SEYDA HZ.(S. MUHAMMED RAŞİT EROL) K.S.A.
01 Ocak 1970
AİLESİ VE YAŞADIGI YERLER
Bağlıları arasında Seyda hazretleri namıyla bilinen Eşşeyh Esseyyid Muhammed Raşid Erol (k.s.) hazretleri 23. 3. 1930 tarihinde Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünde dünyayı şereflendirmişlerdir. Babası Gavsı Bilvanisi Seyyid Abdulhakim Hüseyni (k.s.) hazretleri olup Nakşibendi büyüklerindendir. Dedeleri Seyyid Muhammed Şeyh Muhammed Diya-uddin (k.s.) hazretlerinin halifelerindendir. Baba ve dedeleri ilim ve tarikat ehli olan Seyda hazretleri Evladı Resul olup Bilvanis seyyidlerindendir. Hz. Hüseyin (r.a.) soyundan geldiği için de "El-Hüseyni" denilmektedir. Seyyidlik şeceresi şu şekildedir:
1 -Seyyid Muhammed Raşid d-Hüseyni
2 -Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni
3 -Seyyid Muhammed
4 - Seyyid Ma’ruf
5 -Seyyid Tahir
6 -Şeyh Seyyid Kal
7 - Seyyid Hace Ebu Tâhir
8 -Seyyid Said Ebu l-Hayr
9 -Seyyid Ali
10- Seyyid Halil
11- Seyyid Hasan
12 -Seyyid Mahmud
13-Seyyid Ali
14- Seyyid Taceddin
15-Seyyid Kasım
16-Seyyid İdris
17- Seyyid Ca'fer
18-Seyyid Kasım
19-Seyyid Kemaleddin
20-Seyyid Ebu Firas
21-Seyyid Fellâh
22 - Seyyid Muhammed
23- Seyyid Taceddin
24-Seyyid Ebu Firas
25-Seyyid Maceddin
26-Seyyid Muhammed el-Maşfur Ebu Firas
2 7- Seyyid Şerafeddin
28-Seyyid İmam Ali
29-Seyyid İmam Hüseyni (r.a.)
Dedesi Seyyid Muhammed (k.s.) medreselerde yetişmiş çok büyük bir alimdi. Hüsn-ü hat sanatinda çok mahirdi. Hazret'e intisab etmiş, Nakşibendi halifesi olarak icazet ve hilafet almıştı. Fakat kendisi şeyhine "Sizin sağlığınızda kendi halifeliğimi açıklayamam, sizden sonraya kalırsam, açıklanmasını birisine vasiyyet edersiniz. Aksi takdirde sizin yaşadığınız devirde ben mürşidim, ben şeyhim diyemem, lütfen beni gizleyiniz" diye rica etmişti. Şeyhinden önce vefat ettigi içinde halifeliği açiktan ilân edilmeyip gizli kalmıştır. Babası olan Gavs hazretlerini Seyyid Muhammed'in vefatı üzerine Seyyid Maruf (k.s.) (Seyda hazretlerinin dedesinin babası) büyütmüştür. Gavs hazretleri Siyanüs seyyidlerinden olan Fatime Validemizle evlenmişler, bu izdivaçtan Seyyid Muhammed (k.s.), Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) ve Seyyid Zeynel Abidin isimlerinde üç oğlu ile Halime ve Hatice isminde iki kızı olmuştur. Zeynel Abidin küçük yaşta vefat etmiştir. İlk zevcesinin teşvikiyle evlendiği Taruni köyünden Seyyide olan ikinci hanımı Sıdıka Validemizden de Seyda hazretlerinin diğer kardeşleri, Seyyid Abdülbaki (k.s.), Seyyid Ahmed, Seyyid Abdülhalim, Seyyid Muhyiddin ve Seyyid Enver ile Aynulhayat, Refiate, Raikate, Naciye adlı kızkardeşleri doğmuştur. Seyda hazretleri 2 yaşlarında iken Seyyid Maruf vefat edince Gavs hazretleri evini Siyanüs köyünden Taruni köyüne taşıdı. Burada 13 sene kaldılar. Daha sonra mürşidi Ahmedi Haznevi'nin (k.s.) izniyle Bilvanis köyüne hicret ettiler. Şeyh Hazne Seyda Hazretlerini 9 yaşındayken görür. Yüzü aydınlanır. İleride çok sofileri olacağını belirtir ve Allah'a