Yine Kırmızı Kitap, yine MGK, yine Ortadoğu
Nuh Gönültaş 01 Ocak 1970
Anlaşıldı çünkü yıllardır tecrübe ediyoruz millet olarak.
Kim gelirse gelsin başa bu ülkenin durumu düzelmeyecek, bu ülke demokratik bir seviye tutturamayacak!
Buyurun işte…
- Yine geldi Kırmızı Kitap.
- Yine geldi MGK.
- Yine geldi Milli Güvenlik Siyaset Belgesi.
- Yine geldi gizli anayasa.
İnsan ancak bu kadar geçmişini ve kendini inkar edebilir.
Ötesi yok, kesinlikle ötesi yok.
“Dün dündür, bugün bugündür” anlayışında Süleyman Demirel’i fersah fersah geçtiler.
Bugün yaşadıklarımızı gördükten sonra Süleyman Demirel’in bu tavrını “omurgasızlık”olarak niteleyenlerin Demirel’den özür dilemesi gerekiyor.
Oysa Demirel “dün dündür bugün bugündür” derken aslında ne kadar da makul bir düzeyde hareket ediyormuş.
Şimdi…
Acaba çok sayın devletliler şu sözleri söylerken de mi birileri tarafından aldatılmışlardı, kandırılmışlardı?
Yıl 2006, yer TBMM, kürsüde TBMM Başkanı Bülent Arınç:
“Demokratik bir ülkede ‘gizli anayasa, Kırmızı Kitap, derin anayasa’ gibi tabirler asla kabul edilemez kavramlardır. Bu kavramlar, gizli antidemokratik bir yönetimin iktidarda olduğunu ima eder.”
Yıl 2013, kürsüde Başbakan Tayyip Erdoğan AKP milletvekillerine hitap ediyor:
“Milletin üzerinde bütün sanal ve suni tehditleri kaldırdık. Onların kırmızı kitaplarını ortadan kaldırdık.”
Şimdi bu iki devletliye bu sözlerini hatırlatıyoruz ama muhteremler o zaman haklıydılar, bugün de haklılar. Çünkü dün dündü, bugün de bugün!
Üstelik o zaman bunları söyleyebilecek kadar özgürlük vardı ülkede.
Bugün gelinen nokta Bülent Arınç’ın o zaman söylediği gibi “Demokratik bir ülke” değil ki. Dolayısıyla elbette Kırmızı Kitap da olacak, gizli anayasa da olacak, derin anayasa da…
Yani artık fiilen adını da koydular yönetim tarzlarının.
Dün Kırmızı Kitap vb. hakkında konuşurken söyledikleri de Tayyip Erdoğan da haklıydı!
Bugün de aynı konuda yaptıklarında haklı.
Çünkü dün dündür bugün bugündür.
Milletin üzerinde bütün sanal ve suni tehditler yine Kırmızı Kitap’la, Yine Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’yle, yine derin ve gizli anayasa ile yeniden inşa ediliyor!
Değişen bir şey yok yani.
İsimler değişiyor fakat icraat değişmiyor.
Ya da yöneticiler değişiyor fakat bunun dışında her şey aynı kalıyor veya biraz zaman geçince her şey yeniden aslına rücu ediyor!
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in “Yineli” şiiri gibi bir ülkemiz vardı, Ahmet Kaya söylerdi o şarkıyı. Yıllar, on yıllar geçti yine başa döndük!
Padişahlardan birinin oğlu olmuş adını “Ertuğrul” koyunca Şair Eşref “Yine başa döndük” demiş ya…
Aynı be ya… Ne fark var!
Yine Kırmızı Kitap, yine hukuksuzluk, yine derin anayasa.
Yine hep televizyon, yine hep Ortadoğu.
Bitti temmuz, yine bitti
Kırlangıçlar çekip gitti, yine gitti
Kaldık yine kaygularla başbaşa yine kaldık
Yine mızmız sıkıntı, yine hep vıdıvıdı
Yine hep televizyon, yine hep ortadoğu
Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu
Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu…
“Bırak, yine başa döndü bu dünya,
Yine sona sardı aynı kaset bıktım
Bu monotonluk maratonu onu tanı içine düşünce koştur.”
Bu adamlar hukukçu, bu da ihsas-ı rey…
Gazeteci Hidayet Karaca ve bazı polislerin tutukluluk hallerinin kaldırılmasına karar veren hakimlere yapılan muamelenin Anayasa’da, yasalarda, yönetmeliklerde yeri yok.
Kesinlikle yok!
Gerçi ülkede ne yargı bağımsızlığı var ne hakimlik teminatı var ne de adil bir hükümdar!
İhsas-ı rey denilen bir kavram var. Söz konusu hakimler verdikleri karardan dolayı, -kaldı ki hakimlik teminatı hiçbir hakimin verdiği karardan dolayı yargılanmasına müsaade etmiyor- daha hukuk dışı hukuki süreç bile başlatılmadan HSYK yetkilileri verdiler kararlarını.
İhsas-ı rey denilen şey bu işte:
Önlerine gelecek bir dosya hakkında olumlu ya da olumsuz beyanda bulunmak…
Bu adamlar hukukçu düşünebiliyor musunuz?
Dün de aynı şeyi Yargıtay Başkanı yaptı, o da ihsas-ı reyde bulundu.
Tutuklanan hakimleri yargılayacak makam yasalara göre Yargıtay’dır.
Hakimlerin dosyaları Yargıtay’a gidecek. Ama Yargıtay’ın başkanı “Bu iki hakimimiz yetkisiz hareket etmiş oldu” diyebiliyor.
Dur arkadaş, bu hakimleri senin yönettiğin mahkeme yargılayacak. Nedir bu sabırsızlık?
Ama bu ülkenin bu olağandışı ve hukuksuz aşamasında muhtemelen tutuklanan bu yargıçlar için iddianameyi Yargıtay savcısı hazırlamayacak. Bakırköy’den bir savcı yapacak bu işi.
Belki de bu yüzden Yargıtay Başkanı ihsas-ı reyde bulunurken bunu davanın kendisine gelmeyeceğini düşündüğünden yapmıştır.
Ne dersiniz Sayın Yargıtay Başkanımız?