« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Mar

2015

Öcalan'ın Çağrısı ve Hükümet - Ak Saray Anlaşmazlığı

Sedat Laçiner 01 Ocak 1970

Hafta sonu gazetelerde 2 başlık dikkati çekti: İlki “Silahlara Şartlı Veda” idi… Buna göreAbdullah Öcalan, PKK’nın silahlı mücadeleye son verme şartı olarak Dolmabahçe Sarayı’nda ilan edilen 10 maddeyi gösteriyordu. Eğer 10 maddede belirtilen hususlarda Hükümet ve PKK mutabık kalırsa silahlı mücadeleye son verme konusu PKK Kongresi’nde görüşülebilecekti…
Öcalan’ın şartına aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan yanıt geldi…Erdoğan, “10 Madde Kabul Edilemez” dedi...
Erdoğan, bununla da kalmadı ve “Ben oradaki toplantıyı da doğru bulmuyorum”deyiverdi…
Erdoğan’a göre Hükümet üyelerinin PKK’nın hapisteki liderini ziyaretten gelmiş HDP’lilerle yan yana görüntü vermesi yanlıştı… Erdoğan, böyle bir görüntünün Ada’nın, yani Öcalan’ın meşruiyetini arttıracağını söylüyor…
Oysa Hükümet, Öcalan’a bu çağrıyı yaptırabilmek için çok uğraşmıştı… Hedef ise Nevruz’da çatışma çıkmamasıydı. Öcalan’ın Dolmabahçe’de ve en son Nevruz’da okunan açıklamalarını Hükümet büyük bir başarı olarak görüyordu. Erdoğan ise hem yapılanı yanlış gördüğünü söylüyor, hem de Öcalan’ın 10 madde şartını tanımadığını söylüyor…
Doğrusunu isterseniz bu çıkışı Cumhurbaşkanı Erdoğan yerine başka biri yapsaydı herhalde çoktan “Çözüm karşıtı” olmakla suçlanmış, belki de siyaseten linç edilmişti… Çünkü bu sözler Hükümet’i ve Süreci sabote etmek gibi…

HÜKÜMET-AK SARAY-ADA-KANDİL-HDP
Eskiden PKK (Kandil) ile Öcalan (Ada) arasındaki görüş ayrılıklarına odaklanırdık,Erdoğan’ın açıklamalarından sonra şimdi bir de Hükümet ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı arasındaki farklar çıktı… Çünkü Erdoğan sadece Dolmabahçe’ye ve 10 maddeye karşı çıkmakla kalmadı, Hükümet’in Çözüm Süreci’ni hızlandırmak için kurduğu İzleme Komitesi’ne de karşı çıktı. Erdoğan, “ben bu olaya olumlu bakmıyorum. Bunlar doğru şeyler değildir, birilerini tatmin için bu işler yapılmaz” diyor…
Hatta, Erdoğan, bir adım daha ileri gidiyor ve “Ben gazetelerde okuyorum. Böyle bir şeyden doğrusu benim bir haberim yok” diyor…
Düşünebiliyor musunuz, Çözüm Süreci’ni başlatan kişi, Sürecin en kilit noktasında silahlı mücadeleyi durduracağı söylenen 10 maddeye de, Dolmabahçe Deklarasyonu’na da, Hükümet ile HDP’yi yanyana getiren fotoğrafa da, Hükümet tarafından kurulan izleme Komitesi’ne de karşı çıkıyor… En önemlisi ülkenin Cumhurbaşkanı, olan bitenden haberinin olmadığını, gelişmeleri gazetelerden takip ettiğini söylüyor…

