« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Tem

2020

Bağa Girdim Bağ Budanmış Bağa Kimler Dadanmış

Ahmet Tezcan 01 Ocak 1970

Son sözü ilk söz yapayım da içim rahat etsin;

Bağ, bostan işiyle uğraşanlar bilir. Haşeratın çokluğu; bolluğun, bereketin işaretidir. Filizler gövdelenip, çiçeğe, meyveye durduğunda sümüklü böceğinden kırmızı karıncasına kadar çevrede ne kadar emirgen, kemirgen, sömürgen, götürgen varsa ortaya çıkıp bitkilere dadanır. Görünürde hiç hoş bir şey değildir ama bağa bostana saldıran haşerat ne kadar çoksa, mahsul de o kadar çok demektir.

O durumda sebzenin, meyvenin, çiçeğin ne yaptığına bir bakmak lazım. Önce bir dururlar, hareketsiz kalırlar ya çiçeklerini kapatırlar yahut yapraklara giden suyu keser, meyvenin gelişimini yavaşlatırlar. Ölü taklidi yapanı bile vardır. Bazı yapraklarını, dallarını gözden çıkarır, sarartıp kuruturlar, böylece hem saldırganları yanıltır hem de bostan sahibini saldırıdan haberdar ederler.

Yanisi şu ki; haşerat çoksa, telaş etme, berekettir, sakin ol!

Bağa bülbül dadandı diye dikenlerini uzatan gül gördün mü hiç?

Anlamışsınızdır, lafı şu sosyal medya meselesine getireceğim; “sosyal medyama dokunma” diyeceğim.

Yoğunluktan farkedilmiyor yahut farkettirilmiyor olabilir ama sosyal medya bağındaki haşeratın çokluğu da aynen bizim bahçedeki gibi bolluk ve bereketin işareti. Özellikle Corona Virüs darbesinin sokağa çıkma yasağı, sosyal medyayı bereketlendirdi, tabiatın kendine gelip temiz hava bol gıda ile dirilmesi gibi, toparlandı ve harika meyveler vermeye başladı.

Twitter hava gazı, orası ne bostan ne gülistan... Milletin gelip post it yapıştırıp gittiği ilan panosu gibi bir şey. Postlarının sağı solu kıllandırması, itlerinin kafa şişirip huylandırması, yola düzülmüş niyeti kavi olan kervanı yürümekten alıkoymaz. Üstünde çer çöpün de aktığı bir nehir orası, kimi yerlerde birikir, çoğalmış görünür ama su akar mecraını bulur, nehirde balıklar, twitterda alıklar o çerçöpten beslenir bir müddet ama ikisi de kalıcı değildir.

Sosyal medyanın bağı bostanı o nehrin iki yakasında, youtubeda, instagramda, skype, zoom vadilerinde. İlim, irfan, sanat, felsefe ne ararsan iyi, hoş ve güzel namına bu vadilerde çiçek açıyor, meyveye duruyor. Üstelik sessiz sedasız, öyle güzel işler yapılıyor ki hayran olmamak elde değil.

Sanmayın ki sosyal denilen her şey lay lay lom'dan ibaret!

Şimdi sorayım size; bir günde kaç kitap okuyabilirsiniz? İki, beş, on?

Bir avuç iyi niyetli ve gayretli insan sayesinde, o sosyal vadilerde yapılan canlı sohbetler, tartışmalar, sunumlar sayesinde binlerce insan her gün en az elli kitap okumuş kadar bilgi sahibi oluyor. Bilgilenmekle kalmıyor, sohbet adabını, tartışma usulünü, ilmin ağırlığını, felsefenin hayretini, dinin gayretini görüyor, duyuyor, anlıyor, hayretle hayran olmak nedir hissediyor!

Bunlar az şeyler midir?

Elin Robin Sharma'sı, Deepak Chopra'sı, Paolo Coelho'su, Zizek'i falanı feşmekanı buraya geliyor, konferans diye en ucuzu 500 dolara bilet satıp en fazla 2 saat üstelik dalga geçer gibi tereciye tere babından Mevlana anlatarak bir çuval parayla çekip gidiyor! Gelmesi para, kalması para, konuşması para, gitmesi para, yediği içtiği yanına kar kalıyor, sana ödediği bir kuruş vergi yok ama saydıklarımın tamamı senin cebinden çıkıyor!

İyi mi?

Sendeki bir Dücane Cündioğlu'nu, bir İhsan Fazlıoğlu'nu sallasan yelek cebinden kaç Zizek düşer, bilmiyorsun!

Bir Kemal Sayar, bir Erol Göka kaç Robin Sharma, kaç Deepak Chopra eder, düşünmüyorsun!

