NİZÂMÜLMÜLK
Abdülkerim Özaydın 01 Ocak 1970
21 Zilkade 408’de (10 Nisan 1018) Horasan’ın Tûs şehrine bağlı Râdkân köyünde doğdu. Sultan Alparslan kendisini vezir tayin ettiğinde Abbâsî Halifesi Kaim-Biemrillâh tarafından Nizâmülmülk, Kıvâmüddevle ve’d-dîn ve Razî emîri’l-mü’minîn lakapları verilmiş, ayrıca Tâcü’l-hazreteyn, Vezîr-i Kebîr, Hâce-i Büzürg ve Atabekü’l-cüyûş gibi lakaplarla anılmıştır. Babası Ali b. İshak, Gazneliler’in Tûs âmili ve Nûkan kasabasının dihkanı idi. Annesini henüz bebekken kaybeden Nizâmülmülk’ün eğitimiyle babası ilgilendi. Babasının çok fakir olduğu ve bu yüzden çocuklarının eğitimiyle ilgilenemediğine dair rivayetler doğru değildir.
Nizâmülmülk, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledikten sonra Halep’te Ebü’l-Feth Abdullah b. İsmâil el-Halebî’den, İsfahan’da Muhammed b. Ali b. Muhammed’den, Nîşâbur’da Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî’den, Bağdat’ta Ebü’l-Hattâb b. Batr’dan hadis okudu. Ebû Abdullah b. Muhammed et-Tûsî, Ebû Bekir Muhammed b. Yahyâ el-Müzekkî, Abdülkerîm el-Kuşeyrî gibi muhaddislerden hadis rivayet etti. Ayrıca devrin meşhur âlim, edip ve şairlerinin sohbet meclislerine ve derslerine katılıp inşâ ve hitabet sanatında ileri bir seviyeye ulaştı. Onun Hasan Sabbâh ve Ömer Hayyâm ile arkadaş olduğu, bunlarla birlikte Şâfiî âlimi Hibetullah Muvaffak-Lidînillâh en-Nîsâbûrî’nin derslerine devam ettiği ileri sürülür. Ancak 408’de (1018) doğan Nizâmülmülk’ün 438 (1046-47) veya 445’te (1053) doğan Hasan Sabbâh ile birlikte aynı hocanın öğrencisi olması uzak bir ihtimaldir.
Babasıyla beraber Gazneliler’in Horasan valisi Ebü’l-Fazl Sûrî’nin yanında görev alan Nizâmülmülk, Dandanakan Savaşı’nın ardından babası ile birlikte Tûs’tan Hüsrevcird’e, oradan Gazne’ye gitti. Horasan tamamen Selçuklular’ın eline geçince baba oğul Selçuklular’ın hizmetine girdi. Nizâmülmülk, bir süre Melik Alparslan’ın veziri Ebû Ali Ahmed b. Şâdân tarafından idarî hizmetlerde görevlendirildi, daha sonra onunla geçinemeyip Çağrı Bey’in yanına Merv’e gitti ve kendisinden büyük ilgi ve yakınlık gördü. Çağrı Bey’in Nizâmülmülk’ü oğlu Alparslan’a takdim ederken onu bir baba gibi kabul etmesini istediği rivayet edilir (İbn Hallikân, I, 395).