şükrederek "Biz onun cemaatında bulunamazsak da, o çok kalabalık cemaatin çobanını görmek de büyük bir nimettir" derler. Şeyda hazretleri (k.s.) bu köyde yine Seyyide olan Sekine Validemizle evlenmişlerdir. Bu evlilikten Seyyid Fevzeddin, Seyyid Abdülgani, Seyyid Taceddin, Seyyid Mazhar, Seyyid Abdurrakib isimli oğullan ile Haşine, Muhsine, Hasibe, Rukiye, Münevver, Mukaddes, Mümine ve Hediye isimli kızları dünyaya gelmiştir. Gavs hazretleri Bilvanis köyünde 6 sene kaldıktan sonra Seyda hazretleriyle birlikte Bitlis'in Kasrik köyüne taşındılar. Burada 11 sene kaldıktan sonra Siirt'in Kozluk kazasının Gadir köyüne hicret ettiler. 9 sene (Burada iken vatan görevini önce acemi birliği olan Manisa'da, sonra Diyarbakır'da tamamladı) kaldıkları Gadir'den hayatının sonuna kadar ikamet edecekleri Adyyaman ilinin Kâhta kazasının Menzil köyüne yerleştiler. Babası Gavs hazretleri l Haziran 1972 yılında vefat edince başlaya irşad görevi 21 sene 4 ay 19 gün devam etmiştir. Seyda Hazretleri babasının vefatında buyurdular: "Allah (cc) Resulüne "Biz seni âlemlere rahmet olarak göndermekten başka bir şey için göndermedik. Allah Rasûlünün ölümü dünyanın üzerine musibet halinde çöktü. Benim babam da Allah Rasûlünün varislerindendir. Ben onun Allah yolunda insanları irşad ve ilimle uğraştığına şahidim. Biz onu Allah yolunda olduğu için seviyorduk. Babam vefat etti. Nakl-i mekan etti. Allah Hayy'dır ve mekândan münezzehtir. Öyleyse aşka, Allah'a... her şey fanidir." 1968 yılında halifelik icazetini alan 1972 yılında irşad görevine başlayan Seyda hazretlerinin (k.s.) yurtiçinden ve yurdışından aşırı ziyaretçisinin gelmesi 18. 7. 1983 tarihinde Çanakkale'nin Gökçeada ilçesinde mecburi ikametine yolaçmıştır. Önce Adıyaman'a, sonra Adana'ya oradan da Gökçeada'ya götürülen Seyda hazretleri çektiği sıkıntı ve adanın havasının, sıhhatini etkilemesi sonucu 30. 1. 1985 tarihinde Ankara'ya nakledilmiştir. Burada da 16 ay gözetim altında tutulduktan sonra Merkezi idarenin müsadesiyle tekrar Menzil'e dönmüştür. Tekrar tebliğ ve irşad hizmetine devam ederken 1991 yılının Ramazan Bayramı bayramlaşması sırasında içersine zehirli böcek ilacı çekilmiş şırıngayla suikast yapılmış, eline isabet eden zehir etkisini göstermiş, acil müdahaleyle hastaneye yatırılan Seyda hazretleri (k.s.) hayati tehlikeyi atlatmış, fakat elinin üstündeki ve içindeki yaralar sebebiyle uzun süre ızdırap çekmittir. Şeker, damar sertliği, tansiyon ve romatizma hastalıkları nedeniyle uzun yıllar tedavi gören Seyda hazretlerinin ölümünden bir yil önce ayagi kırılmış, çektigi ızdıraplarına bir yenisi eklenmiş, fakat irşad faaliyetleri kesintisiz devam etmiştir. Romatizma sebebiyle her yaz gittiği Afyondaki kaplıcalardan Ankara'ya dönüşünden bir kaç gün sonra 22. 10, 1993 Cuma günü cuma namazından önce 63 yaşında Rahmet-i Rahmana kavuşmuştur. Vefat haberini alan on binlerce bağlısını katılmasıyla ertesi gün Menzil’de babasının yanı başında toprağa verilmiştir.
