SEYYİD MUHAMMED RAŞİD (K.S.)'NİN ARDINDAN
Vehbi VAKKASOĞLU 01 Ocak 1970
Soru: Türk toplumunda yaşayan birisi olarak vefatinin sene-i devriyesi dolayisiyla Seyyid Muham-med Raşid (ks) Hz. hakkinda gözlem, duygu ve düşüncelerinizi anlatir misiniz? V. Vakkasoğlu: Evet, o mübarek zatın da gerçekten çok büyük bir hayranlığı içerisindeyim: Ne yazık ki sadece hayranlığı bile, gerçekten beni hala heyacanland.ırır. Kendilerini ilk ziyaret ettiğim zaman, hatta ziyaretim sırasında daha kendilerini görmeden, bulundukları mekanda ve çevrede ruhani-yetlerini hissettiğim bir büyüktür. Allah (cc) rahmet eylesin. Allah (cc) şefaatlerine bizleri ulaştırsın'înşa-allah, sevenleri olarak. Tabii, bu bizim gözlemimiz fazla önemli değil. Bu Mübarek zatlar hakkında söz söyleme hakkına ve selahiyetine de hiçbir zaman sahip değiliz. Böyle bir soruya muhatap olduğumuz için,ben ayrıca hem büyük bir sevinç hemde büyük bir mahcubiyet duyuyorum. İnşallah O'nun üzerine söz söylemenin de bir bereketi ve feyzi olur, bundan istifade ederiz. Bir tarihte son Osmanlılardan Münevver Ayaşlı Hanımefendiden dinlemiştim. O da ziyarete gitmiş. İngiltere'den gelen Müslüman olmuş bir İngiliz kafile, bunlar da tarikat mensubu insanlar merak etmişler, Türkiye'de yaşayan Allah dostlarını bir görelim diye. O zaman gidip ziyaret etmişler, Muhammed Raşid Hazretlerini. Çoğu Hanım olduğu için hanımlara yakın konuşmayı arzu etmediği söylenmiş kendilerine. Ama onlar, o gönül insanları, maddeden, maddenin getirdiği batılılıktan bunalmış insanlar, "uzaktan olsun görelim" demişler ve Münevver hanimdan ben dinlemiştim "Nasil bir kanaat edindiniz? diye sordum evladim demişti bana, uzaktan görünen maddi, manevi hali, eşgali, tavri, hatta görünüşüyle onun gerçek bir Nakşi şeyhi, bir Veli ve Allah Dostu olduguna inandim. Yaklaşmamiza, bizatihi muhatap olmamiza hiç gerek kalmadi. O'nun ruhaniyeti, bizi o kadar uzak mesafelerde kavramişti" demişti. Ingiliz Müslümanla-nnda ülkemize ilk defa gelen insanlarin da bu karara Çok katilmiş olmalari,, gerçekten bizim için, zaten inandığımız bir şeyin tesciliydi ve bana göre çok Önemliydi. O Mübarek Zatın, en çok hoşuna giden Özelliklerinden bir tanesi kesinlikle gıybet ettirmemesi, cemaatleri ve tarikatları, bir rakip firma olarak kesinlikle görmemesi ve onlar hakkında soru sorulupta konuşma mecburiyetinde kaldığı zaman da bizatihi şahit olmuşumdur; daima Övgüyle daima onların hizmetlerini takdirle yadetmesidir. Tabii oldukları büyükleri, diğer Allah dostlarım hürmetle, saygıyla ve hakikaten büyük bir tevazuyla anması oıîun gösterdiği o tevazuyla şahsen benim ve diğer dinleyicilerin de muhakkak ki gözlerinde çok daha büyümüştür. Müslümanlara örnek olması gereken çok önemli bir davranıştır bu... İslam Kardeşliğini bugün tesis etmek için, bu anlayışa ihtiyacımız var. Tabii, Muhammed Raşid Hazretlerinin neslinden ve manevi silsilesinden geldiği babalarını (Gavs Hz.) da ben bizzat görmedim. Çok yakında olmama rağmen göremedim. Adıyaman'da çalışıyordum o sırada. Vefatı da o tarihlere rastladı. Onun da yanlarına ve yakınlarına varmadığım halde, benim yaşadığım çok kerametleri varrdı. Çok arzu ettim, göremedim. Ama rüyamda gördüm. Hakikaten, çok, unutamadığım heyacanları, manevi feyzleri yasatmasına şahit olmuşumdur. O'nun hem evladı, hem de maddi ve manevi olarak silsilesini devam ettiren Muhammed Raşid Hazretlerini de