« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

17 Şub

2014

Dershaneler paralel yapı için bahane miydi?

Erhan Başyurt 01 Ocak 1970

Türkiye, tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet soruşturması ile karşı karşıya.

İktidar milyar dolarlarla ifade edilen ihaleye fesat karıştırma, çıkar sağlama, nüfuz yolsuzluğu, milyon dolarlarla ifade edilen rüşvet suçlamaları ile karşı karşıya.

İddiaları hukuk karşısında aklamak yerine üstünü örtebilmek için inanılmaz bir “psikolojik harekât“ yürütülüyor.

Türkiye’nin demokrasi ve özgürlükler yolunda aldığı çok önemli mesafeler de maalesef bu amaçla feda ediliyor.

“Paralel devlet”, “paralel yapı” gibi gerekçelerle soruşturmaları açan savcılar ve kolluk görevlileri sürgün ediliyor.

Yeni soruşturmalar çıkmasın diye de Emniyet hallaç pamuğu gibi savruluyor.

İnternet özgürlükleri kısıtlanıyor, mahkeme kararı olmadan keyfi kararlarla internet sitelerini kapatma imkânı sağlanıyor.

Kanunları çiğneyen bürokratlara “soruşturulmama zırhı” genişletiliyor.

HSYK yasasında değişiklik ile yargı “iktidar” kontrolüne alınmaya, siyasallaştırılmaya çalışılıyor.

Medya üzerinden sistematik şekilde yalan ve iftira haberlerle kara propaganda üretiliyor.

Görünen o ki, iktidar savcılık incelemelerinden haberdar olduğu için hiçbir makul gerekçesi olmadan dershaneleri kapatmayı kasım ayı içerisinde gündeme getirdi.

Soruşturmanın açılmasını müteakip de soruşturmalar ile hiçbir ilgisi olmayan insanları hedef haline getirerek, “iktidara darbe teşebbüsü” algı yönetimine imkân sağlayacak bir zemin inşa etti.

Hukuki hiçbir dayanağı bulunmayan “paralel yapı“ bühtanıyla, Camia ile uzaktan yakından ilgisi olmayan ama soruşturma ile ilgili herkesi tasfiye etmeye başladılar.

Gerçeklere yer vermemesi için medyaya süreç içerisinde uygulanan baskılar, Fatih Altaylı’nın açıklamaları ve teyit edilen yasal dinleme kayıtları ile artık herkes tarafından malum hale geldi.

Süreç içerisinde dürüst gazeteciler ya görevden aldırıldı ya da sahte “tutuklama listeleri” yayınlayarak susturulmaya çalışıldı.

Bir “korku imparatorluğu”, bir “muhaberat devleti” imajı veren ancak otoriter üçüncü dünya ülkelerinde görülebilecek uygulamalara böylece arka arkaya imza atıldı.

Tek hedef, yolsuzlukların ortaya çıkarılmasını, kamuoyunun gerçeklerden haberdar olmasını önlemek ve iktidar gücünü sürdürerek soruşturmaları zamanla kapatmak...

‘Devletin kasasından alınmadı ki...’

Şoke eden yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla ilgili dudak uçuklatan, insan aklıyla alay eden savunmalar dile getiriliyor.

“Devletin kasasından alınan ve çalınan herhangi bir şey yok...”

Oysa yasal dinleme kayıtları çok net olarak gösteriyor ki, iş adamlarına verilen milyarlarca dolarlık kamu ihaleleri karşılığında tüm bu ödemeler yapılıyor.

İş adamlarına ihaleleri veren bakanlık üzerinden adeta “haraç” kesiliyor.

Sabah-atv medya grubunu satın almak için “havuz” oluşturuluyor.

Yasal dinlemelere yansıdığı kadarıyla bu yardımlar karşılığında da yeni “ballı ihaleler” sözü veriliyor.

“Fesat karıştırılan” bu ihalelerden bir tanesi, soruşturma dosyasında suçlama olarak teknik takip detayları ile yer alıyor.

Yine bir kamu kurumu olan Halk Bankası’ndan yapılan “yasa dışı” para sevkiyatı nedeniyle, bakanlara milyon dolarlık “rüşvet” veriliyor.

Kamu imkânları kullanılarak “Türk vatandaşlığı” hakkı satılıyor.

“İmar planları ve sit alanları değiştirilmek“ suretiyle haksız kazanç sağlanıyor, karşılığında da “paralar” gönderiliyor ya da “hediye villalar“ konuşuluyor...

Daha vahim iddialar da var soruşturma dosyalarında...

Devletin bürokratları işlerini yaptıkları için ilgililere şikâyet ediliyor ve ‘sürgün’e gönderiliyor.

Dönemin İçişleri Bakanı, İranlı Rıza Sarraf hakkında suç duyurusunda bulunan Emniyet Müdür Yardımcısı’nı, aldığı milyon dolarlık “rüşvet” karşılığında sürüyor.

Urla’da çivi çakmanın bile yasak olduğu 1’inci derece sit alanına yapılan villaları yıkmak teşebbüsünde bulunan İzmir Valisi bizzat Başbakan’a şikâyet ediliyor.

Ardından da Diyarbakır’a tayini çıkarılıyor.

1’inci derece sit alanı olan bölge özel izinle 3’üncü derece sit alanı ilan ediliyor, villaların inşasına izin veriliyor.

O villaların inşaat çalışmaları halen sürüyor ve kamu imkânlarıyla 7 kilometre yol inşa edilmesi de söz konusu...

Güzel ülkeme yazık ediliyor

“İktidar medyası“ inşa etmek için kamu ihaleleri üzerinden yürütülen çalışmalar da soruşturma dosyasında yer alıyor.

Soruşturmaya giren iddiaya göre Sabah-atv grubu, kamu ihalelerini alan işadamlarından toplanan 630 milyon dolar, “paravan” bir şirkete aktarılarak satın alındı.

Ne büyük bir tesadüf ki, Sabah-atv medya grubu, soruşturmanın başladığı 17 Aralık’tan bu yana aralıksız yalan ve asparagas haberlerle masum insanlara iftira atıyor.

Yargı mensuplarını itibarsızlaştırmak ve yargı kararlarını yıpratmak için kara propaganda yürütüyor.

Mahkeme kararları ile gönderilen tekzip metinlerini bile aylardır yayınlamakta direniyor.

Gönül istiyor ki, tüm bu iddialar “gerçek dışı” çıksın...

Ancak soruşturma dosyasındaki yasal deliller aklı başındaki her insana maalesef aksini söylüyor.

“Yargıya darbe” girişimleri, “kolluk güçlerini” kilitleme teşebbüsleri ve soruşturmaların engellenmesi çabaları, iktidar medyası kurma ve medyaya baskı girişimleri ister istemez yolsuzluk ve rüşvete ilişkin şüphelerin daha da artmasına neden oluyor.

Şayet iktidar tüm bu iddiaların gerçek dışı olduğu görüşünde samimi ise kendisine sonsuz bir güven içerisinde yargı süreçlerinin önünü açıp, hatta hızlandırılmasını sağlamalı ve bir an önce hukuk önünde aklanmalı.

Avrupa Birliği üyelik sürecindeki Türkiye, hukukun üstünlüğü temelinde ileri demokrasileri yakalama arzusundaki Türkiye, bu yaşananları hak etmiyor...

Güzel ülkeme yazık ediliyor.

Ziyaret -> Toplam : 122,90 M - Bugn : 179761

ulkucudunya@ulkucudunya.com