DÜNDAR TAŞER / Fahri ATASOY
01 Ocak 1970
“Önümüzdeki yıllar içinde bu gençler Türkiye’nin idaresini ellerinde tutacaklar. Aralarında ilim ve fikir adamları çıkacak, kendilerini bir delikanlılar kalabalığı olmaktan kurtarıp da bir milletin gençliği haline getiren azim ve iradenin nerden geldiğini araştıracaklar. Ağabeylerinin bir zamanlar dağınık, derbeder, sahipsiz, ezik dolaşırken nasıl olup da bir gün toparlandıklarını düşünecekler. O zaman bu kutlu toparlanmada büyük emeği geçmiş kimseleri daha iyi tanıyacaklar. Karşılarına bir büyük adam çıkacak ki, onun yaptıklarını kolay kolay izah edemeyecekler, bir tek kişinin bu büyük işi nasıl omuzlayıp yürüttüğünü büyüklerine soracaklar, büyükleri ise onlara ancak şunu söyleyebilecek: Taşer’i tanımayan bunu anlayamaz.”[1]
Rahmetli Erol Güngör Dündar Taşer’in milliyetçi hareket içindeki önemini bu satırlarla anlatmaya başlıyor. Dündar Taşer yakın dönem Türk Milliyetçiliği hareketinde gençliğin milliyetçi bir şuurla yetiştirilmesinde ve organize edilmesinde bir ağabey olarak hizmet etmiştir. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan gençlik hareketlerini ve özellikle ülkücü gençliğin anlaşılmasında Taşer faktörü iyi tahlil edilmelidir. Taşer Türkiye’de gençleri Marksizmin pençesinden kurtarmak ve milliyetçi ideoloji etrafında toplayabilmek için, bir dava şuuruyla hayatını adamıştır.
Siyaseti Türk milletine hizmetin bir aracı olarak gören Taşer, Türklüğün geleceği için gençliğin yetişmesine büyük önem verir. Gençliği bir siyasi parti peşinde koşan insanlar olmaktan çok, fikirler ve ülküler etrafında kenetlenen şuurlu ve teşkilatlı bir duruma getirmeye çalışır. Bu dava için bir derviş mahiyeti içinde çalışır ve büyük küçük herkese kendisini sevdirir. Türk milletinin içinden birisi olarak yaşanan derin meselelere vakıf milliyetçi bakış açısıyla mücadelesini sürdürür. Sağlam bir tarih bilinci ile bugünü yorumlayabilen bir devlet adamı, bir Türk milliyetçisi, bir ülkücü olarak insanların gönlünde ve tarihte iz bırakır.
Yine Erol Güngör’ün gözünden Dündar Taşer: “Orta boylu, kıvırcık kır saçlı, yüzü daima mütebessim, alnında kış ve yaz ter damlaları eksik olmayan, parlak ve canlı gözlerinde zeka kıvılcımları tutuşan bir adam. Konuşurken gözleri yukarıya doğru çevriliyor, sanki orada kendisine fikirleri ve sözleri en güzel terkipler halinde veren gizli eller var. Bir alimin dikkati ve titizliği ile bir sanatkarın zarafetini, bir velinin ızdırabını kendine saklayıp sevgi ve şefkati başkalarına sunan diğergamlığını, bir Türk köylüsünün karşısındakini küçülten tevazu ve mahcubiyetini, bir Osmanlı paşasının vekar ve azametini şahsında toplayabilmek için mutlaka yukarılarda bir kaynaktan ilham alıyor olmalı, çünkü bu vasıfları bir araya getirmek her faniye nasip olacak gibi değil.”[2]
Rahmetli Erol Güngör, herhalde, Ankara’da Dündar Taşer’in sohbet mahvili haline gelen KÜBİTEM’de Dündar Taşer’le sohbet ederken bu gözlemleri yapmış, bu kanaate varmıştı. Meşrutiyet Caddesindeki KÜBİTEM, bir ilim, irfan merkezi olarak tasarlanmıştı, Dündar Taşer’in dergâhıydı.
Kısa hayat hikayesine bakacak olursak Dündar Taşer, 1925 yılında Gaziantep’te doğdu, 13 Haziran 1972 tarihinde bir trafik kazası sonucu Ankara’da vefat etti. Kaza, Meşrutiyet caddesinden Konur Sokağa taşınmış olan KÜBİTEM’in bulunduğu binanın önünde olmuştu.
