« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Şub

2011

İBN HALDUN'UN SOSYAL ATOMCULUĞU

Dr. Mehmet BAYRAKDAR 01 Ocak 1970

Bu küçük makalenin konusu JIm Haldun'un sosyalolayları monadlar

veya atomlar şeklinde değerlendirmesidir. Onun insanlık kültürüyle

ilgili tarihi sosyolojik ve felsefi yapmasınılan buyana, ondan

başka hiç kimeenin, gerek tarihçi, gerek sosyolog olarak, sosyal ve tarihi

olayların atOlneu bir yapı arz ettiklerini keşf etmedi. Bu bakımdan.

onun görüşleri hala yeni ve orijinaldir. Bu manada sosyal atomeuluğu

ilk olarak ortaya İbn Haldun koydu.

İbn Haldun'un hu sosyal atomeuluğu iki şekilde değerlendirilebilir.

Biri, sosyalolaylarm yapısı ile ilgili sosyal bir doktrin, ikincisi, bu olayları

inceleyen sosyolojik bir metod. İık olarak, sosyal atomculuğu sosyal

bir doktrin olarak ortaya koymaya çalışacağız.

Herşeyden önce İbn Haldun, hcl' hasit tarihi veya sOEyal olayı

bizzat kendisiyle özdeş sayar ve özel bir olayolarak kabul eder; ona

göre her sosyalolay özel karakterlere sahiptir; başka olaylarla ilgisi

yoktur. Daha gerçek bir deyişle, sosyalolaylar arasında benzeriikIcI'

yoktur, herbiri diğerinden bağımsız olarak vardır. Onlar sadece zaman

- mekan ve kültürel devamlılık içindeki mefhumlarla ayrılmamalı, aynı

şekilde onların yapıları ve fizyonomilerinin mefhumları ile de ayrılma1ıdıdar.

Gerçekten İbn Haldun'un bu sosyal atomculuğunu sosyal bir

doktrin olarak şckilıendirmek zordur; bununla birlikte, biz onu Leibnitz'in

Monadıar doktrinine veya Demokritus'un atomcuıuğuna benzctcbiliriz.

Atomlar veya MonadIal' gibi, sosyalolaylar da birhirlerinden

yapıları itibariyle bağımsızdırlar. Bunu İhn Haldun dikkate değer bir

cümlesiyle şöyle ifade eder: "Gerçekten, hiçbir sosyalolay benzetme

yolu ile diğerleri ile açıklanamaz. Bazı yönlerden onlara benzemiş olsa

hile, diğer birçok yönlerden onlardan ayrılır."!

Bir Müslüman dahi olan İbn Haldü~'u böyle b;r doktrini ortaya

atmaya iten amil nedir? Onu buna sürükleyen seheb, onun, tarihi olay-

1 ıbn Haldun; Mukaddima, dördüncü baskısı, Paris 1858, C. III, s. 268.

ları ve insanlık kültürünii aşağıdaki noktalardan dialektik bir tenkidcilikle

değerlendirmesidir:

İlk olarak, İbn Haldun'a göre, sosyalolayların bütünü insan düşüncesinin

mahsulüdür. Her düşünce kendi yapısında ve ortaya çıkışında

ayrılık ve özellik arz ettiği için, neticede onun mahsulü de, kendi gibi,

farklı olacaktır. Bunun için de her sosyalolayayrı ayrı özellikler arz

eder, ki bunlar gürünüşteki benzerlikleriyle değil, esastaki farklılıklar1a

ifade edilebilirler.

İkinci olarak, İbn Haldun'a göre, sosyalolaylar statik değildir.

Yani sosyalolaylar değişken ve tekamül halindedirler. İbn Haldun bunu

şoyle ifade'" eder: " ... Her şey devamlı bir yeniıeşme içinde de~iş~ekte

ve hiçbir sabitlik arz etmez."2, Aynı şekilde İbn Haldun devaınlışöyle

der: "Tarihi yazıcılığındaki önemli diğer bir hata, zaman içinde toplumların

yaşama şartlarındaki ortaya çıkan değişmelerin dikkate alınmamasıdır.

