CIA OPERASYONU: K. MARAŞ OLAYLARI!
M. Metin Kaplan 01 Ocak 1970
Bölüm: YEDİ
-Beni istemişsiniz, sayın Büyükelçi diyerek, saygıyla
ofise girdi Paul Henze.
-Evet. Gel. Şöyle otur, Paul... Diye, makam masasının
önündeki sehpanın yanında bulunan iki koltuktan birini
işaret etti, Büyükelçi Ronald Spiers. Paul Henze,
gösterilen koltuğa rahatça oturdu. Ayak ayak üstüne
attı. Büyükelçi'nin söyleyeceklerini bekledi.
Büyükelçi ve CİA Türkiye İstasyon Şefi, aslında eski
dosttu. Ailecek görüşecek kadar da yakındılar. Ancak,
"iş zaman iş, eğlence zamanı eğlence" ilkesine sıkı
sıkıya bağlıydılar. Mesai saatleri içinde, ast üst
ilişkisine titizlikle riayet ederlerdi. Şimdi de iş
zamanıydı.
Ronald Spiers, konuşmak yerine ayağa kalktı. Üstünde,
viski şişeleriyle bardaklarının sıralı bulunduğu
dolaba yürüdü. Litrelik viski şişesini eline aldı.
"Her zamanki gibi, viski ve soda, değil mi?" dedi.
"Lütfen, efendim." Paul Henze, mesai saatlerinde pek
içmezdi, içerse de mutlaka soda ile karışık alırdı.
Böylesinin daha iyi geleceğine inanırdı. Oysa başka
zamanlar, sek ve duble içerdi, viskiyi. Bunu,
Büyükelçi de bilirdi. Ronald Spiers, iki bardağa viski
ve soda koydu. Geldi, birisini Paul Henze'ye uzattı.
"Teşekkür ederim, efendim." Diğeri elinde, Paul
Henze'nin karşındaki koltuğa oturdu. Canının bir
şeye sıkılmış olduğu, her halinden belliydi. Paul
Henze, bunu anladı. Ama anlamazdan geldi. Kendisi
anlatmalıydı. Anlatmak için çağırmıştı, herhalde.
-Başımız büyük dertte, Paul dedi, hafif bir panik
halinde. Sustu, bardağından kocaman bir yudum viski
aldı. Tadına varmak için, bir süre ağzında tuttu,
sonra yuttu. Bardağı iki eli arasına aldı, rengine
bakarak, viskiyi hafif hafif çalkaladı. Paul Henze
sessiz kalarak seyretti, Büyükelçi'yi. Söyleyecekleri,
çok mühim olmalıydı. Daha önce hiç böyle paniklemiş ve
sıkıntılı görmemişti, Ronald Spiers'i.
-Az önce, sayın Dışişleri Bakanı aradı, telefonla. Çok
kızgındı. En kötüsü de bize mi yoksa, Türklere mi daha
çok öfkelendiği hiç belli değildi.
-Affedersiniz, efendim. Tam olarak anlayamadım. Sayın
Bakan, bize, neden kızmış?
-Neden olacak, beceriksizliğimize, herhalde.
-Biz neyi beceremedik, efendim? Ne emrettilerse,
harfiyen yerine getirdik.
-Türk Hükümeti'nin vetosunu kaldıramadık, ama.
-Özür dilerim, sayın Büyükelçi. Şunu, baştan bir
anlatır mısınız? Sayın Bakan, tam olarak ne söyledi,
telefonda?
-Doğru ya, affedersin Paul, bölük pörçük anlattım
değil mi? "Aslında, hiçbir şey anlatmadın. Sadece,
kocakarılar gibi yakındın durdun" diye düşündü, Paul
Henze ama bunları söylemedi. Sessizliğini muhafaza
etti, sadece.
Az önce telefonla, Dışişleri Bakanı Cyrus Vance aradı.
Sayın Bakan diyor ki; bu "hindi"lere ne oluyor böyle,
bugüne kadar ne istedilerse hepsini yaptık. Daha ne
istiyorlar, bunlar, bela mı arıyorlar? Öyle ise
bulurlar, muhakkak!
