ŞEHRİYAR’IN ŞİİRLERİNDEKİ KÜLTÜR DEĞERLERİ
Prof. Dr. İsa ÖZKAN 01 Ocak 1970
Özet
Şehriyar, Azerbaycan Türk edebiyatının XX. yüzyıldaki en önemli şairlerinden bi-
ridir. Onun şiirlerinde ses ve anlam mükemmel bir uyum içindedir. Şehriyar’ın şiiri, edebî
bir form olmanın ötesinde, içinde şekillendiği coğrafya ve zihniyetin bütün kültürel değer-
lerini barındırır.
Bu anlamda Şehriyar’ın şiirlerinde; Türk örf, âdet ve inanma biçimleri ile mecaz-
lar, söz kalıpları, atasözleri ve deyimlerden oluşan bir kültürel yapı bulunmaktadır. Şair,
sözü geçen geleneksel kültür unsurların kendi söyleyişiyle yeniden yorumlamış, bu değerle-
ri kalıcı kılmayı başarmıştır.
Giriş
Şehriyar’ın şiirlerinin sosyal ve kültürel arka plânındaki toplum yapısında
münasebetlerin sevgi ve hoşgörü temelinde kurulup düzenlendiği geleneksel bir
hayat tarzı bulunmaktadır. Şairin Türkçe şiirlerinde bu hayat tarzı, doğup büyüdüğü
Tebriz, Huşgenab, Kayış-kurşak, Şengül-abad ve Azerbaycan Türklerinin yaşadığı
diğer coğrafyalarla çevrelenir. XX. yüzyılın son çeyreğine kadar sözlü olarak yara-
tılıp yaşatılan kültür ile örf, âdet ve geleneklerin şekillendirdiği toplum düzeni, bu
bölgenin hayat dinamiğini oluşturur. Şehriyar, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında
Kaçarların yıkılışına ve Meşrutiyet hareketine; gençlik ve orta yaş döneminde I. ve
II. Pehlevî idaresine ve ihtiyarlık döneminde ise 1979 inkilâbına tanık olmuştur.
İran’da yaşanan ve uzun süren bu siyasî gelişmelere paralel olarak dinî kurumların
idarî sisteme karşı tavrı, köyden şehre göç ve modernleşme gibi toplum yapısını
derinden etkileyen değişmeler Şehriyar’ın da mensubu olduğu Azerbaycan Türkleri
için kültürel, sosyal ve siyasî anlamda pek olumlu fırsatlar yaratmamıştır.
1. Şehriyar’ın Şiirlerindeki Kültür Değerleri
Şehriyar, XX. yüzyıl Türk şiirinin zirvelerinden biridir. O, “Sehendim” ad-
lı “senfonik” eserinde dostu Bulut Karaçorlu’ya dediği gibi “şiiriyle bulutlara ke-
ment atmış”; cismiyle değil, sanatıyla Oğuz sahasında dolaşmadık yer bırakmamış;
âdetâ “kaleminden nur saçmış”, “yıldızları elemiştir”. Hasanoğlu, Fuzûlî, Tebrizli
Saib, Tesir, Vidadi Zakir ve Vakıf’tan sonra “Süleyman’dan Nuh’tan kalan dünya-
da”, “döngeler, dönüm, itginlik, ayrılık ve ölüm” olduğunu bize hatırlatmış; “birbi-
rinizden ayrılmayın yamandı” diyerek şiirin, “edebin ebedî şah dağı” olmuştur.
Biz burada rahmetli üstad Şehriyar’ın Cabbar Bağçeban’ın deyişiyle:
“Fars gızları azdırmışdı emelin,
Ki Farsçeydi bütün şiirin gazelin
Heyder Baba yurdunda bir gözelin,
Eşgine bir galem goymazdın bele
Farsice yazmahdan doymazdın bele” (Ergin, 1971:31-32)
diye önce sitem ettiği, daha sonra ise;
“Çoh da verme sıhıntı öz gönlüne
Mehribandır her ata öz oğluna
Gayıtmışsan indi ki sen yoluna
Buyurginen göz üstünde yerin var
Efsus ki sen gec dil açdun Şehriyar.” (Ergin, 1971:31-32)
diyerek gönlünü aldığı; rahmetli annesinin öğüdü ve yine ünlü şair Çoşkun’un
“Deyirler ki bir gün mehriban anan,
Uşag iken sene sözler andıran,
Demişidi şerüvi eşiden zaman
-Lalların analar dilin bilerken
Oğlumun ganmıram şerlerine men-” (Ergin, 1971:34)
şeklinde tarif ettiği ve şairin bundan sonra “doğma diliyle(ana dili)” yazdığı Türkçe
şiirlerindeki geleneksel unsurlar üzerinde duracağız.
