ABDÜLBÂKİ BAYKARA
01 Ocak 1970
(1883-1935) Mevlevi şeyhi, şair. .
20 Temmuz 1883'te Yenikapı Mevle-vîhânesi'nde doğdu. Babası aynı mevle-vîhânenin şeyhi Mehmed Celâleddin De¬de, annesi Nazife Zelîha Hanım'dır. Dört yaşında dedesinden bed'-i besmele* et¬tikten sonra Muallim Müsâ Dede'den Kur'an okudu. 1888 yılında Molla Gürâ-nî semtindeki Dârüttahsî! adlı özel mek¬tebe başladı; daha sonra Dâvud Paşa Rüşdiyesi'ni bitirdi (1897). Ayrıca zama¬nın tanınmış âlimlerinden de dersler ala¬rak kendini yetiştirdi. Babasından Mes¬nevi okuyarak başladığı bu tahsile De¬mircili Ahmed Fuad Efendi'den sarf, na¬hiv, mantık; Beyazıt Devlet Kütüphane¬si hâfız-ı kütüb'ü İsmail Saib Efendi'¬den (Sencer) meânî, kelâm, akaid, Şahîh-i Buharı ve Şifâ'-i Şerif; mesnevihan Esad Dede'den Farsça; Sütlüce'deki Sadî Der¬gâhı şeyhi ve Meclis-i Meşâyih reisi Ha-sîrizâde Mehmed Elif Efendi'den tasav¬vuf ve Mesnevi dersleri alarak devam etti. Bu devrenin sonunda Elif Efendi'¬den Mesnevi (1906), İsmail Saib Efen¬di'den de ilmiye (1908] icazetnameleri al¬dı. Babasının hastalığını ileri sürerek Kon¬ya'ya yaptığı müracaat üzerine Şeyh Ab-dülvâhid Çelebi tarafından 1903'ten iti¬baren dergâhta vekâleten ism-i celâl zik¬ri ve mukabele yapmasına izin verildi. Bu vazifesine devam etmekte iken 30 Mayıs 1908'de babasının vefatı üzerine boşalan şeyhlik makamına asaleten ta¬yin edildi.[88] Üç ay sonra da Abdülvâhid Çelebi tarafından dergâ¬hın mesnevihanlığını yürütmekle görevlendirildi.
Mehmed Abdülbâki Efendi 1909'da Meclis-i Meşâyih âzalığına tayin edildi ve bu görevini dokuz yıl kadar sürdür¬dü. Bu vazifedeyken I. Dünya Savaşı sırasmda Süveyş Kanalı'ni İngilizlerden geri almak için yapılan kanal harekâtı¬na iştirak etmek üzere kurulan Mücâhi-dîn-i Mevleviyye adlı gönüllü alayına bin¬başı rütbesiyle kumandan vekili olarak katıldı (1915). Şam'daki Dördüncü Ordu emrine verilen bu alayda hastalığı sebe¬biyle fazla kalamadı ve İstanbul'a dön¬dü. 30 Kasım 1925'te tekkelerin kapa¬tılmasıyla şeyhlik vazifesi resmen sona erdi. Bundan sonra İstanbul Türk Ocağı müdürlüğü, Kütüphaneler Tasnif Komis¬yonu üyeliği yaptı. Darülfünun İlahiyat ve Edebiyat fakültelerinde Farsça okut¬tu. Dârülfünun'un İstanbul Üniversitesi1-ne dönüştürülmesinden bir yıl sonra da bu görevinden alındı. Son resmî görevi, ancak bir iki ay kalabildiği Bakırköy Er¬meni Lisesi'ndeki (Bezezyan) edebiyat öğ¬retmenliğidir. Abdülbâki 28 Şubat 1935 Perşembe günü vefat etti. Vasiyeti üze¬rine Yenikapı Mevlevîhânesi'nin banisi Kemal Ahmed Dede'nin (ö. 1601) yanına defnedildi. Büyük oğlu Gavsi Baykara da (ö. 1967) tanınmış neyzen ve bestekârlardandır.
Abdülbâki Baykara, kaynakların ve ken¬disini tanıyanların ifadelerine göre zarif, nüktedan, hoşsohbet tam bir İstanbul efendisiydi. Edebiyat ve mûsiki İle meş¬gul olmuş, çok beğenilen şiirler yazmış¬tır. Birkaç bestesi olduğu söylenirse de bestekâr değildi, ancak iyi bir tanburf idi. Ebced* hesabı ile tarih düşürmede zamanının en önde gelen şairi olduğu belirtilmektedir. Manzumelerinde Bakî mahlasını kullanmıştır. Büyük bir kısmı¬nı aruzla yazdığı Türkçe ve Farsça şiir¬lerinin bazılarında mizah ve hiciv unsur¬ları hâkimdir. Cumhuriyetin ilk yılların¬da, tekkelerin kapatılması da dahil çe¬şitli inkılâplar sebebiyle, cemiyette ve dolayısıyla şahsî hayatında meydana ge¬len şaşırtıcı değişiklikleri mizahî bir üs¬lûpla işlediği "oldum" redifti gazeli, ba¬şarılı bir sosyal hiciv olduğu kadar devrin durumunu bir görgü şahidinin ağ¬zından aksettiren tarihî bir vesika oia-rak da kabul edilmektedir. Şiirleri Mah-feî ve Osmanlı Tarih ve Edebiyatı adlı mecmualarda neşredilmiştir. Şair ve hat¬tat Ebüssuudzâde Mehmed Suud Yavsı (ö. 1948), oğlu Resuhi Baykara'ya intikal eden şiir defterlerinden ve ayrıca neş¬redilmiş şiirlerinden derlediği manzume¬leri Enfâs-ı Bakî adı altında bir divan tertibiyle yazmış ve Fâtih Millet Kütüp-hanesi'ne vakfetmiştir.[89]