gerçekten o feyze sahip, insanları irşad eden büyük bir Veli olarak gördüm. Oradaki insanlarla ayak üstü bir sohbet etmiştim. Onları öyle mutlu gördüm ki, yeni gelmişlerdi. Hatta ayyaşliktan, uyuşturucudan, serkeşlikten vb. ip-tilalardan kurtulamamiş olarak orada bulunanlari gördüm. Ve onlarda öyle bir sevinç, öyle bir huzur gördüm ki bunlar aninda meydana gelen şeylerdi ve adeta beş yildizli otelde dünyanin en güzel memleketin gezmeye gelmiş insanlarin haletini, ruh halini gördüm. Onlar yataklara bile sahip olmayan, sirt sirta adeta Çanakkale şehitleri gibi yan yana dizilmiş adim atacak yer kalmamiş bir mekanda yatip kalkiyorlar. Ve sadece bir tabak çorbayla ve oranin ekmegi ile beesleni-yorlar. Yani maddi imkan içinde, bu kadar fakir, gerçekten çok fakir ve maddi imkanlardan yoksun bir mekanda, bu insanlari mutlu eden, bu kadar huzura kavuşturan ne idi diye düşündüm. Çünkü onlarinda daha önce böyle birr maneviyattan haberleri yok ve böyle birşeyi yaşamamişlar. Evet, yani oranin güzelligine o zatin oraya .verdigi feyzi görmemek için insan kör olmalıydı, ama olması bile geçerli bir sebep değildi. Çünkü o huzur, insanın hakikaten gönlüne yayılıyordu. Evet, rahmetle anıyoruz ve o hizmetin yine o nesilden ve o soydan geelmiş birileri tarafından devam ettirilmesinden de büyük bir memnuniyet duyuyoruz. İnşallah madde vefatlar, manevi vefatlara sebep olmaz, ve bu hizmet, feyz vermeye, insanları irşad etmeye devam eder. İnsanımızı ayakta tutan, iç ve dış bozgunculara karşı güçlü ve dirençli kılan, kültürümüzü nesilden nesile sessiz sedasız büyük bir tevazu ile nakleden büyükler vardır. İsimleri, resimleri bilinmez büyüklerdir bunlar. Çünkü saklanmayı, mahremiyet perdesiyle örtülü kalmayı kendileri isterler.Onlar kendi varlıklarını öne çıkaran her türlü hal ve hareketten uzakta kalmaya özel bir özen gösterirler, hizmetlerinin karşılığını hakiki alemde görmeyi umarlar, bunun için de talip oldukları şey sadece ve sadece Cenab-ı Hakk'ın rıza-sidir. Bu büyükler, Allah rızası yolunda, dayanılması çok zor ceberutlara, baskıcılara, laiklik perdesine bürünüp gizlenmiş din düşmanlarına rnüthiş bir direnişle karşi koymuşlar, yollarindan dönmemişler, gelecege dair ümitlerinden vazgeçmemişlerdir. Daha dogrusu, gelecegin nasil olacagini fazla da düşünmeden Islam'a, imana sahip çikmişlar, neticeyi Allah'in rahmetinden bekleyerek riza ve tevekkül göstermişlerdir. Bugün iman ve İslam davasındaki insanlarımız yakın geçmişimizde yaşanan şerefli mücadeleleri bilmek zorundadırlar. Bilmek ve vefa duygusunun gereğini yerine getirmek zorundadırlar. Geçmişin sıkıntılarını bilmek, hem bugünümüz için dersler verecek, hem de içinde bulunulan kolaylık ve imkanların şükrünü ihmal etmemeye sebep olacaktır. Ayrıca bu isimsiz kahramanların tanınması, hizmetlerinin bilinmesi, onların haksız suçlanmalarının da Önüne geçecektir. Zira bugünün şartlarından geçmişe dönüp bakınca, birtakım yanlış değerlendirmeler yapılıyor ve bu suretle de devrin ilim adamları, Allah dostları, manevi dinamikleri suçlanabiliyor. İşte onlardan biri... Bir büyük silsilenin günümüzdeki temsilcisi, manevi dünyamızın temel yapı taşlarından Muhammed Raşid Erol Hazretleri... Ebedi aleme göçüsüyle bütün mü'minleri büyük bir hüzne boğdu. Ancak, milli birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz bir dönemde dahi ne yazık ki, başta devlet radyo ve televizyonları