« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Nis

2015

Adalet askıda

Erhan Başyurt 01 Ocak 1970

Hukukun siyasi müdahalelerle içine sürüklendiği derin kaos her geçen gün büyüyor.

25 Aralık sürecinde polislere “savcı talimatını uygulamayın” talimatı veren zihniyet, 25 Nisan’da savcılara “mahkeme kararını uygulamayın” talimatı veriyor.

Hakimlerin “tarafsızlığı ve bağımsızlığı”resmen askıya alınırken, hukukun olmazsa olmazı “hakimlik teminatı” da resmen yok ediliyor.

Adalet mülkün yani devletin temeli iken siyasi uygulamalar ve yargıya müdahaleler ile devletin temeline zarar veriliyor.

Oysa hukukun olmadığı bir ülkede özgürlük de ekonomik refah da olmaz…

‘Proje mahkemeler bağımsız değil’

Yargıya güvenin büsbütün yitirilmesine neden olan son skandallar zinciri, hukukun nasıl yok edildiğini çok güzel özetliyor.

29’uncu Asliye Ceza Mahkemesi, 24 Nisan’da İstanbul’daki Sulh Ceza hâkimlerine yönelik “reddi hâkim” talebini kabul etti.

Sulh Ceza hâkimine yönelik “reddi hâkim” talebine Asliye Ceza Mahkemesi’nin bakacağı CMK (Ceza Muhakemeleri Kanunu) ile açıkça düzenleniyor.

Yakın zamanda emsal kararlar mevcut.

Kaldı ki İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimi İslam Çiçek de 19 Ocak 2015 tarihli kararında,“Reddi hâkim talebinin CMK’nın 26 ve sonraki maddelerine göre, Sulh Ceza hâkimlikleri tarafından değil mahkemeler tarafından verilebileceğini” kaydediyor.

29’uncu Asliye Ceza Mahkemesi tarihi nitelikteki kararında, “proje mahkemeler” olarak bilinen Sulh Ceza hâkimlerinin “tarafsız ve bağımsız” olmadıklarını, “tabii hâkimlik ilkesi” ile ters düştüğünü delilleri ile tespit ediyor.

Avukatların “reddi hâkim ve tahliye” talebiyle başvuru yaptıklarına dikkat çekerek,“tahliye” kararları konusunda bir değerlendirme yapması için İstanbul Adalet Komisyonu tarafından nöbetçi mahkeme olarak görevlendirilen 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi’ne dosyayı gönderiyor.

Sulh ceza hâkimleri “kesin olmak üzere” verilen 24 Nisan’daki bu karara itiraz etmiyorlar.

32’nci Asliye Ceza Mahkemesi bir gün sonra tutukluluğun devamının hatalı olduğuna karar verip, başvuruda bulunan 63 sanığın tahliyesi için kararı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderiyor.

Kararın ardından “hukuk katliamları” yaşanmaya başlıyor.

63 sanık ‘rehin’ durumunda

Cumartesi akşamı olmasına rağmen iki HSYK müfettişi ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu Çağlayan’daki Adalet Sarayı’na geldi.

Mahkemelerin kesin olan kararlarını uygulamamak için skandal bir formül geliştirildi.

İstanbul Başsavcısı Hadi Salihoğlu gece saat 02.00’de yayınladığı basın açıklaması ile“mahkeme kararlarının yok hükmünde” sayıldığını açıkladı.

Başsavcılık, reddi hâkim kararı verilen yani “yok hükmünde olan” 10’ncu Sulh Ceza Hâkimliği’ne başvurup karara itiraz etti.

10’ncu Sulh Ceza Hâkimi de “İstanbul 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen tahliye kararlarının hukuken geçersiz ve hükümsüz olduğuna” karar verdi.

Başsavcılık da üst mahkeme kararına değil, Sulh Ceza hâkiminin yetkisi dışındaki kararına uyulacağını açıklayarak, tahliyelerin infazını gerçekleştirmedi.

Ardından tahliye müzekkerelerini infaz etmeden 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi’ne iade etti.