Silah ambargosunu kaldırın dediler, 25 Temmuz günü,
kaldırdık. Sayın Başkan rapor verirse, bundan böyle,
Türkiye'ye silah satılabilecek... Yetmez, ekonomik
ambargoyu da kaldırın dediler, 1 Ağustos günü
kaldırdık. Hatta, acîl askeri malzemeye ihtiyacımız
var dedikleri için, 19 Ekim günü, askeri malzeme
sevkıyatına başladık. Ancak, hâlâ vetoyu
kaldırmadılar. Türkiye vetoyu kaldırmadığından,
Yunanistan, NATO'nun askeri kanadına dönemiyor.
İlla, Kıbrıs Meselesi ve Ege Meseleleri halledilsin
diye ayak diriyorlar. Sanki her şey bizim elimizde.
Kabul etmiyor Yunanistan, onlar da haklı olarak bazı
tavizler istiyorlar, biz ne yapabiliriz?!
Fakat bu, böyle süremez! Devam edemez, bu vaziyet!
CİA'nın verdiği bilgiye göre, eğer seçimi PASOK
kazanırsa, ki anketlere göre bu yüksek bir ihtimalmiş,
seçimden sonra Yunanistan NATO'dan tamamen koparak,
Varşova Paktı'na girecekmiş. Tam bir felaket, bu!
Bunun neticelerini düşünebiliyor musun?
Böyle gidemez, bu! Gitmez! Daha fazla bekleyemeyiz.
Fransa ve Yunanistan, NATO'nun askeri kanadında
olmadıkları için, NATO'nun güney kanadı çatlak.
İran'da, 17 Ağustos günü, Şaha karşı isyan başladı.
Yakın zamanda İran'ı kaybedeceğiz. Afganistan'ın
durumu ise malûm. Yani, Yeşil Kuşak Projesi de bitik.
ABD'nin dış politikası iflas etti! SSCB çok büyük
avantaj sağladı. "Soğuk Savaşı" kaybediyoruz. Bitmek
üzereyiz, belki de bittik, bile!
Yunanistan NATO'ya dönmeli! Türkiye'nin vetosu mutlaka
kalkmalı! Ne pahasına olursa olsun, kaldırılmalı veto.
Beni, anlıyor musun?! Yoksa, hepimiz tarih olur,
gideriz. Böyle diyor, sayın Bakan.
-Ya! Dedi, hayret ve şaşkınlık içinde Paul Henze.
Cyrus Vance böyle diyorsa, durum, hiç iç açıcı
değildi. Adam, resmen tehdit ediyordu, kendilerini.
Bardağında kalan viskiyi bir yudumda yuvarladı. Boğazı
yandı. Ancak kısık bir sesle konuşabildi. Demek, böyle
diyor sayın Bakan?
-Evet, aynen böyle dedi. Yani, bu anlama gelen şeyler
söyledi, işte. Ben teyp değilim, kelimesi kelimesine
aklımda tutamam ki.
-Haklısınız, efendim. Ne yapmayı düşünüyorsunuz, sayın
Büyükelçi?
-Lanet olsun, Paul! Ben de sana soracaktım, aynı
soruyu. Ne yapmalıyız, Paul? Ne yapacağız?
-Ne gerekiyorsa, onu yapacağız, efendim. Sayın Bakanın
emrini yerine getireceğiz. Durakladı, bir an, sonra
kararlı bir edayla devam etti. Türkiye'nin vetosunu,
ne pahasına olursa olsun, kaldırtacağız!
-Tamam o halde, Paul. Karar verildi. Evvelâ ben, son
bir kez görüşeceğim, hükümet yetkilileriyle. Olmazsa,
sonrası sana kalıyor. Sen, hazırlıklarını yapmaya
başla, hemen. Harekete geçmek için, benden haber
bekle, ama.Arada bir bilgi vermeyi de unutma, bana.