Nizâmülmülk, Çağrı Bey’in ölümünün (451/1059) ardından Tuğrul Bey döneminde (1040-1063) Horasan’ı yönetti. Alparslan’ın, kardeşi Süleyman ile giriştiği taht kavgası sırasında Alparslan’ın yanında yer aldı. İdarî ve siyasî kabiliyetleriyle onun dikkatini çekti. Alparslan tahta geçtikten bir ay sonra Kündürî’yi azledip yerine Nizâmülmülk’ü tayin etti (13 Zilhicce 455 / 7 Aralık 1063). Malazgirt Muharebesi hariç Alparslan’ın bütün seferlerine katılan Nizâmülmülk, bu savaşların kazanılmasında ve Kutalmış’ın isyanının bastırılmasında önemli rol oynadı. Sultan Melikşah’ın rakiplerini bertaraf ederek tahta geçmesinde büyük hizmetleri oldu. Sultan Melikşah zamanında Büyük Selçuklu Devleti için ciddi bir tehlike teşkil eden Hasan Sabbâh ve adamlarıyla mücadeleyi bir devlet politikası haline getirdi. Sultan Melikşah, Hasan Sabbâh’a karşı bir askerî harekât başlatmadan önce bir mektup göndererek faaliyetlerinden vazgeçmesini, aksi halde kalelerini yerle bir edeceğini bildirmiş, Hasan Sabbâh ise sultana verdiği cevapta Nizâmülmülk’ü entrikacılıkla suçlamıştır (Sultan Melikşah ile Hasan Sabbâh’a izâfe edilen mektuplar ve Nizâmülmülk’ün bu konuyla ilgili olarak Sultan Melikşah’a sunduğu arîza ile sultanın ona cevabı Nasrullah Felsefî tarafından “Çehâr-Nâme-i Târî?î” adıyla yayımlanmış [Çend Ma?ale-i Târî?î ve Edebî, s. 405-433] ve “Erba?a resâ?il târî?iyye” ismiyle Arapça’ya çevrilmiştir [ed-Dirâsâtü’l-edebiyye, VII/3-4, Beyrut 1965, s. 270-302]).
Uzun süren vezirliği sırasında devlet yönetimine tam anlamıyla hâkim olmasından rahatsız olan bazı devlet adamları Nizâmülmülk’ün idarî tasarruflarını, evlât ve kölelerinin önemli mevkileri ele geçirmelerini bahane ederek onu sultana şikâyet ettiler. Sultan Melikşah bu şikâyetler üzerine Nizâmülmülk’ü huzuruna çağırıp dinledi. Her defasında onu haklı bularak yetkilerini arttırdı ve şikâyetçileri ağır cezalara çarptırdı. Şikâyetlerden bir sonuç alınamadığını gören Terken Hatun ile veziri Tâcülmülk, Müstevfî Mecdülmülk ile Ârızu’l-ceyş Sedîdülmülk’ün desteğini sağladıktan sonra açıkça Nizâmülmülk aleyhine konuşmaya başladılar. Oğlu Mahmud’u veliaht tayin ettirmek isteyen ve bu hususta Nizâmülmülk’ü yegâne engel gören Terken Hatun, Nizâmülmülk’ü gözden düşürmek için sultanı etkilemeye çalıştı. Nizâmülmülk’ün muhalifleri onun evlâdının ve adamlarının devlet içinde devlet haline geldiklerini, halkın bunlardan rahatsız olduğunu bildirip Melikşah ile Nizâmülmülk’ün arasını açmaya çalıştılar. Bunun üzerine sultan Nizâmülmülk’e haber göndererek yetkilerini aştığını ve hükümdarlıkta ortağı haline geldiğini bildirip kendisini vezirlikten azletmekle tehdit etti. O güne kadar bilgece sözlerle Sultan Melikşah’ı sakinleştiren Nizâmülmülk bu defa sert bir üslûpla, yaptığı iyilikleri ve idarî hizmetleri sultana hatırlatıp kendisini vezirlikten azlettiği takdirde tacının ve devletinin yok olacağını söyledi. Melikşah bu gerginliğe rağmen onu görevden almadı. Muhammed b. Ali er-Râvendî, Terken Hatun’un isteğiyle Nizâmülmülk’ün azledildiğini ve yerine Tâcülmülk’ün getirildiğini söylerse de (Râhatü’s-sudûr, I, 135) bu doğru değildir. Bu olayın ardından Sultan Melikşah Nizâmülmülk, Terken Hatun, Tâcülmülk ve diğer devlet adamlarıyla birlikte İsfahan’dan Bağdat’a hareket etti. Nihâvend yakınlarındaki