En kritik seçim yaklaşırken
Emin Çölaşan 01 Ocak 1970
Sevgili okuyucularım, Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve önemli seçimine sadece iki ay kaldı. Başımızda tam 13 yıldan beri aynı iktidar var.
Sadece kendi içinde değil hem Türkiye’de hem de dünyada yıprandı.
Kendi içinde derken, birbirlerine düşmelerini kastediyorum. Cicim yıllarında pastayı paylaşmak doğrusu çok güzeldi!
Bütün yandaşların payına o pastadan doyurucu lokmalar düşüyordu.
Mama ne zaman ki azaldı, lokmalar ne zaman ki küçüldü, bu kez birbirlerine girmeye başladılar.
Bunun adına paylaşım kavgası-doyumsuzluk göstergesi diyoruz.
Tayyip saraya zıpladıktan sonra onun yerine getirilen Ahmet fos çıktı, yükün altında ezilmeye başladı. Partisi bile kendisini benimsemedi.
Şu anda Başbakanlık unvanı dışında tutunacak bir tek dalı bile yok.
Devlet ve hükümet yetkilerinin büyük bölümünü Tayyip’e devretmek zorunda kaldı. Kendisinin yönlendirici değil, iyi bir seyirci olduğunu da böylece göstermiş oldu.
* * *
“Müslüman (!)” geçindiler, cami avlusunda siyaset yaptılar, her gün Allah peygamber dediler, Kuran’dan söz ettiler ama bir sürü belgeli hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet olayını halının altına süpürmekten utanmadılar.
Örnek mi istiyorsunuz, işte karşınızda duran 17-25 Aralık olayları.
Örtbas etmek için ellerinden geleni yaptılar ve başardılar da!..
Ama gelin görün ki, yargı dosyalarını belki sümen altı ettiler ama yolsuzlukları belleklerden silemediler.
Bütün ulusal varlıklarımızı eşe dosta, yandaşlara, yerli ve yabancı işbirlikçilere peşkeş çektiler.
Yapılan birkaç yasa ve yönetmelik değişikliği ile bütün ulusal varlıklarımız bunlara devredildi.
Kentlerimiz, koylarımız, limanlarımız, fabrikalarımız ve her şeyimiz gaddarca yağmalandı.
* * *
Başarılı (!) oldukları bir başka konu, polis devletinin kurulması, temel hak ve özgürlüklerin bile toplumun elinden alınması idi.
Yargıyı siyasete alet ettiler, ele geçirdiler.
Yapılan polis operasyonları ve tutuklamalar sonrasında toplum baskı altına alındı, korkutuldu, sindirildi, ses çıkaramaz duruma düşürüldü.
Medyanın çoğunu satın aldılar, devşirdiler.
Basın özgürlüğü yok edildi.
Yeni yetme medya patronlarına devlet kesesinden en kıyak, en ballı işler verildi, zararları bu yolla karşılandı.
Bu durum sadece ülkemizde değil, bütün dünyada tepki yarattı.
Bütün komşu ülkelerle aramızı bozdular, herkesi Türkiye’ye düşman yaptılar. Ya onlar bize durup dururken düşman oldu, ya da biz onlara!
Suriye, Irak, Mısır, Yemen, İran, Yunanistan…
Avrupa ve ABD bize diktatörlüğe gidiş konusunda açıktan tavır koydu, defalarca uyarmak zorunda kaldı.
* * *
Türk Milleti’ne “Türklük” kavramını unutturmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Burada yine soruyorum, bunların bir kez olsun “Türk Milleti”, hatta “Türk” dediğini hiç duydunuz mu?
Ülkemizin bölünmesine yol verdiler, Güneydoğu’nun elimizden uçup gitmesine neden oldular.
Bugün Güneydoğu’da devletin sözünün geçmediğini, kentlerin ve kırsal kesimin tümüyle PKK’ya devredilmiş olduğunu herhalde bilmeyen yoktur.
İmralı’daki büyük katille pazarlık masasına oturan da işte bu iktidardır.
* * *
Bu yazıyı dün partilerin kesin aday listeleri açıklanmadan önce yazıyorum.
Şunu unutmayın, 7 Haziran günü Cumhuriyet tarihinin en kritik virajına girmek üzereyiz, az kaldı.
Bu aşamada parti içi kavgaların, özellikle de CHP’de beklenen tartışmaların artık yeri olmamalıdır. Listelerde çok sevdiğimiz bazı insanlar yer bulamayacak, belki sevmediklerimiz ön sıraları alacak…
Bu açıdan AKP’ye bakınız!
Hiç ses çıkıyor mu, hiç tartışma oluyor mu?..
Tayyip-Ahmet ikilisi tarafından belirlenen aday listelerine itiraz gelecek mi?
Gelmesi mümkün değil çünkü kaybedenlerin başına devlet kuşu yeniden kondurulacak, her biri şu veya bu biçimde yine mutlu edilecek.
* * *
Bu iktidar yeniden kazanıp Türkiye’yi dört yıl daha yönetme yetkisi alırsa, vay hepimizin haline!..
Polis devleti, baskı ve zulüm rejimi işte o aşamadan sonra daha da güçlenecek, milletimizin anası bağırta bağırta ağlatılacak.
Şu anda tam da seçim öncesindeyiz ve gençler başta olmak üzere toplumun yüzde 12’si işsiz.
Onlara ne kadar makarna nohut paketi verseniz yetmez.
Piyasalar durmuş, esnaf kan ağlıyor, çiftçi çaresiz, emekli perişan, milyonlarcainsanımız banka ve kredi kartı borçları nedeniyle yerlerde sürünüyor.
* * *
Bizim iktidar ve Tayyip karşıtı geçinen entel-liboş kesimini bırakın bir yana, bazı düzgün köşe yazarı arkadaşlarımız bile böyle bir ortamda CHP’ye vurmayı sürdürüyor…
Bazılarıyla konuştuğumuzda soruyorum:
“Yav arkadaş, sen bu yazılarınla AKP’ye hizmet ettiğinin farkında mısın, değil misin?..”
Sadece “Haklısın” yanıtı geliyor ama değişen bir şey olmuyor. Seçime kadar da olmayacağı anlaşılıyor.
* * *
Bunları seçime iki ay kala kayda girsin diye söylüyorum ve bir kez daha uyarıyorum:
AKP yeniden kazanırsa -ki bu sefer biraz zor görünüyor- Türkiye elden çıkacak ve hepimizin başına nice çoraplar örülecektir.
Bırakın başkanlık palavralarını falan bir yana, Türk Milleti’nin ensesinde boza pişirilecektir. Ondan sonra bunlara “Dur” diyecek hiçbir toplumsal güç ve makam kalmayacaktır.
Bugün Meclis’te anayasayı değiştirecek kelle sayısına sahip değiller…
Bir de olduklarını düşünün, kararı ona göre verin.
7 Haziran’a kadar hepimize, toplumun bütün kesimlerine, ama özellikle de muhalefet partilerine çok önemli görevler düşecek.
Unutmayın, hiç kimse unutmasın…
Gün işin kolayına kaçıp muhalefet partilerinin üzerine çullanıp AKP’ye hizmet etme günü değildir.