Şehriyar, Türkçe şiirlerinde çocukluk yıllarına ve bu yılların hatıralarına,
insan toplum ilişkilerindeki samimiyet ve fedakârlığa büyük bir özlem duyar ve
“Haydar Baba’ya Selâm” adlı şiirinde:
“Temeddünün uyduk yalan sözüne”(Begdili-Memmedzade, 1981:19 )
diyerek siyâsî düzenin ortaya çıkardığı yeni hayat tarzını eleştirir. Yine
“Sehendim” şiirinde:
“Medeniyyet debin eyler bedeviyyet, bir usanmır.” (Begdili-Memmedzade,
1981:58) ve “Memmed Rahim’e Cevap” şiirinde ise;
“Temeddünün gözü görüm kôr olsun,
Ağzındaki şirin şerbet şor olsun,
Bal da yese, zeher olsun, çor olsun
Ağzımızın dadın gapıp apardı
Ürekleri çekip kökden gopardı ” (Begdili-Memmedzade 1981:47)
şeklindeki sözleriyle de medeniyet denilen, vefâ, sadakât, sıra-saygı ve geleneklerle
kurulmuş değerler sistemini ortadan kaldıran bencil ve havaî yeni yaşama biçimini,
bitmez tükenmez bir iptidailik “bedeviyyet(ilkellik)” olarak niteler. Esasen Şehri-
yar, siyasî, ekonomik ve sosyal kalkınmaya değil; toplumda büyük bir tahribata yol
açan sahte modernleşmeye karşıdır. Onun şiirlerinin pek çoğunda “nisgil” kavra-
mıyla ifade ettiği geleneksel bir tem olan “hasret” önemli yer tutar. Şehriyar’ı ya-
kıp kavuran hususlardan biri de olgunluk çağında doğduğu ve ana dilinin konuşul-
duğu topraklardaki halkına olan hasretidir.
“Bir uçaydım bu çırpınan yelinen
Bağlaşaydım dağdan aşan selinen
Ağlaşaydım uzağ düşen elinen
Bir göreydim ayrılığı kim saldı?
Ölkemizde kim gırıldı kim galdı?” (Heydar Babaya Selam, 1347:51)
Türk şiirinin geleneksel temi olan gurbet, hasret, mihnet ve melâl Şehri-
yar’ın şiirlerinin de karakteristik özelliğidir. Çocukluk yılları dışında “yaralı”,
“düşkün” ve “pozgun” şairin yüzü pek gülmemiştir. Gece ve gündüz gözü yaşlı,
mahzun ve mağdur, şairin üstünden âdetâ sel gibi dağ silsileleri geçmiştir. Şehriyar,
“geçti” redifli şiirinde, “ömür peymanesini” nasıl “doldurduğunu” yine kendisi son
derece sanatkarâne biçimde özetliyor.
“Bir uşaglıgda hoş oldum, o da yer göy gaçarag
Guş kimi daglar uçub, yel kimi baglar geçdi.
Sonra birden gatar altında galıb üstümden
Deye bilmem ne gader sel kimi daglar geçdi.
Üreyimden heber alsan neçe geçdi ömrüm,
Göz yaşımla yazaçag: dün ü günüm aglar geçdi” (Begdili-Memmedzade
1981:89)
Şehriyar, aşkında da talihsizdir.
“Ulduz sayarak gözlemişem her gece yârı
Geç gelmededir yar, gece olmuş yarı”(Şehriyar, 1363:190)
şeklinde sitemle başladığı “Behçetabad Hatıraları” adlı şiirinde Şehriyar buluşmayı
arzu ettiği sevgilisinin geleceğinden büsbütün ümidi keser ve
“Yatmış hamı, bir Allah oyagdı, daha bir ben
Menden aşağı kimse yoh, ondan da yuharı” (Şehriyar, 1363:69)
diyerek içinde bulunduğu derin kederi ve çaresizliği belirtir.
