« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Mar

2015

Hilafet-başkanlık

Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970

Cumhurbaşkanına örtülü ödenek yetkisi verilmesi, devletin cılkının çıkması demek.

Padişahların özel bütçesi olan “ceb-i hümayûn” bile bu kadar keyfî bir harcama kalemi değildi; üstelik “yetkisiz ve sorumsuz” bir cumhurbaşkanına bu yetkiyi vermenin hukuk ve akıl içinde hiçbir açıklaması yok. En zoru da “devlet bu şekilde nasıl yönetilir?” sorusuna bir cevap bulabilmek. Açıklamayı galiba başka yerlerde, özel siyasî jargonda aramamız lazım.

Bir siyasî gelenekte o kadar zaman içinde kapalı devre bir dilin ve özel terimlerin yerleşmesi doğal karşılanmalı. AK Parti iktidarı yıllar boyu “takiyye” ile suçlandı. Devletin eski sahipleri, başlarda görünen politikalarla asıl niyet arasında fark aradılar, 2012 yılına kadar dayanabilselerdi belki de bulacaklardı. Takiyye diktatörlük hevesi ve çabaları ile şeklen bile muhafaza edilemeyen demokrasinin temel kuralları arasında, işte bu çok özel iletişim dilinin terimlerine sıkışmış görünüyor. İslâm esaslarına dayalı bir devlet düzeni mi? Kimin umurunda! Otokrasiye meşruiyet kazandıracak her referans takiyyenin çetrefil ve gizemli dili içinde kendine mutlaka bir yer bulabilir.

Erdoğan, son zamanlarda sık sık “ben siyasî hareketin lideriyim” sözünü söylüyor; Parti’de ve Hükümet’te ona destek verenler “o siyasî hareketin lideri” diye bu sözü tekrarlayarak bağlılıklarını vurguluyor. Cumhurbaşkanı’nın Parti ve Hükümet’le yetki çatışması yaşadığı zaman yaptığı bu vurgu çok derin anlamlar içeriyor olmalı. Bu ibarenin takipçileri tarafından tekrarlanması da, gizemli takiyye dilinin dolaşımda olduğunu gösteriyor.

“Siyasî hareketin lideri” sözü, “aday listeleri Parti’de mi, yoksa Saray’da mı hazırlanacak?” sorusu gibi AK Parti’nin kurumsal kişiliğini ve Davutoğlu’nun başbakan ve parti başkanı sıfatıyla sahip olduğu anayasal yetkilerini sorgulayan bir cevap niteliği taşıyor. Deniyor ki, “Elbette son söz Erdoğan’ındır, çünkü o bu siyasî hareketin lideridir.” “Manevî liderlik”, “onursal başkanlık”, “saygın bir kişilik” değil de fiilen bugüne ve yapılacak işlere dair bir karar mercii ve otoriteden bahsediliyor. İşin içinde sadece siyasî parti ve onun kararları olsa belki de anlaşılır bir niteleme; Putin-Medvedev ilişkisi gibi herkesin bildiği bir mutabakat da değil, bu “lider” vurgusunun doğrudan “führer”, “duçe”, “millî şef” gibi bir anlam taşımaktan başka çaresi yok. Yoksa bu laf neden edilsin? Peki o zaman anayasa, yasalar, yasal olarak sorumluluğu üstlenmiş başbakan ve parti genel başkanı ve yetkili kurullar ne olacak? Karar merciinin, itaat edilecek otoritenin o “siyasî hareketin lideri” olabilmesi için geleneklerden, saygıdan, hatır-gönül ilişkisinden hatta bir zamanlar borçlu kalmaktan öte bir dayanağının, -tam kelime bu- meşruiyetinin, yani sağlam bir referansının olması gerekmiyor mu? Nedir parti genel başkanı ve başbakan dururken sahip olmadığı yetkileri kullanmasını sağlayacak sıfat ve nitelik?

Takiyyenin girift dünyasına kök salan bu gizemi çözecek anahtarlardan biri “halife” sıfatı, yani “İslâm Devleti’nin başkanı” kavramı olabilir. Devlet yönetimi için bugünkü yasal-meşruiyet çerçevesinin çok ötesinde İslâmcılara özgü meşruiyet dünyasının kapısından içeriye adım atıyoruz. Öyleyse hem olanlara hem de olacaklara çok farklı bir gözle bakabiliriz.

Bu gizemli dilin arkasında, İslâm tarihi ve siyasî geleneklerinin durması, pek çok kişi için şaşırtıcı olmamalı. Siyasal İslâm’ın tartışmalı kuramları içinden, “siyasî hareketin lideri” sözünden başka ne anlam çıkartabiliriz?

İslâm siyasî geleneğine göre yönetici ile yönetilenler arasındaki ilişki bir sözleşmeye dayanır. Bu sözleşmeye “biat” adı verilir. Yönetilenler, “ehli hal ü akd” yani temsilciler-önde gelenler aracılığıyla yöneticiye itaat edeceklerini ilan ederler ve böylece bütün siyasî hak ve yetkilerini kayıtsız-şartsız ona devrederler. Yöneticinin adalet içinde yönetmek, yönetilenlerin ise kayıtsız şartsız itaat etmek görevi iki tarafın sınırlarını çizer. Yetkisini biat kurumundan alan devlet başkanına “halife” adı verilir. Hilafeti modern dünyaya ancak “başkanlık” olarak tercüme edebilirsiniz.

Siyasî hareketin liderliği acaba “halife” sıfatıyla mı sürüyor?

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 56617

ulkucudunya@ulkucudunya.com