***
Kış mevsimi yeni başlamış, soğuklar henüz
bastırmamış, Ahır Dağı'nın eteklerindeki K. Maraş'a.
Dağlardan; Binboğadan, Engizekten, Nurhaktan esen
poyraz daha başlamamıştı.
Afşin'den, Göksun'dan, Elbistan'dan, Pazarcık'tan,
hatta Erzincan'dan göçüp gelen yoksul halk, kendi
halinde hayatını sürdürmeye çalışıyordu. Herkes işiyle
gücüyle uğraşıyor, evinin geçimini temin etmeye
çabalıyordu. Yoksulluk bir yandan, yokluk diğer yandan
sıkıyordu boğazını, insanların. İki ateş arasında
sıkışıp kalmışlardı, ama tevekkülle sabır ediyorlardı.
Hatta haline şükredenler hâlâ çoğunluktaydı,
K.Maraş'ta.Vaziyet normaldi.
Ancak havada, epey bir süredir, sebebi belirsiz bir
gerginlik vardı. Canlı ve cansız bütün varlıklarla
insanlar, sanki, bir şeylerin olmasını bekliyorlardı.
Sakin olmasına sakindi, her yer ve her şey fakat, bu
sükunet rahatsız ediciydi. Rahatsızdı, her şey ve her
yer; fırtına öncesinde olduğu gibi. Sebebi meçhul
gerginlik, Kıbrıs'tan gelip, Adıyaman'ın Çelik Palas
Oteli'ne yerleşen 26 kişi, üç minibüsle 12 Aralık
günü, K. Maraş'a geldiklerinde başlamıştı.
Bu, 26 Seyyar Millî Piyango Bayii, başlarındaki
şapkalarıyla her yere girip çıkıyorlardı, K.Maraş'ta.
Bir taraftan bilet satmaya çalışıyorlar, diğer
taraftan da insanlarla sohbet ediyorlardı. Bu adamlar,
en çok da K. Maraş'ın Yörükselim, Yeni Mahalle,
Serintepe, Mağaralı, Dumlupınar, Sakarya, Gazipaşa,
İsadivanlı, Namık Kemal, Yusuflar mahalleleri ile
Pazarcık ve Elbistan ilçeleriyle köylerinde
geziyorlardı.
Bir kısmı tesadüfen(!) MHP, AP, CHP, TİP, TBP, TSİP,
TİKP ve benzerleri siyasî partilerin yönetici ve ileri
gelenleriyle görüşürken, diğerleri de gene rastlantı
sonucu(!) ÜGD, İGD, TÖB-DER, ÜLKÜ-BİR ve benzerleri
derneklerin idareci ve önderleriyle konuşuyorlardı.
Konu da hep Malatya ve Sivas'ta yaşanmış olan Alevi ve
Sünni çatışmalarıydı... Sünnilere, Aleviler
silahlanıyormuş; Alevilere ise, Sünniler Maraş'ta da
saldıracakmış diyorlardı, lâf arasında öylesine
söylermiş gibi yaparak. Birkaç gün böyle geçti.
Sonra, insanların daha çok aralarına karışmaya
başladılar derneklere, lokallere, sendikalara,
kıraathanelere dadandılar. Sohbetleri hep aynı
konularda ve aynı minval üzerine sürdü, gitti.
Geceleri de evleri ve işyerlerini işaretliyorlardı,
kimselerin görmediği saatlerde. Kimine x çiziyorlardı
kocaman kocaman, kimine de MHP veya ÜGD yazıyorlardı.
Her iki taraftan bazı safderun kişiler de bunların
yaptıklarının aynısını yapıyorlardı, nedenini bilmeden
ve sonucunu hesaplamadan. Herkes ve her yer keman teli
gibi alabildiğine gerilmişti, ha koptu ha kopacaktı.
Aleviler ve solcular sayıca azınlık olduklarından
endişeliydi, korkuyorlardı; Sünniler ve sağcılar ise
sayıca çoğunluk olmalarının verdiği güçle, tedirgin ve
kızgındılar. Herkes gergindi, iradeleri dışında
olacakları, bekliyordu.