Sehne (Suhne) adlı köyde konakladıkları sırada Nizâmülmülk, Ebû Tâhir-i Errânî isimli bir bâtınî fedâîsi tarafından öldürüldü (10 Ramazan 485 / 14 Ekim 1092). Cenazesi İsfahan’a götürülerek buradaki türbesine defnedildi. Katili bu cinayete azmettirenler arasında Melikşah’ın, Terken Hatun’un ve Hasan Sabbâh’ın bulunduğu rivayet edilir. Ancak bazı kaynaklarda Melikşah’ın Nizâmülmülk’ün katlinden dolayı çok büyük üzüntü duyduğu ve yemin ederek olayla ilgili olmadığını belirttiği kaydedilmiştir (bk. Özaydın, Sultan Berkyaruk, s. 9-10). Nizâmülmülk’ün öldürülmesi halkı ve askerleri galeyana getirmiş, bunun üzerine bizzat Sultan Melikşah ordugâhta dolaşarak askeri teskin etmek zorunda kalmıştır. Başta Şiblüddevle Ebü’l-Heycâ olmak üzere birçok şair onun için mersiye kaleme almıştır. Bâtınîler’in öldürdüğü ilk devlet adamı olarak kabul edilen Nizâmülmülk’ün ölümünden otuz beş gün sonra Sultan Melikşah vefat etmiş (16 Şevval 485 / 19 Kasım 1092) ve Nizâmülmülk’ün, kendisinin vezirlikten uzaklaştırılmasıyla taç ve tahtının yok olacağına dair sözleri bir keramet diye yorumlanmıştır. Nizâmülmülk’ün çocuklarından Fahrülmülk, İmâdülmülk, Müeyyidülmülk, İzzülmülk ve Ziyâülmülk ile torunlarından bir kısmı Büyük Selçuklular’a ve Abbâsîler’e vezir olmuş, diğerleri de önemli devlet makamlarına getirilmiştir.
Adaleti, idarî kabiliyeti, cömertliği, bilgeliği ve güzel ahlâkıyla tanınan Nizâmülmülk halkın hukukuna özen gösterir, insanların zulüm ve haksızlığa uğramaması için çalışırdı. Devlet kapısının şikâyetçilere daima açık olmasını isterdi. Âlimlere ve sûfîlere saygı gösterir, onları ayakta karşılar ve sohbet meclislerine katılmaktan zevk alırdı. Selefi Kündürî’nin aksine mezhep çatışmalarını ortadan kaldırmak amacıyla Eş‘arîler’i ve Şâfiîler’i takip siyasetine son vererek bu politika yüzünden ülkelerini terkeden Abdülkerîm el-Kuşeyrî ve Ebü’l-Meâlî İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî gibi âlimlerin ülkelerine dönmesini sağlamıştır (İbnü’l-Esîr, X, 33). Nizâmülmülk başta Hasan Sabbâh olmak üzere Bâtınîler’le askerî, siyasî ve ilmî metotlarla mücadele etmiş ve bundan dolayı Bâtınîler’ce baş düşman ilân edilmiştir.
Selçuklular’da bir görev unvanı olarak ortaya çıkan “atabeg” tabirinin ilk defa Nizâmülmülk’e verildiği kaydedilmektedir. Ancak bu unvanın ona ne zaman ve kimin tarafından tevcih edildiği konusu tartışmalıdır. Bazı tarihçiler Malazgirt zaferinden sonra Alparslan tarafından “ilig, ata, hâce” gibi unvanlarla birlikte verildiği görüşündedir (İA, I, 712). Bazı eserlerde ise unvanın tahta geçmesinde önemli rol oynadığı Melikşah tarafından tevcih edildiği belirtilmektedir. İbnü’l-Esîr, Nizâmülmülk’ün Melikşah tahta çıkar çıkmaz meydana gelen Kavurd Bey’in isyanını bertaraf ettiğini, Melikşah’ın da vezirine mükâfat olarak hil‘atler verip ihsanlarda bulunduğunu ve Tûs şehrini iktâlarına ilâve ettiğini söyler. Kavurd Bey’i mağlûp eden askerlerin halkın mallarına el uzatması üzerine Nizâmülmülk bunun doğuracağı zararlı sonuçları Sultan Melikşah’a anlatmış, sultan da uygun gördüğü tedbirleri almasını, zira bütün devlet işlerini kendisine havale ettiğini ve onu baba gibi kabul ettiğini söylemiş, diğer bazı lakaplar yanında atabeg (el-emîrü’l-vâlid) unvanını da tevcih etmiştir (el-Kâmil, X, 79-80).