“Eşgi var idi Şehriyarın güllü, çiçekli
Efsus ki gaza vurdu, hezan oldu baharı” (Şehriyar, 1363:191)
şeklindeki sözleriyle de, uğruna tıp fakültesi son sınıftan ayrıldığı sevgilisinin aşkı-
na cevap vermediğini açıkça dile getirir.
Halk edebiyatı ürünlerinden deyimler Şehriyar’ın şiirlerinin geleneksel söz
nakışlarıdır. Atasözleri ve deyimler çağrışım dünyamızla şairin şiirine açılan yolda
yer alan yüzyıllar ötesinden süzülüp gelen dille tezyin edilmiş, millî tecrübe ile
yoğrulmuş kimliğin hatıra levhalarıdır.
“Haydar Baba senin üzün ağ olsun
Dört bir yanın bulağ olsun bağ olsun
Bizden sonra senün başun sağ olsun” (Heydar Babaya Selam, 1347:29)
Şairin sadece Haydar Baba’ya Selâm şiiri başlı başına bir deyimler hazine-
sidir. “Adı dile gelmek”, “yâd elemek”, “başı sağ olmak”, “üzü ağ olmak”, “gaş
göz atmak”, “sazı dillendirmek”, “helâl etmek”, “gonah galmak”, “ganat çalıp uç-
mak”, “bir birinin canına salmak”, “yalan söze uymak”, “nağıl demek”, “gamsız
yaşamak”, “pencere açmak”, “alma atmak”, “sazlarda sözü olmak”, “bahtı açıl-
mak”, “dişin gısmak”, “ağzında söz erimek”, “el elinden dutmak”, “samaveri
gaynamak”, “gan salmak”, “yas meclisin toy elemek”, “başına hava gelmek”, “göz-
leri çırah tekin yanmak”, “gızıl perde açmak”, “gayret ganı gaynamak”, “gara
seçmek” gibi pek çok deyim bulunmaktadır. Hatta diyebiliriz ki, Şehriyar şiirlerini
bütünüyle mecazlar ve halk söyleyişleriyle örmüştür.
Şair göremediği, fakat mektupla haberleştiği dostu Süleyman
Rüstemhanlı’ya yazdığı “Süleyman Rüstem’e Cevap” adlı şiirinde ona duyduğu
özlemi “boynuna sarılmak” hatta boynunda tıpkı genç kızların örülmüş saçları gibi
olmak şeklinde “gol boynuva höre billem” ifadesiyle açıklıyor.
“Härdän belä säsin gelsin,
Gözümüzün yaşın silsin
Menim de bir üzüm gülsün
Haçan seni göre billem
Gol boynuva höre billem” (Begdili-Memmedzade 1981:80)
Şehriyar, İran’daki Türk edebiyatında dili kullanma biçimiyle yenilikçi bir
öncüdür. Âşık tarzı şiire, geleneksel söz kalıplarına, atasözleri ve deyimlere müra-
caatı ile yeni bir çığır açmış, Güney Azerbaycan Türkçesini ayağa kaldırmıştır.
Şehriyar, ihmal edilmiş Güney Azerbaycan Türkçesinin temelini XX. yüzyılda yeni
bir edebî dil olarak âdetâ yeniden atmıştır. Üstad şair, Farsça şiirleri bir tarafa, sa-
dece bu özelliğiyle kültürü sanatkârane biçimde işleyerek mahallîden evrensele
ulaşmıştır. “Bu dil ağzımda annemin ak sütüdür” diyen Yahya Kemal gibi “Türki,
vallah analar ohşağı lal lay dilidir (Türkçe, vallahi anaların bezeyerek söylediği
ninnilerin dilidir)” şeklindeki sözleriyle güzel Türkçenin sihirli atmosferini şiire
taşımıştır. O ayrıca;
“Türk’ün dili tek sevgili-istekli dil olmaz
Özge dile gatsan, bu esil dil, esil olmaz.” (Şehriyar, 1363:194)
mısrası ile de Türkçeyi yüceltmiştir.
Şehriyar,
“Haydar Baba kendin günü batanda
Uşakları şamı(akşam yemeği) yiyip yatanda
Ay buluttan çıhıp gaş göz atanda
Bizden de bir sen olara gıssa de,
Gıssamızda çohlu gam u gussa de.” (Şehriyar, 1363:253)
şeklindeki sade, ancak samimi ve zarif Türkçe söyleyişiyle geleneklerin his ve
hayalle ördüğü bir melâl dünyasını şiirinde ölümsüzleştirmiştir.