Ülkücüler, 19 Aralık gecesi Çiçek Sineması’nı
doldurmuştu. Başrolünü Cüneyt Arkın'ın oynadığı, Güneş
Ne zaman Doğacak isimli filmi keyifle seyrediyorlardı.
İlk kez, az da olsa ülkücülüğü anlatan bir film
gelmişti, K. Maraş'a. Bu yüzden heyecanlıydılar, sık
sık slogan atıyorlar ve alkışlıyorlardı. Saat, tam
21.00 gösterirken, büyük bir gürültü koptu. Ajan
provokatör görevini yapmış, Çiçek Sineması'na bombayı
atmıştı. Sinema salonu bir anda ana baba gününe döndü.
Can havliyle çıkış kapılarına saldırdı, herkes.
Ezilenler, çiğnenenler oldu. Yaralandı, bir sürü insan
bu sebeple.
İlk şaşkınlık geçince, sloganlar atmaya başladı,
kalabalık. "Kanımız aksa da zafer İslâm'ın! Milliyetçi
Türkiye! Kahrolsun komünistler! Komünistler
Moskova'ya! Müslüman Türkiye!" Bazı kimselerin
yönlendirmesiyle, kalabalığın tepkisi CHP merkezine
yoğunlaştı. Bina taşa tutuldu. Camı çerçevesi
kırıldı... Kalabalık sakinleşememişti, bu defa PTT
binası taşlandı... Polis geldi, müdahale etti.
Kalabalık dağıtıldı. Ancak toplumsal dinamitin fitili
tutuşmuştu, bir kez. Dönüşü yoktu, mutlaka
patlayacaktı!
Seyyar Millî Piyango Bayileri bütün gece, sabahlara
kadar parti parti, dernek dernek, sendika sendika,
lokal lokal, kıraathane kıraathane, ev ev dolaştılar
K. Maraş'ı. "Olaylar Malatya'da da, Sivas'ta da böyle
başlamıştı. Hazırlanın, tedbir alın! Silâhlanın!
Onları beklemeden, siz saldırın!" diye tahrik ve
teşvik ettiler, paniklemiş, korkmuş ve kızmış
insanları. Alevileri, solcuları, Sünnileri,
sağcıları.El altından tüfekler, tabancalar, bombalar
dağıttılar, sandık sandık. Mermiler, fişekler
verdiler, kutu kutu.
20 Aralık gecesi, Yörükselim Mahallesinde, daha çok
Alevilerin gittiği Akın Kıraathanesi bombalandı,
kimlikleri belirlenemeyen kişiler tarafından. 77
yaşında Kijo Dede şehit oldu.
MİT Adana Bölge Başkanı Nazif Abanozoğlu, K.Maraş
Valisi Tahsin Soylu'ya; "Kentte, 21 Aralık günü, çok
vahim olaylar olacağını" haber verdi. Vali, bu
istihbarat notunu aynı gün saat 20,00'de İçişleri
Bakanlığı'na bildirdi.
21 Aralık günü, Mağaralı mahallesindeki Endüstri
Meslek Lisesi'nde öğretmenlik yapan, TÖB-DER üyesi
Hacı Çolak ile Mustafa Yüzbaşıoğlu okul çıkışında
buluşup, Yörükselim Mahallesi'ne doğru yürümeye
başladılar. Hem yürüyorlar hem de iki gündür
K.Maraş'ta yaşanan olayları konuşuyorlardı. "Maraş'ta
da huzur bozuldu" dedi, Mustafa Yüzbaşıoğlu endişeli
bir sesle. Ancak sözünü tamamlamaya fırsat bulamadı.
Kimliği meçhul kişilerin silahlarından fırlayan
mermiler her ikisini de devirdi, al kanlar içinde.
Anında can verdi, ikisi de.