Seyda Hazretleri ilk tahsiline babasının yanında başlayarak 7 yaşında Kur'ân-ı Kerim'i hatmetmiştir. Sonra Baykan Müftüsü Molla Muhyiddinden ilim tahsili görmüştü. Daha sonra Muş ilinin Demirci köyünde Hazretin torunu Şeyh Nasr'dan, daha sonra Molla Ramazan’dan ders almıştı. Dayısının oğlu olan ve sonradan halifesi olacak olan Seyyid Molla Abdulbaki'nin derslerine ise 5 yıl Dilbey köyünde devam etmişti… Bu kiymetli alimlerden sarf, nahiv, mantık, belagat gibi alet ilimlerinin yanında tefsir, hadis ve fıkıh dersleri aldı. Babasi Gavs Hazretleri bu yıllarda "inşaallah Imam-ı Rabbani Hazretlerini geçersin" diye dua etmişti. Daha sonraki yıllarda ilimle birlikte babası ve mürşidi olan Gavs Hazretlerinden tasavvuf eğitimi alarak 1968 yılında Nakşibendi Halifesi olmuştur. Halifelik emri gelince Gavs Hz.leri Seyda Hz.lerini Ahmed Haznevi Hz.lerinin oğlu Şeyh Alaaddin'in yanına götürdü. O da Seyda Hz.lerinin çok büyük veli, Allah dostu ve erkek oldugunu, halifeliğin Ravza-i Mutahharâda Hz. Rasulüllah'm manevî huzurunda verilmesinin daha uygun olacağını söyledi. Gavs Hz.leri de onun emrini yerine getirdi. 1972 yılında babasının vefatıyla başlayan irşad görevini kesintisiz 21 yıl devam ettirmiştir.
AHLÂKI
Seyda Hazretlerinin (k.s.) en belirgin vasfı sabır, tevazuu ve hilmdi. Kendisi hiçbir zaman hiç kimseye karşı kırıcı bir harekette bulunmamış, kin duymamıştır. Binlerce kişi etrafinda pervane olurken, kendisinde kibir ve kabalıktan eser görülmezdi. Şeriata aykırı olmadığı takdirde kimseye şunu yap veya yapma demezdi. Günahkar veya itaatsiz demeksizin herkese karşı güleryüzlü ve güzel ahlâklıydı.
ŞAHSIYETI
Seyda hazretleri hakiki iman ve takvaya sahip olup, iki cihanin saadet ve kerametine ulaşmış, mukerrabun makamında Allah'u Teala'ya en yakin bir hidayet önderidir. Amelleri temiz, makamı ali, tevhidi temsil ve tarif eden halkın en hayırlılarındandır. Rabbinden razi ve O’nu sever, Rabbi de ondan razı ve kendisini sever. Yüce Yaradan'a o nurla ruhunu teslim etti ve inşallah o nurla mahşere gelecek. O canını Allah-u Tealaya feda etti ve onun zikrinde fani oldu. Seyda hazretleri kıyamete kadar bu dini ihya ve ikame eden Hz. Resulullah'ın varis ve halifelerindendir. Muhammedi nuru yaydı, sünneti ihya ve kulları irşad etti. O, Resulullah'ın âli ve en yakınlarından olup, bu hale iman ve takva bağıyla ulaşmiş olup, nesebçe de ehli beytindendir. Allah (c.c.)'n seçtigi, kalbleri aydınlatan, insanlığa yol gösteren, yeryüzünde emin Rabbani alimlerdendir. Nazarı şifa, sözleri deva, meclisleri safi safadır. Kalbi takva madeni ve ilahi aşk menbaıdır. O zikrin anahtarı olup, kendisini gören, iman ve sevgiyle seyreden Allahu Teala'yi hatırlar. Kalbi dünyadan kopar, ahirete yönelirdi. Hazretin özündeki ilahi nur, gözlerinden dışarı yansır, yüzünde secde ve huşu eseri görülürdü. O her işini Allah için yapar, Allah için sever, Allah için kızardı. Nefsi ve dünya adına bir hesabı, ilahî rızanın dışında gizli bir hedefi yoktu. O