Kuzey Irak'ı “işgal” ve yeni senaryolar
İbrahim KARAGÜL 26 Şubat 2008
16 Aralık 2007'de elli savaş uçağıyla başlatılan hava saldırıları nerede duracak? Ya da, hava operasyonlarının, nokta operasyonların bir sonraki adımı ne olacak? PKK'nın tasfiye edilmesi, daha doğrusu Türkiye için belli bir süreliğine tehdit olmaktan çıkarılması planlarının içinde neler var tam olarak netleşmedi. Sadece hava saldırılarıyla verilecek sınırlı zararın örgütün tehdit edici gücünü ortadan kaldıramayacağı bir gerçek. Askeri güvenlik planlamaları sonrası için beklenen siyasal süreç ise daha uzun süre tartışılmaya muhtaç.
Ancak hemen sunu söyleyelim ki, 5 Kasım görüşmeleri sonrası çok önemli gelişmeler yaşandı. O tarihten önce; ABD'nin örgütü desteklediğine dair resmi reaksiyonları hatırlayalım. Şimdi, dolayı olarak terörü desteklediği imasında bulunulan ülke ile ortak hareket ediliyor.
Görünüşte sadece ABD ile işbirliği yapılıyor olsa da, İsrail'den destek alınsa da, hem Irak içinde hem de dışarıda Türkiye'nin operasyonlarına karşı direnç yok oldu. Ben yakın tarihte Türkiye'nin hiçbir çıkışının bu denli sessiz karşılandığına şahit olmadım. En sıradan meşru girişimler bile hem Arap dünyasını hem de Batı dünyasını ayağa kaldırırdı. Mesut Barzani'nin çıkışları, PKK'nın havada uçuşan tehditleri, DTP'nin giderek etkisi zayıflayan itirazları dışında, neredeyse bir uluslararası konsensüs hali söz konusu. Bu konsensüs sadece PKK ile mi sınırlı, bundan emin değilim.
O görüşme ve ardından sıklaşan ziyaretler, sadece askeri değil siyasi açıdan da Trük-Amerikan ilişkilerinde ciddi bir dönüm noktası oldu. Bu siyasi ortaklığın da sadece PKK ile, Türkiye'nin Irak'ta üsleneceği rollerle sınırlı olduğunu düşünmeyenlerdenim. Bütün bölgede geniş anlamda bir siyasi değişim, en azından ABD'nin sertlik politikalarında bir gerileme söz konusu. Bu gerileme sadece ABD'nin iç gündemiyle bağlantılı değil bence.
Olayın dar anlamda bizi ilgilendiren boyutu PKK'nın tasfiyesi, şiddeti esas alan lider kadrosunun dağıtılması, etkisizleştirilmesi, militan devşirmesinin önüne geçilmesi, aynı testin DTP'nin şahinlerine de uygulanması, Kürt meselesi konusunda daha muhafazakar bir temsil elitinin şekillendirilmesi oldu. Bu yönde işaretler en azından beklentiler var.
Ancak askeri müdahalede ABD için en önemli nokta, Türkiye'nin K. Irak'a geniş anlamda kara harekatı yapmasının önüne geçmekti. Pazarlıkların en önemli şartının bu olduğunu biliyorduk. K. Irak, ABD'nin Irak işgalinde “zafer” olarak niteleyeceği tek şeydi. Türkiye'nin müdahalesi bunu da elinden alacaktı. Bu yüzden kara operasyonu içeride yoğunlaştırılırken hava ve nokta operasyonları K. Irak'a yöneltildi. Kürt otoritelerinin örgüte lojistik desteği kesilmeye çalışıldı. Barzani'nin söylemleri yumuşadı. Celal Talabani ile yakın ilişkiler geliştirildi ve yakında Türkiye'ye gelmesi bekleniyor.
Ama bence örgütün bu kadar suskun kalması dikkat çekici. Sanki bir başka irade, onlara da “sessiz kalın” dedi. Ve örgüt İran'a yöneldi. Lider kadrosunun bir kısmı Karabağ'a nakledildi.
Son birkaç gündür ise başka senaryolar devreye girdi. Dünya, Türkiye'nin kara harekatına hazırlandığını konuşuyor. On binlerce askerle birlikte K. Irak'a geniş çaplı bir kara harekatı düzenlenip, örgütün son kalıntılarının da temizleneceği söyleniyor. Bu konuda son açıklama Dışişleri Bakanı Ali Babacan'dan geldi: “Kara harekatı opsiyonu açık. Zamanlama önemli. Mevsim ve duruma göre karar verilecek.” Beklenti İlkbahar. Mart ortasında da olabileceği belirtiliyor. Öyleyse kara operasyonu konusu 5 Kasım'dan bu yana vardı. Hava saldırıları geniş operasyonun ilk aşamasıydı. Tam bu tartışma gündeme geldi, uzunca bir süredir sessiz kalan Barzani, Irak hükümetinden artık bir beklentileri olmadığını belirterek, “Sabrın da bir sınırı vardır. Sessiz kalmayacağız” diye açıklama yaptı.
Dünya Türkiye'nin tavrını “geniş operasyon” hatta “işgal” olarak niteliyor. Kara harekatı sonrası Türkiye'nin bazı bölgelerden çekilmeyeceği konuşuluyor. PKK'nın Türkiye'ye karşı Sünni direnişiyle işbirliği iddiaları var ancak bu çevrelerle yakın işbirliğine bakılırsa bu mümkün değil. Böyle bir durumda Barzani'nin açık tavır alması, kendi bölgesinde pozisyonunu çok zayıflatacağı biliniyor. PKK sonrası, Barzani'nin otoritesini sorgulamaya yönelik bir girişim başlatılması ihtimal dahilinde.
Kürt kartı bütün bölgeye karşı alabildiğine kullanıldı. ABD ve İsrail şimdi yine bu kart üzerinden dostluklar inşa ediyor. Hangi geleceğe yönelik bir işbirliği bu? Bu soru çok önemli? Kürtler ve Türkiye'nin hesaplarının dışına çıkalım. Bu iki unsuru dışarıda bırakarak görmeye çalışalım. Düşmanlıklarımızı da dostluklarımızı da kullanabilenlerin, düşmanlıklarımız ve dostluklarımız üzerine politika üretebilenlerin hesaplarına bakalım. O zaman hem kendimizin hem de yakın çevremizin geleceğini göreceğiz. Bin yıllık kardeşliğin geleceğini biz mi belirliyoruz bir soralım.
ABD'nin küresel savaşının mimarı, derin Amerika'nın sözcüsü, Irak ve Afganistan işgalinin, bir milyondan fazla ölümün sorumlusu Mart ayında Türkiye'ye geliyor. Tam da kara operasyonu öncesi. Tam da Musul için nihai savaşın beklendiği tarihte. Bu ziyaret beni ürpertiyor. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin Türkiye ziyaretinin bütün bölgeye uğursuz kara bulutları taşımasından endişe ediyorum. Hava operasyonları, kara harekatı, PKK'nın tasfiyesi, K.Irak'tan Türkiye'ye yönelen tehdidin ortadan kaldırılması. Türkiye'nin öncelikli konuları bunlar. Ama bütün unların üstüne hesap yapanlar acaba hem Türkiye'yi hem de K. Irak'ı nasıl bir geleceğe sürüklüyor olabilir? En azından bunu da düşünelim...