Nizâmülmülk, Türk-İslâm unsurlarını birleştirmek suretiyle iktâ sistemini geliştirmiş ve daha düzenli bir yapıya kavuşturmuştur. Askerî iktâ sistemi onun gayretiyle Büyük Selçuklular’da ilk defa 466’da (1073) uygulanmaya başlanmış ve 480 (1087) yılından itibaren ülkenin her tarafında yaygınlaşmıştır. Nizâmülmülk’ün tarım topraklarını iktâ bölgelerine ayırarak gelirlerini askerlere tahsis etmesi ülkenin refah düzeyinin yükselmesini sağlamıştır (Bündârî, s. 59). Sultan Alparslan ve Melikşah zamanında birçok savaşta önemli rol oynayan Nizâmülmülk orduya çok önem vermiş, Büyük Selçuklu ordusunu yalnız o devrin değil Ortaçağ’ın en güçlü ordusu haline getirmiştir. Sâmânî ve Gazneli devlet teşkilâtını esas alarak Büyük Selçuklular’ın merkez (divan) ve saray teşkilâtını tesis etmiş ve İslâm geleneklerine uygun biçimde mahkemeler kurmuştur (Uzunçarşılı, s. 20-63). Büyük Selçuklular’la Abbâsîler arasındaki münasebetlerin olumlu bir seyir takip etmesinde önemli rol oynayan Nizâmülmülk, Alparslan’la iktidarı boyunca ve Sultan Melikşah ile son zamanlarına kadar büyük bir âhenk içinde çalışmış, Büyük Selçuklu Devleti Melikşah zamanında onun çabalarıyla gücünün zirvesine ulaşmıştır.
Nizâmülmülk’ün İslâm eğitim tarihinde önemli bir yeri vardır. Başta Bağdat olmak üzere (459/1067) çeşitli şehirlerde tesis ettiği ve kendi adına nisbetle “Nizâmiye medreseleri” diye anılan ilk resmî eğitim kurumlarıyla ilmin gelişmesi için gayret etmiş, medreselere kitaplar bağışlamış, araziler vakfetmiştir (İbnü’l-Esîr, X, 29). Şiî-bâtınî düşüncenin sakatlığını ortaya koymaya ve Sünnîliği yayıp güçlendirmeye çalışmıştır. Tarihte medrese yaptıran ilk vezir olarak tanınan Nizâmülmülk hadis rivayetiyle de meşgul olmuş, ayrıca çeşitli şehirlerde hadis yazılması amacıyla toplantılar düzenlemiştir. 3 Muharrem 480’de (10 Nisan 1087) Bağdat’ta Nizâmiye Medresesi’nde yazdırdığı on iki hadisle 8 Safer 480’de (15 Mayıs 1087) Bağdat’ta Mehdî Camii’nde yazdırdığı on iki hadis günümüze ulaşmıştır (Abdülhâdî Rızâ, V [1959], s. 360-378). İmar faaliyetleriyle de ilgilenen Nizâmülmülk Bağdat’ta bir ribât, Nîşâbur’da bîmâristan, İsfahan’da hankah, Tûs ve Nûkan’da mescid yaptırmıştır. 466’da (1074) yeni bir rasathâne inşa ettirerek astronomi âlimlerini burada toplamış ve İran takviminde değişiklik yapılmasını istemiş (İbnü’l-Esîr, X, 67-68), toplantı sonucunda Sultan Melikşah’ın Celâlüddevle lakabına nisbetle Celâlî adı verilen bir takvim kabul edilmiştir (a.g.e., X, 98). İmâmü’l-Haremeyn Ebü’l-Meâlî el-Cüveynî el-?A?idetü’n-Ni?âmiyye ve Gıyâs_ü’l-ümem fi’ltiyâsi’?-?ulem (el-Gıyâs_î) adlı eserlerini Nizâmülmülk’e ithaf etmiştir.
