Bu panik niye?
Mümtaz’er Türköne 01 Ocak 1970
İki yürekli hakim iktidarın haksız, hukuksuz, zorba düzenini tek kararla darmadağın etti. İktidar kanadının panik halindeki tepkilerine bakın:
“Ya o kadar da değildir, bir miktar hukuk kalmıştır sağda solda” diyenlere de mazeret, bahane bırakmadılar. İçinde hukuk ve adalet barındıran tek bir karar ve bu hükmü engellemek için seri cinayet işler gibi kaç tane suç ve hukuksuzluk. Bütün bu suçların alenî işlenmesi çaresizliğin yol açtığı panik halinden olmalı. 17-25 düzeni ne kadar kof ve çürükmüş meğer! Onlarca yasa, binlerce karar, onbinlerce atama ve sürgün, cadı avı, en pahalısından medya desteği, yalanlar, dolanlar, usulsüzlükler ve sahtekârlıklar; o kadar uğraşıp kurulan düzen bir mahkeme kararı ile yerle bir oldu.
Bir mahkeme kararı ve iktidar kanadında yer alanların duruşları, tutumları ve eylemleri; her biri çürümüşlüğün panik halindeki itirafı değil mi?
Savcılık mahkeme kararını uygulamayarak hukuka ve mer’î kanunlara göre değil sadece iktidardan gelen tehditlere göre hareket ettiğini itiraf etti. Ortada bir mahkeme kararı var. Yargı kararını uygulamamak veya geciktirmek ağır bir anayasa suçu. Mahkeme, Ceza Usul Kanunu’nun 27. maddesine harfi harfine uyan bir karar veriyor. İktidarın gücü sınırsız. Panik halini ele veren durum, mahkeme kararının uygulanmaması. Şayet savcılık iktidara değil, hukuka ve kanuna asgari düzeyde riayet etseydi, önce kararı uygular sonra da beğenmediği bu kararı telafi edecek yollar arardı. Uygulamaması kanuna ve vicdana değil, iktidar baskısına boyun eğdiklerinin kanıtı.
HSYK’nın varlık sebebi yargı mensuplarına dışardan ve özellikle iktidardan gelecek baskılar karşısında aşılmaz bir kale duvarı oluşturmak. Hakimlerin kararını “aykırı” bile bulsa HSYK, “hakimlik teminatı”nı korumak ve böylece bütün hakimleri vicdanen yüreklendirmek adına tam tersini yapmalıydı. HSYK’nın iki hakimi açığa alma kararı, bütün hakimlere “iktidarın istemediği bir kararı alırsanız başınıza aynı şey gelir” tehdidinden başka ne anlama geliyor?
İktidar medyası bu panik halini manşetlerine taşıyor. Akit’in “Atın şu hainleri” manşeti ile Sabah’ın “Bunun bir yaptırımı olacak” başlığı, Başbakan Davutoğlu’nun “Meydanı size bırakmayız” lafıyla uyumlu bütün yargı mensuplarına yönelik bir tehdit ve şantaj değil mi? Beyler söz konusu olan hukuk, adalet ve vicdanlarından başka emir dinlememeleri beklenen yargıçlar. Burası Türkiye. Hangi kabile devletinde yaşıyorsunuz, hangi ucuz diktatörün çanağından besleniyorsunuz? Sizin bugün aklınıza gelmeyen hukuk kısa bir süre sonra tepenize bindiği zaman kimsenin sizi örnek almayacağına güveniyorsunuz. Bu konuda haklılar: Evet, hukuk onlara da lâzım olacak ve bizler o zaman da hakkın ve adaletin yanında olacağız. Lakin bu kadar suçun altından nasıl kalkacaklar?
32. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı ve bu kararın bir hukuk dersi niteliğindeki gerekçesi, gelecekte bu dönemin hukuksuzluklarını bütün çarpıklığı ile sıralayan ve hakimlerin baskı ve tehdit altında bile adalet ve vicdan dersi verebildiklerini gösteren bir sembol olarak daha bugünden tarihe mal olmuş durumda.
Hırsızlık ve yolsuzluk suçlamalarından kurtulmak için iktidar yargı üzerinde baskı oluşturdu. Sulh ceza hakimlikleri marifetiyle hırsızlık ve yolsuzlukların üzerine giden muhalefeti ve kamu görevlilerini susturacak, saray muhafızları gibi özel bir yargı düzeneği kurdu. Hukuk buharlaştı, şimdi bu düzeneği kurmak için çıkarttıkları kanunlara bile uymuyorlar. Fena, çok fena panik halindeler.
“Mahkeme kararı uygulamamak ne demek?” diye soracak hakimler inanın ki çok fazla. Sadece yargı geç işliyor, ama mutlaka işliyor.