Bu çeşit değişmeler dikkat çekmeyecek şekilde ortaya çıkarlar'

ve hissedilmeleri için uzun zaman alırlar. OnLarı fark etmek zor ve ancak'

baz, kimseler tarafından keşfedilirler."3 Bu değişme ve tekamül sebebiyled~

r ki, sosyalolaylar statik değildirler. Aralarındaki farklılıklaı ve özellikler

olayların tabi değişkenliklerinden kaynaklanır. Tarihte aynı bir

olay iki kere tekrarlanmaz.

Üçüncü olarak, İbn Haldıın'a göre, her sosyalolay, kendinin ortaya

çıktığı toplum, üy~lerinin ekonomik, ahlaki, psikolojik ve fiziki atmosferleriyle

şartlamr. Bunun içindir ki, bir sosyalolayın ekonomik, psikolojik,

ahlaki, fiziki ve biyolojik dürtüleri, öbürününkünden farklıdır.

Sosyalolaylar, istenen sosyal Doı:m ve kaideler olarak bu etkiler

yönünden uygunluk içinde aynı olmadıkları içindir ki onlar yapılarında

ve fizyonomilerinde farklılıklar arz ederler. O halde, eğer tarihi ve sosyolojik

olaylar dizisi içinde bir sosyalolay hir atom ise onun sebebiuin

açıklanması bu olayın bizzat içindeki unsurlarla açıklamayı kabul etmek

olur; yani sebebinin açıklanması o olayın bizzat kendisi içinde sınırlanmış

oluyor demektir. Bunun neticesi olarak, ıbn Haldun ile, biz, hiç

bir olayın diğer olaylar için sebeh teşkil etmeyeceğini söyleyebiıiriz.

Böylece İbn Haıdun'a göre, sosyaloıayların yapısı ancak sosyal

bir atomculukla açıklanabilir. O sosyalolayların yapısı ve sebebIeriyle

ilgili olarak sosyal atomeuluk doktrinini önerir.

2 tbid., C. I, s. 154.

3 tbid., C. I, s. H.

İbn Haldun'un bu sosyal atomculuğuD.u sosyal bir doktrİn olarak

mümkün olduğu şekildc kısa izah ettikten sonra, şimdi de onu sosyolojik

bir metod .olarak ele alalım.

Eğcr bütün olarak sosyaı olaylar araElUda hiçhir benzerlik yok ise,

bu onlar arasında ortak ve genel bir kanun yok demektir. İbn Haldun'a

göre sosyalolaylar yeterli sabit kanunlara tabi değillerdir. Bunun için

de onları genel1eştirmek ve onlar için sabit ve genel sosyolojik kan.unlar

ve metodları aramaya çalışmak hatadır. Bununla birlikte bütün sosyal

olaylar sadece bir tabii ve ortak kanuna uyarlar ki, bu da tekamül veya

sosral olayların değişkenlik kanunudur. Bu konuda İbn Haldün şöyle

der: "Yedinci hata ve öhürlerinin en önemlisi, insan toplumunun değişmelerini

idare eden kanunların inkarıdır. Her şey, ister o hir düşünce

olsun, ister bir fiil, tabiatı icabı bu kanuna tahi ve bu değişiklik onun

bizzat kendindedir."4

İyi bir tarihçi veya sosyolog bir sosyalolayı incelemeye kaıar verdiği

zaman, uygun metodları bu olaya göre kendisi tayin etmesi gerekir;

çünkü, dediğimiz gihi, İbn "Haldun'a göre, hel' sosyalolay için kullanılabilecek

ortak ve genel bir metod yoktur. İbn Haldün tümdengelim,

tümevarıın, kıyas ve benzeri eski filozofların, tarihçilerin ve sosyologlal').

n metodlarının bize sosyalolayların tabiat ve gerçeklerini ortaya

çıJ-,armadıklarıııı düşünür. O metodolojik araştırmalarına eskilerin hu

metodlarını deştirmekle işe başlar.