İsteyen kızabilir hatta sövüp sayabilir bana, darılıp gücenmem ama bir Caner Taslaman'ı, Emre Dorman'ın, Mustafa Öztürk'ü, Mehmet Okuyan'ı elalemin şehinşahına değişmem!

Bütün bunları bir Sinan Canan'ın sebatkar gayreti ile insanların bir kuruş ödemeden, evinde yan gelip yata yata bedava dinlemek, Yunuslayın kendözünden haberdar olmak gibi bir nimete ulaştığını görmüyorsun!

“Namaz mı? Allah korusun!” diyen dünyanın en sevimli ateisti Sinan Dirlik'in Lefkoşa sıcağında terleye terleye, hiç bir görüşü, inancı, ideolojiyi ayırıp ötekileştirmeden yaptığı o leziz sohbetleri hangi biletle, kaç paraya, nereden dinlemek mümkün olabilir ki?

Ve üstelik bunların neredeyse tamamı kayda alınıp internete yerleştiriliyor ve olağanüstü bir veri, data, sesli ve görüntülü kütüphane oluşturuluyor.

Önemsiz bir miras mıdır?

Son bir örnek vereyim:

Sevgili dost Dr. Necdet Subaşı, çoğu akademisyenlerden oluşan yaklaşık 300 kişilik bir grup oluşturarak, iki günde bir en kısası 3 saat süren Karantina Sohbetleri gerçekleştiriyor Zoom üzerinde. Her sohbette bir kişi kendi araştırma sahasına dair sunum yapıyor ve ortalama 100 kişi sunum sonrasında tartışıyor ve bu arada konuya dair kitaplar, makaleler, tezler paylaşıyor. Dün Prof. Dr. Fuat Aydın'ın Uzak Doğu Dinleri üzerine şahane bir sunumu oldu, yarın bu sohbetlerin 50'nci oturumu yapılacak, bir sonrakinde Karantina Sohbetleri'nin 100. günü tamamlanıp dalya denilecek.

Hangi belediye etkinliği başarabilir bunu?

Külliye'de açılan o muhteşem Millet Kütüphanesi, Prof. Dr. Fahrettin Altun koordinayonu ile böyle bir etkinliği yapabilir mi mesela?

Türkiye'nin bütün üniversitelerinden rektörlerin, dekanların, öğretim üyelerinin yanı sıra dünya üniversitelerindeki bilim insanlarını da bir araya getirerek sempozyum tadında böyle bir toplantıyı iki günde bir yapma gücü hangi kuruluşta vardır?

Bütün bu imkanı sosyal medyada bulabiliyorsunuz işte.

O medyaların burada temsilcilik açmayıp vergiden kaçmaları meselesinde devletin haklı olduğunu hiç kimse tartışamaz.

O meselede devlet sonuna kadar haklıdır, lâkin devletin buna dair refleksini, benim için hava gazı mesabesindeki Twitter Deresi'nde bir kaç itin küfürbazlığına endekslemesi de hiç hoş bir şey değildir.

Öfkeyle davranıp işin sosyal tarafına bakmadan medya çakallarına “Küfür bahane/ Vergi şahane” diye manşet malzemesi vermenin ne alemi var?

En başta dedim; bağ ü bostanda haşeratın çokluğu berekete işarettir!

Bir gül dalından, bir domates fidesinden de mi öğrenemeyeceğiz hayatı?

Yapılacak 3 şey var; hadi biraz akademisyenimsi söyleyeyim; 3 S Teorisi uygularsın olur biter:

a) Suhûlet
b) Sükûnet
c) Selâmet
Burada (a) + (b) = (c)'dir.

Haşerat mı saldırıyor; önce havayı ve kendini soğutmalısın ki tavada balık gibi oynayıp zıplamaya başlamayasın.

Suhûlet ile hareketsiz kalıp sakinleşmekte fayda var, çünkü öfkenin ateşi başa vurduğunda selâmetle karar vermek imkansız hale gelir.

Gerisini hukuk halleder zaten, o elde yeterli alet edevat var, telaşa mahal yok. Devlet devletliğini orada gösteriyor zaten, işin soylu olanı da budur!

Sosyal Medya'nın çok kirlenmiş Medya sıfatına bakıp da Sosyal tarafına tırpan sallamanın gereği yok!

Çünkü o konuda zaten eksiğimiz çok!

Bırakın bir kaç gönüllü bağbân o kültürün bağına tohum ekmeye devam etsin, şairin dediği gibi “yeşermezse toprak utansın!”

Sen bilirsin Leylâ!

Ziyaret -> Toplam : 125,16 M - Bugn : 46316

ulkucudunya@ulkucudunya.com