« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Eki

2013

MONDROS MÜTAREKESİ

01 Ocak 1970

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilâf devletleri arasında 30 Ekim 1918'de yapılan ateşkes antlaşması.
1918 yılına gelindiğinde I. Dünya Sava¬şı, Osmanlı Devleti'nin de dahil olduğu İt¬tifak devletlerinin her bakımdan aleyhine gelişmeye başlamıştı. 1917 Bolşevik İhtilâli'nin ardından Rusya'da başlayan iç savaş İtilâf devletlerinin askeri gücüne önemli bir darbe vurmuş ve bu durum İttifak devletlerinin savaşın seyrine dair ümitlerini arttırmışsa da aynı yıl Ameri¬ka Birleşik Devletleri'nin savaşa katılması yenilgiyi kaçınılmaz hale getirmiştir. Savaşı kaybetmekte olduklarını anlayan Al¬manya-Avusturya-Macaristan-Bulga¬ristan ve Osmanlı Devleti barışın sağlan-ması için İtilâf devletleriyle temasa geç¬menin yollarını aramaya koyulmuşlardı.
Savaş sonrası yeni dünya düzeni hak¬kında Ocak 1918'de Amerika Birleşik Dev¬letleri Başkanı Wilson tarafından yayımla¬nan bildiri, Osmanlı Devleti ile müttefik¬lerini savaşın mağlûpları olarak kendile¬rine dikte edilecek barış şartları konusun¬da iyimserliğe sevketmişti. Gerek Wilson prensiplerinde gerekse İngiltere ve Fransa'nın yayımladığı mesajlarda Türkler'in çoğunlukta olduğu bölgelerde bağımsız ve egemen bir devletin varlığına dokunul¬mayacağı ifade edilmekle beraber müt¬tefikler bunda samimi değillerdi.
Eylül 1918'de Osmanlı Devleti için sa¬vaş İtilâf devletlerinin beklentilerine uy¬gun bir gelişme göstermeye başladı. Bul¬garistan 29 EylüTde ağır şartlar içeren bir ateşkes antlaşması imzalayarak savaştan çekilince Osmanlı Devleti ile müttefikleri arasındaki kara bağlantısı kesildi, Trakya ve dolayısıyla İstanbul her türlü düşman saldırısına açık hale geldi. Filistin-Suriye cephesinde 19 Eylül'de gerçekleştirilen İngiliz saldırısı da Osmanlı kuvvetlerinin bozgunu ile sonuçlanmıştı. 5 Ekim'de İti¬lâf kuvvetleri Bulgaristan üzerinden Trak¬ya'ya taarruza hazırlanırken Osmanlı hü-kümeti İspanya aracılığı ile İtilâf devlet¬lerine barış teklif etti. Aynı günlerde Al¬manya ve Avusturya da benzer girişim¬lerde bulundular. Ancak Osmanlı Devle-ti'nin hem birinci teklifi hem 12 Ekim'de yaptığı ikinci başvuru cevapsız kaldı. Ül¬kenin yüzyüze geldiği bu ağır siyasî ve askerî tablo sebebiyle Meclis-i Meb'ûsan Talat Paşa hükümetine güvensizlik oyu verdi. Yeni hükümeti 14 Ekim'de İttihat ve Terakki politikalarına karşı olan Ahmed İzzet Paşa kurdu. Bu hükümette Rauf Bey (Orbay) Bahriye nâzın oldu. Sadrazam Ah¬med İzzet Paşa'nın ilk icraatı İtilâf dev¬letleriyle barışı tesis etmek için harekete geçmek oldu. Bu amaçla, Irak cephesin¬de Osmanlı kuvvetlerine esir düşüp Bü-yükada'da ikamete tâbi tutulan İngiliz Generali Tawshand'a İngiltere ile Osman¬lı Devleti arasında aracılık yapması teklif edildi ve Osmanlı barış teklifi Çanakkale Boğazı önündeki İngiliz filosu kumanda¬nı Amiral Calthrope'a iletildi. Calthrope 23 Ekim'de teklifin hükümeti tarafından kabul edildiğini, mütareke yapmak üze¬re kendisinin görevlendirildiğini ve mü¬zakere İçin Osmanlı delegelerinin hemen gönderilmesi gerektiğini bildirdi.
