‘Fırtına’ değil ‘sağanak’
Güneri Civaoğlu 01 Ocak 1970
LİDERLER için “altın” kural: “Meseleyi, mesele olmadan halletmek kriz yönetiminin ilk adımıdır.”
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında patlayan karşılıklı suçlamalara bir de bu açıdan bakın.
Başbakan Davutoğlu dün “İkisinin de konuşmaları yanlıştı, Sayın Arınç’ı uyardım, Sayın Gökçek’le de konuşacağım, onu da uyaracağım” açıklamasını yaptı.
Ancak...
Geciken bir müdahale bu.
“Meseleyi mesele olmadan önleyecek” siyaset refleksinde “momentumu” yakalayamadı.
Kriz yönetiminde hızlı davranarak Davutoğlu daha “Melih Gökçek’in tweet’leri internete düşer düşmez” uyarısını yapmalıydı.
Melih Gökçek hemen bir düzeltme tweet’i atmaya yönlendirilirdi veya attığı tweet’leri çekerdi.
Böylece...
Aradan saatler geçtikten sonra Melih Gökçek’e o çok ağır suçlamalarda bulunmak zorunda kalmayabilirdi. Bakanlar Kurulu adına resmi açıklamasını yaptıktan sonra salondaki gazetecilerin Arınç’a “Gökçek’in -istifa et- çağrısının sorulacağı” öngörülmez şey değildi.
Arınç, Hükümet Sözcüsü olarak resmi açıklamasını yapmak üzere gazetecilerin önüne çıkmadan önce Davutoğlu’nun Melih Gökçek’e bir telefonuyla kanama durdurulmuş olurdu.
Siyaset teorisini iyi bilen Davutoğlu hoca ıskaladı mı, yoksa başka -bilemediğimiz- nedenler mi vardı?
“Seçim öncesi partiyi karıştıracak ve seçmende olumsuz izlenimler bırakacak” gerekçesiyle Gökçek’in “Arınç’a istifa çağrısı” tweet’leri internetten sildirilebilirdi.
Biri AK Parti’nin 3 kurucusundan biri ve Başbakan Yardımcısı... Diğeri partiye sonradan katılan Ankara Belediye Başkanı... Siyaset raconunun nasıl işlemesi gerektiği bu sıfatlarla bile kendini dayatır.
Fakat...
Gökçek’in kulağı çekilmediği için Arınç kendini savunmak zorunluluğunda kaldı.
Hatta “yalnız bırakıldığı” hissiyatıyla Gökçek’e karşı ağır suçlamalarla adeta patladı.
SİYASETTEN ÖTE HUKUKSAL
BÖYLECE “mesele kartopu gibi karşılıklı açıklamalarla yuvarlanarak, irileşerek daha büyük mesele” haline gelmiş bulunuyor.
Gerçi Davutoğlu’nun bütün bunlardan sonra devreye girmesiyle ve uyarmasıyla Arınç bir açıklama daha yapmak ve yaranın ufunetini almak durumunda kaldı, “Başbakan haklı, ailem karıştırılınca hissi davrandım” dedi. Ama...
Parti içindeki ateşin düşürülmesi yeterli değil.
Ortada çok ağır bir itham var.
“Melih Gökçek’in Cemaat’e arsa ikramları... İmar planları değiştirdiği” iddiaları...
Artık “mesele” parti içi siyaset sınırının ötesine taşmış, hukuk alanına girmiş bulunuyor.
Muhalefet partileri ve sivil toplum kuruluşları savcılığa “suç duyurusunda” bulundular bile.
“Melih Gökçek’in kamu varlıklarını Cemaat’e sunduğu... Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ise bunları bildiği halde sustuğu, görevini kötüye kullandığı” gerekçeleriyle savcıları harekete geçmeye çağırdılar.
Hukuk yollarının şu kısa sürede açık olduğu söylenemez.
Savcı -velev ki- ortada suçlar olduğu inancını üreten sonuçlara varsa bile milletvekili dokunulmazlığı olan Arınç için yazacağı fezleke neticeye doğru yol alamaz. Melih Gökçek için ise İçişleri Bakanı’ndan “izin alması” gerek. Bunun da olasılığı -neredeyse- yok.
Ama... 7 Haziran seçimleri öncesi muhalefetin eline “evire çevire” kullanacağı bir koz geçmiştir.
4 NOT
1- AK Parti içinde ters akıntılar birbiriyle karşılaşarak girdaplar oluşturmakta.
Birileri bu girdaplara kapılıp derinlere çekilmekte.
Siyaseten yaşam şansları tükenmekte.
2- Ne olursa olsun 7 Haziran’a kadar “bütünlük” imajı korunacaktır.
Sonrası seçim sonuçlarına bağlı.
3- Muhalefet partileri AK Parti’nin iç siyasetindeki bu dalgalanmalara, girdaplara uzak kalarak akılcı davrandılar.
Çünkü her siyaset durumu dışarıdan tehlikeye, müdahaleye karşı dışa döner ve kendi aralarında safları sıklaştırırlar.
Muhalefet olayın hukuki tarafına yükleniyor.
4- Her bunalımın son tahlilinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “özgül ağırlık” farkı hissediliyor.
......................
En azından 7 Haziran seçimlerine kadar kimse fırtına beklemesin. Bu yaşanan çok kısa süreli bir “sağanak...”