Alkışlı protestoya sansür
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
CHP’nin seçim kampanyasında kullanacağı reklamları Ali Taran hazırlıyor. Bunlardan biri TRT’nin sansürüne takıldı. Görüntüde, elektrik trafosuna giren bir kedinin de yer aldığı reklamın şu cümleleri, TRT tarafından sakıncalı görüldü:
“Milletçe alkışlıyoruz… Bu alkış hakka, hukuka ve ekonomiye… Özgürlüğe, barışa ve adalete; laikliğe, demokrasiye ve cumhuriyete zulmeden malum zihniyeti protesto alkışıdır. Türkiye’yi yaşanmaz bir ülke haline getirenlere meydan okumadır… GELİN OY VERİN GİTSİNLER.”
TRT, “Anons ve ekran yazılarıyla, doğrudan, somut biçimde iktidar hedef alınmaktadır” dedi ve reklamın TRT’de gösterilmesini engelledi.
Seçim yarışına giren bir muhalefet partisi, iktidarı hedef almayacak da ne yapacak? Bence komedi tiyatroları perdelerini kapatsınlar. Çünkü asıl komedi bizim siyasi hayatımız.
Tabii medyayı da ihmal etmemek gerekir. Sabah Gazetesi’nin bir haberi. Sabah’ta “CHP’den alkış provokasyonu” başlığı altında şu satırlara rastlıyoruz: “Tencere, tavadan sonra şimdi de alkış eylemine kalkışan CHP’de şok bir iddia ortaya atıldı. Bazı grupların metrobüs durağı ve benzeri kalabalık yerlerde olur olmaz saatlerde alkışlı eylem yapacağı konuşuluyor. CHP alkışlı eylemle, seçimler öncesi, kaos ortamı yaratmak için toplumu bölmeyi ve birbirine düşürmeyi hedefliyor.”
Bu haber üzerine, Metin Uca bir tweet atmış: “CHP’de tanıdıklarım var. Sadece alkışlamayacak, olur olmaz yerde geğirerek de huzuru bozacaklarmış!!! Yakala Zabah”
Trafodaki kedi
“Alkışlarla protesto” reklam filminde, bu kedi görüntüsü de yer alıyor. Herkes, seçim akşamı elektriklerin kesileceğinden dolayı endişeli. CHP’li Murat Özçelik, partisinin başvuracağı önlemi esprili sözlerle aktardı:“Sandıkların üzerine oturtacak adam bile düşündük. Elektrik gittiği an sandığın üzerine 3 kişi oturacak!”
Kara mizah
Seyit Akşit isimli bir polis memuru, Temmuz 2014’te bir polis aracı, polis telsizi ve yeleğini çaldı; mafya örgütüne teslim etti. Araç, daha sonra suç örgütü üyesi Kadir İnan’da ele geçirildi. Akşit’in, para karşılığında bu eylemi gerçekleştirdiği belirlendi. Ama olay burada sona ermedi. Artık suçluların sığınabileceği bir paralel örgüt safsatası var ya, Akşit buradan yola çıkarak, eylemi paralel örgüt adına gerçekleştirdiğini beyan etti. Akşit tutuklandı; cezaevine gönderildi. Cezaevinden bir mektup yazdı. Gözaltına alındığı sırada, kendisini sorgulayan amirlerinin “Suçu paralel örgüte atarsan seni kurtarırız” dediklerini itiraf etti. Kendisine verilen sözler tutulmamıştı. Muhtemelen Akşit buna öfkelenmiş ve “vicdan azabı (!)”hissetmeye başlamıştı. Zaten Kadir İnan da ifadesinde, polis memuru Akşit’ten, para karşılığında, kendileriyle ilgili yürütülen soruşturmalar hakkında bilgi aldıklarını söylüyordu.
Mesele çok açık… Öyle değil mi? Lâkin konuyu Ankara Savcısı Serdar Coşkun yeniden değerlendiriyor. Akşit’in, daha sonra iftira olduğunu açıkladığı beyanlarına dayanarak ama cezaevinden gönderdiği ihbar mektubunu da görmezden gelerek, bütün hadiseyi “Fethullahçı Terör Örgütü” kapsamında ele alıyor. Seyit Akşit, savcının iddianamesine göre,devleti küçük düşürmek için polis aracını çalmış, böylece darbeye zemin hazırlamış!!! Akşit’in Cemaat’le ne ilgisi var? Savcıya göre, İstihbarat’ta hep Fethullahçı polisler yer almış. Akşit de İstihbarat’ta çalıştığına göre, Cemaat’e yakın olmasa bu bünyede barınamazmış… Ne kadar inandırıcı bir delil değil mi?
