Ya ben ya tufan
Yavuz Baydar 01 Ocak 1970
7 Haziran tek bir kişinin ülkeyi aklına nasıl eserse öyle yöneteceği despotik bir rejime halkın evet veya hayır diyeceği referandumun tarihi olarak kayıtlara geçecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kullanılacak her oyun öncelikle kendisi düşünülerek verilmesini istiyor. Anayasa'nın 'tarafsızlık' ilkesini her gün çiğnemesinin, AKP'nin 'fiili' başkanlığını Beştepe'de oralı bile olmadan devam ettirmesinin sebebi bu.
Tek bir kişi, eline yüzüne bulaştırdığı gündemin, her gün bir yerlerden dikişi atmakta olan 'yönetememe' modelinin çıkmazında.
Ülkeyi içine çektiği karanlığı meşrulaştırmak için, şahsi ikbali, dokunulmazlığı, cezai muafiyeti uğruna elindeki bütün kartları fütursuzca oynuyor.
Çırpınıyor.
'Varsa yoksa ben, önce ben' diyor.
'Ben yoksam tufan' işaretlerini yayıyor.
‘Gidiş iyi değil ama çaresiziz’
Geçen gün bazı akademisyenlerle konuşurken biri pat diye şu soruyu attı ortaya:
'Şu herkesi çileden çıkaran, makul insanları delirme noktasına getiren, akli melekelerimizi zorlayan şu kargaşa fotoğrafından Tayyip Bey'i çıkarın. Acaba sorunların yüzde kaçı ortadan kalkar?'
'Yüzde 95'i herhalde' dedi öbürü.
Bunu son zamanlarda sık sık duyuyorum.
Hadise bu kadar basit.
Seçimler de bu kadar basit.
Çünkü boynu bükük bir hale gelmiş AKP de bir tek kişiye, onun keyfi yönetimine 'tamam mı devam mı' referandumuna razı.
''Bütün ülke için yük haline geldi'' diyordu dün HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş.
''Etkili AKP'lilerden bizzat duyuyorum; 'artık yeter' diyorlar.''
Ankara kulislerinde pek çok kişi AKP içindeki rahatsızlığın farkında çünkü onların kulağına da fısıldanıyor 'bu gidiş gidiş değil ama çaresiziz' diye.
‘Bana ne’ yolun taşlarını döşer
Bir ülkenin siyasetini, bürokrasisini, medyasını, düşünce alemini, insanlarını korku sardıysa, faşizme giden yolun kapıları ardına kadar açılmış demektir.
'Bana ne', 'aman canım' bu yolun taşlarını döşer.
Seçmenin AKP'ye bel bağlamış bölümüne, diğer kesimlerden dışa vuran rahatsızlık ters gelebilir.
Soma gibi, Berkin gibi örneklerden yansıyan haksızlıklara karşı, duygu isyanlarına kayıtsızlık yaygın olabilir.
Medyanın var olma mücadelesi, farklı kimliklerin hak ve özgürlük için çırpınışı, yargı ve akademisyenlerin meslek haysiyeti için direnmesi 'paraya tedavül edilir' görünmediği için, o kitlelere anlamsız gelebilir.
Bedel topluca ödenecek
Ama AKP seçmeni anlamalıdır ki, herkese hak ve özgürlük eşit tanınmadığı, devlet yurttaşa saygıyı anlamadığı sürece; ekonomik istikrar hiçbir zaman toplumsal istikrara eşitlenmeyecek, bir huzursuzluk, didişme, hak arama hali sürüp gidecektir.
Erdoğan bu tarihi ödevden, yani demokratik istikrarı sağlama ödevinden sınıfta kalmıştır.
Başkanlık sistemine isterse elli defa geçsin, içinden çıkılmaz hale getirdiği sorunları bundan sonra ikna edici bir şekilde çözmesine imkan yoktur.
Başkanlık sistemi Türkiye'nin başına bela olacaktır.
Bedel topluca ödenecektir.
Demirtaş'ın şu sözleri uyarıcıdır:
''Baskıcı liderlerin iktidarını kaybetmemek için ne tür çılgınlıklar yaptıklarına hem yakın geçmişte hem de tarihte tanıklık ettik. Saddam ya da Ortadoğu'nun tüm diktatörleri gitmemek için halklarını ateşe atmaktan çekinmediler. Erdoğan'ın bunlardan ne farkı var?
Siyaseten tedbir alabiliriz ve bunu yapıyoruz. Sadece kendi tabanımız değil MHP de CHP de dikkatli olsun diyoruz.''
Ağrı olayının manzarası Erdoğan'ın müzakerelerden vazgeçme, 12 Eylül ürünü fabrika ayarlarına dönme, eski müesses nizamla otoriter zeminde kol kola girme hesaplarını da açığa vurdu.
Huzur bulmak ve kan davasına son vermek adına barışı satın almış Kürt seçmen de bunu seziyor şimdi.
Ahmet Altan dün altını çiziyordu:
''Bu iktidarın şiddetten başka gidebileceği bir yer yok. İktidarlarını sürdürebilmek için silaha, baskıya, ölüme ihtiyaç duyuyorlar. AKP bu seçimlerde durdurulmazsa, bu toplum büyük bir bedel öder. Ölümler, baskılar, hukuksuzluklar bitmez.''
Denklem basit:
7 Haziran referandumunda faşizme gidişe ya evet denecek veya hayır.