Hoca Ahmet Yesevi'ye suikast
Hakan ALBAYRAK 09 Ocak 2007
Hoca Ahmet Yesevi, İlayı Kelimetullah'a adanmış bir ömrün adıdır. 12'nci yüzyılda yaşamış olan bu büyük İslam alimi, mutasavvıf ve şair, Türklerin İslami kimliğinin şekillenmesinde ve Türk dilinin ihyasında büyük rol oynadı. Türkistan'dan Balkanlar'a kadar uzanan geniş bir coğrafyanın ortak duyuşunda ve söyleyişinde Yesevi'nin muazzam emeği var.
Namık Kemal Zeybek, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nin fikrî temelini atarken, bu mirası canlandırmayı ve Türk dünyasının birliğine hizmeti murat ediyordu. Bütün Turan illerinden gençler Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'nde bir araya gelecek, burada aynı potada eriyecek, aynı dini mantaliteye sahip olacak, farklı lehçelerini muhafaza ederken Türkiye Türkçesiyle kaynaşacak, aynı siyasi hedefi (Türk dünyasının birliği) gözetecek ve bu uğurda canla başla çalışacaklardı. Zeybek, projesini Türkiye ve Kazakistan devletlerine böyle takdim etti ve böyle kabul ettirdi: Tepeden tırnağa dini, siyasi ve ideolojik bir proje olarak.
Başka ırklara düşmanlık telkin etmeyen besmeleli bir Turancılık, son tahlilde İslam dünyasının umumi menfaatlerine hizmet edecektir. Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi bu bakımdan hepimiz için fevkalade değerli ve önemlidir. 1993 yılında iki devletin işbirliği ile Kazakistan'ın Türkistan şehrinde Zeybek'in riyasetinde kurulan ve mütevelli heyeti başkanlığı 13 yıl boyunca Zeybek tarafından yürütülen üniversite, kabuklarını kıran, sıkışıp kaldığı Anadolu topraklarının dışına çıkmaya nihayet cesaret edebilen, uzak ufuklara açılma iradesini nihayet ortaya koyabilen yeni bir Türkiye'yi müjdeliyordu. Ne yazık ki bu müjde bazı çevrelerde kara haber gibi algılandı ve Zeybek'in gayretlerini boşa çıkarmak için harekete geçildi.
Üniversitenin mütevelli heyeti başkanını Türkiye Cumhurbaşkanı tayin ediyor. Geçen Temmuz ayında görev süresi dolan Zeybek'in teamüle uygun olarak görev süresinin uzatılması beklenirken, Cumhurbaşkanı Sezer tatsız bir sürpriz yaptı; üniversitenin başına, 28 Şubat kahramanlarından (!) Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ı getirdi.
Doğan, Yesevi'nin manevi mirasına itibar etmeyen ve bu mirasın üzerinde yükselen üniversitenin misyonunu paylaşmayan biri. Göreve geldikten kısa bir süre sonra, Türkiye Türkçesine daha çok ağırlık verilmesi gerektiği bahanesiyle, dini terbiye mahiyetindeki Yesevilik derslerinin azaltılmasını ve icabında tamamen kaldırılmasını istemiş. Üniversite kampusunda yapılması planlanan camiye de karşı çıkıyormuş. 'Dedikodu' deyip geçmek ne yazık ki mümkün değil, zira Doğan'ın üniversitede yaptığı bir konuşma (bkz. üniversitenin resmi yayın organı olan Ayhaber'in 31. sayısı), bu iddiaları doğrular nitelikte.
Doğan, üniversitenin varoluş sebebini ortadan kaldırmakla görevlendirildiğini haykırırcasına, şöyle diyor: “Bu üniversitede dini-ideolojik akımlara, karanlık görüşlere yer verilmemelidir... Bizde çok önemli bir söz akıllara dimağlara yerleşmiştir; 'siyaset ve cami asla ve asla eğitim kurumlarına ve orduya girmemelidir'...”
Ne münasebet!?
Üniversitelerde dini-ideolojik akımlar bal gibi olur, siyaset bal gibi yapılır ve tadından da yenmez! Siyasetçiler nerede yetişecek? Gençler siyasete üniversitede ısınmayacak da nerede ısınacak? Sonra; dini bir akımın öncüsü olan Yesevi'nin adıyla kurulmuş bir üniversitede dini akım ve cami düşmanlığı yapmak da neyin nesi? “Dini-ideolojik akımlar”, “siyaset” ve “cami”yi “karanlık görüşler”le beraber ve aynı bağlamda zikreden Doğan'ın bu konuşması, yeri yerinden oynatması gereken korkunç bir skandaldır. Üniversitenin Kazakistan Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilen rektörünün aynı zamanda Otan (Vatan) Partisi'ne bağlı kıdemli bir siyasetçi olması, skandalı daha da korkunç kılıyor.
Zeybek, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi'ni kurarak Türkiye ve bütün Türk dünyası adına müthiş bir siyasi hamle yapmıştı. Şimdi Zeybek'in hamlesi, bu üniversitenin yüksek siyasi değerini ve tarihi önemini kavrayamayan, dini ve ideolojik boyuttan mahrum siyasetlerin Türkiye'yi küresel meydan okumalara karşı dayanıksız kılacağını idrak edemeyen, Türkiye'nin manevra alanını genişletmek için siyaseten de olsa Yesevi sembolüne sarılma basiretini gösteremeyen, zaten siyasetten anlamayan ve anlamadığı halde nefret eden ilkokul müdürü mantaliteli bir mütevelli heyeti başkanı tarafından boşa çıkarılıyor.
Sezer'in gözü aydın!