KEMALETTİN TUĞCU VE ÇOCUK EDEBİYATI
Nemika TUĞCU 01 Ocak 1970
Çocuklar için ayrı bir edebiyat var mıdır?
Konuları açısından çocuklara hitap eden, duygularını geliştiren, hayat bilgileri veren, bunları da eğlendirerek, oyunlarla anlatan kitapları “Çocuk Edebiyatı” başlığı altında ayrı bir kategoride değerlendirebilir miyiz? Çocuklar için yazılan kitapları edebiyat açısından mı, yararları açısından mı öncelikle ele almak gerekir?
Hala tartışılan bu “Çocuk Edebiyatı” ayrımını bir kenara bırakıp çocuklar için yayınlanmış üç yüz elli dolayındaki kitabıyla rekor denilecek bir sayıya ulaşmış bir yazardan, Kemalettin Tuğcu’dan söz etmek istiyorum.
Yazar olmak iddiasıyla başlamamış Tuğcu yazmaya. Yalnızlık ve yoksunluk duygusuyla baş etmenin bir yolu olmuş onun için yazmak. Yazarlık serüvenini şöyle anlatıyordu:
“Benim yazı hayatına başlamamın nedeni yalnızlık, sakatlık, çocukluk ve gençliğimi yaşayamamışım. Herkes okur, sınıflarını geçer, meslekler tutarken, ben Çengelköy’ün tepesinde, Padişah Vahdettin’in sarayına bitişik olan bahçenin içindeki köşkte annemle yalnız kalırdım.
Mahrumiyet beni ağlatırdı. Benim kadar ağlayan genç pek azdır sanırım. Ağladığımı sezen annem hemen bir defter aldırırdı. Yüz-iki yüz sayfalık defterlere kurşun kalemle roman yazardım.
Mütareke yıllarından başlayan bu “ yazı yazma hastalığı” beni melankolik bir insan yaptı. Kurşun kalemim ve defterim yastığımın altında dururdu. Elimi uzattığımda hemen dokunabileceğim bir yerde. O kadar yakın olmasını isterdim. Sabah uyanır uyanmaz yatağımın içinde yazmaya başlıyordum.
Sigara iç ve yaz...
Parmaklarım yoruluncaya kadar yazıyordum. Saatlerce. Kalemi bıraktığımda çok yorgun hissediyordum kendimi. Ama mutlu oluyordum.”
Marazi bir tutkuydu bu. Yalnızlığını ve yoksunluğunu gidermek için , oyalanmak, kendini unutmak için yazdı önceleri Kemalettin Tuğcu ama yazdıklarıyla okura ulaşmayı başardı.
Her hikayesinde başka bir yaşam kuruyor, öykünün kahramanı haksızlıklara karşı duruyor; ayaklarının üzerinde durmayı başarmış bir sokak çocuğu bir başka sokak çocuğunu kurtarıyor, açlık, susuzluk, kimsesizlik, yoksulluk roman kahramanını yıldırmıyor, kötülüğe iyilikle karşılık veriyor, itilip kakılan, haksızlığa uğrayan çocuklar mutlaka iyi insanlarla karşılaşıyor, eğitimlerini tamamlıyor ve birer meslek sahipleri oluyorlardı. Meslek sahibi olan çocuk, köyüne dönüp orada yaşayanlara da yardımcı oluyordu. Çoğunlukla öğretmen olarak köyüne dönen çocuklar köyündeki çocukları da eğiterek ülke kalkınmasına katkı da bulunuyorlardı. Kurtuluşa giden yol acılardan geçiyordu ama sabırla koruk helva, dut yaprağı atlas oluyordu. Çalışan, dürüst olan, iyi ahlaklı çocuklar sonunda kazanıyordu. Cumhuriyet dönemi edebiyatçılarıyla aynı yolu izleyen Tuğcu “örnek alınacak çocukları” yazmıştır romanlarında.
Yazdıklarının edebiyat iddiasını taşımadığını her fırsatta tekrarlayan Kemalettin Tuğcu 1940’lardan neredeyse 1970’lerin sonlarına kadar çok okundu. Onu çok okunu rkılanda ölünceye dek içindeki çocuğu yaşatmış olmasıdır. Kemalettin tuğcu, çocuklara merhameti, sevgiyi, dostluğu, yardımlaşmayı, dürüst ve adil olmayı öğütlemiş; saf, temiz duygularını yönlendirmiştir elli sayfayı aşmayan romanlarında.
Çocuklar için ayrı bir edebiyat olmadığını savunan Tuğcu, kahramanlarına küçük yaşlarda büyük sorumluluklar yükler. Babanın ölümüyle evin en büyük erkek çocuğu çalışmaya başlar ama okulunu da gider. Örnek alınması gereken cesur, başarılı, gözü pek , yardımsever, terbiyeli aynı zamanda kanaatkar çocuklardır roman kahramanları.