22 Aralık Cuma günü, Ulu Cami'de cenaze namazları
kılınacaktı; Kijo Dede, Hacı Çolak ve Mustafa
Yüzbaşıoğlu'nun. Cenaze korteji, Ulu Cami'ye doğru,
yürüyüşe geçti. Önceleri her şey normaldi, sonra
evlerin balkonlarından, pencerelerinden taşlar,
tuğlalar, briketler atılmaya başladı, yürüyen
insanların üstüne. "Seyyar Millî Piyango Bayileri"nin
yaptıkları tahrikler tesirini göstermeye başlamıştı.
Ulu Cami ve çevresinde toplanan 8-10 bin kişilik bir
topluluk, içlerinden birisinin Türk Bayrağı açması
üzerine hep birlikte İstiklâl Marşı okuyup, tekbirler
getirerek, tepki koydu: "Komünistlerin cenaze namazı
kılınamaz! Müslüman Türkiye! Ordu-Millet elele! "
Karşılıklı slogan atmalar ve taşlaşmalar oldu. Bir çok
kimseler yaralandı. Cenaze namazları kılınmadı. Polis
ve Jandarma müdahale ettiler. Büyük topluluk, üçe
bölündü. 1000-1500'er kişilik gruplar halinde Trabzon
caddesi, Kuyumcular Çarşısı ve Uzunoluk caddelerine
dağılarak sol görüşlülere, CHP'lilere ve Alevilere ait
dükkan, mağaza ve işyerlerine saldırdılar. Yangınlar
çıkararak, tahribat yaptılar. Cenazeler, mecburen geri
götürüldü, namazları kılınamadan. "Seyyar Millî
Piyango Bayileri" amaçlarına ulaşmıştı!
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, laikliğin kabul
edilişinin 50. yılı münasebetiyle İstanbul İktisadî ve
Ticarî İlimler Akademisi tarafından düzenlenen
sempozyumda bir konuşma yaptı ve ulusları parçalamak
ve kardeş kavgasına sürüklemek isteyen kötü niyetli
kişiler ve hatta dış düşmanların, toplumdaki mezhep
ayrılıklarını kardeş kavgasına dönüştürmek için büyük
çaba gösterebileceklerini belirtti. "Son yıllarda
ülkemizde bu tür talihsiz oyunlara başvurulduğunu
büyük bir üzüntü ile görmekteyiz. Aralarında mezhep
ayrılıklarından doğan kırgınlıklarını tarihin
derinliklerine gömdükten sonra, bu vatan toprakları
üzerinde yan yana kardeşçe yaşamış ve bu devletin
bağımsızlığını korumak için düşmana karşı omuz omuza
savaşmış yurttaşlarımız birbirine düşman haline
getirmek için her türlü sinsi plânlar uygulanmaktadır,
dedi. Vatandaşlarımızın ve siyaset adamlarımızın bu
konuda çok dikkatli ve uyanık olmaları gerekmektedir.
Eğer bu ülkede, mutlu insanlar olarak, huzur içinde
yaşamak istiyorsak, birbirimizin dinî duygularına ve
inançlarına saygı göstermemiz şarttır.
Yurttaşlarımızın, birtakım sinsi plânlarla, birbirine
karşı düşman hale getirilmelerine ve böylece kardeş
kavgaları içine sürüklenmelerine devletin seyirci
kalması da mümkün değildir. Fahri Korutürk'ün bu
konuşmasına, bütün siyasi partî yetkilileri ve tüm
millet gönülden destek verdi.
Başbakan Bülent Ecevit ise, CHP Grubu'nda yaptığı,
basına kapalı konuşmada, "CHP düzeni değiştiriyor,
dedi. Vergi kanunları çıkaracak, madenleri
devletleştirecek, kredi sistemini değiştirecek,
bunlardan rahatsız olanlar bu olayları çıkarıyor."
Ecevit bunu, ABD Başkanı Jimmy Carter'in Başdanışmanı
Zbibniev Brejinski'nin, CHP'li Kasım Gülek'e söylediği
şu sözlere dayanarak ifade ediyordu: "İktidara
geldiğinde çok umut bağlamıştık, Bülent Ecevit'e. İyi
konuşuyordu, popülerdi ve gençti. Fakat geçen zaman
umudumuzu yitirdi... Düşününüz ki, Türkiye'nin
burnunun ucunda duran, Rusya'nın düşman olamayacağını
söylüyor... Duvarı aşmaktan bahsediyor. Nasıl
aşacak?.. Buyursun aşsın!"
