« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

04 May

2015

Tarihi tekerrür ettirmekten başka işiniz yok mu beyler?

Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970

Havuzun amiral gemisi Sabah’ın “Paralel resmen devlet düşmanı” manşetini görünce 28 Şubat zamanlarını hatırladım.

“Devlet düşmanı” filmini 1998’de Tony Scott çekti, Will Smith ile Gene Hackman oynadı.

Yani biz bu filmi izlemiştik 28 Şubat sürecinde. İlginçtir, filmde bir kişi siyasi bir cinayetin delillerini ele geçiriyor. Hükümet görevlileri bunu öğrendikten sonra bu adamı “Devlet düşmanı” ilan edip hayatını zehir ediyorlar.

17/25 Aralık sürecinde ortaya çıkan gelişmelerden sonra ülkede bir kesimi “Devlet düşmanı” ilan edip onların hayatını zindana çevirmeye çalışan hükümetin tutumu ile ne kadar da benzeşiyor değil mi?

İÇ DÜŞMAN DIŞ DÜŞMAN

Neyse… Biz bu filmi sonraki süreçlerde de izleyeceğiz ve Türkiye uzun süre normalleşmeyecek.

Bu gazete, Sabah o zamanlar da o zamanın muktedirleri adına böyle manşetler atıyordu!

2000 yılında ülkesinden uzakta, adeta sürgünde, Paris’te vefat ettiğinde Ahmet Kaya’nın ölümüne sevinenlere hitaben “Türkiye’de en kolay şeydir vatan haini olmak!” başlıklı bir yazı yazmıştım.

“Vatan haini” olmak ile “rejim karşıtı” olmanın aynı şey olmadığını anlatamıyordum bazı okuyuculara hâlâ da anlatılamıyor!

Bugünlerin moda tabiri “Devlet düşmanı” kavramı da öyle.

Türkiye’de “Devlet düşmanı” denildiği zaman iki tür düşmandan söz ediliyordu: İç düşman, dış düşman.

Rejime muhalif olan herkes iç düşman, Türkiye’nin etrafındaki bütün komşu ülkeler de dış düşmanımız oluyordu.

Sonra AKP hükümetleri geldi.

Epeyce bir şeyler değişti ülkede. Bir umut doğdu yeniden.

Fakat sonra nasıl oldu da dümeni yeniden 28 Şubat günlerine kırdılar anlamış değilim.

28 Şubat mağdurlarının 28 Şubat’tan beter bir rejime doğru yol almalarını anlamıyorum.

Şu yaşadığımız günlerin Ahmet Kaya’nın sürüldüğü, öldüğü günlerden, süreçlerden bir farkı var mı Allah aşkına?

Bu devlet bu ülkede yaşayan vatandaşlarını devire devire, tükete tükete, öldüre öldüre var olmayı ne zaman terk edecek?

- “Damdan düştüğünü” söyleyenler bile böyle davranmayı sürdürdüğüne…

Ülkeyi yeniden “Vatan hainli”, “Devlet düşmanlı” zamanlara doğru sürdüğüne göre…

- Demek ki kimse yaşanan onca darbeden, darbe girişiminden…

- Olağanüstü dönem ve süreçlerden…

- Feleğin çemberinden geçmelerden…

- İtilip kakılmalardan, ezikler alemine sürgün edilmelerden…

- Damdan düşmelerden…

-Hatta ve hatta zindanlara tıkılıp oralarda maddi manevi işkence görmelerden ders almamışlar.

Ders ve ibret alsalardı böyle olur muydu, ülke 28 Şubat günlerinden beter süreçlere doğru kamçılanır mıydı?

Yıllar yılı rejim muhalifi olmakla “vatan haini” olmayı eş anlamlı saydık. Ama yanıldık işte. Şimdi siz de insanları bu şekilde kategorize etmeyin. Çarpmayın, bölmeyin, çıkarmayın. Hep toplayın, hep bir araya getirin. Hem kendinize hem de ülkemize yazık etmeyin.

İnsanların Nazi kamplarındaki Yahudiler gibi işaretlenmesine müsaade etmeyin.
Unutmayın, herkesin vatanı “dayak yemediği yerdir.”

Sürekli dayak yediğin, sürekli horlandığın, aşağılandığın toprak vatanın da olsa terk ediyorsun. Sonra da “ülkenden kaçtığın için” “vatan haini” ilan ediliyorsun, Nazım Hikmet gibi, Ahmet Kaya gibi.

Ecel kapını çalınca da “Bir vatan haini daha gurbette öldü” oluyor adın.
Bu tavır bize yakışmaz, bu elbise bize uymaz!

28 Şubat zamanlarında bu ülkede insanlar niçin vatan haini oluyorlardı: “Sosyal ve ailevi yaşantınızla eşinizin benimsediği çağdaş olmayan giyim tarzı itibariyle, laiklik karşıtı düşüncelere yakınlık duyduğunuz hususunda kanaat uyandırdığınız, evinizde misafirlerinizi haremlik selamlık kabul ettiğiniz, ilahiler dinlediğiniz öne sürülüyor” denilerek.

OY GENE YANDIM

Bu satırları yazarken fonda artık ölmüş bir “vatan haini” özgün sesiyle şöyle feryat ediyor:

“Kaç bin yıldır yağmur akar gözlerimden

Yine de ıslanmadı bir tek gün bile kirpiklerim

Nergislerimi ateşe verdiler biliyorum.

Hasretim, acım, sancım,

Oy gene yandım, gene yandım

Temmuz ekinlerine yüzüm süreyim

Yemin ederim ki göğünü ben ateşe vermedim.

Artık sıkıldım, arlandım, utandım,

İçim dışım kayıp doluyum

Ben Anadolu'yum."

Rezil rüsva olmayı millilik mi zannediyorsunuz?

Rezil rüsva olmayı millilik mi zannediyorsunuz?

AKP’li sözcülerin ya ne dediklerini kulakları duymuyor ya da iktidar sarhoşluğu ile bile bile böyle konuşuyorlar.

Adam milletvekili adayı, söylediği laf da şu: “Bu seçimler milli olanla gayri milli olanın seçimidir.”

Yani?

Yanisi şu: AKP’ye oy verenler milli, ötekiler gayri milli.

Ülkede hukuk olsa bu adam böyle konuşamaz!

Çünkü fiilen bölücülük, ayrımcılık yapıyor.

Ötekini aşağılama suçunu işiyor.

Milli olan ne demek?

Milli olmayan ne demek?

AKP’yi kuranlar “Milli Görüş” saflarındayken seçilip iktidara gelemiyorlardı. Millet o zaman bunları iktidara getirecek kadar oy vermiyordu.

O zaman milli değillerdi demek ki!

Erbakan’dan, Milli Görüş’ten kopunca mı milli oldular?

“Milli Görüş” gömleğini çıkarınca mı milli oldular?

Bilakis, bence milli görüş gömleğini çıkardıktan sonra rezil rüsva oldular da bunu millilik sanıyorlar!

Ya da şöyle söyleyelim:

İktidara geldikten sonra her şey oldular fakat asla rezil olmadılar!

Ziyaret -> Toplam : 125,25 M - Bugn : 9763

ulkucudunya@ulkucudunya.com