Allah-u Teala'yı kullarına, kulları da Allahu Teala'ya sevdirdi ve âleme ilahi sevgiyi sergiledi. Bütün âlem için rahmetti. Dayanılmaz belâ ve musibetlere karşı bir emniyetti. Yaptığı ve yaptırdığı zikir, naz ve niyazlar hürmetine hem kalpler hem kainat fesattan kurtuldu, Allah Allah dedikçe Allah Teala âleme rahmet nazarıyla bakıp günahkarlara mühlet tanıdı. O Allahu Teala'nın melekleri arasında övdüğü ve kendisiyle övündüğü, Peygamberlerin kıyamet günü iftihar ettiği kimselerdendir. Hazreti, Allahu Teala sevdiği gibi bütün âlem ve eşya da tanıdı ve sevdi. Ancak kafir ve münafiklar hariç. Onlar da ahirette pişmanlık ve perişanlıklarından dolayı ellerini ısırı, ah-u vah ederler. Seyda hazretlerine ilm-i ledün'den büyük nasib verilmiştir. Hanegahları manevi cennet mesabesinde idi. O, şeriat ve tarikat'in camiidir (ikisini bir arada bulundurmuştur). Hasılı kelam, Allahu Teala'nın Evliyasının en ileri gelenlerinden ve faziletlilerindendir. Onun güzel ahlâkını gören herkes yaptıklarından pişman olur, hemen tevbe etmek isterdi. Yanına gelenlerde çok hızlı ahlakî değişim görülürdü. Ziyarete gelenlere öyle davranırdı ki sanki insanlar onun yanına değilde başka bir sebeble toplanmışlar. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Bizzat çorbanın ateşini yakar, sofilere çorba taşır, misafirleri yemek yemeden geri yollamaz, sofiler yemek yemeden kendisi yemezdi. Misafirperverliği o derecedeydi ki hanelerinde hizmet eden erkek olmadığı taktirde kendisi bizzat ikramda bulunurdu. Ayrıca çalışkanları çok sever, her işte bizzat çalışanlara yardımda bulunurdu. Önceki Nakşibendi büyüklerinin büyük-küçük demeden evlatlarina hürmet ve edebde kusur etmezdi. Seyda hazretleri herkese anlayışına ve aklına göre hitabederdi. Yoksul kişilerle konuşur, hal ve hatırlarını sorar, ihtiyaçları varsa hallederdi. Kendilerine karşı yapılan bir haksızlıkta fitne çıkmasın diye hakkından vazgeçer, olaya sabrederdi. Dünya malına önem vermez, muhtaç olanlara gücünün yettigi kadar yardımda bulunur, dul ve yetimlere bizzat yardım ederdi. Talebeyken yabancı köylerde açlıktan rengi değişir, ben açım demez, sabrederdi. Zulme uğradığında şikayette bulunmazdı. Onun döneminde Menzil Dergahı âdeta bir sehâvet, uhuvvet ve ihlâs merkezi durumundaydı. Ondan etkilenen başkaları birbirlerine kızmaz, en ufak kusurda özür ve helallik dilerlerdi. İnsanlar huzur ve kardeşlik içinde öğrenmeye ve yaşamaya başlamışlardı.
TEVAZUU
Çocuk yaşlardayken arkadaşlarıyla oynamıyor, büyükler gibi davranıyor. Annesi "Arkadaşlarınla niye oynamıyorsun" diye sorunca "Benim boş ve faydasız işlerden keyfim gelmiyor" diyor. Halife oluncaya kadar kimse onun Gavsın oğlu olduğunu bilmiyordu. Dergahın hizmetçisi sanıyorlardı. Askere gidinceye kadar siyah yün bir sarık sarıyordu. Seyda Hz.leri Gavs Hz.lerinin saglığında tevbe verirken, teveccühe giderken hayasından ve edebinden cübbesini koltuğunun altına sokup Öyle gidip geliyordu. Gadirde iken devamlı değirmnede çalışırdı.