“Azadlıg Guşu ‘Varlıg’ adlı şiirinde:
Beh beh, ne şirin dilli bu cennet guşu tuti,
“Varlıg” ne bizim tekce Azadlıg guşumuzdur
Bir müjde de vermiş bize hemkârlığımızdan
Gendin alıp ilham ile dindarlığımızdan
Din açmada, kârlıg da geder, korlugumuz da
Çün lallığımız doğmuş idi kârlıgımızdan. ” (Begdili-Memmedzade 1981:
83)
Onun Türkçe hakkındaki sözleriyle “Humeyni inkılâbı”ndan sonra dindar-
lığından ilham alarak din yolundaki bilgisizlik ve kayıtsızlığa karşı Azerî Türkleri-
nin suskuluğunu ana dillerinde neşriyatın olamamasına bağlar. Bu sebeple inkılâbın
ilk yıllarında çıkmaya başlayan yirmi beş yıldan beri yayınını sürdüren Varlık der-
gisini “Türkçenin Azadlık Kuşu” olarak vasfederek alkışlar.
Şehriyar bir özlem şairidir. Onun özlemi ana dilini konuşup yazmak, tarih
ve hâldeki millî ve edebî kahramanlarını tanıyıp bilmek ve bu atmosferde oluşan
havayı eldaşlarıyla teneffüs edip haz duymak gibi kültürel bir çerçeve ile sınırlıdır.
Şehriyar’ın sanatında bunun ötesine taşan bir doğrudan bir siyasî ifadeye, içinde
yaşadığı idarî şartlar dolayısıyla rastlanmaz. Birinci Pehlevî iktidarında Şehriyar,
Horasan’a sürülmüş; ikinci Pehlevî hükümeti döneminde ise örtülü muhalefeti
dolayısıyla korkular içinde hep tedirgin yaşamıştır. Şehriyar bütün bu olumsuz
şartlara rağmen ana dilinin konuşulduğu, şiir ve yazı dili olarak işlenip zenginleşti-
ği komşu coğrafyaları da ihmal etmez. Kuzey Azerbaycan ve Türkiye’yle ilgili
okudukları ile dostlarının kendisini ziyaretlerinden veya onların gönderdikleri mek-
tuplarından edindiği intibalar da onda yeni ufuklar açar. O, “Sehendim” ile
Memmed Rahim ve Süleyman Rüstemhanlı’ya ithafen yazdığı şiirlerinde, kültürel,
sosyal ve siyasî meselelere telmihler yer almaktadır. “Ve Bakı dağlarından hay
verdi sese gıy ha ucaldı solabilmez” dediği bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti’ne
Bakû’ye ve Hazar’ın o taydaki sahiline derin bir özlem duymaktadır.
“Arazım ayna çırag goymada aydın şefeg oldu,
O tayın negmesi govzandı ürekler gulag oldu,
Yene gardaş deyerek gaçmada başlar ayag oldu,
Gaçtıg üzleşdik Araz’da yene gözler bulag oldu,
Yene gemlar galag oldu.
Yene gardaş sayagı, sözlerimiz bir sayag oldu.” (Begdili- Memmedzade,
1981:57)
“Bakı’dan çoh sovgat(hediye) gelib Tebriz’e
Sabig(çocukluk) zaman biz çoh gelerdik size,
Siz de nolaydı bir geleydiz bize,
Ayrılıgın daşı birden ataydıg,
Canı cana, malı mala gataydıg”(Begdili- Memmedzade, 1981:44)
Türk kültür coğrafyasında büyük sulara ve yüce dağlara kutsiyet atfedilir.
Ancak Azerbaycan Türkleri arasında Aras ırmağı 1829’dan itibaren hep ayrılığın
sembolü olmuştur. Bu yüzden “Han Aras, Kan Aras” gün olmuş Kuzey ve Güney
Azerbaycan halkının yarasını “bağlamadan ağlatmış”; gün olmuş “ildırım kimi
çahıp” “halgı didergin” etmiştir. Aslında bu durumundan Şehriyar’a göre gece-
gündüz ağlayan Aras da pişmandır.