Gaziantep'te köklü ve gelenekli bir aileye mensup olan Taşer’in çocukluk ve okul yılları burada geçti. İyi bir aile ve çevre terbiyesi aldı. Türk kültürünün bütün vasıflarını kazanarak Kara Harp okuluna girdi. Teğmen olarak görev aldığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nde tank subayı olarak hizmet verdi. Kurmaylık sınavını başarıyla vererek kurmay binbaşılığa kadar yükseldi.
Okul yıllarında 3 Mayıs 1944 Olayları'na karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açıldı. 27 Mayıs ihtilaline Alparslan Türkeş ile birlikte katıldı ve 38 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin üyelerinden birisi oldu. Komite içinde CHP yanlısı bir cuntanın yönetimi ele geçirmesiyle Türkeş dahil 14 arkadaşıyla birlikte yurt dışı göreve sürgün edildi. Taşer bu vesileyle Fas’ta 2 yıl süreyle askeri ateşe olarak görev yaptı. Ülke meselelerine duyarlılığı bu sürgünle azalmadı, aksine mücadele azmini kamçıladı. Bunun için dönüşte resmi görevinden ayrılarak siyasete atıldı.
1965 yılında Alparslan Türkeş, Muzaffer Özdağ, Ahmet Er, Numan Esin, Rıfat Baykal gibi darbede yer alan, birlikte sürgüne gittikleri arkadaşlarıyla, CKMP'de siyasi hayata girdi. CKMP'nin 30-31 Temmuz 1965 tarihlerinde yapılan kurultayında, partinin GİK üyeliğine seçildi. 1967 Kurultayı'ndan sonra Genel Baskan Yardımcılığı görevine getirildi. Partide Türkeş'ten sonra gelen ikinci isimdi. CKMP'nin yeni döneminde fikri ve siyasi gelişiminde çok büyük hizmeti ve emeği geçti. Gecesini gündüzüne katarak, partinin Anadolu'da kök salmasında ve Milliyetçi Hareket Bayrağı'nın bir uçtan bir uca dalgalanmasına önemli katkılar sağladı.
1967 yılından itibaren vefatına kadar her yıl Osmanlı Devleti'nin kurulduğu yer olan Söğüt'te düzenlenen Ertuğrul Gazi Törenleri'ne partinin ve gençlik kollarının katılmasında önemli etkisi oldu. Düzenlenen törenlere katılımlarda Ülkücü gençliğin kalabalık bir şekilde yerini almasına, toplantılarda hazır bulunmasına özen gösterirdi. Söğüt'te düzenlenen bu ziyaretlerle gençliğin tarih ve milliyetçilik şuuruna, tarih sahnesinde büyük rol oynamış ecdadımız Osmanlı'nın daha iyi anlaşılması noktasında Ülkücü gençliğin misyonunun öneminin altını çizer, hedefler gösterirdi. Kafasındaki güçlü, millî bir devletin adı, tarihteki Osmanlı'ydı. Yeni bir Türk-İslam medeniyeti kurmanın yolunun Osmanlı'yı kavramaktan geçtiğine inanıyordu.