olmak üzere medyamız bu olayı görmezlikten geldi. Bu görmezden gelişin temel sebebi, bir eski hastalıktır. Bizi bir vatanda iki millet haline getiren eski bir hastalık. İşin içine din, dindarlık, daha doğrusu islamiyet girince, bir kısım aydın ve bürokratımızın hâlâ kendilerim kurtaramadıkları lâiklik hassasiyetiyle çekinmek, korkmak, endişelenmek ve bu suretle de uzak kalmak, lakaytlaş-mak duygusu... Onbinleri ilgilendiren ve heyecanlandıran bir olayda dahi kör ve sağır kalmak vurdumduymazlığı, bu eski aydın hastalığının temel belirtisidir. Oysa ki, vefat eden maneviyat kutbu, ülkenin sadece güneydoğusunda değil, her yanında bir manevi asayiş muhafızı gibiydi. Ona gönül bağlamış olanlar, her türlü kargaşaya ve teröre karşı, ülkenin her yanında güçlü bir teminat idiler. Ve varlıklarıyla terörü önlemeye giden yolun nerelerden geçmesi gerektiğini de işaretini veriyorlardı. Anadolu'yu bir huzur ortamı haline getirmekte samimi olanların onlarla ortak paydalar aramamaları mümkün mü? Evet, daha kısa zaman Önce, Muhammed Raşid Erol Hazretleri'nin başına gelen sürgünlü olaylara bakılınca, yöneticilerimizin bindiği dalı kesme gafletini bile aşan bir şaşkınlık içinde olduklarını açıkça müşahede ediyoruz. Nedir bu korku? Bırakınız bu büyüklerin faaliyetlerine yardım etmeyi, onların vefatlarını ve bunu meydana getirdiği yurt sathına yayılan acıyı haber değerinde bile görmemek gafleti hala sürebiliyor. Bu kafayla halkla bütünleşmek nasıl mümkün olacaktır? İnançlarda, uuygu ve düşüncelerde birlik ve beraberlik nasıl sağlanacaktır? Bütün yurt sathında olduğu gibi, Güneydoğumda da temelli ve esaslı bir birliğin ve ortak paydanın adı İslam'dır. Artık bunu yok saymanın imkanı kalmamıştır. O bölgemize saldıran eşkıyanın bile, gerçek yüzünü din açısından göstermeye başladığı bizzat Genelkurmay Başkanı Sayın Doğan Güreş Paşa tarafından açıklanmıştır. Güreş Paşa'ya göre, bir kısım teröristler. "Buralarda eskiden bizim ecdadımız yaşıyordu ve kiliseler vardı" diyorlar. Dış kaynaklı, Ermeni destekli Hıristiyani hülyaların açığa çıktığı bir zamanda bile artık bazı tarihi yanlışları bir tarafa atıp, insanımızı İslam harcıyla birleştirmeyi, düşünemeyenlerin samimiyetlerine nasıl İnanacağız? Şeyh Muhammed Raşid Hazretleri'nin mensup oldugu manevi silsile, iman ve irşad sahasinin en parlak ve etkili yollarindandir. Öyle ki, bir zamanlarin meşhur eşkiyalari olan Mamido ve Celilo dahi, Gavs Hazretleri'nin sohbet halkasinda yepyeni bir şahsiyet haline gelmişler, eski hayatlarindan tamamen çekilerek, tertemiz bir ömür yaşamişlardir. Bunun binlerce örnegi, o mütevazi Menzil'de halen yaşanmaktadir. Bunca ibretli olaydan sonra, hâlâ birtakım temelsiz fobilerle yurdumuzun manevi dinamiklerine, göz yummanın gafletle de tarifi zorlaşmaktadır. O maneviyat büyükleri bu dünyadan ve sizlerden birşey beklemiyorlar. Siz ise iddialı olduğunuz dünyevi rahat ve huzurun sağlanmasında onlara çok çok muhtaçsınız. Bırakınız inancı, böyle bir fayda için bile onlara yak-laşamamamn; dost olmamanın altındaki psikoloji nedir? Evet, artık bu tahlili yapmanın ve birtakım fobilerden, komplekslerden kurtulmanın çoktan zamanı geldi ve geçiyor bile. Muhammed Raşid Hazretleri'ne Allah 'tan rahmet, geride kalan sevdiklerine sabr-i cemil diliyor, bu kudsi silsilenin kiyamete kadar "Imana hizmet" yolunda muvaffakiyetini Cenab-i Hakk'tan niyaz ediyorum.