Hastalığı elbirliği ile yaşatmak
Gökhan Bacık 01 Ocak 1970
Geçenlerde Ali Bulaç, birbiri ile çatışan görünen farklı İslami hareketlerin aslında “özünde aynı şeyleri” söylediğine dair önemli bir köşe yazdı.
Bir adım daha ileri gitmek lazım. Üç aşağı beş yukarı Türkiye’de büyük muhafazakâr/İslamcı/sağ blok, siyasi olarak birbiri ile kavga etse bileözünde bazı konularda birbirinin kopyası.
Bunda bir sorun yok. Aynı benzerlik çeşitli sol/seküler gruplar arasında da görülüyor.
Ama sıkıntı şurada: AKP örneğinde “siyaseti eleştiren” farklı dindar gruplar, eleştirdikleri siyasi aktörleri üreten hastalıkları devam ettiriyor.
Güya AKP’yi eleştiren çeşitli dini/muhafazakâr gruplar, kızdıkları siyaseti üreten dinamikleri büyütüyorlar.
İslami kısır döngü
İşte bu nedenle konjonktürel farklılıklar dışında Türkiye’de İslami/muhafazakâr siyaset içinde büyük bir kısır döngü barındırıyor.
Siyasetin dış yüzeyinde farklılaşsa, birbiri ile kavga etse bile farklı gruplar, sonuçta aynı şeyi üretecek bir makineyi çalıştırmaya devam ediyor.
Hal böyle olunca “siyaset neden eleştiriliyor” sorusu havada kalıyor. Çünkü bu siyaseti üreten yapıları besleyenlerin arasında onu eleştiren diğer dini gruplar da var.
Daha açık yazalım: “Bugün Erdoğan’ı eleştiren pek çok farklı dini yapı, aslında Erdoğan’ın siyasetini üreten sosyal yapıların devam etmesine farkında olmadan destek veriyor.”
Bir taraftan Erdoğan’ın siyasetini eleştirip diğer yandan onun siyasetine hayat veren anlayışlar hiç farkında olmadan yeni nesillere aktarılıyor.
Bir hastalıklar buketi
Bilinen bir örnek ile açıklayalım. Tarih bir toplum için önemlidir. Ancak toplumun geçmişi ile dengeli bir ilişki kurması lazım.
Halbuki Erdoğan’ı eleştiren dini yapılar, “aşırı bir Osmanlıcı” doktrini savunup duruyor. Sonuçta “geçmişini eleştirel ele alamayan bir nesil” yetiştirip, Erdoğan’ın siyasetini eleştirmek tutarlı mı?
“Osmanlı padişahlarının kusursuz insanlar gibi sunulduğu” gerçekle ilgisizbir tarih algısını Türkiye’de yeni nesle sadece Erdoğan mı anlatıyor?
Bir taraftan Erdoğan’ın siyasetine kızıp diğer taraftan “Osmanlılar döneminde her şey süperdi” güzellemesi ile büyüyen insanlar yetiştirmek çelişkili değil mi?
“Fatih Sultan Mehmet kusursuzdur” diyen adam kolayca “Erdoğan kusursuzdur” demeyecek midir?
Osmanlı Devleti yıkıldı. Bir futbol takımının ligden düşmesi gibi “tarihin liginden düştü.” Geçmiş önemlidir. Elbette Osmanlı tecrübesi önemlidir, birilham kaynağıdır. Ancak dindarların önce “Osmanlı’nın yıkıldığını” kabul etmesi lazım.
Zaten kendisine faydası olsaydı, Osmanlı Devleti ayakta kalırdı.
Osmanlıcılık, özgürlük, kadın, Batı, birey...
Dindarların elbirliği ile büyüttüğü tek sıkıntı “aşırı Osmanlıcılık” değil. Bireyin durumu, eleştiriye tahammül, Batı’nın algılanması, kadının statüsü gibi pek çok konuda aynı sıkıntılar var.
Bu sıkıntılar ile yüzleşilmediği sürece siyasete kızmak kısmen tutarlı. “Geçmişim kusursuzdur” diyen adam elbette kendini eleştirmeyecek ve “yabancılar bizi yıktı” diyecektir.
Hastalıkları el birliği ile devam ettirerek siyasetçinin ekmeğine yağ sürüyoruz. Sonra siyasetçi bunu “afiyetle yiyince” kızıyoruz. Hataya ortak değil miyiz?
Bazı konularda çatışsa bile özünde bu tarz insan yetiştiren muhafazakâr mahalle oldukça bugün Erdoğan yarın başka birisi gelip Anadolu insanınıbir yandan diğer yana rüzgar gibi savurmaya devam edecektir.