Bağımsızlık
Mahir KAYNAK 26 Şubat 2008
Kosova'nın bağımsızlığı tek boyutta incelenmemesi gereken bir olaydır. Bir yanı ile acı çeken bir halkın buna sebep olanlardan ayrılmak istemesi iken diğer yandan dünyadaki yeni döneme ışık tutacak dinamikler içermektedir.
Ulus devletlerin etkisinin azaltılması ve bu nedenle olabildiği kadar küçük parçalara ayrılması devletler üstü yeni bir gücün, yani küresel sermayenin temsil ettiği siyasal aktörün temel politikalarından biridir. Ancak Rusya bu eğilime karşıdır ve bana göre, ABD yönetimi de aynı politikayı izlemektedir. 11 Eylül'den sonra kimse dünyada çatışan tarafları açıklıkla tanımlayamadı. Ancak o günden beri dünya üzerindeki rekabetin ulus devletlerle uluslar üstü bir güç, yani küresel sermaye arasında olduğu tezini savunuyorum.
Rusya hem desteklediği Sırbistan'ın parçalanması hem de ulus devlet yapılarına yönelik bir eylem saydığı Kosova bağımsızlığına karşı çıkacaktır. Ancak bu her türlü harita değişikliğine karşı olacağı anlamına gelmez. Dağılmayı gerçekleştiren aktörün kimliğine göre tavır alacaktır. Mesela Kosova'nın bağımsızlığı konusunda benzer tavrı sergileyen Yunanistan'ın Kıbrıs konusundaki politikasına karşı olduğu izlenimini yaratmıştır. Yani bu konuda kimsenin ilkesel bir tavır sergilemesini beklememek gerekir ve şartlara göre birbirine zıt politikalar gözlenebilir.
AB'nin Balkanlara yerleşmek istemesi ve Türkiye'yi yanına ya da içine alarak Ortadoğu'da ve Orta Asya'da kontrol edeceği ülkelerin enerji akım yollarını ele geçirmeye çalışması doğaldır. Ancak bu konuda da Rusya'nın engellemeleriyle karşılaşıyor. Rusya böyle bir yapının Orta Asya'daki konumunu da tehlikeye düşüreceğini görüyor. Yani kendi nüfuz alanlarına hakim olmanın yolunun enerji kaynaklarının kontrolünden geçtiğinin farkında.
Türkiye ile bağımsız Kosova'nın ilişkilerini seçeceğimiz taraf belirleyecektir. Henüz ülkemizin küresel güçle mi yoksa ulus devletlerle mi birlikte olacağı kesinlik kazanmadı. Eğer ulus devletleri savunanların yanında yer alırsak Türkiye merkezli bir toparlanma, bugünkü konjonktürde, mümkün görünmektedir. Küreselci eğilim egemen olursa zaten bölgesel güçlerin anlamı kalmayacak, hatta artık büyük devletlerin bile belirleyiciliği ortadan kalkacaktır.
Küreselci eğilimlere kategorik olarak ve milliyetçilik adına karşı çıktığım sanılmasın. Sadece geleceğin nasıl şekilleneceğini tahmine çalışıyorum ve ulus devletler arasında kurulacak ittifakların yeni dönemi belirleyeceğini düşünüyorum. Bu durum çelişki sayılan davranışlara yol açabilir. Mesela Yunanistan'ın Kosova karşısındaki tutumu ile Kıbrıs konusundaki tavrında görülen çelişki Rusya ve ABD'nin Kıbrıs'a ılımlı bakışları, Irak'ın bölünmesi konusundaki politikalarında gözlenebilir. Bu nedenle ne yapıldığına değil sonucun kimin politikalarıyla uyum içinde olduğuna bakılmalıdır.
Bu bakış açısı ABD ve AB'nin Kosova'da ortak hareket etmediği, bu ülkeyi birinin diğerine bırakmak istemediği anlamına gelir.
Türkiye'nin bu ülkeyle yakın ilişkiler kuracağı anlaşılıyor ama kiminle birlikte olacağı bilinmiyor.