PKK'nın Silah Bırakması Mümkün mü?
Sedat Laçiner 01 Ocak 1970
PKK’nın tüm ileri gelenleri toplansa ve silahları 1 gün içinde götürüp Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etme kararı alsalar ve bunu da Abdullah Öcalan’a söyleseler, herhalde Öcalan’ın cevabı şöyle olurdu:
“Siz delirdiniz mi? Bu coğrafyada, bu ortamda, hiç silah bırakılır mı?”
Yani PKK silahsızlanmak istese buna ilk başta herhalde Abdullah Öcalan karşı çıkardı. Buna adım gibi eminim.
Diyeceksiniz ki, madem Öcalan PKK’nın silahsızlanmasını istemiyor da o zaman neden silahsızlanma çağrısı yapıyor?
Aslında öyle bir çağrı yapmıyor. Kamuoyundaki tartışmalar çok kabaca yapılıyor ve satır araları doğru okunmuyor. Öcalan’ın söylediği, “en azından belli bir süre için silah kullanmayın. Silahsız alabiliyorsanız silahı susturun.”
Öcalan’ın çağrısında karşılıklılık beklentisi var. Öcalan belli şartların karşılanması halinde eylemsizlikten bahsediyor. Ayrıca İmralı, PKK’ya istediklerini silahsız da alabileceğini, artık demokratik siyaset araçlarını daha çok kullanması gerektiğini hatırlatıyor.
Peki, silahlar, onlar ne olacak? Irak ve Suriye’de IŞİD ile savaş devam ederken, Ortadoğu yıkılıp, yeniden kurulurken ve Kürtlere Batı ve Ortadoğu güçleri ayrı bir siyasi yapı vaad ederken Örgüt’ün silahsızlanmasını beklemek hayal olur. Tam tersine, Irak ve Suriye gelişmeleri nedeniyle PKK daha da silahlanacaktır, Batılı güçlerce silahlandırılacaktır. Bundan ötesini beklemek hayalcilik olur…
Zaten Türkiye içinde devam ettirilen Çözüm Süreci’ni sıkıntıya sokan da bu. Artık Çözüm Süreci’ni sadece Türkiye şartları ile okuyabilmek ve sürdürebilmek kolay değil. PKK, dış gelişmeler nedeniyle ciddi bir özgüven kazandı ve kendisini pek çok şeye mahkum görmüyor. Bu da Hükümet ile Örgüt arasındaki makası daha da açıyor. Sabırsızlanan ve taleplerini ısrarla dayatan PKK’ya karşı Hükümet’in aynı hızda cevap verebilmesi mümkün değil. Özellikle seçim öncesinde bunu beklemek hayalcilik olur.
Hükümet açısından bir diğer sorun ise 2 yıl öncesine göre muhalefetin daha da sertleşmesi ve sokak üzerinden hükümeti devirme korkusunun daha da artması. Hükümet, Çözüm Süreci nedeniyle ekstra yükler almaya hazır değil…
DOLMABAHÇE AÇIKLAMASI
Dolmabahçe açıklamasının ilk hedefinin Nevruz’a karşı önlem almak olduğunu düşünüyorum. Hükümet Nevruz ve seçim öncesi olası ayaklanma girişimlerini böylece önlemiş oldu. Yani seçime kadar zaman kazanıldı. Bu anlamda Öcalan’ın böyle bir açıklama yapmasını Hükümet kanadının talep ettiğini söylemek mümkün. Öcalan isteği yerine getirdi, ancak içerik konusunda bazı anlaşmazlıkların olduğu, gecikmenin yaşandığı görülebiliyor.
Peki, ortak açıklama serhildan (ayaklanma) ihtimalini sıfıra indirdi mi, derseniz o konuda yüzde yüz garanti verebilmek zor olsa gerek…
PKK’NIN TALEPLERİ KARŞILANABİLİR Mİ?
Örgütün talepleri siyasi… Yani Kürtçe’nin sınırsız kullanımından ayrı bir meclis oluşturulmasına kadar uzanıyor. Kimi PKK yöneticisi İsviçre modelini istiyor, kimisi ise bağımsızlığın ötesinde siyasi haklar talep ediyor… Ancak Hükümet’in bu isteklere seçimlerden önce kamuoyu önünde olumlu yanıt verebilmesi kolay değil… İşte Öcalan, sabırsız PKK ile hareket alanı daralmış Hükümet arasında sürece ayar veren bir aktör görevini görüyor…
Bu anlamda Öcalan ile Kandil arasında büyük bir nihai hedef farkı olduğunu söylemek zor. Mesele sürecin devrilmemesini sağlamak. İşte Öcalan bunu yapmaya çalışıyor; bazen gaza basıyor, bazen frene, ancak Kandil ile hedef birliğini asla koparmıyor…
PKK’YA SİLAH BIRAKTIRILABİLİR Mİ?
