Türk dış politikası: Denedik olmadı
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Cumhurbaşkanı Erdoğan belki de “Türk dış politikası tarihinin” en önemliitiraflarından birisini yaptı. Erdoğan, İran’ın bölgeyi domine etmesinden rahatsız olduğunu ve bu ülkenin derhal Suriye, Irak ve Yemen’den çekilmesini istedi.
Daha dün Türkiye, “Ortadoğu’nun yıldızıydı.” O zamanların meşhur ifadesi ile “proaktif dış politika” gereği bölgesel siyaseti yönlendiriyorduk. Şimdi gelinen nokta dramatik: İran’ın bölgeden çekilmesini rica ediyoruz.
Yemen, Suriye ve Irak denilen yerlerin her birinde şöyle böyle 3 veya 4 yüzyıl Osmanlı idaresi vardı. Bu topraklarda nasıl oldu da Ankara’yı ürkütecek boyutta İran etkisi oluştu?
Dahası henüz aylar önce Sayın Erdoğan, Tahran için “Burası ikinci evim” demişti.
İran’a saygı duyalım. İran ile iyi geçinelim. Ancak az çok siyasi tarih okuyan birisi Tahran’ın hiçbir zaman bir Türk devlet adamının ikinci evi olmayacağını bilir.
İflas!
İslamcılar, Kemalistler’i “Ortadoğu’yu bilmiyorsunuz” diye sürekli eleştirdi. Ancak güya Ortadoğu’yu bilenlerin Türk dış politikasını getirdiği yerebakalım.
Güya güldüğümüz Sisi’nin Mısır’ı, Suudi Arabistan ile bölge siyasetini değiştirecek paktlar kuruyor. Türkiye’nin “Haberimiz vardı, destekliyoruz” açıklamasının bölge siyasetinde haber değeri bile yoktur.
Türk dış politikasının iki vitesi vardır. Birincisi geleneksel Batılı vites. Bazen de Türkiye’yi yönetenler “artık biz büyük devlet olduk” der ve alternatifler hatta “kendi düzenimizi kuracağız” diye yola çıkarlar.
Bu çıkışların hepsinin sonu fiyaskodur. Sonra fiyaskoyu ani Batı’ya göz kırpmalar takip eder. Erdoğan’ın İran hakkında yaptığı sert eleştiri bu göz kırpmadır çünkü Türkiye’yi yönetenlerin denedikleri alternatifler iflas etti.
1 trilyon dolar ekonomisi olmayan, bir tane küresel markası olmayan, hukuk devletinin izlerini dahi taşımayan, sınırlarını koruyacak hava savunma sistemi olmayan bir ülkenin BM Güvenlik Konseyi’nin yapısını değiştireceğine ancak Türkiye’de inanılır!
Sonuç: Bütün İslamcı medya “Obama, Erdoğan’ı aradı” diye bayram yapıyor.
Madem filmin sonunda “statükocu Arap bloku ile Batı ittifakının” tam orta göbeğine burnumuzu sokup bir yer bulacaktık, bu kadar zaman neden Mısır üzerine, İran üzerine, ABD üzerine içi boş edebiyat yaptık?
Yolunacak ülke olmayalım da…
Ankara’dan açıklamalarla İran’ı, Rusya’yı, Batı’yı ikna edeceğimizidüşünmeyelim. Türkiye fiilen Dışişleri bakanlık koltuğu boş olan bir ülkedir.
Dışarıdan bakan biri için Türkiye, kimin hükümet ettiği belli olmayan bir ülke.
İran Dışişleri Bakanı C. Zarif Türkiye’yi “dış politik hataları ve ölçüsüz ihtirasları ile hatalar yapan” bir ülke olarak tanımladı. Cevabımız ne?
Burada iki nokta var. Birincisi, “İran kenara çekil” diyerek bir iş yapamayız. Rusya’yı, İran’ı “lafla terbiye” etmek mümkün değil.
İkincisi, Batı’yı aptal yerine koymamak lazım. Şunu unutmayalım: Dış politikada elde imkan var iken manevra yapılır. Çaresizlikle yapılan manevraların bedeli de olur!
Eğer Türk dış politikası “çaresizlikler üzerinden sörf yapan bir gemiye” dönerse yolunacak ülke olmak ihtimali var.
İçeride otoriterleşme girdabına dışarıda fiili izolasyon kıskacına kapılmış Türkiye’nin her ihtiyacını bin katı bedelle vermeye hazır bir uluslararası sistem var!
O zaman artık kimse Türkiye’yi uzun vadeli bir ortak veya yatırım alanı olarak görmez. Yatırımcı kısa vadede “ne kazandımsa kâr” derken yabancı diplomat da “kısa vadede ne koparırsam iyidir” diye düşünür.