MİT TIR’ları ve darbe
Nazlı Ilıcak 01 Ocak 1970
Adana’da aranan MİT TIR’larında, Suriye’deki muhaliflere giden çok sayıda silâh ve mühimmatın bulunduğu artık kesin bir şekilde anlaşıldı. Zaten CHP Milletvekili Bülent Tezcan, TIR’ın muhtevasını kısmen açıklamıştı: “1’inci TIR’da nelerin çıktığının tutanağı burada. Her TIR’da saçtan yapılmış 2’şer sandık var. Toplam 6 sandık. Hepsi mühimmat taşıyor. 1’inci TIR’da neler çıkmış? Sandığı açmışlar, 25-30 adet füze ve roket. 300-400 bomba atar mühimmat. 2’nci sandıkta çıkanlar da tutanağa bağlanmış. 20-25 adet füze roket. 60 milimetre çapında havan mühimmatı. 5-6 çuval içinde uçaksavar mühimmatı. 2’nci TIR’da neler var? Onun da tutanağı burada. 2’nci TIR’da 90-100 adet top mermisi…”
Son olarak tutuklanan 17 asker, sorguları sırasında konuya ilişkin bilgiler verdi. Mesela tutuklanan binbaşı M.S. TIR’larda yer alan silâhların Türkmenler’e gitmediğini belirtti:“Türkmenler Yayladağı tarafındadır. Türkmenler’e ulaşmak için oradan geçmek gerekir” dedi ve ilâve etti: “MİT personeli bize, ‘Bu TIR ağzına kadar silâh dolu. Eğer açılırsa yarın hükümet düşer; yer yerinden oynar. Dünya ayağa kalkar’ şeklinde konuşmuştu.”
M.S. iki MİTçinin de adını verdi: “Deniz ve Semih.”
Hal böyleyken, arama yapan askerleri nasıl tutuklayabilirsiniz? TIR’larda silâh var mıydı, yok muydu? Savcı Aziz Takçı “Var” diyor. Askerler, aynı şekilde olduğunu söylüyor. Zaten tutanak da tutulmuş. Üstelik o aramalar, TIR’ların MİT’e ait olduğuna dair hiçbir bilgi yokken gerçekleşmiş. Aynı konuda, Adana’da soruşturma devam ediyor. Söz konusu askerler orada tutuksuz yargılanıyorlar. Birdenbire İstanbul konuya müdahil oluyor. Aynı eylemden dolayı ikinci bir dava açılıyor. Ama bu defa, MİT TIR’larını arayan askerlerin“Fethullah Gülen Terör Örgütü” üyesi oldukları ve darbeye teşebbüs ettikleri ileri sürülüyor.
Savcı Aziz Takçı, Twitter’da konuya ilişkin şu tweetleri gönderdi: “Bütün kasaplar bilir ki, bir koyundan bir post çıkar. Bütün hukukçular da bilir ki, bir eylemden bir suç çıkar; bir yargılama olur. Adana’da askerleri tutuklatamayınca, üstelik bu konuda 2 ayrı dava varken, yetkisiz olduğu halde İstanbul’da soruşturma açıldı. En üst rütbelisi yarbay olan bir avuç subay ve astsubay darbe yapamayacağına göre, amaç TSK’ya kumpas kurup, darbeyle suçlamaktı. Gözaltı ve tutuklamalar ile hürriyetten yoksun kılma suçları işlenmektedir.”
***
Darbe ayağa düştü… Hükümet, kendisini mağdur konumda gösteren yeni bir senaryo yazdı. Şimdi bu senaryoyu pazarlıyor. İnanmayana hemen “hain” damgasını vuruyor.
Cemaat, dün ve bugün
Bugün, “hükümet tetikçiliği” adına sürekli Cemaat’e saldıran Cem Küçük, 17 Aralık 2013 öncesi bakın neler yazmış:
“Beline hâkim olamayan siyasetçiler Cemaat’i suçladı. Basit bir cevap anahtarı olayını Cemaat’e bağladılar. Tutuklanan darbeciler işin arkasında Cemaat’i aradılar. Ama hep duvara tosladılar. Peki bu karanlık adamlar niçin sahtekârlıklarını AK Parti ve Cemaat’e yüklediler? Hükümete yüklenmelerinin sebebini biliyoruz. Asla ve asla sandıkta AK Parti’yi yenemeyeceklerini bildikleri için ne uydursak kârdır diye düşünüyorlar. Gülen Cemaati’ne yüklenme gerekçeleri farklı. Bugüne kadar dışlanan, sistem dışına itilen Anadolu insanı, Cemaat’in izlediği sağlıklı bir politikayla enerjisini doğru yere kanalize etti. Birlik içinde hareket ederek bir sermaye yarattılar. Sistem kendilerine yer açmadığı için uluslararası alanda rekabet etmeleri gerektiğini anladılar. Haliyle para kazanmaya başladılar. Cahilliğin ve dışlanmışlığın ancak eğitim sayesinde üstesinden gelineceğini fark ettiler. Bu nedenle dünyanın her yerinde okullar açtılar. Gülen Cemaati’ne mensup insanlar kuş uçmaz kervan geçmez yerlere gittiler. Oralardaki insanlara Türkçe öğrettiler. Dünyanın her yerinde insanlar Türkiye sevgisiyle büyüdüler. Allah ve vatan sevgisiyle hareket eden bu insanlar, niçin karanlık unsurlar tarafından hedef gösteriliyor? Çünkü kendi tahtları sallanıyor. Alıştıkları düzen son buluyor. İstanbul sermayesi karşısında ciddi bir Anadolu sermayesi çıkıyor. Gülen Cemaati’nin yaptığı işler bir kesim hariç herkesten onay bulduğu için, laikçi cenah onları hedef tahtasına oturttu. Yaptıklarının nafile olduğunun farkına henüz varmadılar. Ünlü Yunanlı düşünür Heraklitos, ‘Aynı suda iki kere yıkanamazsın’ demiş. Maşallah bizim darbeciler aynı suda yetmiş kez yıkandılar. Artık su kirlendi. Suyun değişmesi şart. Cemaat bu suyu değiştiriyor. Pisliğe alışmış olanların veryansını bundandır.”