Halbuki, her şeye rağmen daha pek bir şey olmamıştı,
"Maraş Olayları" henüz başlıyordu!
23-24-25 Aralık gün ve gecelerinde, Yörükselim, Yeni
Mahalle, Serintepe, Mağaralı, Namyı Kemal, Sakarya,
Dumlupınar, Gazipaşa, İsadivanlı ve Yusuflar
mahallelerinde vahşete varan cinayetler işlendi. Masum
ve mazlum kadınlar ve erkekler, gençler ve yaşlılar
hatta çocuklar ve bebekler öldürüldü, şuursuzca.
Kitlesel bir çılgınlıktı, bu!
Kemal Pir yönetiminde Ş. Urfa'dan gelen bir grup Apocu
(PKK), Aleviler ile solcuların saflarına katılmıştı,
Yörükselim mahallesinde. Garbis Altunyan da gelmişti,
bir grup TİİKP militanıyla K. Maraş'a. Toplanıp çevre
köylerden gelen, bir takım genç ve yaşlı insanlar da
Sünnilerle sağcıların yanında saf tutmuştu. İki taraf
saatlerce çatıştı, şuursuzca. Ve âdeta bir iç savaş
yaşandı, K. Maraş'ta. 1978 yılının son günlerinde, K.
Maraş'ta kıyamet kopmuştu.
Her şey durulunca, korkunç bilanço ortaya çıktı:
111 şehit.
1000'in üzerinde gazi.
552 yakılmış ev.
289 talan edilip, yakılmış işyeri.
8 tahrip edilip, yakılmış otomobil.
Kahramanmaraş ihanete uğramıştı.Bu hainlerin gayreti
ile yandı, yakıldı, savaş yerine çevrildi: Olayları
görmeyenlerin, olup bitenleri hafife alanların, ölüm
kusan silahları, kin dolu gözleri umursamayanların,
iktidardakilerin, muhalefettekilerin, idaredeki
sorumlularla halk içinde yaşayan sorumsuzların
ihanetine. Adı Maraş'tı, sonra Kahramanmaraş oldu.
Şimdi artık, mağdur ve mazlum Kahramanmaraş!
"Ey Maraşlı Şeyhoğlu! Evliyalar adağı!
Bahtına lânet olsun, aşamadınsa bu dağı,
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler, yabanın hayduduna kurduna."
Ve Aşık Veysel, sanki bu günler ile olacakları gönül
gözüyle görmüş ve deyişini âdeta bu günler için
söylemişti:
Allah birdir, Peygamber Hak/ Rabbül alemindir, mutlak/
Senlik benlik nedir, bırak/ Söyleyim, geldi sırası.
Kürt'ü, Türk'ü, ne Çerkez'i/ Hep Adem'in oğlu kızı/
Beraberce, şehit gazi/ Yanlış var mı ve neresi.
Kur'ân'a bak, İncil'e bak/ Dört kitabın, dördü de Hak/
Hakir görüp, ırk ayırmak/ Hakikatte yüz karası.
Bin bir ismin, birinden tut/ Senlik benlik nedir, sil at/
Tuttuğun yola doğru git/ Yoldan çıkıp, olma asi.
Yezit nedir, ne Kızılbaş/ Değil miyiz, hep bir gardaş/
Bizi yakar, bizim ataş/ Söndürmektir, tek çaresi.
Kişi ne çeker, dilinden/ Hem belinden, hem elinden/
Hayır ve şer emelinden/ Hakikat bunun burası.
Şu âlemi yaratan bir/ O'dur, külli şeye kadir/
Alevi, Sünnilik nedir/ Menfaattir varvarası.