İngiltere'nin mütareke teklifini kabul etmesinden sonra Osmanlı başşehri kısa bir süre Osmanlı heyetine kimin başkan¬lık edeceği tartışmasına sahne oldu. Sul¬tan Vahdeddin heyet başkanı olarak Da-mad Ferid Paşa'yı göndermek istiyordu. Fakat hükümet, Damad Ferid Paşa'nın mütareke ile ilgili tutarsız fikirlerinden dolayı bu isteğe şiddetle karşı çıktı ve Bahriye Nâzın Rauf Bey'i gönderilecek he¬yetin başkanlığına seçti. Padişah bu heyete saltanat ve hanedan haklarının korunmasına ve bazı vilâyetlere muhtariyet verilecekse bunun siyasî değil idarî olma¬sı gerektiğine dair bir talimat verdi. Asıl talimat ise hükümet tarafından hazırlan¬dı. Wilson prensiplerine fazla bel bağla¬mış görünen hükümet şu hususların ger¬çekleştirilmesini istiyordu:
a) Hükümet yönetimine karışılmaması,
b) ülkenin hiç¬bir yerine yabancı asker çıkarılmaması,
c) Alman yardımı sona erdiğine göre İtilâf devletlerinin para yardımı yapması,
d) Yu¬nan gemilerinin geçmemesi şartıyla Boğazlar'ın açılabileceği ve askerin terhis edilebileceği. Bu iyimser görüş ve bek¬lenti ile Limni adasının Mondros Limanı'ndaki Agamemnon zırhlısına giden Os¬manlı heyeti, burada dört gün süren müzakerelerden sonra 30 Ekim 1918'de Amiral Calthrope'un dikte ettirdiği hü¬kümleri içeren Mondros Mütarekesi'ni imzaladı.
Mondros Mütarekesi Osmanlı savunma sistemini neredeyse tamamen yok edi¬yordu. Sınırların korunması ve iç güvenli¬ğin sağlanması için gerekli askerî kuv¬vetten fazlası hemen terhis olunacaktı. Güvenlik ve buna benzer konularda kul¬lanılacak küçük gemiler dışında Osmanlı sularında ve Devlet-i Alİyye tarafından iş¬gal edilen sularda bulunan bütün savaş gemileri İtilâf devletlerine teslim edile¬cekti. Hicaz, Asîr, Yemen, Suriye ve İrak'¬ta bulunan Osmanlı birlikleriyle Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı subayları İtilâf kuvvetlerine teslim olacaktı. Türk sula¬rındaki bütün torpil tarlaları, torpido ve kovanların yerleri gösterilecek, bunların temizlenmesinde gerektiğinde İtilâf dev-letlerine yardım edilecekti. Boğazlar ser¬best geçişe açılacaktı. Resmî kullanım dı¬şındaki telsiz, telgraf ve telefon haber¬leşmeleri İtilâf memurlarınca denetlene¬cekti. Osmanlı Devleti'nin sahip olduğu bütün demiryolları ve limanlar İtilâf kuv¬vetlerine açılacaktı. Bu çerçevede İç Ana¬dolu ile ulaşım için stratejik önemi haiz Toros tünelleri işgal edilecekti. Osmanlı hükümeti İttifak devletleriyle bütün iliş¬kilerini kesecekti. Buna paralel olarak Al¬manya ve Avusturya subayları ve sivil me¬murları ile bu ülkelerin vatandaşlarının en kısa zamanda Osmanlı ülkesini terket-mesi sağlanacaktı.
