“Babamızdan kalmasına muhtaç olduğumuz ŞEREF”
Ahmet Kabaklı 01 Ocak 1970
Başlara tac olması gereken, belgelenmiş bir şeref ve hizmet mirasını biraz sonra yazacağım.
Ülkemizi, çıkarları uğruna yıkıp çökertmekten ve bu yolda yurtdışı-yurtiçi ayinlerle ihanet birliği etmekten sakınmayan, gözü dönmüş politika ve basın simsarları, bilindiği gibi bir aydan beri yalnız Susurluk yeyip Susurluk sayıklıyor. Meclis’ten gazete manşetlerine TV’lerinin tezgâhlarına kadar Susurluk dinamitleri patlatıyorlar. Susurluk ile azgın sarhoş, Susurluk ile eli kanlı kaatil kesildiler. Milliyetçi-ülkücü Türk gençlerini Susurluk çayında boğmaya kastetmişler.
Susurluk’ta bir ay önce düzenlenerek kaza süsü verilen suikastın sonunda öldürülen Abdullah Çatlı ve arkadaşlarına karşı eski Sovyet tarzı propaganda sürdürmüşlerdir.
Perinçek’inden, Ecevit’inden, hiç beklenmeyen Yılmaz’ına kadar, kimi intikam, kimi iktidar hastalığı ile mefluçlar. Devlet, polis ve gençliğimize PKK bombaları atıyorlar. Bütün vecibesiyle millet şehidi olan merhum Çatlı’ya ve arkadaşlarına karşı cibiliyetsiz yalanlarla saldırıyorlar.
Türkiye’nin düşmanları ile milleti sevmeyenler “Ülkücü-Akıncı” denilen Müslüman Türk çocuklarına inanılmaz çeşitlerle düşmandırlar. İşte onlar Susurluk’ta icra edilen suikast kurbanlarını, DYP-RP koalisyonunu ve hatta devleti dahi yıkmak uğruna, kullanmışlardır.
Tansu Çiller’e düşmanlığı yüzünden Çatlı ve arkadaşlarının felaketlerini iktidar ve ikbal metaı gibi kullanması, sayın Yılmaz’a bilhassa yakıştırılamadı. Çünkü o da, “başbakanlık” gibi devletin yüce mevkiinde bulunmuştu. Başkaları gibi o da, Çatlı’nın yiğitliklerini biliyordu.
Çatlı, gönlüyle devlet hizmetlerinde idi ve bir tarihte Türk hariciyecileri, Ermeniler tarafından üçer beşer katledildikleri zamanda bazı katil Ermenilere görünüp ASALA eşkıyasını susturanlar onlardı. Ecevit, Baykal, Yılmaz dâhil, hepsi (koydukları imzalarla) bunu biliyorlardı. Bucak aşireti yiğitlerinin, PKK eşkıyasını, Güneydoğu Anadolu’muzda Kürt vatanseverler gücüyle nasıl durduklarını da hepsi biliyorlardı.
Yalnız İsrail değil, Amerika’sı, Fransa’sı dahil, dünyanın her milletinden vatanseverlerin Cumhurbaşkanları ve başbakanların tasdikiyle devletin düşmanlarına karşı görevlendirildiklerini bilmiyor muyuz? Bu büyük can fedakârlığını, her milletin devlet adamları, hiç olmazsa sessizce fakat devlet madalyaları ile ödüllendirmiyorlar mı? O halde siz cumhurbaşkanı, başbakan ve liderler, Türkiye’nin yürek sahibi “alperen” gençlerini “katil, cani” diye nasıl kıyar da kınarsınız? Hele onların öldürülmüş gömleğinden, iktidarın samur kürkünü çıkarmaya kalkışmanız reva mıdır?
Haftalardır kafamı zonklatan bu düşünceleri, iyice emin olduktan sonra işte yazdım. Şehitlerimizin her şekilde öldürülenlerinin hepsine rahmetler dilerim. Bu kudsiyeti kavramayıp, millet şehitlerine türlü düşmanlıklar edenlerin de ıslâh olmalarını temenni ederim.
Merhum ve mağfûr şehid Abdullah Çatlı için, Kırşehir ve İstanbul’da yapılan mevlid cemiyetlerinde, onbinleri aşan Kur’an ve mevlid dinleyicisi bazı politikacılara fazilet ve vatan adına hâlâ birşeyler anlatamamış olmalarına üzülüyorum. Bazı gazetelerin bu vakarlı mevlid törenlerini karalamaya kalkmaları, taşıdıkları düşmanlığın korkunçluğunu şiddetle göstermektedir.
Bütün bu gafletler, ihanetler, madrabazlıklar arasında, hepimize insanlık, babalık, evlatlık dersi veren iki genç kızın sözleri var ki, onu gelecek nesil Türklerine armağan için yazıyorum. İstanbul Süleymaniye Camii’nde, onbinlerce genç Müslümanın mevlidi var. 8 Aralık salı günü rahmetli Çatlı ve arkadaşları adına cemaat, tekbirler getirip merhumların ruhunu yadediyor. Ne yazık, Susurluk yüzünden hasta gazetelerden görevli bazı kişiler yine oradadır. Ve öldürülmüş devlet mücahitlerine yine hakaret etmeye yelteniyorlar.
Onların bazıları, adetleri üzre, rahmetli Çatlı’nın eşi ile iki kızına yine yakışıksız bağırmalarla seslenirken, genç kızları Sercan ve Gökçen Çatlı’lar ellerini Allah’a açarak:
“Herkesin babası, evlatlarına çok para servet bırakmış olabilir. Bizim babamız da, bize miras olarak şeref, itibar ve onuru bıraktı” demişlerdir...
Haram paranın ve soygunun şerefsizleri, bilmem bu lafın üzerine başka bir şey söyleyebilecek midirler? Çatlı’nın elbette TV’leri, grupları, gazeteleri, satın alıcı patronları yoktu. Fakat Allah’ın verdiği ne zenginliktir ki Yarabbim! Arkasından onu dualarla metheden bir millet ve pırlanta gibi temiz eşi ile çocukları kalmıştır.
Bu vasıfları taşımayan nice nüfuz sahipleri Çatlı’yı kıskanmakta haklı değiller mi?