1969-70 öğretim döneminin başlarında Kızıl terörün okullardan sokaklara kadar yansıyan saldırıları karşısında büyük bir azim ve kararlılıkla mücadele eden Ülkücü Hareket mensuplarının vermiş olduğu o büyük mücadelede ilk Şehitlerden olan, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğrencisi Süleyman Özmen'in Maltepe Camii'nde düzenlenen cenaze töreninde yaptığı duygusal konuşma herkesi derinden etkilemişti. Hatta tören esnasında yanında bulunduğu Galip Erdem'e söylediği "Ne kadar üzülürsem üzüleyim ağlamak adetim değildir. Hatta annemin ölümünde bile ağlamadım ama bu çocuğun gidişi ağlattı beni." Diyecek kadar etkilenmişti. Binlerce ülkücüye hitaben şu sözleri söylüyordu. " Süleyman , bu vatan , bu millet , hepimiz için ölmüştür. Süleyman bir semboldür bir şehittir. Şehitler kutsidir. Süleyman hayatının başındaydı. Ne kapitalist ne de burjuvaydı. Hepimiz için öldü. Süleyman sizlersiniz. Süleyman yaşayacaktır. Çünkü Şehitler Ölmez." [3]
MHP Genel Başkan Yardımcısı Dündar Taşer, 13 Haziran 1972 gecesi bir trafik kazası sonucunda ebedi aleme göç etti. Geri manevra yapan ekmek kamyonunun arkasından çarpmasıyla ağır bir şekilde yaralanan Taşer , kaldırıldığı Numune Hastane'sinde bütün çabalara rağmen kurtarılamamıştı. Acı haber kısa zamanda tüm Türkiye'ye ulaştı. Cenazesi 15 Haziran 1972 Perşembe günü Hacı Bayram Camii'nde namazı kılındıktan sonra kaldırılarak Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi. Dava arkadaşı Rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş, onu ebedi istirahatgahına uğurlarken şöyle diyordu: [4]
- “Ömrünce Türk milletini sevmenin, büyüklüğüne inanmanın sırrına ermiş, hayatının gayesini milletine hizmette görmüş, dünya hırslarına iltifat etmemiş, hiçbir mevkinin cazibesine kapılmamış, tam bir Türk Milliyetçisi olarak yaşamıştın. Zekânın parlaklığı, sevginin sonsuzluğu, kültürünün zenginliği kadar, yüreğin de büyüktü. Talihsiz bir dönemde, nankör bir dünyada, milletini en çok sevenlerin horlandığı bir idrak yokluğu içinde yaşamak, kalbini kemiren bir dertti. Yine de dayanıklı idin. Ama kader nankörlüklerin, anlayışsızlıkların çökertmediği mukavemetini, bir arabanın çapmasıyla yıktı. Biz de yıkıldık.”
Kızı Yasemin Yahnici’nin babası hakkında yazdıkları arasında aktardığı aşağıdaki vecizeler fikriyatı hakkında bizlere çok net ipuçları vermektedir. Sayın Yahnici’nin ifade ettiği gibi “Bu kadar çok konunun, bu kadar kısa sözlerle bu kadar da veciz ifade edilebilmesi. Bize Dündar Taşer, Galip Erdem, Erol Güngör, Necmettin Hacıeminoğlu gibi şahsiyetlerin, ölümlerinin üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen hala Türk Milliyetçilerinin fikri ve ideolojik manada beslendikleri birer kaynak olma özelliklerini kaybetmemesini açıklamaktadır.”
"...Yolcuların çoğu tarafından istenilmek, insana kaptan olma özelliği kazandırmaz... "
"...Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz... "
"...Himaye edilenin hamisine karşı fazla dik olmayacağı bir bedahattir..."
"...Tabiat boşluğa müsaade etmez. İktidar boşluğu da kendinde kudret görenler tarafından işgal edilebilir..."
"...Subaylar OYAK'a ortak oldukları için, Türk oldukları için sınıf ihtilaline alet olamazlar. Kârları değil, kanları mani olur..."
"...Mukallit mucidin gerisinde kalmaya mahkûmdur... "
"...Kendi memesini emen inek asla şişmanlayamaz... Kendi ihtiyacı için çalışan ekonomi iflasa mahkûmdur..."
"...Örfle kanun ayrı membalardan gelirse, yani kanun başka bir cemiyetin örfünden doğmuşsa cemiyette kanun dışına çıkma yaygın hale gelir ve düzen bozulur. Çok zaman da örf, kanunun amir hükmünü yener ve onu uygulanamaz kılar..." [5]
[1] Erol Güngör, Dünden – Bugünden Tarih Kültür Milliyetçilik, Mayaş Yayınları, Ankara – 1982, s. 124
[2] Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yayınları, İstanbul – 1980, s. 135
[3] Dündar Taşer Hakkında, <http://www.doguturkistan.net/modules.php?name=AvantGo&file=print&sid=4405>
[4] Recep Küçükizsiz, “Abide Şahsiyetlerimizden Dündar Taşer” <http://www.yusufiye.net/modules.php?name=News&file=article&sid=696&mode=thread&order=0&thold=0>
[5] Yasemin Yahnici, “Babam Dündar Taşer”, <http://www.yusufiye.net/modules.php?name=News&file=article&sid=471>