Oysa mahkeme kararı kesin. Başsavcılık mahkeme kararını yok sayamaz. Tahliyeleri hukuken bir an önce yerine getirmek zorunda.

Kararın yanlış olduğu ya da mahkemenin yetkisiz olduğu düşünülüyorsa, başsavcılık ya da Sulh Ceza hâkimleri bir üst merciye itiraz edebilirler.

Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı, üst merci tarafından yanlış bulunursa, yeniden tutuklama talep edebilirler.

Tahliye kararından itibaren tutuklu 63 sanık, hürriyetleri zorla ellerinden alınan birer“rehin” durumundalar.

Skandallar zincirinin ikinci ayağında her zaman olduğu gibi siyasiler ve yandaşları yer aldı.

25 Aralık’ta yolsuzluk operasyonlarını boşa çıkarmak için yaptıkları gibi, hâkimlerin 25 Nisan kararını da “yargı darbesi” olarak niteleyip, “Haşhaşi”, “paralel” olmakla itham ettiler.

Hâkimlerin “dua” üzerinden “talimatla” karar aldığı iftirasını uydurdular, hedef gösterdiler.

“Siyasi davranmak ve iktidarın etkisinde hareket etmek”le eleştirilen HSYK da anında devreye girdi.

Siyasi müdahaleler yargıyı bitirdi

Cumhurbaşkanı’nın “Geç bile kaldılar” açıklamasından kısa süre sonra HSYK, reddi hâkim kararını veren 29’uncu Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi ile tahliye kararını veren 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nin hâkimini açığa aldı.

Türkiye’de “hâkim teminatı” kalmadığı, yargının siyasi baskılar altında bağımsızlığını yitirdiği bir kez daha teyit edildi.

Ancak 29’uncu Asliye Ceza Mahkemesi ve 32’nci Asliye Ceza Mahkemesi hâkimlerinin HSYK tarafından açığa alınmadan kısa süre önce, reddi hâkim ve tahliye kararlarını teyit ederek tahliyelerin infazını engelleyenler hakkında suç duyurusunda bulundukları ortaya çıktı.

Avukatların başvurusu üzerine 29’uncu Asliye Ceza Mahkemesi, başsavcılığın tahliyeleri engellemek için gerekçe olarak gösterdiği 10’uncu Sulh Ceza Hâkimliği kararının “yok hükmünde olduğuna” hükmetti.

Tahliye kararlarının uygulanmasını engelleyen 10’uncu Sulh Ceza Hakimi ve İstanbul Başsavcısı hakkında suç duyurusunda bulunulmasına ve HSYK’ya bildirilmesine karar verildi.

32’nci Asliye Ceza Mahkemesi de “tahliye müzekkerelerinin iadesi” üzerine mahkeme kararının kesin olduğunu belirtip, başsavcılığa tahliyeleri engelleyerek “hürriyeti tahdit suçu” işlediklerine dair uyarıda bulundu.

Kararı hakim değil savcı versin!

Başsavcılığın tahliye kararlarını uygulamayarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin“özgürlük ve güvenlik haklarını” da ihlal ettiğine dikkat çekildi.

Ancak mahkemelerin uyarıları dikkate alınmadı ve ikinci kez verdiği bu kararlar da uygulanmadı.

Hatta infaz savcısı, mahkeme ile alay eder gibi tahliye kararını mahkemeye ikinci kez iade etti.

Madem mahkeme kararları uygulanmayacak hâkimlere ne gerek var?

Savcılar hem iddiada bulunsun hem de tutuklama kararını versin… Beğenmediği mahkeme kararını da yok saysın... Mümkün mü böyle bir adalet?

Adaleti yok ederek, siyasallaştırarak sadece bireylerin haklarını yok etmiyorlar,“devletin” temellerini sarsıyorlar ama ya farkında değiller ya da umurlarında değil…

25 Aralık’tan 25 Nisan’a 16 ayda hukukun geldiği noktaya ve ülkenin sürüklendiği uçuruma bakın!

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 7174

ulkucudunya@ulkucudunya.com