“O taydadır Şeki, Şirvan, Garabağ
Bu tayda da Meşgin, Aher, Garadağ
Birbirlerin Araz’dan almış sorag,
Araz bizi ayırmadan dağlayıb,
Son özü de gece gündüz ağlayıb.
Gan var iken gardaş deyib gaynardıg
“Yoldaş, meni gurd apardı” oynardıg” (Begdili-Memmedzade 1981:44)
Klasik şark islâm kültüründe yer alan kıssalar da Şehriyar’ın şiirlerinde
belli vesilelerle kullanılmıştır. “Haydar Baba’ya Selâm” şiirinin ikinci bölümünde
Şehriyar kendisini çocukluk çağında yurdundan ayrılan Yusuf’a; Tebriz’i ise Yu-
suf’u kurd ağzından alan Yakup Peygambere benzetir.
“Haydar Baba çekdin meni getirdin
Yurdumuza yuvamıza yetirdin,
Yusufuvu uşak iken itirdin,
Koca Ya’kup, itmişsen de tapıpsan
Kovalayıp kurd ağzından kapıpsan” (Şehriyar, 1363:258)
Şehriyar’ın şiirini kalıcı kılan unsurların başında geleneksel kültürün fev-
kalâde ustalıkla işlemesi gelir. Onun şiirinde geleneksel kültür unsurları temel yapı
taşıdır. Bu yapı taşını dinî kıssalar, Azerî âşık hikâyeleri ile özellikle Türk dilinin
mecazları oluşturur.
“Heyder Baba, gece durna geçende,
Köroğlınun gözi gara seçende,
Kır atını minüp kesüp biçende,
Men de buradan tez metlebe(gayeye) çatmaram(erişmem),
Eyvez(Ayvaz) gelüp çatmayınca yatmaram.” (Şehriyar, 1363:256)
Garı nene gece nağıl(masal) diyende,
Külek(yel) galhup gap bacanı döyende,
Gurd geçinin şengülisin yiyende,
Men gayıdup(dönüp) bir de uşağ oleydim,
Bir gül açup ondan sora soleydim. (Şehriyar, 1363:253)
Şehriyar’ın şiirlerinde halk hayatının bütün sahneleri canlı olarak tasvir
edilir. Tarım, hayvancılık, avcılık gibi köylerin sosyal ve ekonomik hayatının da-
yanışma, üretim ve paylaşmaya dayalı zahmetli faaliyetleri Şehriyar’ın şiirlerinde
eğlenceli ve zevkli rengârenk bir tabloya dönüşür. Şehriyar, “Sehendim” şiirinde
dostu Bulut Karaçorlu’ya, aynı adla anılan dağın yaban hayatındaki av kuşlarını,
Güney Azerbaycan'da, közde kızdırılmış taşın süt içerisine atılması suretiyle hazır-
lanan çobanların “gavutmaç”ını hilesiz birer bereket ve huzur ikramı gibi sunar.
“Gışda kehlik hevesile çöle gaçdıgda cavanlar,
Garda gaggıldayarag nazlı galemkaşların olsun,
Yaz o döşlerde naharmendesin acdıgda çobanlar,
Bollu, südlü sürüler, dadlı gavutmaçların olsun.”
“Kışın keklik hevesiyle kıra çıkarken gençler,
Karda kakıldayan nazlı kalemkaşların olsun,
O eteklerinde sofrasını açınca çobanlar,
Bol, sütlü sürülerin, lezzetli gavutmaşların olsun.”(Özkan, 1997:26, 33)
Şehriyar, “Sehendim” şiiriyle Güney Azerbaycan’daki Sehend dağını, şair
Sehend Bulut Karaçorlu’yla, Sehend Bulut Karaçorlu’yu da Sehend dağıyla abide-
leştirmiştir. Şehriyar, duygu ve düşüncelerini ifadede mecazların yanı sıra sık sık
sembollere de başvurmuştur. Sanatkârların müstebit ve baskıcı yönetimlerde zor-
luklarla karşılaşmamak için duygu ve düşünce dünyasını ifadede böyle bir yol iz-
lemelerini tabiî karşılamak icap eder. Heyder Baba ve Sehend şiirlerinde de Şehri-
yar fikirlerini duygu ve düşüncelerini Heyder Baba ve Sehend dağıyla bütünleştirip
sanatkarâne biçimde işleyerek okuyucu ve dinleyiciye ulaştırmaktadır.