Zaten İbn Haldun'a göre insanlar tabiatıarıgereği, bu gibi metodları

kulIamrlar. Fakat, gerçekten onlar insanları kolaylıklara, hatalara

sürüklerler. O şöyle der: İnsanlar tabii olarak olayları benzetme ve kıyasla

açıklamaya yönelirler, fakat onların bu metodları kendilerini çok

kolayca hataya sürükler."5 Diğer çok güzel bir parça da İbn Haldun

aynışeyleri Ş\ı şe~ilde söyler: " ... alimler zihni düşünceleri, ID:efhumlar

aramaya ve beşduyu verilerinden mücerredleştirmeleri adet cdinirler.

Bütün bu faaliyetlerin gayesi şeylerin genel görünüşleri hakkında bilgi

edinmek, bu şeylerin maddi yapılarının, bir kimsenin veya ınilletlerin

özel bilgilerini elde etmek için değildir. Daha sonra onlar bu genel mefhumları

dış objelere uygulamaya yeltenider. Fıkıh usulünde yaptıkları

gibi, bu iilimler, şeyleri, kıyas ve benzetme ilc açıklarlar. Bunun içir

onların hüküm ve görüşleri tamamen zihnidir, ve düşünce tamamlansa

bile, bu düşünce bizzat eşyanın gerçeklerine uymaz.

4 lbid., C. l, s. i ı.

5 lhid., C. l, s. 44.

Dahası, genel olarak biL alimlcr düşüncelerinin gerçeklerine uymasını

istemeleri bir yana, zihinlerinde olanlardan dışdaki eşyanın ne şekilde

olması gerektiğini çıkarırlar. Böylcee Fıkıh, Kur'an ve Hadislerden ezberlenen

metinler ii7.erine bina edilmiştir. Geçerlikleri dış dünyaya

uygunluklimna hağlı olan pozitif ilimlerin 7.lddına, Fıkıh, eşyanın normlarına

uygunluğunu dışta bırakmaya yeltenir. Kısaca, alimler görüşlerini

zihini düşünceye ve akıl yürütmelere dayandırmayı alışkanlık haline

getirdiler, onlar haşka eş~aya yakla~ımmetodu hilmeJller.

Ken.dini siyasete kaptıran. bir i\lim dış dün.yada olup bitenlere çok

dikkat etmesi gerekir, ve politikacı için de bazı dikkat edilecek hususlar

vardır ki helirli bil' olayın genel kuraııar altında irade edilişini veya onun

henzerleriyle mukayesesini önleyici elemanları olahilir. Gerçekten

hiç bir sosyalolay benzetme yolu ile başkaları ile mukayese edilemez.

Eğer bazı yönlerden o başkalarına benzese bile, diğer birçok yön.den onlardan

ayrıdır .. Böylece şeyleri genelleştirmeyi ve kıyas metodunu çok

kullanmayı kendisine £i<İededinmiş £ılimler, politik işlerle ilgilen.dikleri

zaman, kendi zihinlerinde olanları empoze ederler ve şeylerde genelıeştirmelere

giderler; bunun neticesi olarak da iyileştirilmeled mümkün

olmayan .hatalara düşerler."6

O halde, hu sözlerinden anladığımız gibi, İhn Haldfııı. her çe~it

zihni metodların. geçerliliklerini inkar etmektedir. Onun sosyalolayların

yapısı ve sehebleri ile ilgili, müshet ve ampirik görüşü hir sosyalolaydan

diğerine değişmesi gereken atorncu sl'syolojik bir metod üzerinde temelleşir.

Bu atomeu sosyolojik metodların tabiyatı ampirik ve pozitif, yani

ilmi olmasıdır. Böyleec, ibn Haldun'a göre sosyologların, ekonomistlerin,

tarihçilerin ve politikacıların metodları kıyas, ziIıni ve genel karak.

terli metodlar değil, fakat, beş duyu iıc elde edilen teerübi verihre ve

gözlemlere dayanması gerekir.

6 lbid., C.!"ii s. 268.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 17855

ulkucudunya@ulkucudunya.com