“Fakir çocukların meseleleri daha fazladır” diyordu Kemalettin tuğcu. “Onların ihtiyaçları daha fazla olur. Hayat ile mücadele esnasında daha çok hırpalanırlar.”
Edebiyatın eğitici işlevine inanıyorsak, yoksul ve yoksun çocukların ümit ışığı olmuştur Kemalettin Tuğcu. Bir dönemin, birkaç kuşağın çocukları okuma yazmayı onun kitaplarıyla söktü, okuma alışkanlığı edindi. Dürüst, çalışkan, iyi kalpli olmanın erdemine inandı. Çocuklar Türkiye’nin bir çok ilini, o illerin özelliklerini, İstanbul’un semtlerini, yalıları, köşkleri, denizi, vapurları Tuğcu’nun kitaplarında öğrendiler. Hayvan sevgisini, onlarla dost olmayı, yaşlı bir insana olduğu gibi yaralı bir hayvana da yardım etmeyi, eziyet edilen hayvanları kurtarmayı, bir dilim ekmeği aç biriyle paylaşmayı...
Mutluluğun parayla ilgili olmadığını, teneke kutuda açan sardunyanın, kaynamakta olan kuru fasulyenin mis gibi kokusunun yaşam sevinci taşıdığını hissettirdi kitaplarında. Halk edebiyatından örneklere (deyişler ve efsaneler) yer verdi.
“Duygularımızın karbon kağıdıydı o” diyen yazarlar yerişti Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarıyla Orhan Pamuk’u , Selim İleri’yi, Ali Sirmen’i ve daha nicelerini edebiyata, gazeteciliğe yönlendirdi. Yazar Fatma Karabıyık Barbarosoğlu:
“Yarınlara güven duymayı en çok onun satırlarından öğrendik. Kötüler nasıl olsa cezasını çektiğine göre bize sadece iyi olmak düşerdi.
Onun yazdıkları bize ulaşırdı. Ama kim bilir benim gibi kaç vefasız okuyucu Biz İstanbul’u sizden öğrendik, başkalarının derdine dertlenerek deva olmayı sizden öğrendik diyememenin acısını duydu. Biz ona hiç ulaşamadık, ne mektup ne bir kart ile. Ansiklopedilere girmeyen adınız bizim yüreğimizdedir diyebilmiş olsaydık, vefa borcu böylesine ödenemez bir hanede ebedi kalmamış olacaktı.”
Diye yazacaktı Tuğcu’nun ölümünden sonra.
Kendi çabalarıyla öğrendiği Fransızca’dan Çırak Uçman, Dünya Hava Yarışı, İzci Korkut, Araba İle Dünya Gezisi, İzciler Kralı adlı kitabı çeviren Tuğcu, yabancı edebiyatlarla da tanıştırmış oldu okurlarını.
Tespihçilik, marangozluk, duvarcılık, saz ve keman yapımı, tahta oymacılığı, gramafon tamirciliği gibi çalıştığı kısa süreli işler romanlarına yansıdı. Bugün birçoğu ortadan kalkmış el sanatları Tuğcu’nun kitaplarında o dönemin belgesi olarak kaldı.
Yavrutürk, Binbir Roman, Resimli Roman, Çocuk Haftası gibi dergilerde tefrika edilen romanlarıyla da çocuklara okuma ve süreli yayınları izleme alışkanlığı edindirdi.
Çocuklar okudukları kitaplardaki kahramanlarla kendilerini özdeşleştirirler, onları örnek alırlar. “Superman” olmaya çalışan çocukların oturdukları evin balkonundan kendilerini attıklarına ilişkin gazete haberlerini hepimiz hatırlarız. Kemalettin Tuğcu’nun hiçbir kitabında suç cezasız kalmaz, iyiler “mükafatını” alır sonunda. Dürüst ve çalışkan olmak, yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, yardımsever olmak önerilir.
Sadece çocuklara değil, her yaştan okula ulaşmayı başarmış bir yazardı Kemalettin Tuğcu. Popüler bir yazar olması, çok okunması, “edebiyat iddiam” yoktur demesi edebiyat dışı tutulmasını gerektiriyor mu? “Sosyal içerikli” diye adlandırılan romanlardan çok uzak düşmüyor Kemalettin Tuğcu’nun acıklı romanları.
“Roman, hayatı getirdiği zaman sosyal olur” der Ahmet Hamdi Tanpınar. Toplum-edebiyat ilişkileri yeniden değerlendirildiğinde, özellikle yazma biçimi ve nedeni incelendiğinde Kemalettin Tuğcu’nun edebiyatımıza katkıları “tescil” edilecektir.