Kadir İnan, mafya ve uyuşturucu taciri… Zaten bu yüzden polisle ilişki kurup, operasyonları takip ediyor. Şimdi hepsi, Ankara Savcısı Serdar Coşkun’un iddianamesinde, Fethullahçı Terör Örgütü üyesi haline getirildi ve darbe hazırlığı içinde gösterildi.
Komedi filmlerine Kemal Sunal’a, Cem Yılmaz’a ya da Şahan Gökbakar’a gerek yok. Dava dosyalarını okuyacaksınız, yüzünüz gülecek.
Komik bir suç duyurusu
Aralarında ismim olmasaydı hatırım kalırdı. Avukat Rahmi Kurt, 27 kişi hakkında, “Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesine ilişkin söylemleri ve paylaşımları sebebiyle, ‘halkı ırk, din, dil ayrımı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmek, halkı hükümete karşı silâhlı eyleme teşvik etmek’ suçlarından soruşturma açılması”nı talep etmiş.
Kimler yok ki: Hakan Şükür, Koray Çalışkan, Pelin Batu, Ceyda Karan, Banu Güven, Tarık Akan, Zuhal Olcay, Şevval Sam, Mustafa Altıoklar, Tayfun Talipoğlu vs… Avukatın dilekçesinde hukuka pek uymayan ifadeler de mevcut. Rahmi Kurt diyor ki: “Merhum savcımız Hakk’ın rahmetine kavuştuktan sonra, bu kişiler, deyim yerindeyse, zil takıp oynadılar. Bu elim olay üzerinden seçilmiş Cumhurbaşkanı’na ve iktidara yüklenmeye çalıştılar; bir anlamda merhum savcımızın ailesinin ve Türk milletinin acılarını bile yaşamasına engel oldular.”
TV-EM isimli televizyon kanalında “Tartışma Zamanı” diye yeni bir program başladı; hayırlı uğurlu olsun. Ben de telefonla katıldım. Meğer bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunan Rahmi Kurt da davetliymiş. Kendisine, hangi sebepten dolayı, “ülke birliğini ve beraberliğini bozucu faaliyette bulunduğumu” sordum. Meğer Pelin Batu’nun Akit ile ilgili bir tweetini kendi takipçilerimle paylaşmışım; bu yüzden sanık sandalyesine oturtulmam gerekiyormuş.
Akit, “Geziciler savcıyı öldürdü” diye manşet atmıştı. Haberin altında“Sorumlusu Kocasakal” yazıyordu. “Elektrik kesintilerinin arkasından da paralel çıktı” başlığı ise sağ bölümde, birkaç sütunda yer almıştı. Pelin Batu, “Savcının ölümünden Kocasakal sorumlu, elektrikleri paralel kesti, hükümetimiz de başarılı” tweetini atmış ve “Beyin yok ki” diye ilâve etmişti. Doğrudan İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’ı hedef gösteren ve Geziciler’i cinayetin sorumlusu ilân eden Akit, düşmanca bir yayın yapmıyor da bu yalanı teşhir ettiğimiz için, bizler ülkeyi bölmeye çalışıyoruz!!!
Elbette davadan bir sonuç çıkmaz. Ama zihniyetin sergilenmesi önemlidir. Yandaşların “Böylelerine hukuk diploması verildi ve hatta avukat oldular; medya kuruluşları tetikçi haline getirildi” diye günah çıkaracağı günler pek yakında gelecek.
Siz hep haklısınız!
Polis haftasında konuşan Tayyip Erdoğan, “Bugün büyük ihtimalle İç Güvenlik paketini imzalayacağım” dedi. Oysa 3 Nisan’da paketi onaylamıştı. “İmzaladığı yasayı unuttu mu” tartışması yapılırken, Saray’dan bir açıklama geldi: “İç Güvenlik değil, İş Güvenliği’ni kastetti.”
Polislerle İş Güvenliği’nin bir ilgisi olmamakla birlikte, açıklamayı doğru kabul edelim. Geçmişte de bir benzerini yaşamıştık:
* Tek dil demedim, tek din dedim.
* Tek din demedim, tek dil dedim.
* Ne tek dil dedim, ne tek din dedim.
* Alo Fatih ben ne dedim???
Ve cevap:
* Siz her zamanki gibi en güzelini söylediniz efendim.
**
Siz ister İç Güvenlik deyin, ister İş Güvenliği… Ne derseniz deyin… Biz sizin her dediğinize inanırız.