Seçim bir savaş, savaş da hileyse eğer
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Türkiye seçime doğru ilerlerken en önemli seçim gündemi olarak “Sandık güvenliği” ön plana çıkıyor.
Özellikle son yerel seçimlerde trafolara kedilerin girmesinden dolayıülkenin birçok yerinde aynı sürelerde elektriklerin kesilmesi ve oy sayım işlemlerinin karanlık ortamlarda yapılmış olmasından dolayı seçim sonuçlarıyla ilgili halkta bir güvensizlik oluştu.
Sadece trafoya kedilerin girmesi değil, iktidar partisinin sanki hiç iktidardan gitmeyecekmişçesine haksız ve hukuksuz tavırlar alması, toplumu baskılaması ve yargıyı dilediği gibi kullanıyor olması da seçimlerde hile yapılacağı ihtimalini güçlendiriyor. Çünkü bunca hukuksuzluğa imza atanlar seçimleri dikkate alırlar diye düşünülüyor. Oysa bunlar hiç iktidardan gitmeyecekmiş gibi hareket ediyorlar.
Ayrıca… Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz’un Ankara ziyareti sırasında 7 Haziran’da yapılacak seçimleri çok geniş bir heyetle ve teknik uzman kadrolarıyla izleyeceklerini belirtmesi seçimde hile yapılacağına dair ihtimalleri güçlendiriyor!
Bir başka nokta da şu: AKP yönetimi seçimleri bir savaş olarak görüyor. Onlara göre de “Savaş hiledir.” Yani savaşı kazanmak için hela yapmak caizdir. Dolayısıyla, madem savaştayız ve madem savaş hiledir, o halde seçimlerde hile yapmakta bir beis olamaz diye düşünüyorlar.
Her türlü yargı mekanizmasını da istedikleri şekilde hukuksuzca kullanabildiklerine göre 7 Haziran’da iktidarın hile yapma ihtimali yok denemez!
Tedbirli olmakta fayda var. Ne demiş atalar: “Eşeğini sağlam kazığa bağla, hırsızı günaha sokma…”
Ali Babacan doğru söylüyor da sonuçta ne oluyor?
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan öyle bir ileri demokrasi tarifi yaptı ki, bu tarife göre ister istemez bu açıdan Türkiye’nin durumu nedir diye sormak şart oluyor!
Diyor ki Babacan: “Kişiler gelip geçicidir, herkes fanidir. Ama kurumlar ve kurallar iyi yerleştirilirse, o ülkelere ileri demokrasi diyoruz, o ülkeler zaten ileri ekonomi haline de gelir.”
Babacan’ın ekonominin dayanıklılığı için şartları da şunlar:
- Demokrasi iyi işliyorsa
- Öngörülebilirlik varsa
- Hukuk çerçevesi sağlamsa
- Yargı iyi işliyorsa.
Tamam, bütün bunlara eyvallah.
Peki bunların hangisi Türkiye’mizde mevcut?
“Demokrasimiz iyi işliyor, önümüzdeki yılları öngörebiliyoruz, hukuk çerçevemiz sağlam ve yargımız da tıkır tıkır” diyebiliyor muyuz?
Ali Babacan gibilerin sorunu bu işte. AKP hükümetlerinde göreve başladığı günden itibaren bu sözleri duyarız Ali Babacan’dan.
Neredeyse her konuşmasında tekrarlar durur bunları. Ama asla“Türkiye’de neden böyle olduğuna dair” tek kelime etmez.
- Nedeni bilmiyor olabilir mi?
Hayır, bal gibi biliyor ve biliyorlar. Ama o nedeni söyleyebilmek için “yürek yemek” lazım.
Tamam, herkes yürek yemeyi sevmeyebilir ama bari Ali Babacan şunu söylesin: Türkiye’nin bugünkü demokratik düzeyi, 12 yıl öncesine göre daha iyi mi yoksa kötü mü?
Bir de… Bu kadar teorik olup pratiğe hiç girmeyince, acaba hükümette olup olmamak arasında nasıl bir fark oluyor?
Siri’nin yarım bıraktığı fıkranın devamı
“Ayının üç lafı vardır, üçü de bal üzerine” denir ya… Aynı şekilde Siri’nin de üç fıkrası var fakat üçü de iPhone üzerine.
iPhone Siri asistan size fıkra da anlatabiliyor. Ama bildiği 2–3 fıkrayı da yarısında “unuttum” deyip kesiyor. İşte o fıkraların devamı:
Ajanın biri KGB merkezine gidip teslim olmak istiyor.
Soruyorlar:
- Sen nerenin ajanısın?
- Amerika’nın.
- O zaman 5 numaralı odaya geç.
- Amerikan ajanıyım ve teslim olmak istiyorum.
- Silahın var mı?
- Var.
- O zaman 7 numaralı odaya git.
- Silahlı bir Amerikan ajanıyım. Teslim olmak istiyorum.
- iPhone’un var mı?
- Var.
- O zaman 20 numaralı odaya geç.
- iPhone’u olan silahlı bir Amerikan ajanıyım ve teslim olmak istiyorum.
- Yapman gereken bir görevin var mı?
- Var.
- O zaman git görevini yap, teslim olmana gerek yok. iPhone’un her şeyi bize rapor ediyor zaten!