« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Nis

2015

Hukuk nerede? Dağa kaçtı…

Bülent Korucu 01 Ocak 1970

Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve bir grup emniyet mensubu ile ilgili tahliye kararı yargı camiasında keşmekeşe yol açtı.

Atanmış Adalet Bakanı Kenan İpek ve HSYK daire başkanlarının açıklamaları ile görevden alma kararları tehlikeyi büyütüyor. Yolsuzluk operasyonlarının intikamı dosyalarla tutuklananların salıverilmesini surda gedik açma görenler, hukuku katletme pahasına tahliyeleri engelliyor. Aslında çok basit bir süreç işliyor.

Tutuklama adı üstünde bir tedbir. Somut ve tatmin edici gerekçeler yazılması kanunun emri. Kaçma şüphesi ve delilleri karartma bunların başında geliyor. Hidayet Karaca günlerce süren yayınlara rağmen kaçmadı. Suçlamaya dayanak gösterilen beş yıl önceki dizinin kayıtları başta RTÜK olmak üzere birçok yerde var. Yani istese de delil yok edemez. Aynı şey polisler için de geçerli. Haftalarca hükümet medyasında linç edilmelerine ve proje mahkeme kurulduğu dönemin Başbakanı Recep T. Erdoğan tarafından açıklanmasına rağmen kaçmadılar. Delil diye sunulan şeyler önceki soruşturmalardan kalma ve devletin arşivindeki evraklar. Yani yok edilmeleri imkânsız. Bazıları 10 aydır tutuklu, ne iddianame yazılıyor, ne de soruşturmanın sürdüğüne dair bir yaprak kımıldıyor. Dolayısıyla hukukun tedbir dediği şey cezalandırmaya dönüşmüş durumda.

Tahliye kararı veren Asliye Ceza Mahkemesi’nin de kayıtlara geçirdiği üzere, matbu ve basmakalıp gerekçelerle tutukluluk hali uzatılıyor. Avukatlar doğal olarak redd-i hâkim haklarını kullanıyor. Kapalı devre tutuklama mekanizması haline gelen sulh ceza hâkimlikleri bu talebi değerlendirme yetkisini haiz değil. Hem kanun hem uygulama, yetkiyi asliye ceza mahkemelerine veriyor. Örnek olayda ortaya çıkan uyuşmazlık üst mahkeme olan ağır cezaya taşınıyor. Ağır ceza mahkemesi, kanunu hatırlatarak asliye ceza hâkimlerinin ‘yetkisizlik veya görevsizlik’ veremeyeceğine ve vaki talepleri karara bağlamaları gerektiğine hükmediyor. Bunun üzerine 29. Asliye Ceza Mahkemesi redd-i hâkim taleplerini kabul ediyor. ‘Kabul’ kararı kesin, itiraza kapalı. İstanbul Adliyesi’ndeki 10 sulh ceza hâkiminin tamamı bu kararla birlikte reddedilmiş durumuna düştü. Artık bu konuda kalem oynatmaları mümkün değil. Hukuk boşluk kabul etmeyeceği için 32. Asliye Ceza Mahkemesi’ne tahliye taleplerini karara bağlamak üzere dosya yönlendiriliyor. O da manifesto niteliğinde gerekçelerle aylardır tutuklu bulunan şahısların salıverilmesine hükmediyor.

Buraya kadar yaşananlar ne kadar kanunlara uygunsa sonraki müdahaleler de o kadar aykırı. 10. Sulh Ceza hâkimi, üst mahkeme olan asliye cezanın kararının yok hükmünde olduğunu savunuyor. Oysa 1) Hâkimlik, mahkemenin her halükarda astıdır, onun kararını denetleyemez. 2) Asliye ceza, yargı hiyerarşisinde sulh cezanın üstündedir. Aksini iddia eden hukuk öğrencisini okuldan atarlar! Kesinleşmiş redd-i hâkim kararı da üçüncü bir bağla SCH hâkiminin elini kolunu bağlıyor. Akabinde savcılığın, bir mahkeme kararının doğruluğunu denetleme yetkisini kendinde vehmetmesi ise skandal. Mahkeme kararlarına karşı itiraz ve temyiz mercileri bellidir ve dünyanın hiçbir yerinde bunların arasında savcı yoktur.

Gelelim bakana ve HSYK’ya… İdari bir kurul olan HSYK eliyle Anayasa’nın 138. maddesi alenen ihlal ediliyor. Anayasanın güvence altına alındığı yargısal faaliyetlere müdahalede bulunuyor ve yargıçlara karar dayatıyor. Beğenilmeyen kararları verenler idari cezalara çarptırılıyor. Hâkimlik teminatını ve doğal yargıç ilkesi yerle bir ediliyor. HSYK, kendini hem Yargıtay hem de Anayasa Mahkemesi yerine koyuyor. Bir yargısal faaliyetin doğruluğunu denetleyecek olan Yargıtay’dır ve şimdilerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ara kademesi gibi çalışan AYM’dir; HSYK değildir.

Bir tahliye kararından dolayı açığa alınan, bakan ve HSYK eliyle arenada yandaşlara parçalatılan yargıçlardan sonra hukuk güvenliğinden söz edilemez. Yargıçlar iktidarın hoşuna gitmeyecek kararları verebilir mi? Mesela seçim kurulu başkanı bir yargıç endişe yaşamadan hile tespiti yapabilir mi? Cevap hayırsa hukukun kaçtığı dağ yanmadan yetişmekte fayda var.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 27363

ulkucudunya@ulkucudunya.com