ŞOKE EDİCİ
Tüm bu yaşananları tek kelime ile ‘şoke edici’ olarak değerlendirmek mümkündür… Yaşananlar Çözüm Süreci için olduğu kadar Hükümet-Cumhurbaşkanlığı ilişkileri açısından da sarsıcıdır…
Nitekim Erdoğan’ın “doğru bulmuyorum” açıklamasından hemen sonra Hükümet’ten alışık olmadığımız bir cevap geldi: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İzleme Heyetine ilişkin açıklamaları ile Hükümet’i değil, kendisini yıpratabileceğini iddia etti…
Arınç, şaşkın bakışlar altında, “Kendisini çok seviyoruz ama ekranlarda yaptığı açıklamalar kendisi için yıpratıcı olabilir. Tepki göstermek yerine hükümetin sorumluluğunu bilerek açıklamalar yapmasını saygıyla rica ediyorum” dedi…
Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Arınç, ayrıca Cumhurbaşkanının İzleme Komitesi’nden habersiz olmasının mümkün olmadığını da iddia etti:
“Bugün geldiğimiz noktadan yarın geleceğimiz noktadan Cumhurbaşkanı'nın habersiz olması mümkün değildir. MİT Müsteşarı ile görüşmelerden, Bakan arkadaşlarıyla görüşmelerinden kendisine bilgi verilmiştir. Yani bunu sıcak karşıladım gibi konuşmaları kendi düşünceleridir. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuşmaları eleştirilere yol açabilir. Kendi düşüncelerinin ekran önünde bir eleştiri olarak getirilmesini onun yıpranabileceği düşüncesiyle bunu uygun görmediğimi belirtmek isterim.”
Bu sözler, konuyu Çözüm Süreci tartışmalarından çıkardı ve Hükümet-Cumhurbaşkanlığı gerilimine taşıdı… Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sözlere yine aynı gün Denizli ziyaretinde cevap verdi ve “konu mankeni olmam” dedi. Erdoğan, Dolmabahçe’ye de onay vermediğini Arınç’ın çıkışından hemen sonra yaptı…
Herkes Arınç’ın, sözlerinden geri adım atmasını beklerken Arınç bir gün sonra “Unutmayın bu ülkede bir hükümet var. Cumhurbaşkanı'nın eleştirileri yanlış anlamaya yol açmamalı” dedi…

NE ANLAMALIYIZ?
Yukarıdaki tabloyu değerlendirmek için henüz erken olduğunu düşünenlerdenim…Önümüzdeki günler daha sert ve sarsıcı gelişmelere gebe… Anlaşılan Hükümet ile Saray arasındaki ilişkiler önümüzdeki günlerde geçmişten çok farklı bir hal alacak. Dümende gerçekte kimin olduğu sorusuna iki taraf da farklı cevaplar veriyor… Özellikle AK Parti milletvekili adaylarının tespiti ve Çözüm Süreci ilişkileri zorluyor. Arınç’ın çıkışının kişisel bir çıkış olmadığı ve Hükümet’i bağladığı da aşikâr… Ancak Hükümet’in ve Parti’nin ne kadarını bağladığı da tartışmalı…
Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasındaki görüş ayrılıklarının Çözüm Süreci’ni olumsuz etkileyeceği de belli. Çözüm Süreci’ni başlatan kişiydi Erdoğan. Onun karizması ve ağırlığı olmadan, hatta onun eleştirdiği bir Sürecin ne kadar başarılı olacağı tartışmalı…
Erdoğan, seçim öncesinde Hükümet’i eleştirmekle kalmıyor, PKK ve Kürt meselesi ile ilgili sürpriz çıkışlar da yapıyor… Erdoğan’ın Balıkesir mitinginde söylediği “Kürt sorunu yoktur. Neyiniz eksik” söylemi herhalde en çok AK Parti’yi şaşırtmıştır… Bu sözleri “direksiyonu 180 derece kırmak” şeklinde anlamak gerekir… Bu durumda insanlar soruyor, “eğer Kürt sorunu yok idiyse Hükümet PKK ve Öcalan ile neyin pazarlığını yapıyor?”
Gerçekten de, eğer Hükümet de “Kürt sorunu yoktur” düşüncesindeyse PKK ve Öcalan’ın bundan sonra görüşeceği bir şey kalmaz. Çünkü PKK’nın bir tek iddiası var, o da sorunun Kürt sorunu olduğu…
Meseleye böyle baktığımızda karşımızda Öcalan’ın 10 maddelik talebini tamamen reddeden ve Kürt sorununu tanımayan bir cumhurbaşkanı var… Bu şartlar altında Çözüm Süreci’nin daha ne kadar ilerleyebileceği tartışmalıdır…
Hükümet, seçim öncesinde PKK’yı sakinleştirmeye çalıştı… Çünkü seçimler öncesinde 6-7 Ekim gibi bir ayaklanma denemesini bir daha yaşamak istemiyorlar. Eğer PKK sokakları hareketlendirirse bunun seçim sonuçları üzerinde ağır sonuçları olabileceğini düşünüyorlar. Dolmabahçe Deklarasyonu ile bu yolda önemli bir adım atmışlardı, ancak Erdoğan’ın çıkışı süreci tamamen belirsiz bir noktaya sürükledi. Bundan sonrasında PKK hangi açıklamayı yapsa kimse şaşırmayacaktır.