Mütarekede Osmanlı Devleti'nin sınır¬larıyla ilgili olarak tek bir maddeye yer ve¬rilmişti. Buna göre İran'ın kuzeybatısında ve Güney Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri I. Dünya Savaşı'ndan önceki sı¬nırlara çekilecekti. Fakat doğrudan sınırlarla ilgili olmayan 7 ve 24. maddeler ge¬lecekte Osmanlı topraklarının işgaline yol açabilecek nitelikteydi. 7. madde, mütte¬fiklerin güvenliklerini tehdit edecek bir durum söz konusu olduğunda ülkenin herhangi bir stratejik noktasının işgal edilmesine imkân veriyordu. 24. madde, İngilizce metinde "Ermeni vilâyetleri" şek¬linde kaydedilen Doğu ve Güneydoğu Ana¬dolu'daki altı vilâyette [1][361] herhangi bir karışıklık çıkması halinde İtilâf kuvvet¬lerinin işgal hakkı bulunduğunu hükme bağlıyordu. Daha sonraki günler bu maddelerle ilgili kuşkuların hiç de yersiz ol¬madığını gösterecekti.
Mondros Mütarekesi artık Osmanlı Dev¬leti'nin altı asırlık tarihinin sonuna gelin¬diğinin habercisiydi. Böylesine dramatik bir çöküşe yol açanların bunun siyasî be¬delini ödemeleri kaçınılmazdı. Nitekim mütarekenin imzalanışının ardından ül¬keyi felâkete sürüklemekle suçlanan İt¬tihat ve Terakkî Partisi 1 Kasım 1918'de yaptığı olağan üstü kongrede kendini fes¬hetti. Partinin üç lideri, savaşın muktedir adamları Enver, Cemal ve Talat paşalar gizlice ülkeyi terketmek mecburiyetinde kaldı.
Osmanlı Devleti tarihinde sonun baş¬langıcı olarak kabul edilebilecek olan Mondros Mütarekesi ülkede çok farklı şekillerde algılanmıştı. Gerek diğer İtti¬fak devletleriyle yapılan mütareke anlaş¬malarında Osmanlı Devleti'ne dayatılan¬lardan daha ağır hükümler dikte ettiril¬mesi, gerekse Wilson prensiplerinin ba¬ğımsız ve egemen bir Türkiye'nin varlığını onaylaması dolayısıyla saray ve Ahmed İzzet Paşa hükümeti, Mondros Mütare-kesi'nin imzalanışını ülkenin geleceği ba¬kımından olumlu bir adım olarak görü¬yordu. Osmanlı Meclisi ise mütareke şartlarını çok ağır bulmuştu. Esasen mebus¬ların Mondros'taki heyete mütarekeyi im¬zalama yetkisi vermesi, sadrazamın gizli oturumda Amiral Calthrope'un Önerdiği metni kabul edip imzalamaktan başka bir yol olmadığına dair İnandırıcı bir ko¬nuşma yapması ile mümkün olmuştu. Si¬yasî güç, birçok siyasî parti ve dernekten meydana gelen İttihat ve Terakkî muhali¬fi cephenin eline geçmişti. Muhalifler ise bu aşamada daha ziyade mütareke şart-larının iyi veya kötü olmasından çok savaş boyunca kendilerine hareket alanı bırak¬mayan iktidarın çöküşüyle ilgileniyordu.
Mondros Mütarekesi bazı sivillerde ve askerlerde ülkenin geleceği bakımından büyük bir tedirginlik meydana getirmişti. Özellikle 7 ve 24. maddeler, İtilâf dev¬letlerinin emperyalist emellerini tatmin etmede kullanacakları tehlikeli birer araç olarak görülmüştü. Nitekim mütareke¬nin imzalanmasından yalnızca birkaç gün sonra İngiliz kuvvetlerinin 7. maddeye da¬yanarak Musul'u işgal etmesi kuşkuların hiç de yersiz olmadığını göstermiştir. Ka¬sım 1918'den itibaren İtilâf devletleri. 7 ve 24. maddeleri istismar ve ihlâl ederek ülkenin her yanında işgal hareketlerine giriştiler. Bütün bu gelişmeler, kendini öz vatanında esarete düşme tehdidi al¬tında gören Türk milletinin Mustafa Ke-mal Paşa'nın önderliğinde örgütlenerek bir istiklâl savaşı vermesine ve bunun so¬nunda bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasına yol açmıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 7856

ulkucudunya@ulkucudunya.com