“Heyder Baba kendin toyun tutanda,
Gız gelinler hena(kına), pilte(fitil) satanda,
Bey geline damnan alma atanda,
Menim de o gızlarında gözüm var,
Âşıhların sazlarında sözüm var.” (Heydar Babaya Selam, 1347:34)
“Heyder Baba dağın daşın seresi (yalçını),
Kehlik’ ohur dalısında(arkasında) feresi(yavrusu),
Guzuların ağı, bozı, geresi..
Bir gedeydim dağ dereler uzunı,
Ohuyeydim çoban gayter guzunı.” (Heydar Babaya Selam, 1347:33)
Şehriyar’ın şiirleri Güney Azerbaycan Türklerinin bir halk kültürü ansiklo-
pedisi gibidir. Çocukluk ve gençlik yıllarının bütün bayramları, törenleri ve bunla-
rın etrafında oluşan pratikler mazide kalmış ama tadı hiç eksilmeyen tazelikteki
birer hatıra olarak onun şiirinde işlenir. Bu bakımdan Şehriyar’ın şiirleri üretim,
tüketim ve insan ilişkileri bakımından okuyucuya 1920’li ve 1930’lu yıllardaki
Güney Azerbaycan’ın samimi havasını yansıtır.
“Bayramıdı, gece guşı ohurdı,
Adahlı gız bey corabın tohurdı,
Herkes şalın bir bacadan sohurdı,
Ay ne gözel gaydadı şal sallamah,
Bey şalına bayramlığın bağlamah.” (Heydar Babaya Selam, 1347:37)
“Bayram olup gızıl palçıh(balçık) ezeller,
Nakgış vurup otahları(oda) bezeler,
Tahçalarda(raf) düzmeleri düzeler,
Gız gelinin fındıhçası, henası,
Heveslener anası, gaynanası. “(Heydar Babaya Selam, 1347:38)
“Gül çiçekden bezenende ne gelinler kimi
oynayar güllü gotazın
Suları zemzemesinde ne derin razu-niyazın,
Titreyer saz telitek şahelerin çayda, çemende
Yel o tellerde gezende, ne Koroglu çalı sazın.
Ördeyin helvet edip, gölde perilerle çimende
Gol-ganatdan ona ağ hövle açar gezmeli gazın
Gış gedir, goy gele yazın
“Hele novruzgülü var, garçiçeyi var, geleçekler,
Yel yagışda yuyunarken de güneşiyle gülecekler”. (Begdili- Memmedzade,
1981:51). Şehriyar, gurbet duygusunu belirli bir zamana ve mekâna ait dünyevi bir
ruh hâli olarak görmez; tam aksine dünyada bulunmayı sürekli bir gurbet olarak
vasıflandırır. Dolayısıyla onun şiirinde “dünyada olmak” gurbette olmak anlamına
gelir. Her ne kadar şikâyetçi olsa da Şehriyar, başa gelenleri kader olarak kabul
eder ve “Ağaçlar da Allah’a baş eğerdi” diyerek samimi bir imanla Allah’a teslim
olur:
Sonuç
“Belke menim yatmış bahtım uyana” (Begdili-Memmedzade 1981:47) di-
yen şairimizi bu yazı vesilesiyle rahmetle anar, hiçbir zaman gitmediği ancak şiirle-
riyle hayalî olarak sefer ettiği Türkiye ve Azerbaycan’daki dost ve kardeşleriyle
öbür dünyada kavuşmasını dilerim. Ruhu şâd olsun.
KAYNAKLAR
ERGİN, Muharrem, 1971, Azeri Türkçesi, İstanbul.
EZ ŞEHRİYAR, Heydar Babaya Selam, 1348, Tebriz.
ŞEHRİYAR, Ustad Seyyid Mehemmed Huseyn, 1363, Ber Güzide-yi Eş’ar-ı
Türkî ve Farsî, Tebriz.
ŞEHRİYAR,1381, Kitab-ı Eş’ar-ı Türki-yi Şehriyar, Tehran.
ŞEHRİYAR, Mehemmedhuseyn, 1981, Aman Ayrılıg [Tertib edenler:
Gulamhüseyn Begdili-Hemid Memmedzade], Bakı.
ÖZKAN, Fatma Bozkurt, 1997, “Şehriyar ve ‘Sehendim’ Şiiri”, Türk Kültürü,
Yıl : XXXV, Sayı 412, Ankara, s. 23-38.