***
Diyebilir ki: “Bunların kötü niyetini 17 Aralık’tan sonra fark ettim.” Ama ne malûm, yolsuzluk yapanların, “beline hâkim olmayan siyasetçiler” ya da “darbeciler” gibi, paçalarını kurtarmak amacıyla Cemaat’e saldırmadıkları? Kirlenen suyu Cemaat masalıyla temizleyemezsiniz.
Sapan taşı
Akın İpek, kendisine saldıranlara mizahi ve edebi cevaplar veriyor. Sabah Gazetesi geçen hafta ölmüş bir kuş fotoğrafı yayınladı ve buna, Kayseri Himmetdede Altın Madeni’ndeki atık su deşarjının sebebiyet verdiğini açıkladı. Meğer o resim, tesis açılmadan 1.5 yıl önce çekilmiş. Havuz medyası yalana doymuyor. Ama bu yalanlar, bazen hayırlara vesile oluyor. Madenin sahibi Akın İpek, her yalana mizahi bir dille cevap veriyor ya da edebi bir sözle. Bence bu zor dönemde dik duruşuyla ve müdanasız tavrıyla, korkan ve sinen yüreklere örnek teşkil ediyor.
Tetikçiler karşısında yazılarıyla ya da sözleriyle dik durmayı başaran herkes için Sadi’nin şu beytini kullanabiliriz: “Kazara bir sapan taşı, bir altın kâseye değse, ne kıymeti artar taşın, ne kıymetten düşer kâse.”
Hüseyin Gülerce
Hüseyin Gülerce bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. AK Parti ile savaşmak istemeyebilir. Hidayet Karaca’nın kaderini paylaşmamak için, pes etmiş de olabilir. Unutmayalım ki, o da Tahşiye ile ilgili bir yorum yazdığına göre, bu U dönüşünü yapmasaydı, muhtemelen cezaevindeydi. Her insandan kahramanlık beklenmez. Ama sessizce köşesinde oturacağına, uzun yıllar birlikte olduğu Cemaat’e demediğini bırakmıyor. Fethullah Gülen, kendi tabanını “hipnotize etmiş”, Cemaat’i, dindar bir lidere karşı kavgaya sürüklemiş.
İnsaf!!! Her gün Fethullah Gülen’e hakaret yağdıran, hırsızlığın takibini yapan polisleri cezaevine gönderen, en ufak muhalefeti ihanet olarak değerlendiren, iftira atan kim acaba? Gün geçmiyor ki ortaya yeni bir sindirme, korkutma ve baskı operasyonu çıkmasın. Hal böyleyken, o kervana katılıp “Fethullah Gülen’e bir de ben bindireyim”demek, ahlâklı ve faziletli bir davranış mıdır?
İmam hatip ruhu
Sümeyye Erdoğan “Yeni nesil imam hatipliler ve gelecek vizyonu” adlı toplantıda şunları söyledi:
“İmam hatip ağacının meyveleri bugün ülkemizin yönetiminde söz sahibi. Onur verici bir durum. İmam hatip ruhu sadece fikir değil aynı zamanda aksiyondur.”
***
Türkiye’deki imam hatip alerjisine ısrarla karşı çıkanlardan biriyim. Ama şimdi aksine bir tavır var. Sanki inadına insanların sinir uçlarına basılıyor. Bu kutuplaştırıcı üslûp, yarınlarda imam hatipli avını haklı çıkarabilir. Gün gelir Kemalist ruh hâkim olur; yolsuzlukla ve keyfilikle özdeşleşen rakip ruhu buruşturup bir köşeye attığında kimse sahip çıkmaz. İmam hatip ruhu bir aksiyonmuş!!! Lüks, israf, yalan, talan, iftira, gıybet… Aksiyondan kasıt buysa, evet haklısınız. Maalesef mevcut iktidar, davranışlarıyla, imam hatiplinin ve başörtülünün yüzünü yere baktırdı. Daha önce dürüstlük referansı olan bir birikim, bugün artık kuşkuyla karşılanıyor.