ÖCALAN’IN MEŞRULAŞMASI
Başından beri Çözüm Süreci’ne dönük bazı eleştirilerim oldu ve bu eleştirilerin başında “terörün ve terör örgütünün meşrulaştırılması” vardı…
Sürecin başından beri yapıcı eleştiriler yapmaya çalıştım, nüanslara dikkat edilmesi gerektiğini ısrarla söyledim.
Ne var ki Süreç, terörü bitirmek için olmaktan ziyade devlet ile bir terör örgütünün müzakeresi şeklinde cereyan etti. Hatta bir bakan çıktı Kandil’e de heyet gönderilmesi gerektiğini, artık PKK ile devlet arasında doğrudan görüşmelere geçilmesi gerektiğini kameralar önünde ilan etti…
Bu süreçte PKK da, Öcalan da ziyadesiyle meşrulaştı. 2,5 yıl boyunca örgüt Doğu’da kendi mahkemelerini kurdu, rahatça yol kontrolleri yapar hale geldi, güya vergi topladı vs. Bu sayede PKK, bir develt örgütlenmesine benzer fonksiyonları kurma ve işletme şansına sahip oldu… Nevruz’da Diyarbakır da ‘tek bayrak’ vardı, o da PKK’nın sözde bayrağıydı… Nevruz gerekçesiyle Türkiye’nin her şehir merkezinde meydanalar Abdullah Öcalan’ın, yani terör suçundan içeride yatan bir kişinin fotoğraflarıyla donatıldı… Bu manzara dahi sürecin elinde silahı ile PKK’yı meşrulaştırdığının ve günlük aktörlerden birine dönüştürdüğünün kanıtıdır…
Evet, hepimiz ‘çözüm’ istiyoruz, ancak bunu “ne pahasına olursa olsun” istemiyoruz… Çözüm belli şartlar içinde olmak zorunda. Süreç, PKK’yı elinde silahlarıyla kabul etti, örgüt elinde silahlarla masaya oturdu ve bundan sonra da silahlarıyla devam etmek isteyecektir…
Zaten Öcalan’ın çağrısı da silahsızlanma çağrısı değildi. Öcalan PKK’dan silahsızlanmayı değil, Türkiye’de mücadelesine silah kullanmadan devam etmesini istiyor. Bunun ise 2 nedeni var: 1) PKK Türkiye’de istediklerini silah kullanmadan alabiliyor, 2) Silaha asıl PKK-istan’ı kurmak için Suriye’de ihtiyaç var…
Daha önce de yazmıştım, PKK yöneticileri tutsalar ellerindeki silahları toprağa gömmeye kalksalar, “biz artık silahsızlanıyoruz” deseler, buna ilk önce Öcalan karşı çıkar. Öcalan’ın istediği silahsızlanma değil, silahın gücünü silahı ateşlemeden kullanmak…
Özetleyecek olursak zaten karışık olan Süreç daha da karıştı…

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 58691

ulkucudunya@ulkucudunya.com