AMEL VE TAKVASI
Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) hazretleri, ilim tahsil eden ve ilim öğretenleri çok severdi. İlim tahsili hususunda kişinin kendi cemaatından olup olmamasına bakmazdı. Bir defasında talebelerinden birine şöyle söyledi: "Ey Allah'ın kulu! Bir talebe yetiştirmek bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe varisu'l enbiya olursa... Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük alimlerden öğreniniz. Herkesten fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de sofisi de hüsrandadır. Siz Osmanlı'ya bakınız.. Ne idi ne oldu. Sultan Abdülhamid arif-i billah idi. Başa geçer geçmez memlekette talebe yetiştirme seferberliği başlattı. Camiye ve cemaata çok bağlıydı. Hasta olduğu zamanlarda dahi cami ve cemaatı terk etmez bazan inler gene camiye gelirdi. Seyda hazretleri farz ve vacib ibadetlerinin dışında nafile ibadetlere, bilhassa geceleyin yapılan amellere çok önem verir, sofilere gece namazına kalkmayı tavsiye ederdi. Vitr namazını gece teheccüd namazıyla birlikte kılardı. Kuşluk namazını normalde dört, Ramazan ayında sekiz rekat kılardı. Gecenin çok az kısmını uyku ile diğer zamanını güneş doğuncaya kadar ibadetle ihya ederdi. Ramazan ayında amelini arttırır, gece ve gündüz olmak üzere günde 2 defa tesbih namazı kılardı. İlk on beş gün teheccüd namazını ehli beyti ile, son on beş günü camide cemaatla kılar, Ramazan’ın son on günü gecesinde uyumayarak, Kadir Gecesine vasıl olmaya çalışırdı. Diğer zamanlar günde bir cüz Kur'ân-ı Kerim okurken, bunu Ramazan ayında iki günde bir hatim indirmeye kadar fazlalalaştırırdı. Ramazan ayı orucu dışında Şevval ayı orucunu, Arefe günü orucunu ve Muharrem orucunu hiç terketmezdi. Hangi şartlarda olursa olsun Hatme-i Hacegan-i yapmaya çalışır ve yakınlarına da (bağlılarına da) tavsiye ederdi. Daha önceki Sadatların evladına çok hürmet ederdi. Şeyh Haznenin torunlarından 5-6 yaşında bir çocuk geldi. Seyda Hz.leri onun elini Öptü. Bu çocuk Seyda Hz.'lerinin yanyna geldiğinde Seyda Hz.leri ayağa kalkardı. Yine Afyon'a Şeyh Haznenin evlatları gelmişti, alt katta divanda kalırlarken Seyda Hazretleri üst katta sabaha kadar yatmamışlardı. Seyda Hazretleri meczublarla şakalaşır, onların hatırlarını sorardı.
ŞEFKAT VE MERHAMETI
Gelen herkesle ilgilenir, güleryüz gösterirlerdi. Yoksullarla konuşur, hal ve hatırlarını sorardı. Kendine karşı yapılan haksızlıklara ses çıkarmaz, kendi hakkından vazgeçerdi. Hatta kendisine suikast yapan kişiyi bile affetmişti. Afyon'da kalırken çok üzüldüğünü söylemiş ve sebebini şöyle açıklamıştı: "Gelen misafirlere ikramda bulunamadığımız için çok üzülüyorum. Uzaktan aç gelip, aç gidiyorlar inşallah önümüzdeki sene gelen misafirlere yemek verebilecegiz.” Yine Gavs Hazretlerinin tarikattan attığı bir hacı için "Ben bizzat bu adama babamdan habersiz gittim. Haline acıdım. Ayağına giderek hatırını sordum. Üzülerek söylüyorum ki hiç pişmanlık duymuyor ve özür dilemiyordu. Eger pişman olsaydı, babama gelip affedilmesi için ricada bulunacaktım, hatasını tamir etmesine vesile olacaktım" diye buyurmuştu. Gavs Hazretleri "Muhammed Raşidimiz bir kimseye kızdımı gidip yatıyor, kimsenin kalbini kırmak istemiyor" buyurmuşlardı. Veda sohbetinden sonra dinleyenlere "sizi ayakta tuttum, yoruldunuz, hakkınızı helâl ediniz" diye buyurmuşlardı.
HAC ZİYARETİ
İlk hacca halife olunca 1968 yılında gitmişti. İkinci defa hacca 1975 yılında gitmiştir. Yolda hatmeyi hiç bırakmadılar, arabaları toplayıp ortasında hatme yaptırıyordu. Oradada irşada devam etmiştir. Mekke ve Medine halkına hürmet edilmesini isterdi. İbadete çok devam ederdi.