Cümle canlı, hep topraktan/ Var olmuştur, emir Hak'tan/
Rahmet dile, sen Allah'tan/ Tükenmez, rahmet deryası.
Veysel sapma, sağa sola/ Sen, Allah'tan birlik dile/
İkilikten gelir belâ/ Davâ, insanlık davâsı.
***
"Maraş Olayları" yerli medyada, futbol maçı anlatılır
gibi, sadece sonuçları bakımından yer aldı. Nedenleri
ve amacı üstünde hemen hemen hiç durulmadı. Oysa dış
medyada yorumlar yayınlandı, sebeplerini ve gayesini
ihtiva eden...
BBC/ 25.12. 1978
"Kahramanmaraş olayları, Pakistan, Afganistan ve
İran'dan sonra belki de kaos ve belirsizlik içine
düşme sırasının Türkiye'ye geldiğini gösteriyor.
Sonuna kadar demokratik ilkelere bağlı kalma
kararlılığında olan orta-sol hükümet her şeye rağmen
olayları denetleyemediği görüntüsü taşıyor. Hükümetin,
bir önceki hükümetten devraldığı sorunların
oluşturduğu, Türkiye tarihinin en kötü ekonomik
bunalımı, geçen yıl olduğundan daha iyi durumda değil.
Siyasal şiddet olayları da artıyor. Bu yıl daha
şimdiden 700'den çok kişi siyasal şiddet olaylarında
yaşamlarını yitirdiler. Siyasal şiddet olayları şimdi
büyük kentlerin dışındaki yerleşim bölgelerine de
yayıldı. Bu bölgelerde Sünniler ile Aleviler ve
Türkler ile Kürtler arasındaki ayrılık egemen.
Asıl kötü olan, belki de, Türkiye'deki siyasal
partiler arasında bir birlik belirtisi görülmemesi.
Partilerden her biri büyük bir bencillik içinde durumu
kendi yararına kullanmaya çalışıyor. Fakat, bu yıl
içinde görülen en ciddi şiddet olaylarında hayatlarını
yitiren 111 kişi bile Türkiye'deki siyasal partileri,
Türk demokrasisi ve devleti için en büyük tehlikeyi
oluşturan şiddet olaylarına karşı birleşmeye razı
edebilecek mi, bu kesin değil."
ALİTHİA GAZETESİ
Lefkoşe'de yayınlanan "Alithia Gazetesi" "CİA'nın
Bülent Ecevit'i iktidardan uzaklaştırmak istediğini,
bu nedenle Kahramanmaraş olaylarını MHP aracılığı ile
düzenlediğini" iddia etti.
Gazete'ye göre Beyaz Saray, "Bugünkü koşullarda
Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri ve NATO'ya
daha büyük yardımı olacağı ve öneminin artacağı
kanaatinde olup, Türkiye'deki sol hareketin hızının kesilmesi, gücünün azaltılması
ve Amerikan aleyhtarı niyetlerin ortadan
kaldırılmasının ivedi bir sorun olduğunu ve önlemler
alınması gerektiğine inanmaktadır."
"Bülent Ecevit'in Türkiye'nin sorunlarını NATO
dışındaki ülkelerle çözümlemeye çalışmasının
Washington'u kızdırdığını ve Ecevit'i istenmeyen kişi
durumuna getirdiğini" öne süren "Alithia" adlı gazete,
ilk aşamada Kahramanmaraş olaylarının yaratıldığını
belirtiyor.
RADYO FRANCE İNTERNATİONALE/ 27.12.1978
"Türkiye'de meydana gelen olaylarda yabancı gizli
servislerin, özellikle CİA'nın rolü var."
DESİSE/Abdi İpekçi Suikastı, sh: 62-72
NOT: Olayları, plânlayıp uygulayan CIA ajanı Robert Alexandr Peck’tir… Çorum Olayları’nı tezgâhlarken suçüstü yakalanmıştır… Bunun üzerine iki ay için Türkiye’den ayrılmış ve fakat daha sonra Paul Henze’nin yerine, CIA Türkiye İstasyon Şefi olarak, geri gelmiştir.