7 Haziran: Demokrasiyle tamam mı, devam mı?
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
Artık hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kadar açık:
İktidardan gitmemek için her yolu ve kanalı açmaya çalışan bir zihniyet ve yapıyla karşı karşıya Türkiye.
Meşru ve gayrimeşru arasındaki kalın çizginin eridiği, iktidarı ebedi kılmak adına her taktiğin, bulanık her uzlaşma ve ittifakın gündeme giriş yaptığı, eski Türkiye'ye sadık her hayaletin hızla uyandığı bir dönemdeyiz.
Elektrik kesintilerinin, adliye terörünün, futbola sirayet eden mermilerin yarattığı şüpheleri; İç Güvenlik Yasası'nın geçişini ve internete olağanüstü hal getirecek yasa daha yürürlüğe girmeden Twitter ve YouTube gibi sosyal medya karartmalarını, itiraz sahibi hemen herkesi yaka paça susturup yıldırma uygulamalarını da 'kıyafet provası' gibi bu kriz resminin içine yerleştirin.
Buna muhalefetin katı kimliklere, ittifak ve uzlaşmalara meydan vermeyen demode, 'anakronik' taleplerini; siyasi bencilliklerini ve içinde saplanmış durdukları 'çare boşluğu'nu da ekleyin.
Öyleyse şunların altını çizebiliriz:
2002'den bu yana gerçekleşen genel seçimler, bir yanıyla değişim ve dönüşüm için yetki odaklanmasını, diğer yanıyla muhalefete kendisini toparlama-yenileme fırsatlarını sağlamaktaydı.
Ancak bu kez, gözlemlenen muazzam güç zehirlenmesi ve iktidar çürümesi nedeniyle, 7 Haziran genel seçimleri, toplumsal değişim, dünyada bir üst lige sıçrama, yeni anayasa, yüzleşme vb. akla gelen ne olumlu beklenti varsa hepsi bir yana savurulmuş, sadece 'demokrasinin ölüm kalım mücadelesi' haline dönüşmüştür.
Büyümenin hızla yavaşladığı, hatta eksiye geçme belirtilerinin de iyice arttığı bir dönemde sadece ekonomiye endeksli oy vermenin de uzun vadede eziyeti artırmaktan başka bir anlamı olmayacaktır.
Tekrar altını çizeyim: Bu seçimde demokrasinin devamına ya evet ya da hayır diyeceğiz.
Bu ülkenin makus talihi, iktidara gelince gitmemek için akla gelen her şeyi yapan, taşra kültüründen kurtulamamış, mahalli değeri evrensel sanan 'lider'ler yüzünden seçimler üzerinden sürekli bir 'referandum' haline mahkum kalmakla eş anlamlı.
İhtiyatlı olmak şart
Durum demokrasinin geleceği açısından pek parlak değil. Belki de son kez farklı tercihlere oy verileceğine dair karamsarlık giderek yoğunlaşıyor. Oylar üzerinde hesap-kitap furyası sürüyor ama algıları manipüle etme amaçlı her hamleyi büyük bir ihtiyatla karşılamak da şart. Şu ana kadar gelen 'bilgi'lerin çoğu ya coşku üretme ya da temenni amaçlı.
Peki, şu aşamada neyi biliyoruz? Şunu: AKP oylarında belli oranda erime var. Mesela bu, İstanbul'da beş puan dolayında. Bu oyların yarıya yakınıMHP'ye, diğer yarısı da HDP'ye kayıyor. Bu bize, AKP'nin kötü yönetim yüzünden 'araf'ta bıraktığı 'ateşkes süreci' seyrinin serpintilerinin nasıl etki yarattığını gösteriyor ve akla uygun geliyor.
Ayrıca, söz konusu erimenin aşağı yukarı aynı oranda ülke geneli için de söz konusu olduğunu öngörmek mümkün. Dolayısıyla, eğer şapkadan tavşan çıkaran bir liste oluşturamazsa, CHP'nin yüzde 25-26 bandında kilitleneceğini, dörtlü oyunda bir 'sabit' olacağını varsayabiliriz. Aktardığım erime hali ayrıca MHP ve HDP'yi bu 'demokrasi' konulu seçimde bize kilit iki oyuncu olarak da gösteriyor.
Güvenmediğim kamuoyu araştırmalarını paylaşmam. Ancak, az önce sözünü ettiğim, İstanbul'daki kaymayı bize aktaran araştırma, uluslararası finans çevreleri için yapılmış olması ve evvelki seçimlerde isabetli sicili nedeniyle önemli.
Bu kurumun son 'kapalı' araştırması, kararsızlar (%7 oranında) dağıtıldığında, şu tabloyu sunmakta:
AKP yüzde 45.8
CHP yüzde 25.5
MHP yüzde 16.4
HDP yüzde 8.7
Bu tablo AKP'nin referandum çoğunluğuna yetiyor. HDP'nin yüzde 10 barajını aşması öyle çantada keklik gibi durmuyor. Barajı aşması için partinin yaklaşık 750 bin oya ihtiyacı var. MHP'nin yüzde 19 ve üstü çıkması, HDP'nin barajı aşmasıyla ancak AKP'nin anayasal çoğunluğa erişmesini engelliyor.
Tablo net: Demokrasi bıçak sırtındadır.