliğinin sağlanması amacı bu üç ülkenin de paylaştığı bir şey değil. Bu bir, ikincisi şu. Türkiye için Kuzey Suriye yani PYD ve YPG'nin hakim olduğu bölgenin güvenliği ve bu bölgedeki gelişmelerin Türkiye'nin çıkarlarına olumsuz gelişmemesi İdlib'in geleceğinden bence daha önemli bir çıkar. Bizim için burası daha önemli. İdlib'te Esad rejimini kontrollü bir şekilde yavaş yavaş da olsa böyle eline alması bence kontrolü giderse ve Türkiye çok fazla küstürülmezse, hor görülmezse, nazik bir şekilde yapılırsa, Türkiye bunu kabul eder, bu noktaya gelir. Ama Kuzey Suriye bizim için çok daha önemli ve vahim. Oraya iki tane büyük kapsamlı operasyon yapmış bir ülke Türkiye. Oradan geri adım atması daha zor bir ihtimal. Bu nedenle Soçi'de yapılacak görüşmeler bunun pazarlığını dahi içeriyor olabilir. Bu tamamen benim yorumum. Bizim için önemli olan PYD/PKK kontrolündeki Kuzey Suriye bölgesi. İdlib, Rusya için de önemli, Suriye'deki Esad rejimi için de önemli. Bizden daha fazla bence oraya önem atfediyorlar. Bu yapılabilir bir pazarlık. Suriye, Esad rejimi, Rusya ve Türkiye, biraz da İran işin içinde bu pazarlığı yapabilir ve bunu sürdürülebilir kılabilirler. Ama Türkiye ve Amerika arasında ciddi bir görüş ayrılığı var."

‘RUSYA VE İRAN'A YAKLAŞMAK TÜRKİYE'Yİ HER İSTEDİĞİ KONUMA TAŞIMAYACAK'

Ancak Oğuzlu, Türkiye'nin ABD yerine Rusya ve İran'a yaklaşma düşüncesi kendisini istediği konuma taşıyamaz. Suriye'nin kuzeydoğusuna dair çözümün bir şekilde ABD ile kotarılması gerektiğini belirten Oğuzlu, diğer yandan Putin'in de ‘Ankara mutabakatını' anımsatarak yol gösterici bir rol oynadığını anlattı. Oğuzlu, Türkiye için en olumlu olanın Suriye'de Şam hükümetinin egemenliğinin sağlanması olduğunu söylerken, ancak Ankara'da Şam'a yönelik kinin devam etmesinin buna engel teşkil ettiğinin de altını çizdi. Rusya'nın Suriye'de bir an evvel çözüm arzuladığını da vurgulayan Oğuzlu, "Ama çözümsüzlük isteyen en temel aktör Amerika'ymış gibi gözüküyor. Amerika'yı da bu şekilde ‘gazlayan' amiyane tabirle İsrail'miş gibi gözüküyor. Bu çok yapısal bir fay hattı. Kolay kolay kapanır mı, düzelir mi bilinmiyor" görüşünü dile getirdi:

"Bir an için Rusya ve İran'ın olurunu aldık sayalım. Bu durumda da biz oraya giremiyoruz ki. Çünkü Amerika ile aynı şeyi düşünmüyoruz. Rusya ve İran'a yaklaşma Türkiye'yi her istediği konuma taşımayacak. Amerika ile bu işi bir şekilde kotarmamız gerekiyor. Putin'in yanlış hatırlamıyorsam Aralık'ta yaptığı görüşmesinde Erdoğan'a verdiği mesaj bence biraz şu şekilde yorumlanmalı. Onlar da anlıyor aslında Türkiye'nin böyle bir operasyon yapmak istediğini. Ama buna bir kılıf bulmak bunu daha satın alınabilir bir ortamda yapmasını sağlamaya çalışıyorlar. Adana mutabakatına referans yapılması biraz da bundan kaynaklanıyor. Bir şekilde Esad rejiminin de kabul edebileceği bir formata sokmak bunu. Biz Afrin'e operasyon düzenledik, Zeytin Dalı'nı yaptık, Fırat Kalkanı'nı yaptık, uluslararası mutabakat mı çok aradık, Esad rejimini mi düşündük, düşünmedik. İstese Türkiye yine bunu yapabilir. Ama Türkiye'nin tek taraflı yapması Rusya'nın da başını ağrıtacak. Rusya da bundan rahatsız olacak. Buna da tepki koyacak olan bir sürü çevre var hem Rusya'da hem Esad çevresinde. Bunu kabul edilebilir meşru bir zemin yapabilmesi için bir fırsattı bence Türkiye'ye önerilen şey. Gerçekleştirilebilirliği çok bilinmeyenli büyük bir denklem. ‘Biz İdlib'te rahatlatalım Rusları, Suriyelileri. Barışalım Ruslarla, İranlılarla, Esad ile. Elimiz güçlü olsun'. Bu olabilir. Yani iki oyunu aynı anda oynayacaksınız. Hem Amerika ile oyun oynayacaksınız, o oyunda en büyük kozunuz Rus, İran ve Esad rejimi ile konuşuyor olmanız, ama bir taraftan da diğer cepheye karşı da onlarında her istediğini vermemeniz gerekiyor. Çünkü Esad'a karşı bir kin var sonuçta Türkiye'de. Fakat hala Türkiye'de devlet aklı denilen şey varsa, ben ce şu olacak yakın zamanda. Esad'ın meşru yönetim olduğu, en azından siyasette çözüm bulunana kadar o pencere hep açık olacaktır. Çünkü Türkiye bunu isteyecektir. Ama o süreç içerisinde Esad'ın Suriye iktidarının sağlanması, İdlib'teki kontrolü bir şekilde ele geçirmesi, ülkenin kuzeyinde yapabiliyorsa güvenliği tesis etmesi noktasında çaba göstermesi Türkiye için, güzeldir, kötü bir şey değil bu. Ama Amerika ve İsrail'in bakış açısı bence sorunlu. Bunlar bu çözümsüzlüğün devamından sanki fayda görüyorlarmış gibi geliyor bana. Rusya'nın da böyle düşündüğünü düşünmüyorum. Sorunları yaratır, onları çözeceğim bahanesiyle girer ama asla çıkmaz. Bir nebze bu doğrudur. Dağlık Karabağ'da bunu görüyoruz. Ama Suriye ve Ortadoğu'da ben çok bunu istediklerini düşünmüyorum. Rusların da çok ciddi kayıpları var Suriye'de hem maddi hem de başka birçok anlamda. Onlar da sorunun çözülmesini kısa sürede istiyorlar. Ama çözümsüzlük isteyen en temel aktör Amerika'ymış gibi gözüküyor. Amerika'yı da bu şekilde gazlayan İsrail'miş gibi gözüküyor amiyane tabirle söyleyecek olursak. Bu çok yapısal bir fay hattı. Kolay kolay kapanır mı, düzelir mi bilinmiyor."

Ziyaret -> Toplam : 125,40 M - Bugn : 159623

ulkucudunya@ulkucudunya.com