İRŞAD
Daha önceki büyük mürşidler gibi Seyyid Muhammed Raşid (k.s.) de Ümmet-i Muhammedin Allah Teala'ya teveccüh yeri, ümit kapısı ve tevbe vesilesi idi. O ulu zat hayatının yaklaşık son yirmi iki senesindeki irşadı boyunca hergün yüzlerce hafta sonlarinda ve özel günlerde binlerce kişiye Allah adına tevbe veriyor, doğru yoldan ayrılmayacaklarına dair söz alıyordu. Irşadının ilk yıllarında tek tek tevbe verirken ileriki yıllarda kalabalık arttığından iki elini uzatarak sığabildiği kadar insanlara gruplar halinde tevbeyle bey'at veriyordu. Kişiler grup grup, önüne diz çökerek, onun söylediği tevbe sözlerini tekrarlıyor, sonra da bu sözlü tevbeyi sünnet-i seniyede tarif edildiği gibi, abdest ve gusl abdesti alarak kılacağı iki rekat tevbe namazı ile sağlamlaştırıyordu. Daha sonra bu şahıslar usulünce Allah'ı (c.c.) zikrederek ve diğer nafile amelleri öğrenerek sünnet-i şerife uygun, ihlas ve tevazu içinde dinini yaşamaya gayret gösteriyordu. İkamet ettiği Adyyaman'ın Kâhta kazasının Menzil köyü yerleşim yerlerinden uzakta olmasına rağmen insanların, Allah'ın yardımı ve fethi, Rasulullah (a.s.)'ın bereket ve feyzi ile akın akın gelmesiyle devamlı kalabalık bir şehir görünümünde, şen ve hareketli idi. Sadece Türkiye'den değil diğer İslâm ülkelerinden hatta Avrupa'dan gelerek tevbe yapıp intisab edenler oluyordu. Hazret, Allah Teala'nın kıyamete kadar açık tuttuğu tevbe kapısından kim gelirse, kılık-kıyafetine, saçına-başına değil zahiren de olsa tevbe niyetine bakıyor, tevbe için diz çökme anlayış ve tevâzusunu gösteren herkese el uzatarak, tövbe veriyordu. İsteyene zikrullah (gizli zikir) usulünce tarif ediliyordu. Görünürde herhangi bir kimseyi oraya çekecek cazibe olmadığı halde insanların ona teveccühünü ve gruplar halinde tevbe edişini, daha güzel yaşamak için dine yönelişini görenlerin akılları hayrette kalıyordu. Zira Hazret bu davetini ve irşadını sözlü olarak değil, mânevi nazar, Rabbani hal ve bizce farkedilmeyen ilahî bir cezbeyle yapyyordu. Onun yaşadığı hayat ve hal Allah adına bütün meramını anlatmaya kafi geliyordu. Ümmeti icabet ve ümmeti davete rahmet olarak gönderilen Rasulullah (s.a.v.)'ın tam varisi olmasının alameti mü'min-kafir herkese, her kesime tevbe ve intisab kapısını açık tutmasıydı. O'nun derdi Allah (c.c.)'tı. Davası kulluktu. Cihadı ıslahtı. İstediği; ihlas, sevgi ve gayretti. Allah rızası için ve samimi niyetle yanına giden herkes, Allah yolunda ondan bir nasib almış ve muhakkak bereketlenmiştir. O'nu şahid tutarak Allah'a tevbe edenlerin ekseriyeti, tevbesinde sadık kalmaya ve İslâmı Allah ve Resulünün istediği gibi yaşamaya çalışmıştır. Bu zamana kadar kendisinden rahatsız olanlar Allah düşmanları olmuştur. Hakkında mahkemelere duyurulan bütün suç ve suçlamalar şunlardı: '"Bu zat, etrafında kalabalıkları topluyor!" "İnsanlar akın akın gelip, ziyaret ediyor, elini öpüyorlar!" "Herkese tevbe ettirip, zikir öğretiyor!" "Milleti içki ve uyuşturucu gibi şeylerden tövbe ettirip, tekel satışlarının düşmesine ve devletin zarar görmesine sebep oluyor!" v.s. O ise, bütün teveccüh ve nazarını bu tür itham sahibi şaşkınlara değil, Allah Teala'nın açtığı tövbe kapısına koşan aşıklara dönderdi ve Nur Ceddi'nin (s.a.v.) garib kalmış ümmetine, O'na vekaleten, bereketli ellerini uzatıp tevbeye davetine devam etti. Talebelerine: "Allah'a gelin, Allah'a dönün, O'na gideceğiz, O'na gidiyorum" diyerek bir sonbahar günü Rabbi Kerim'inin: "Ey mutmain olmuş nefis (sahibi kulum): Sen Rabbinden razi, Rabbin de senden razi olarak O'na dön. (Gel, salih) kullarımın arasına katıl. Gir cennetime!" davetine uyarak aramızdan ayrıldı.. Allah bizleri şefaatından mahrum etmesin.