Nizâmülmülk vezirliğinin yanı sıra İslâm kültür ve medeniyeti, çeşitli İslâm devletleri ve özellikle Büyük Selçuklu devlet teşkilâtı hakkında bilgi veren Siyâsetnâme (Siyerü’l-mülûk) adlı eseriyle tanınır. Sultan Melikşah, devlet yönetimiyle ilgili bir kitap yazılması için yarışma açmış ve yazılan eserler arasından Nizâmülmülk’ün 485’te (1092) tamamladığı Siyâsetnâme’yi beğenmiştir. Nizâmülmülk devlet teşkilâtı ve idaresiyle ilgili konuları işlediği Siyâsetnâme’yi elli fasıl halinde düzenlediğini, çok faydalı bilgiler içeren bu eseri herkesin okuması gerektiğini, hiçbir hükümdarın bu esere ilgisiz kalamayacağını, bu kitap sayesinde din ve dünya işlerinin daha kolay yürütüleceğini söyler (Farsça metin, s. 1-2). Siyâsetnâme’de verilen örneklerin ve anlatılan hikâyelerin bir kısmı İslâm öncesine, büyük bir kısmı Selçuklu öncesine, bir bölümü de Selçuklu dönemine aittir. Nizâmülmülk, böylece çeşitli devirlerdeki uygulamaları karşılaştırarak kendi dönemi için en ideal olanı seçip tavsiye ettiğini vurgulamaktadır. “Siyâsetnâme” (nasîhatü’l-mülûk) türünün en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilen eser erken tarihlerden itibaren tarihçilerin ilgisini çekmiş, çeşitli neşir ve tercümeleri yapılmıştır. En güvenilir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (Molla Çelebi, nr. 114). İlk defa Charles Henri Auguste Schefer tarafından yayımlanmış (Paris 1891), daha sonra çeşitli baskıları yapılmıştır (nşr. Seyyid Abdürrahim Halhâlî, Tahran 1310 ş.; nşr. Abbas İkbâl, Tahran 1320 ş.; nşr. Mirza Muhammed Han Kazvînî - Murtaza Müderrisî Çehârdihî, Tahran 1334 ş.; nşr. Hubert Darke, Tahran 1340/1962; nşr. Mehmet Altay Köymen, Ankara 1976, 1999; nşr. Ca‘fer Şuâr, Tahran 1369). Eseri Ch. Schefer Fransızca’ya (Paris 1893), Francesco Gabrieli kısmen İtalyanca’ya (Orientalia, VII/1-2 [1938], s. 80-94), B. N. Zakhoder Rusça’ya (Moskova-Leningrad 1949), Mehemmed Şerif Çavdaroğlu (İstanbul 1954 [?]), Nurettin Bayburtlugil (İstanbul 1981) ve Mehmet Altay Köymen (Ankara 1982, 1999) Türkçe’ye, K. E. Schabinger-Schovingen Almanca’ya (Freiburg-Münich 1960; Zürich 1987), Hubert Darke İngilizce’ye (London 1960, 1978; New Haven 1960), Yûsuf Hüseyin Bekkâr Arapça’ya (Doha-Katar 19872), R. Sultanov Âzerî Türkçesi’ne (Bakü 19892) tercüme etmiştir. Nizâmülmülk’e ait olduğu söylenen Vesâyânâme (Vesâyâ-yı Hâce Nizâmülmülk) adlı eserin onun ölümünden birkaç asır sonra yazıldığı anlaşılmıştır (İA, IX, 332-333).