Suriye ve Irak’ta durum böyle devam ederken bu zor bir iş olur. Bir terör örgütü veya ayrılıkçı bir örgüt kendiliğinden silahlarını bırakmaz. Bunun mantığı yoktur. Ona silah bıraktırmak istiyorsanız onu buna mahkum etmeniz gerekir. O da güç ile olur. Türkiye, gelinen noktada o gücü kendisinde göremiyor. Bu durumda geriye ikinci bir seçenek kalıyor, o da PKK’yı başka aktörlerle dengelemek ve onu zor durumda bırakıp Türkiye’ye mahkum etmek. Ortadoğu’daki gelişmeler buna da müsaade etmiyor. Tam tersine Kandil’i ziyaret eden Batılılar, İranlılar ve bölgeden bazı temsilciler Örgüt’e tam tersi tavsiyelerde ve vaadlerde bulunuyorlar.
Bu tabloya Türkiye’nin Çözüm Süreci’ni bitirmesinin zor olduğu gerçeğini de eklediğimizde zaman kazanmak tek seçenek gibi kalıyor. Özetle, Türkiye daha iyi bir zaman ve daha iyi koşullar için zaman kazanmaya çalışıyor. Eğer seçimlerden sonra daha uygun bir ortam olur ise daha radikal önlemlerin (örneğin yeni bir anayasa gibi) alınması umuluyor.
Özetle, silahsızlanmanın hayali bile güzel. Toplumda ve medyada beliren sevinç bunun göstergesi. Ancak ortada sadece bir çağrının olduğunu, reel tablonun henüz silahsızlanmadan çok uzak olduğunu söylemek de bizlerin görevi…
DEMİRTAŞ MESELESİ
Son olarak, Selahattin Demirtaş ile Hükümet arasındaki atışma da ilginç bir noktaya geldi. Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ı sert sözlerle eleştirerek, “Çözüm sürecine ne kadar engel çıkarıldıysa bunlardan sorumlu olanların en başta geleni Selahattin Demirtaş’tır. Demirtaş, çözüm süreci konusunda iyi niyetli çaba gösteren ve bu sürecin başarıya ulaşmasını arzu eden birisi değildir. Buna yürekten inanıyorum. Dilerim ki bu noktadan sonra bu süreci baltalayacak hareketin içerisinde olmasın” dedi.
Hükümet Sözcüsüne göre süreci tıkayan kişi HDP’nin Eş Genel Başkanı. Hatta Arınç, Demirtaş için “Bana ulaşan bilgilerin gerçekliğini çok iyi bildiğim için söylüyorum. O şimdi önümüzdeki seçimler için iyi bir proje olarak görülüyor. Çözüm sürecine ne kadar engel çıkarıldıysa bunlardan sorumlu olanların en başta geleni Selahattin Demirtaş’tır”diyor.
Doğrusunu isterseniz bu sözler yenilir yutulur cinsten değil. Ancak Demirtaş’a yüklenen sadece Arınç da değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suudi Arabistan ziyareti öncesinde ve sonrasında Demirtaş’a çok ağır sözlerle yüklenmişti.
Buna karşın, Hükümet Sözcüsü Arınç, HDP’nin Hükümet’in ortağı olduğunu kabul ediyor ve “HDP legal bir partidir. Çözüm sürecinde bizim partnerimizdir. Partnerimizle iyi ilişkiler kurmayı arzu ederiz. HDP milletvekillerinin pek çoğu ile de iyi arkadaşlık ilişkilerimizin olduğunu herkes bilmelidir” diyor.
Bir siyasi partiyi “yasal ortağı” sayıp, onun genel başkanını iyi niyetli bulmamak ve böylesine ağır eleştirmek son derece ilginç bir durumdur. Hükümet'in Demirtaş'tan duyduğu rahatsızlık ortada. Bu şartlar altında ya Demirtaş'ın başka bir isimle değiştirilmesi gerekir ya da Süreç onun varlığından zarar görebilir.
Eğer yaşanan atışmalar Demirtaş'ı kabaca siyasetin dışına çıkarma çabası değilse, yani bu durumdan Abdullah Öcalan da rahatsızsa Çözüm Süreci'nin geleceği için bir kişi feda edilebilir... Bu sorumuzun cevabını seçimlere kadar alacağımızı söyleyebiliriz...